İbâdetten Haz Alamamak
Namaz ve diğer ibadetler insanın ruhu için mükemmel gıdalardır. Ancak insan bunlara yönelik arzusunu ve kalbinin hazır oluşunu bir kez kaybettiğindeartık söz konusu ibadetleri şeklen ifa etmenin ötesine geçmekte çok zorlanır. Kılar ama kendisi de ne kıldığından haberdar değildir.
Hemen hemen hepimizin şikayetidiribadetlerden lezzet alamamak. “Ben namazlarımı adabına uygun şekilde kılmaya gayret ediyorum ancak bir türlü dünyadan kendimi koparamıyorum.” diyenimiz çoktur. “Niyet ediyorum
ilk rekâtta olsun kendimi dünyadan tamamen koparacağım
aklıma dünyalık bir şey getirmeyeceğim.” diyoruz. Ancak daha rükûya gitmeden her türlü dünyevî meşgale üstümüze üstümüze geliyor. Bir de bakmışız ki
borçlarımız
çocuklarımızın okul durumu veya bir başka sorunumuz bizi namazdan koparmış. Şeklen namazdayızdır ancak ruhen şahsi işlerimizi halletmekle meşgulüzdür. Bazen öyle olur ki
birinci rekâtta okuduğumuzu ikinci rekâtta hatırlamayız.
Velhasılnamaz içinde namazdan kopuşumuz her zamanki durumumuzdur. Her şeyi otomatiğe bağlamışızdır. Yatarız kalkarız
dışarıdan bakılınca gayet güzel bir şekilde şartlarını yerine getiririz
rükûsunda secdesinde hiçbir şeyinde yanılmayız. Ne rekât sayısında
ne teşehhüdünde
ne de başka bir şeyinde hata etmeyiz. Tüm erkânı düzgün şekilde yerine getiririz.
Fakat bu durum bir yanılma değildir. Zira namazlarda yanılmanamazın hakkını gerçekten verenler için söz konusudur. İnsan huşu ile namazı kılarken bir an dalgınlığa düşecek olsa
ne yaptığını şaşırır
bocalar. Ama gönlü her zaman başka yerlerde gezinerek kılan için böyle bir durum söz konusu olmaz. Gerçi böylesi insan bile
bazen olur namazdan öylesine fazla uzaklaşır ki
namazın şeklî edasında şaşırıverir.
Kalben huzura ermeden
Bu acı durum elbette sadece namaza has bir durum değildir. İnsan Allah’ın emrine uyarak bütün gün aç kalıroruç tutar. Ancak yaptığı sadece boğazından aşağı bir şey salmamasıdır. Başkalarının gıybetini yapmaktan kaçınmak
insanlarla didişmekten uzak kalmak
haramlardan korunmak nedense başarabildiği işler değildir. Hacca gider
dünyanın her tarafından gelen mümin kardeşlerine katlanamaz
gözü eksikliklere takılıp kalır
etrafındakilerle uğraşır. Görünürde haccı yerine getirir ama sevap dağarcığına fazla bir şey koyamadan
hem de tamamen şikayetçi bir duruma bürünerek geri döner.
Bu durum şuna benzer: İnsanın önüne son derece lezzetli yemekler konur. Ama bir kere ağzının tadı kaçmıştır. Yemekler ne kadar güzel olursa olsunkendisini zorlayarak yese bile tatlarını alamaz. Sadece karnını doyurmakla kalır. Namaz ve diğer ibadetler de insanın ruhu için mükemmel gıdalardır. Ancak insan bunlara yönelik arzusunu ve kalbinin hazır oluşunu bir kez kaybettiğinde
artık söz konusu ibadetleri şeklen ifa etmenin ötesine geçmekte çok zorlanır. Kılar ama kendisi de ne kıldığından haberdar değildir. İbadetin ifası
kalbi razı gelmese bile
baştan savılan bir borç konumuna düşer. Adeta
ödeyeyim de kurtulayım demeye getirir.
Allah Tealâ Kur’an’ında güzel müminlerin hasletlerini sayarkenonların ibadetleri yerine getirdiklerine özellikle vurgu yapar. Kitabında bahsetmiş olduğu müslüman
başta namaz olmak üzere hayatı ibadetlerle iç içe geçmiş kişidir. Bu nedenle Allah’ın nazarında
ibadetsiz iyi bir müslüman söz konusu olamaz. Öyle ki
namazı bırakanların nefslerinin peşine takıldıklarından
doğru yoldan saptıklarından ve ileride bunun cezasını çekeceklerinden bahsedilir. (Meryem
59)
İbadeti hakkıyla yerine getirmek
Kur’anibadetlerin yerine getirilmesine çok önem vermek yanında
bir hususun daha üzerinde önemle durur: O da ibadetlerin Allah’ın arzuladığı şekilde ifa edilmesidir. Bu ayetlere göre
şekil olarak ibadeti yerine getirmek elbette önemlidir. Ancak daha mühim olan husus
ibadet esnasında kalbin Allah ile bağlantı halinde olmasıdır. Bu nedenle
üşenerek kılınan namazların münafıkların ibadeti olduğu belirtilir. (Nisâ
142)
Kulun ne yaptığını ve kimin huzurunda durduğunu bilerek ibadetini yerine getirmesi beklenir. Nitekimkurtuluşa eren müminlerden bahseden Mü’minûn suresindeki ikinci ayette
söz konusu müslümanların bir özelliği olarak “Onlar namazda huşu içindedirler.” buyrulur. Devamındaki ayetlerde kurtuluşa eren bu müslümanların boş ve yararsız sözlerden uzak durdukları
zekâtlarını verip iffetlerini korudukları belirtilir.
Demek oluyor kimüslümanın kurtuluşa erebilmesi için namazını veya bir başka ibadetini eda etmesi yeterli olmamaktadır. Bunun yanında
ibadetinde kendisini rabbine vermesi gerekmektedir.
Bir diğer ayette ise namazı kılmalarına rağmen en önemli hususa riayet etmeyenler çok ağır biçimde kınanır: “Yazıklar olsun o namaz kılanlara kionlar namazlarını ciddiye almazlar.” (Mâûn 4-5). Bu ayetlere baktığımızda
kulun ibadetini şeklen yerine getirmekle yetinmesinden Allah Teâlâ’nın kesinlikle hoşnut olmadığını anlıyoruz. O
namazın hakkının verilmesini
içinin doldurulmasını istemektedir. Zira içi doldurulan ibadet
kulu Allah’ın istediği çizgi üzerinde tutacaktır.
Nitekim bir başka ayettenamazın insanı hayâsızlıktan ve kötülükten koruyacağından bahsedilmektedir. (Ankebût 45). Hiç şüphe yok ki
bu namaz
huşu ile kılınan namazdır. Yoksa insan beş vakit kılmasına rağmen hayatında bir değişiklik olmuyorsa
kıldığı namazda bir sorun var demektir. Çünkü Allah istemesine rağmen huşu ile onun divanında huzura durmamıştır. (Bakara 238)
Bu büyük eksiklikten dolayıdır kiHz. Peygamber s.a.v.
namazı şeklen kılan ve kendisini ibadetine vermeyen bazı kimselere namazlarını iade ettirmiştir. (Buharî
715) Namazında sakalıyla oynayıp duran kişi hakkında da “Kalbi huşu içinde olsaydı
azaları da huşu içinde olurdu.” buyurmuştur. (Kenzu’l-Ummâl
VIII/197)
Başka bir hadislerinde ise insanın sevabının huşusuna göre değişeceğini belirtmiştir: “Kişi namazını kılar. Namazından sonra ona namazının onda biridokuzda biri
sekizde biri
yedide biri en nihayet tamamı sevap olarak
yazılır.” (Beyhakî2/281)
Görünen o kipek çok insan namaz ibadetinin hakkını verememektedir. Allah Teâlâ’nın
keza Rasulullah’ın aynı hususa vurgu yapması bu gerçeği ifade etmektedir. Nitekim sahabeden Ubâde b. Sâmit r.a. da insanlardan kaldırılacak ilk şeyin huşu olacağını
kişi bir mescide girdiğinde huşulu namaz kılan birini neredeyse bulamayacağını söyler. (Tirmizî
İlim
5)
Takva hali üzere olmak
Burada aklımıza şu sorular gelebilir: “Başta namaz olmak üzereinsanın büyük bir haz alarak ibadetlerini yerine getirmesi
yaratıcıyla irtibatını koparmadan eda etmesi çok mu zordur? Allah Tealâ bizlerden kaldırmakta zorlanacağımız bir şey mi istemektedir?”
Her iki sorunun cevabı da hayır’dır. Ancak ibadetin şeklen eda edilmesinin ötesindeharcanması gereken bir çaba vardır. Çoğumuzun ihmal ettiği de budur. Söz konusu çaba sarf edilmediği içindir ki
Allah Tealâ buna vurgu yapmakta
yerine getirilmesindeki gevşekliğe dikkat çekmekte
hakkıyla yerine getirenleri de övmektedir.
Söz konusu çabanın ne olduğuna gelince: Bu husus Kur’an’da ve Hz. Peygamber s.a.v.’in hadislerindedir. Her ikisi deibadetlerin alt yapısı olarak iki önemli noktaya dikkat çekerler:
Birincisigün içerisinde insanlarla olan ilişkilerde ahlâkî kurallara riayet etmek
düzgün bir yaşantı sergilemeye çabalamak
kalp kırmamak
ahlâken doğru bir kişi olmaya çabalamak. Dolayısıyla insan toplum içerisinde -ki buna ailesi de dahildir- ömrünü geçirirken
Allah Rasulü’nün güzel ahlâkını kendi yaşantısına hakim kılmaya çalışmalıdır. Ancak bunu yaparken diğer bir hususu da asla ihmal etmemelidir: O da Allah ile olan bağını sürekli diri tutmaya çalışmasıdır.
Zira Allah ile olan irtibatıonun tüm hareket ve düşüncelerini güzel yönde tutmaya yardımcı olur. Bütün yaşantısı hayır yönünde gerçekleşir. Kalbi Allah sevgisiyle dolu olduğundan
her şeyde onun rızasını gözetir. Korktuğundan değil
yaratanını sevdiğinden
öyle yapılması gerektiğinden dolayı Allah’ın istediği bir şekilde ömür sürmeye çabalar. Yemesinde
içmesinde
elbisesini giymesinde çıkarmasında
yolda yürümesinde
otobüse binmesinde
alışverişinde
hastalanmasında
neşesinde velhasıl her şeyinde
kalbinde ve dilinde her zaman Allah vardır. Onu her zaman yanında hisseder ve asla unutmaz.
Bu iki hususa dikkat eden yani ahlâken güzel bir insanlık sergileyen ve gün içinde Allah ile bağını koparmayan insanın namazlarında Allah’tan uzaklaşması düşünülemez. Zira oAllah sevgisini ve onunla olan gönül bağını hayatının her dilimine hakim kılmıştır. Böyle bir insanın hem de namazda Allah’tan ayrı düşmesi söz konusu olabilir mi? O
bizatihi ibadet olmayan gündelik yaşantısında Allah ile hemhal olmuşken
nasıl olur da ibadetin bizzat kendisi olan namazda Allah’tan uzaklaşır!