4 sonuçtan 1 ile 4 arası

Konu: Kevser Suresi

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Kevser Suresi

    Kevser Suresi
    Meali

    “Biz sana son derece çok verdik. Öyle ise Rabbin için namaz lal, kurban kes. Asıl ebter sana buğz edenin kendisidir.” [13]

    Tefsirî



    Sure-i Kevser üç âyet olup Mekkîdir. Sebeb-i nüzulü şudur:

    As bin Vail, Ukbe ebi Mu´ıt, Ebû Leheb gibi Kureyş müstehzi­leri ne zaman Aleyhisselâtü vesselam efendimizin oğlunu irtihal etmiş görürlerse “Muhammed Ebter kaldı,” yani nammı andıracak bir evlât bırakmadı, derlerdi. Hem bunu Hazreti Peygamber için büyük bir kusur sayarlardı da halkı İslâm dinine katılmaktan alıkoymak maksadiyle daima ileri sürerlerdi.

    Bundan başka müslümanların bidayetteki.zaafı, fakirlikleri ve azlıkları birer küçümseme vesilesi idi. Evet, bunları dinin hak olma­dığına delil sayarlar; “ilâhî bir din, servetlerin, kuvvetlerin sinesin­den fışkırır” derlerdi. Zaten cehaletin hüküm sürdüğü zamanların, zeminlerin hepsinde beyinsiz kimseler hakka, hakikate karşı aynı

    tavrı takınmıştır.

    Bu dedikodular müslümanları, hususiyle dine yeni girenleri in­citiyordu. Bu sûre-i celile erbab-ı imanı ferahlandırmak, Ashabı küfrün ve tuğyanın dilini kesmek için nazil oldu.

    “Biz sana kevseri verdik” Kevser, kelimesi kesretten mübalağa sigasıdır, çokluğun gayesine varan şey demektir. (Oğlu seferden ge­len bir Arap karısına, “Çocuğun ne getirdi ” demişler, “Kevser, ya­ni pek çok” demiş.)

    Kevser kelimesinden maksadın ne olduğunda pek çok ihtilâf hâ­sıl olmuş. Kimi “Aleyhisselâtü vesselam efendimizin kıyamete ka­dar payidar olan Ashap ve etbaıdır fi)” demiş. Kimi “Kur´ân” kimi “İslâm” kimi “tevhit” kimi “ilim” kimi “hikmet” kimi “dünya ve ahiret” nimetleri olmak üzere tefsir etmiştir.

    İbhi Abbas´a “Kevser cennetteki nehir değil mi ” demişler. “O nehir de Cenab-ı Hakkın Peygamberimize verdiği çoğun içindedir.” cevabım vermiş.

    “Asıl ebter sana buğz edenin kendisidir.”

    Ebter ismi, nesli kesilmiş mânasına kullanılıyor. Aleyhisselâtü vesselam efendimize buğz edenler onun şahs-ı mübarekine karşı bir şey söylemiyorlardı. Zira nübüvvetten evvelki tarihi de gösteriyor ki; şahsı herkes nazarında muhterem, herkes nazarında sevimli idi. Bu herifler Cenab-ı Peygamberin zatına değil, dinine buğz ediyor­lardı. Onun için küfür ve inat zulmetlerinde kaynayıp gittiler. Tam mânâsiyle ebter oldular. Çünkü bu âlemde hayırlı bir ad bırakmadı­lar. Aleyhisselâtü vesselam efendimiz ise arkalarında ebedî bir din, namütenahi bir zürriyet, yani koca bir ümmet bıraktılar. (Sallallahü aleyhi ve sellem.) [14]

    Kevser Sûresinin Tefsirine Ek:



    “Ya Muhammed! Biz sana kevseri verdik.”

    Bu hitap Allah´tan geliyor ve büyük bir müjde veriyor. Müjde, öyle bir kimseye veriliyor ki henüz kimsesiz denecek derecede yal­nızdır ve davası namına henüz büyük bir muvaffakiyet kazanmamış olan Peygamber efendimizdir. Onun bu sıradaki durumu, görünüşe göre, istikbal namına büyük bir şey va´d etmiyordu. Arabistan çe­şit çeşit putperestlikler, gayesiz ve sonsuz hurafeler içinde yüzüyor­du. Buna karşı bîr damlacık hidayet, bir damlacık doğruluk, bir damlacık insanlık ve bir damlacık ışık vardı ve bütün bunlar kısır bir çölün ortasına atılmış bir tohumdan ibaretti. Bu tohum da gö­rünüşe göre, o kısır çölün göbeğinde çürümeğe mahkûmdu. Bir tohumun çöl kısırlığı içinde kök salmasına,,filizlenmesine ve yeşil bir vaha yaratmak üzere serpilip ufukları, kaplamasının yeşil gölgele­rinde bütün bir âlemi barındırmasına imkân var mı Çöl bu. Ve el­bette ki onun kısırlığı her verimli tohumu öldürecekti!

    Hazreti Peygamber ilk mü´minlerle birlikte İslâm dînîni yay­mağa çalıştığı sırada vasiyet bu merkezde idi. Ve görünüşe göre,

    Arabistanı saran putperestlik ve bütün dünyayı kaplayan sapıklık, çöl ortasında doğan bu ışık damlasını da boğacaktı.

    Herkes vasiyeti böyle görüyor ve herkes yeni doğan hidayeti, çölün kısır kumlarına atılmış bir tohum sanıyordu.

    Fakat Allah´tan gelen ses :

    “Ya Muhammedi Bi´z sana kevseri verdik,” diyordu.

    Yani: O bereketli tohumu verdik ki çölün ortasında bile yeşerir ve coşkun ekinler verir.

    Sana o kevseri verdik ki; o kısır çölü bile baştanbaşa gülistana eçvirir, onu gürbüz bir hidayetin en canlı kaynağı yapar.

    Allah´tan gelen ses, bunları söylüyor. Fakat bir kimse anlanııyordu. Çünkü çöl içinde yeni bir hayat kaynağının fışkırmış oldu­ğunu hisseden yok gibi idi. Çölün yoksulluğu ve kısırlığı bütün gö­nülleri kaplamıştı. Gerçi Arap şehirleri ticaret yüzünden az çok re­fah içinde yaşıyordu, fakat bunlar da bu refahı içki, kumar ve zina değirmeninde öğütüyorlardı. Çöl halkı ise, çölün mahrumiyetleriyle savaşa savaşa ruhunun bütün kaynaklarını tüketmiş bir halde idi. Muhit, hidayet ışıkları beslemekten âciz, yoksul ve sefil bir muhit idi.

    Gerçi bu yoksul muhit içinde bir Peygamber zuhur etmişti. Fa­kat onun da ergeç bir varmış, bir yokmuş olacağı sanılıyordu. Çünkü muhatabı bir çöldü. Çünkü muhatabının kafası da, kalbi de, muhi­tinden farkı olmayan bir yoksulluktu. Daha önce, Hud gibi Salih gibi Peygamberler bu çöl halkına hitap etmişler, bu halkı yola ge­tirmek için uğraşmışlardı, fakat derin bir iz bırakmadan gelip geç­mişler ve Araplar sefalet ve sefahetlerinin kurbanı olmağa devam etmişlerdi. Acaba bu yeni teşebbüs de eskilerine benzeyecek mî idi ..

    Allah´tan gelen ses:

    “Hayır,” diyor ve bu yeni risalete “kevser” ihsan olunduğunu bildiriyordu.

    Kevser, o sudur ki; bir çöl içinde de aksa onun kısırlığını ve yoksulluğunu feyiz ve berekete çevirir!

    Kevser, o cennet ırmağıdır ki; her nereye uğrasa orada bir gü­listan yaratır.

    Kevser o berekettir ki; gönülde doğmasiyle gönüller dirilir ve fazilet kaynağı olur!.

    Kevser o şaraptır ki; onu içen Mest-i elest olur ve elest bezminin inan andını yeniden yaşar, o andın ilhamlarını gerçekleştirmeği va­zife sayar.

    Kevser, insan ruhunun ezelden ebede kadar Allah´ını tanıyışının ve ona güvenişinin yarattığı bir coşkun nehirdir ki insanlığın bütün özü o nehrin akışında yağar. Hayatın faniliği o nehrin akışı içinde ebediyet kazanır.

    Bu coşkun sel, bu ebedî kaynak, bu tükenmez bereket ve dün­yanın en kısır muhitine en gürbüz verimliliği bahşeden bu mübarek su. Peygamberimize ihsan olunmuştu. Onun risaletî çöl içinde bir nehir gibi kaynıyor ve bu nehir yeni bir hayat âlemi yaratıyordu.

    Bu nehrin kaynağı, Peygamberin getirdiği hidayetti ve Allah´tan gelen ses bunu müjdeliyor, çölün ortasında manevî bir kaynağın fışkırmış olduğunu bildiriyordu.

    Bu kaynak durmadan akacaktı ve hiç bir engel onun akışını durduramıyacaktı. Çünkü bu bir ilâhî ihsandı ve ilâhî vahyin dili bunu müjdelemekte idi.

    Kudreti fatıranm bu ihsanını kim çevirebilirdi Ve onun fışkırt­tığı kaynağı kim durdurabilirdi

    Bu yüksek ihsana karşı Peygambere düşen vazife, Allah´ına şükretmek, bu eşsiz inayeti hamd ve sena ile karşılamaktı. Onun için Allah´tan gelen ses: “Öyle ise Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!”

    Buyuruyor.

    Ey Peygamber- diyor, o müthiş çölü bir hidayet gülistanına çe­vireceği muhakkak olan Allah´ına karşı secdeye kapanarak şükret, niyaz et, ve kurban keserek bu müjdeyi kutla! Bu müjdeyi bir bay­ram say da onu kurban keserek tes´it et!

    Belki başkaları bu muazzam nehrin aktığını sezmiyorlardı, fa­kat Peygamber ile O´na inananlar nehrin aktığını gönüllerinde his­sediyor ve gönüllerinde bir gülsen peyda olduğunu, bir iman vahası yaşadığım, vicdanlarında yeni ve taze bir hayat kaynadığını idrâk ediyor. Allah´ın bu büyük nimetini sevine sevine takdis ve tes´it ediyorlardı. Çünkü hallerine bakarak istikballerini seziyor ve yalnız bir çölü değil, bir dünyayı kurtaracaklarından emin oluyorlardı.

    Bütün dünyaya betbereket getiren, dünyanın vicdanını çöl kı­sırlığından kurtaran ve o vicdan içinde yeni bir hidayet kaynağı coş­turan Peygambere, birtakım düşmanlar, “ebter” mi diyorlar, asıl ebter onlardı. Çünkü Peygamberin adı, sânı, her gün yükseliyor, zürriyeti her gün çoğalıyor, hidayeti, her gün daha fazla parlıyor. Düş­manları ise kısır kaldılar ve unutuldular. Çünkü Peygambere ihsan olunan kevser, hâlâ çağlıyor ve yeni yeni vahalar yaratıyor. Çünkü Peygambere ihsan olunan kevser, hâlâ akıyor ve sonuna kadar dur­madan akacak!... Onun eseri daima yaşayacak ve ona düşman ke­silenler daima ebter kalacak.

    Kevser sûresinin belirttiği ve yaşattığı bu mucizeyi, ve bu mucizeyi yaşatan tarihî hakikati kaydettikten sonra yine bu sûrenin, zamanımızda ileri sürüldüğünü gördüğümüz birtakım iddialara ce­vap verdiğini de anlatmak istiyoruz.

    Bazı kimseler İslâm dininin çöl içinde doğduğu için çölün yok­sulluğuna ve kısırlığına uygun bir iptidailik arzetmesi icap ettiğini iddia ediyorlar.

    “Kevser” sûresi, bu asırda ileri sürülen bu iddialara on dört

    asır evvel verilmiş bir cevaptır.

    Çünkü bu sûre, İslâm dininin “Kevser” olduğunu söylemekle onun çöl gibi kısır ve yoksul değil, fakat feyiz, bereket ve bolluk dini; şarıl şarıl akan nehirler, boy boy uzanan yeşillikler, gülistan­lar; sağnak sağnak yağan rahmetler ve sonsuz verimler dini oldu­ğunu anlatıyor.

    Evet, bu din çölde doğmuştur. Bu din, kumların içinden fışkır­mıştır. Fakat kumlara da en zengin toprakların verimini verdir­miş tir.

    Bu dinin, bu bakımdan da “Kevser” olduğunu ispat için onun doğduğu günden bugüne kadar ne derece işlendiğine işaret etmek yetmez mi

    Başta Resûl-i kibriya efendimiz olduğu halde eshabı güzin, tabi­în, tebai tabiîn, eimme-i müctehidin, müfessîrîn, muhaddisîn, fukahay-ı amilîn, velhasıl saymakla bitmez tükenmez kafile kafile, mah­şer mahşer ilim ve fikir adamları bu dine hizmet etmişler, bu dinin bereketini yaymışlar, bu dinin istidadındaki sonsuz genişliğe dayanarak, bu dinin özündeki kudrete güvenerek onu safha safha incele­mişler, ve dünyaya, bütün medeniyet âleminin neşrede ede bir türlü sonuna varamadığı ve varamayacağı muazzam bir manevî miras bırakmışlardır.

    Acaba hangi din, İslâm dini gibi milyonlarca ilim adamının ye­tişmesine saik olmuş ve milyonlarca ilim adamını kendine hadim kılmıştır.

    Kur´an´ın, yazılmasına saik olduğu eserleri bir araya toplamak mümkün olsaydı karşımızda Mısır ehramları gibi bir muazzam âbide, belki Himalaya gibi bir dağ silsilesi vücuda gelirdi.

    Acaba bunun bir eşi başka bir yerde görülmüş müdür Ve acaba bunun sebebi nedir

    Bunu “Kevser” kelimesinde aramalıyız. Çünkü kevserin tazammun ettiği bereket, şarıl şarıl akan nehirlerin bolluğu, Kur´an’ın ilim sahasındaki feyzindede göze çarpar. Kevser, bir ilim kaynağı idi. Ve bütün dünya bu ilim kaynağından kana kana içti. Hâlâ da içiyor, ya­rın da, öbür gün de içecek ve bu pınar daima kaynayacak, hiç bir vakit eksilmeyecek, belki her zaman artacaktır. Çünkü menbaı “Kevser” dir. Yani Zat-ı Kibriyanın; Peygamberi olan Fahri âlem. efendimize bereketi eksilmez, feyzi tükenmez ihsanıdır.

    Müslümanlığa “çöl dini” diyenler, onun “Kevser” olduğunu an­lamamış ve görmemiş kimselerdir. Fakat her asrı binlerce eser vü­cuda getiren, on dört asrın yarattığı âbideler, doldurduğu kütüpha­neler, bugün yalnız şarkı değil, garbı da beslemektedir, bu da bu feyiz ve bereketi inkâr eden kimselerin ilimle, irfanla alâkasızlıkla­rını belirtmektedir.

    Fakat hakikat açıktır ve müslümanlık “Çöl dini” değil “Kevser” dinidir. Bolluk ve bereket dinidir. Hidayet bolluğu, ilim bolluğu, in­sanlık bolluğu hep Ondadır. Ve bu mucize daimidir, ebedidir.

    Bu kevser mü´minîerin ruhunda ilelebet coşacaktır ve bu kevser, çöllerden, gülistanlar yaratmağa devam edecektir!

    Biz mü´minler, bu kevseri, bu nehrin şarıltılarını, bu kaynağın diriltici cûşiini içimizde hissediyor muyuz Yoksa içimiz çölleşti ve kısırlaştı mı

    Fakat çölleşti ve kısırlaştıysa da onu diriltecek kaynak elimiz­dedir.

    Ve bu kevseri gönlümüzde kaynatmak her birimiz için mümkün­dür.

    Hele bu sûreyi anlayarak okuyun, hele birkaç kere tekrar edin, hele Peygamberin hayatına bakarak bu sûrenin mânasını kavrama­ğa çalışın. Hele onun bu sûre ile, bu sûrenin feyzi ile baştan başa çöl olan bir âlemi, bir gülistana çevirdiğini göz önüne getirin, mu­hakkak ki siz de bir şeyler hissetmeğe başlarsınız. Muhakkak ki siz de Allahın bu ihsanından hissedar olursunuz.

    Hele siz bu sûrenin feyzini rehber edin de bakın, nelere ermez, neleri başarmazsınız !...

    Yeter ki kevserin lezzetini tadın ve onun verdiği neş´e ile çalışın ve çalıştıkça ilerleyin!

    Neticeyi denemek kolaydır. Çünkü kevserin feyzi ve bereketi derhal kendini gösterir.

    Ömer Rıza Doğrul [15]

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 9.735, Level: 66
    Points: 9.735, Level: 66
    Level completed: 22%,
    Points required for next Level: 315
    Level completed: 22%, Points required for next Level: 315
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Nuralanur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jul 2009
    Yer
    xxx
    Mesajlar
    1.617
    Points
    9.735
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kevser Suresi

    Allah (c.c) razı olsun
    Allah’a bin kere hamd olsun. Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun.

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 10.492, Level: 68
    Points: 10.492, Level: 68
    Level completed: 11%,
    Points required for next Level: 358
    Level completed: 11%, Points required for next Level: 358
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Dj Hak_Yolcusu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Aug 2010
    Yer
    Kayseri
    Mesajlar
    2.142
    Points
    10.492
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kevser Suresi

    Allah razı olsun.
    Notası kayıp bir müziğim bu zamanda,
    Ses tellerim titrer, konuşamam yanında,
    Arzu halimi ancak bilirse O bilir,
    Yarın Hak divanında...

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kevser Suresi

    Emeğine sağlık Ablacım.
    cezakallahu hayran...
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Kevser
    By Konyevi Nisa in forum komik olaylar,ve fıkralar
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 01.11.09, 23:17
  2. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 17.08.09, 20:56
  3. 108 - Kevser
    By BaRLa in forum Kur'an Tefsiri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28.06.09, 23:56
  4. Kevser Sûresi
    By SiLa in forum Kuran-ı Kerim
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09.03.09, 21:07
  5. 108- Kevser
    By BaRLa in forum Kuran-ı Kerim meali
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 04.11.08, 13:21

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •