3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: Yozlaşmanın önündeki engel; cemaat

    Share
  1. #1
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Yozlaşmanın önündeki engel; cemaat

    “Kalabalıklar içinde yapayalnız olmak…”

    Her gün caddelerde, otobüslerde, resmi dairelerde, marketlerde, okul kapılarında, parklarda… Sayısız insanla karşılaşırız. Çoğu zaman selam vermeden hatta göz göze bile gelmeden, geçer gideriz yanlarından. Onlar bizi tanımaz, biz de onları…

    Kim bilir nasıl bir hayatları vardır. Belki büyük bir acıları vardır, yüreklerini yakan. Belki de hala çaresizce altında ezildikleri ağır yükleri vardır. Belki de yoktur. Belki de hiç kimseleri, hiçbir şeyleri yoktur. Dertleri bile…

    Modern toplum düzeninde ferdin durumunu anlatmak için sıkça kullanılan bir ifade kalıbıdır bu. Artık her geçen gün daha fazla insan, kalabalıklar içinde yapayalnız dolaşıyor, sonra tek başına yaşadığı evine gelip televizyonunun karşısına geçiyor ve yalnız başına yatağına giriyor.

    Artık ne kapısını çalan var, ne de hatırını soran. Akrabalarıyla ilişkisi kopuk, konu komşuyla da sadece apartman meselelerini konuşmak için bir araya geliyor. Onun dışında evden işe, işten eve…

    Modern toplum düzeni ferdi, tabi çevreden kopardığı gibi fıtri ilişkilerden de kopardı. Büyük aile, aşiret, millet, cemaat, cemiyet gibi bir bağlantısı olmayan, en fazla çekirdek aile kurmuş, meslek örgütü, sendika ve benzeri bir ekonomik örgütlenmeden başka bir şeye mensup olmayan, kum tanesi gibi bireyler üretti.

    Şahsiyetsiz mekanik insan modeli

    Modernleşme projesinin, fabrikalarda, ofislerde istedikleri özelliklere sahip işçi ve memurlar için aradıkları vasıflar bunlardı. Her türlü duygusal bağlılık gerektiren ilişkiden soyutlanmış, sadece ekonomik organizasyonun içindeki görevine kendini adayacak bir insan tipi.

    Akrabalarının cenazesi, düğünü derneği için konu komşusunun yardımına koşmak için sık sık işten izin almayacak; sadece şahsi kariyerini düşünecek zihniyette insanlar üretildi.

    Şirketi nerede görevlendirirse giden, bağlılık duyduğu bir mahalle, şehir hatta ülke olmayan, evsiz yurtsuz insanlar…

    Yine kendisinden ne istenirse sorgulamadan veya “bu benim inancıma ve inancımın gerektirdiği kurallara uygun değil” diye itiraz etmeden yerine getiren ilkesiz, duygusuz, hassasiyetsiz insanlar…

    Hatta milliyetsiz, vatansız, inançsız-ideolojisiz, sadece mesleğinin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donanmış, başka hiçbir hassasiyeti ve mensubiyeti olmayan insanlar…

    Uluslararası şirketlerin istediği türde ideal birey tipi inşa etmek, pek de zor olmadı. Çünkü ekonomik düzen, kendi toprağını eken çiftçiyi, kendi tezgâhında, dükkânında iş yapan esnaf ve sanatkârı bitiren bir düzendi. Bir yandan teknolojinin gelişimi, bir yandan faiz düzeni, küçük sermayenin aleyhine işleyince herkes, çoluk çocuğunu büyük şirketlerde iş bulabilecek şekilde eğitmek ister olmuştu. Artık ekmeğini kazanmak isteyen herkes, yeni ekonomik düzende talep edilen becerilerden biriyle donanmalıydı.

    Öyle de oldu. Herkes çocuklarını kolayca iş bulabileceği bir eğitim modeline yönlendirdi. Manevi eğitim ertelendi, ihmal edildi. Aileden dini eğitim alanlar da inancını kalbine gömmeyi, dininin gereklerini yerine getirmeyi hep erteleyip fikir ve hassasiyetlerini vicdanında gizlemeyi öğrenmesi gerekiyordu.

    Şanlı ecdadın torunları nerede?

    Herkes piyasanın istediği gibi giyinmeli, saçını, sakalını modaya göre şekillendirmeliydi. İş yapmak isteyenler, dükkânlarının ismini İngilizce koymalı, teşrifatında egemen kültürün ‘trend’lerini izlemeliydi.

    Mesela vitrinlerini çıplaklık kültürüne göre düzenlemeli, bu arada yılbaşı gibi zamanlarda Noel Baba, çam ağacı gibi süsler bulundurmalıydı. Ürünlerinin reklamında moda değerleri öne çıkarmalı, telkin edilen dünya görüşünü seslendirmeliydi. Öyle de oldu…


    Caddelerimiz boyunca uzanan mağaza vitrinleri, bizi sağdan soldan kuşatmış, sürekli egemen batı kültürünü empoze ediyor. Bu dükkânların sahipleri kim? Gayrı müslimler mi? Yoksa adı Ahmet, Mehmet Mustafa İbrahim olan müslüman vatandaşlarımız mı?

    Ya bulutlara başını uzatmış, gökdelenlerdeki bürolar ve oralarda çalışan kılık kıyafetleri, saçları hep birbirine benzer bir şekilde biçimlendirilmiş genç hanımlar, delikanlılar… Onlar kimlerin oğlu, kimlerin kızı?

    İstanbul’u fetheden ordu için Peygamber Efendimiz (sav), “ne güzel ordu,” buyurmuştu. Yürekleri ulvi duygularla dolu, kendilerini yüksek bir gayeye adamış o şehitlerin, gazilerin torunları nerede? Bugün mescitsiz alışveriş merkezlerinde çalışan, her türlü günahın işlendiği ortamlarda eğlenen, camisiz ‘rezidans’larda, nikâhsız ilişkiler yaşayanlar kimin torunu?

    Modern hayat insanımızı kendi tarihinden, toprağından, yurdundan, kimliğinden kopardı, başkalaştırdı. İbni Haldun’un yüzlerce yıl önce yaptığı tespiti haklı çıkarırcasına, “mağluplar galipleri taklit etti.”

    Aslında, atalarımız harp meydanlarında mağlup edilmemişti. Yedi düveli denize dökmüş, vatanına sahip çıkmıştı. Ama torunları, kökleriyle bağlantılarını koparınca benliğini yitirdi, yenilmişlik psikolojisine düştü.

    Cemaat olmazsa olmuyor

    Dünya sevgisi ve bireysel hırslar, gençlerin çoğunu kendi özüne yabancılaştırdı. Öyle ki, çok dindar ailelerin çocukları, eğitimleri için gittikleri Avrupa ülkelerine yerleşti, buralardan evlendi, onlara benzedi. Burada kalanlar da batılı hayat tarzını kendi evlerine ve iş yerlerine getirdi. Dini cemaatlerle bağlantı kuran ve bu bağı özenle sürdürenler hariç, çoğu müslüman, modern hayat tarzına karşı kendini ve evladını koruyamadı…

    Bugün, büyük şehirlere ve Avrupa ülkelerine göçmüş ailelerin çoğu, kendi inanç ve değerlerini, cemaatler oluşturup manevi bağlar kurarak koruyup geliştiriyorlar. Anadolu insanını büyük şehirlerde yitip gitmekten koruyan en önemli bağ, cemaatleşme ile birlikte gelişen konu komşuluk, akrabalık ve hemşerilik bağları…

    İstanbul’un çeşitli semtlerinde, mahalle aralarında hanımlar ve beyler, komşularıyla sohbetlerde bir araya geliyorlarsa bu genellikle cemaatleşme kültürü sayesinde oluyor. Bu sohbetler bir manevi cazibe merkezi teşkil ederek, yeni yeni kardeşlerin halkaya eklenmesine vesile oluyor, böylece insanımızı kaybolup gitmekten kurtarıyor.

    Yine her şeyin maddiyatla ölçüldüğü çağımızda insanımız, en çok Allah yolunda kardeş olduğu ihvanına ikram ediyor ve bu sohbetlerin kazandırdığı alışkanlıkla ve hatırlattığı manevi teşviklerle etrafına iyilik yapar hale geliyor.


    Cemaatleri karalayanların derdi ne?

    Bazen medyada cemaatler aleyhine bir takım iftiraların üretildiğini veya onları tehdit unsuru gibi gösteren haberlerin yayılmaya çalışıldığını görüyoruz. Bu haberleri yayanların asıl nefret ettiği şeyin ise bizzat dinin kendisi olduğunu çok iyi biliyoruz.

    Onlar, unutulup gitmesini bekledikleri İslam dininin, cemaatler sayesinde ayakta kaldığını anladıkları için cemaatleri en büyük tehdit unsuru olarak görüyorlar.

    Onlar çok iyi biliyorlar ki insan sosyal bir varlıktır. Ya ekonomik organizasyonlarla sürüleştirilir, davar gibi güdülür ve çobanlarına menfaat sağlarlar ya da cemaatler halinde organize olarak, kendileri üzerinde yapılan hesapları bozarlar.

    Gerçekten de insanoğlu, yalnız başına ancak ekonomi makinesine bir dişli olabilir. Piyasa için bir emekçi ve tüketici olmaktan başka hiçbir şey olamaz. Kum taneleri gibi birbirinden kopuk, birbirinden habersiz, yapayalnız insanları, maddi ilişkiler çimentosuyla birbirine yapıştıranlar, onunla ancak ölü bir duvar örebilirler.

    Oysa insanlar balarısı misali, hem kovanıyla hem arıbeyiyle hem kardeşleriyle sıkı sıkıya rabıtalı olursa hem bal gibi tatlı bir ürün meydana getirirler hem de varlıklarını dipdiri bir şekilde korurlar.

    Peygamber Efendimiz (sav), müminleri boş yere balarısına benzetmemiştir; “Müminin misali, bal arısına benzer ki o (arı) sadece temiz olanı yer, sadece temiz olanı bırakır.” (Ahmed b. Hanbel, cilt: 2, s. 199)

    Toplumun ihyası cemaatle olur

    Müminler hiçbir zaman sinekler gibi başıboş yaşamaz, çere çöpe konmazlar. Onlar, daima Rablerinin verdiği temiz rızıktan nasiplerini toplar, hem de bu rızıktan gelecek nesilleri ve başkalarını da faydalandırırlar.

    Onlar sadece maddi rızıkların değil, manevi rızıkların da yani, ilimlerin, hislerin ve hallerin de temiz ve yüce olanlarını talep ederler. Cenabı Hakkın, kavlî ayetlerine kulak verdikleri gibi kevnî ayetlerini de ibret nazarıyla seyreder, onun sinelere akıttığı manevi nurlar vasıtasıyla, hepsini toplayıp bâtınlarında tatlı bir şifa kaynağına dönüştürürler. Böylece, maddi dünyanın hastalandırdığı ruhlara şifa veren bir feyiz kaynağı olurlar.

    Modern dünya görüşünün sebep olduğu envai çeşit hastalıkların şifası, manevi ilim, şuur ve hislerdir. Onların kaynağı ise tasavvuf cemaatleridir. Cemaatler, gönül peteklerini balla doldurmak isteyenler için yegâne sığınaktır.

    Tarihte fetret ve karmaşa devirlerinde, Ümmet’in ihyası ve kıyamı, nasıl ki mana büyüklerinin gayret ve himmetiyle olduysa çağımızdaki en büyük fitne zamanında da dirilişimiz, ancak bu gönül sultanlarının cemaatleri vasıtasıyla olacaktır.


    İslam dini, her ne kadar müslümanlara, öncelikle ferdi olarak ifa edilecek, namaz, oruç gibi farz ı ayn ibadetler buyuruyor olsa da sadece ferdi planda yaşanacak bir din de değildir. Çünkü dinimiz bizi âlim, mücahit, mütefekkir, müçtehit olmak yahut yetiştirmek gibi farz ı kifayelerden de mesul tutmaktadır. Bu sebeple müslümanların muhakkak bir araya gelmeleri zaruridir.

    Ancak elbette bunun bazı şartları da vardır. Her şeyden önce cemaatler, cemiyetimizin damarlarında akan kan gibi olmalıdır. Yani cemaatlerden feyiz alan müminler, toplumdan kopup gettolaşmamalı, başkalarını kötüleyip şuna buna sataşıp dil uzatıp kendilerini ötekileştirmemelidir. Aksine insanımız arasına sessizce karışıp, ülfet etmeli, güzel ahlakıyla hem kendini, hem temsil ettiği değerleri sevdirip saydırmalıdır.

    Takım tutar gibi cemaat tutmak

    Bunun için de bir dervişin terbiye işine kendi nefsinden başlaması gerekir. Henüz kendini terbiye etmemiş, en güzel ahlaka bürünememiş bir kişinin başkalarını kaba saba bir şekilde ikaz etmeye kalkışması sevdirici olmaz, nefret ettirici olur. Efendimizin elçi ve muallim olarak gönderdiği kişilere baktığımızda, onların son derece nazik, sevimli ve gönül okşayan kişiler olduğunu görüyoruz.

    Bu yüzden hiçbir Müslüman, mensubu olduğu cemaatten ötürü üstünlük iddiasında olmamalı, aksine cemaate mensup olmanın yüklediği sorumluluğun ağırlığını hissetmelidir. Tasavvuf yolunun yolcusu olmayı, futbol takımı tutmaya veya bir ideolojinin bir felsefî ekolün savunucusu olmaya asla benzetmemelidir.

    Bu gibi klüpler veya cemiyetler, nefsin grup kibrine hizmet eden topluluklar olabilir, ama cemaatler öyle değildir. Tasavvuf yolu nefsin terbiye edildiği bir irfan mektebidir.

    Elbette ümmetin içinde bir cemaati çok seven veya tam tersi bazı cemaatleri, içtihatları yahut metotları sebebiyle sevmeyen kişiler olabilir. Ancak olgun bir müslümana işin iç yüzünü bilmediği bir mevzuya tarafgirlik yaparak, iç kavgaların fitilini ateşlemek yakışmaz.

    İslam tarihine baktığımızda, müslümanları en fazla zayıf düşüren belanın, tefrikalar olduğunu görürüz. Bu yüzden, hele böyle bir zamanda, fikir farklılıklarını düşmanlık derecesine götürmenin vebalini kimse yüklenmemelidir.

    İrfan mektebi tasavvufi cemaatler

    İslami eserleri okuduğumuzda, eserin müellifi olan âlimlerin, ihtilaflı görüşleri zikrettikten veya kendi reylerini ifade ettikten sonra, hemen “doğrusunu Allah bilir” dediğini görürüz. Öyleyse çağımızdaki Müslümanların onlardan çok daha büyük âlim olmadıkları halde, “doğrusunu ben bilirim” demesinin nasıl bir gerekçesi olabilir?

    Cemaatler sevgi, kardeşlik ve dayanışma merkezi olmalıdır. İnsanların sosyo-ekonomik durumlarına göre sınıflaştığı, zenginle fakirin yaşadıkları alanların her geçen gün birbirinden biraz daha uzaklaştığı çağımızda, farklı katmanlara mensup kişilerin bir araya gelebildiği az sayıda yerler cemaatlerdir.

    Öyleyse cemaat ortamları, varlıklı kişilerin sosyeteleştiği cemiyetler haline gelmekten kaçınmalı, dayanışma ve hayırseverlik vasıtaları oluşturmalıdır. Peygamber Efendimizin yoksulları çevresinden kovmama, hatta onlardan yüzünü dahi çevirmeme hususunda ilahi ikaza muhatap olduğu unutulmamalıdır.

    Cemaatlerin de zamanın fitnelerine uyup yozlaşmaması, aksine çağın hastalıklarına şifa olabilmesi için azami gayret sarf edilmelidir. Çünkü yeryüzüne yayılmış samimi tasavvuf cemaatleri, insanlığın son umududur.

    HATİCE KÜBRA ERGİN

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.004, Level: 55
    Points: 7.004, Level: 55
    Level completed: 27%,
    Points required for next Level: 146
    Level completed: 27%, Points required for next Level: 146
    Overall activity: 16,7%
    Overall activity: 16,7%
    Achievements
    kuzat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Nov 2010
    Yer
    İstanbul
    Mesajlar
    904
    Points
    7.004
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    15

    Standart Cevap: Yozlaşmanın önündeki engel; cemaat

    Hatice Kübra Ergin'e böyle bir yazıyı yazdığı için teşekkür ederim.Gerçekten harika bir yazı...
    DJ.Reyhani kardeşimize de böyle bir güzel yazıyı bizimle paylaştığı için ayrıca teşekkür ederim.

    "Hatta milliyetsiz, vatansız, inançsız-ideolojisiz, sadece mesleğinin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donanmış, başka hiçbir hassasiyeti ve mensubiyeti olmayan insanlar… "

    Onlar, unutulup gitmesini bekledikleri İslam dininin, cemaatler sayesinde ayakta kaldığını anladıkları için cemaatleri en büyük tehdit unsuru olarak görüyorlar.

    "Onlar çok iyi biliyorlar ki insan sosyal bir varlıktır. Ya ekonomik organizasyonlarla sürüleştirilir, davar gibi güdülür ve çobanlarına menfaat sağlarlar ya da cemaatler halinde organize olarak, kendileri üzerinde yapılan hesapları bozarlar. "


    Kapitalist düzeni bu yazıda güzel bir şekilde ifade etmişler...
    Onların istediği üretim ve tüketim çılgınlığı,bunu da değişik yollarla özellikle medya,yazılı basın ve görsel meteryallerle süslereyek elde etmeye çalışıyorlar...

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 5.074, Level: 45
    Points: 5.074, Level: 45
    Level completed: 62%,
    Points required for next Level: 76
    Level completed: 62%, Points required for next Level: 76
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    adba - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Mesajlar
    26
    Points
    5.074
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart Cevap: Yozlaşmanın önündeki engel; cemaat

    Allah razı olsun REYHANİ Abi

Benzer Konular

  1. Kur'ân'ın önündeki perdeler
    By BaRLa in forum Bediüzzaman, Çalışmaları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 26.06.09, 00:20
  2. Duânın Önündeki Engeller
    By ACİZKUL in forum Dua Deryası
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 20.06.09, 23:13
  3. Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 05.10.08, 08:17

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •