Lütuf ve kerem sahibi Yüce Allah’a hamd;
Rasulullah Efendimize, Ehl-i Beyt’ine, Sahabe-i Kiram’a salât ve selâm…

“Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte, Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.”
(Âl-i İmran; 103)

Merhaba Dostlar;
Bize ayetlerini, insanlara muamele kurallarını açıklayan Allahu Teâlâ’ya, tekrar hamd ve senalar olsun. O bize nimetlerini açıklamasaydı, biz nereden bilecektik?

Nereden bilecektik; Müslümanların birbirinin kardeşleri olduğunu…

Nerden bilecektik; bu kardeşliğin, ancak Allahu Teâlâ’nın kalplerimizi kaynaştırmasından, ısındırmasından kaynaklandığını…

Nereden bilecektik; menfaat peşinde, egosunu tatmin peşinde koşan insanoğlunun “birbirinin kurdu” olduğunu… Ve ancak, aynı Allah’a (celle celaluhu) imanın, kalpleri birleştirebileceğini…

Sevgili dostlar, bu kardeşlik nimeti de diğer bütün nimetler gibi şükür istiyor; şükrü eda edilmeyen nimetler de bir zaman sonra elden alınıyor. Kardeşlik nimeti de eğer kıymeti bilinmez, gereği yerine getirilmez ise elden gitmesi kaçınılmaz.

Bugünün Müslümanları olarak, modern toplum düzeni içerisinde yaşadığımızdan dolayı, anlamakta zorlandığımız konulardan biri de cemaatleşme ve cemaat bilinci.

Muhterem dostlar, burada, dar anlamda bir cemaatleşmeden, bir sosyal gurup oluşturmaktan bahsetmiyorum; bundan daha geniş ve genel anlamıyla cemaatin önemine, “müminler cemaati” olmanın önemine dikkat çekmeye çalışıyorum.

İslam’ı genel manada anlamaya çalışan bugünün müslümanı, içinde bulunduğu şartlardan dolayı, İslam’ı da Müslümanlığı da eksik veya yanlış anlıyor/algılıyor.

Bizim, Gülistan Dergisi olarak, sıklıkla vurguladığımız konuların başında geliyor, bu anlayış hatalarımız. Bunun sebeplerini ortaya koymaya ve sizlerle birlikte düşünmeye çalışıyoruz.

Modern hayatın parçaladığı/atomize ettiği geleneksel toplum yapımızın çözülmesi, şahsi algılarımızı da derinden etkiliyor. Kendimizi, modern toplumun ‘birey’i olmaya öylesine kaptırdık ki söz konusu İslam ve müslümanlar olduğu zaman da aynı refleksle hareket ediyoruz.

Tek tek fertlerin bu algıları, bu yanlış düşünce kalıplarını kırmasını beklemek, elbette gerçekçi değil. Fakat her ne şekilde olursa olsun, müslümanlar, ortak bir şuur ve tavır oluşturmak ve ortak hareket edebilmenin yolunu keşfetmek zorunda.

Evet, sevgili dostlarım, zorundayız, çünkü bizi biz yapan değerleri, eğer koruyup yaşatamazsak, çocuklarımız, bugünkünden daha kötü, daha mutsuz bir dünya ile karşı karşıya kalacak. Üstelik biz de verilmesi zor bir hesapla karşılaşacağız Kıyamet Günü.

Örnek olarak, “müslüman mahallesinde salyangoz satan” dizileri, filimleri, sanat (!) eserlerini, vs. nasıl karşılayacağımızı, ne tepki vereceğimizi ve en önemlisi, nasıl alternatifler üretebileceğimizi belirleyebiliyor muyuz? Yoksa; cılız ve ses getirmeyen, dağınık tepkicikler, bol bol karnından konuşmalar (olayın dedikodusunu yapmak), sürekli beğenmemek, eleştirmek gibi bir tablo mu çiziyoruz?..

Sevgili dostlarım; müslümana yakışır bir aklıselim ve ferasetle, yerinde ve gerçekçi tepkiler geliştirmemiz gerekiyor. Kırmadan dökmeden, yozluğa yobazlığa kaçmadan…

Bir dizi çıkıyor, ecdadımızı tasvir etmeye kalkıyor. Orasından burasından laubalilik akan bir padişah, etrafında fink atan cariyeler vesaire…

“Efendim yayın kurallarına uygun”muş, “Ne var(mış) bunda?”, “Sanatsal kurgu sorgulanamaz”mış…

Şimdi soruyorum size sevgili dostlar; böyle bir dizi Avrupa’da yapılsaydı, toplumsal bir Sefer-i Hümayun’a çıkar mıydık, çıkmaz mıydık?..

“Çıkardıık!” Dediğinizi duyar gibiyim. Ee, sadece usturuplu yapılıyor diye ceddimize hakaret eden bir dizi, hangi cesaretle bu ülkede yapılabiliyor peki?..

Size bir şey söyleyeyim mi?
Bu gibi hakaretlere an büyük desteği veren yine biziz maalesef. Sessizliğimizle, tepkisizliğimizle, vurdumduymazlığımızla…

Yüzde 90’ı müslüman Türkiye…
Hepinizi tebrik ediyorum, Allah mübarek etsin, ne güzel Müslümanlarız, maşaallah!..

Turistlere meze niyetine sunulan; öz dedelerimizin kıyafetleri, mekânları, yemek çeşitleri… Osmanlı kıyafetleriyle ecnebiye hizmet eden Osmanlı torunları…

Afferim size! Böyle dedeye, böyle torun!..

Lütfen, sevgili dostlar; öyle bir insanı, beş insanı, bilmem hangi kurumu hedef gösterecek kadar sorumsuz insanlar değiliz. Hatta tam tersine, her adımda temkin ve nezaketi esas alan müminleriz, elhamdülillah. Kimseyi düşman görmüyoruz; yapılan yanlışlardır bizim karşı çıktığımız.

Bir de bu işleri yapanlar şunu anlamalılar; İslam’ın ve Müslümanların, diğer dinlerden ve inananlarından ciddi bir farkı var. İslam, son gelen din ve elhamdülillah diğer semavi dinler gibi insan eliyle iğdiş edilmemiş bir dindir. Batı’daki gibi çeşitli yollarla etkisiz hale getirilmiş bir Hıristiyanlık yok karşınızda.

Bütün birikimiyle ilmi ve fikri anlamda dipdiri bir İslam var; bütün dünyaya yayılmış, aksiyon ve hizmet anlamında binlerce sivil toplum kuruluşu ve gönüllü destek veren milyonlar var.

İkincisi, sizler, hümanistik ve laik/değer-bağımsız (değer-tanımaz) bir dünya görüşüne sahip olabilirsiniz. Bu dünya görüşünden yola çıkarak sanat da yapabilirsiniz. Biz buna karşı çıkmıyoruz. Biz, bu ‘sanat’ dediğiniz şeyleri, müslüman mahallesinde satmaya kalkışmanıza karşı çıkıyoruz.

Şimdiye kadar ciddi bir muhalefetle karşılaşmadığınız için tam gaz yolunuza devam ediyordunuz. Fakat yeter artık!.. Buraya kadar.

Bu yapılanlara, müslümanlar karşı çıkmasalar, yutkunsalar bile İslam’ın teoriği ve bu mirasın taşıyıcıları olan alimler ve arifler, asla bunları kabul etmez. Allah (celle celaluhu) ve Rasulü razı olmaz.

Evet, sevgili dostlarım, derdimiz; eğer müslümansak, hakkını vererek ve nimetlerini takdir ederek bir Müslümanlık yaşayalım. Kendimize de manevi değerlerimize de hakaret ettirmeyelim.

Müslümanlığın gerçekten hakkını verirsek; vakarımızla, olgun tavırlarımızla, ürettiklerimizle, yüksek bir vicdani şuurla ortaya koyduğumuz insanlığımızla, örnek bir toplum olabiliriz bütün dünyaya…

Hatasıyla sevabıyla, haklı bir şana sahip olan ecdadımıza ve bize ulaştırdıkları değerlere sahip çıkmazsak, müslümanlığımızın da bir geleceği olmayacak. Bütün derdimiz bunu anlatmaya çalışmaktan ibaret.

Son olarak, aziz ecdadımız Mehmed Akif merhuma kulak verelim. Zira cemaat olmayı başaran müslümanların durumunun ne olacağını, güzel ifade etmiş. Selametle kalınız…

Tefrika girmeden bir millete düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez!



SÜLEYMAN KARAKAŞ
GÜLİSTAN DERGİSİ