Doğumu ve Çocukluğu



Kur’ân-ı Âzimüşşân’ın yedi vech-i i’cazından olan lafzındaki fesâhat ve selâseti,tamamen bir mevhibe-i İlâhi olarak kıraat ve tilavetinde temessül edip yansıtan ve son asrın ender kâri’ ve hafızlarından olan ve tilavette “Nâbiğa-i zaman” ( Zamanın eşsizi) diye isimlendirilen Üstad Muhammed Sıddîk Seyyid El-Minşâvî, Mısır’ın başkenti Kahire’ye uzaklığı 500 km olan “Suhac “ merkezine bağlı “ El-Munşee” kasabasında 20 Ocak 1920 senesi mübarek Cuma gecesinde dünyaya teşrif etmiştir.

Şeyh Muhammed Sıddik Minşâvi’nin üç kardeşi vardır.Bunlar: Ahmed Sıddîk, Mahmud Sıddîk ve Hâmid Sıddîk’tır.Kardeşi Ahmet Sıddik, 1939 yılında vefat etmiştir.

Başta dedeleri ve babaları olmak üzere, bu mübarek ailenin tüm efradı kırâat-ı Kur’ân ve güzel sesle meşhur olarak etrafa ün salmışlardır.

Lakin içlerinden Muhammed Sıddik, gerek tatlı ve güzel sesi ve gerekse muhteşem ve hüzün dolu okuyuşu ile hepsinden daha ziyade yükselerek, imtiyaz etmiş ve kendisine münhasır, lakin hiçbir kâri’nin yetişemediği bir dereceye erişmekle, müstesna bir kıraat metodu takip ederek hakkıyla “BEDİÜLKURR” (Asrın emsalsiz okuyucusu) ünvanına bahş kılınmıştır.

Şeyh Muhammed Sıddik, Kur’an ta’limine 4 yaşında iken babasının yanında başlar. Ve hıfzının önemli bir bölümünü babası Sıddik Seyyid’in yanında yapar.Lakin babasının işleri çok yoğun olması sebebiyle, diğer kalan kısmını Şeyh’i Ebu Müslim’in (Muhammed Nemkî) yanında ikmal eder..

Ebu Müslim küçük Muhammed’in Kur’an hıfzındaki çabukluk ve ateşpâre-i zekası ve sesindeki tatlılığı karşısında taaccüb ile hayran kalmış ve ileride haiz olacağı pek yüksek dereceyi daha o zamandan sezerek, ehemmiyetle üzerinde durmuş,daima onu cesaretlendirmiş ve gittiği her meclis ve topluluğa götürerek tilavetini tüm Mısır’a göstererek yavaş yavaş onu parlak istikbale doğru hazırlamaya başlamıştır.
Küçük Muhammed, kendise Cenab-ı Hakk tarafından mahza bir mevhibe olarak verilen ifrat derecedeki zekası ,karîhay-ı fikir ve kuvve-i hafızası vasıtasıyla 1928’de henüz 8 yaşına baliğ olmadan, Kur’ân hıfzını tamamlar. Ve daha çok küçük yaşta büyük alimlere verilen “şeyh” lakabını alarak kıraatta Nâbiğa-i zaman olduğunu fiilen ispat eder.

Muhammed Sıddik,Mısır’daki şöhretinin işareti olan ilk kıraatını Ahmim merkezine bağlı olan “Ebâr el-Melik” köyünde okur. Daha sonraki yıllarda da tilaveti, doğum yeri olan “Munşee” kasabasına yayılır.

Küçük Muhammed, 1932’ de yani, 12 yaşında babası ve amcası Ahmed Seyyid ile birlikte başkent Kahire’ye giderek islâmi ve Kur’ani ilimleri Şeyh Muhammed Saudi İbrahim ve Muhammed Ebul- Ulâ’nın yanında tedris eyler. Sadece Kıraat ilimleriyle yetinmeyip, diğer ulum-u imaniye ve Kur’aniyeyi de ders almak suretiyle, zamanın mühim alimlerinden biri olur. 1935 yılında 15 yaşına gelince babası, şeyhi ve amcasından ayrılarak, müstakil olarak okumaya başlar






Şeyhleri:



1-) Birinci ve en büyük şeyhi ve muallimi babası, Sıddik bin Seyyid bin Sabit el-Minşâvi. İlk Kur’an hıfzını başlatmış ve Kur’an-ı sevmesinde öncülük etmiştir.

2-) Şeyh Muhammed Nemkî ( Ebu Müslim). Kur’an hıfzını tamamlayan ve kendisindeki eşsiz kıraat cevherini sezip babasına haber veren ilk kişi.

3-) Amcası Ahmed Seyyid. 12 yaşından sonra onu beraberinde Kahire’ye götürüp Kur’an ilimlerini öğrenmede vesilelik yapmıştır.

4-) Şeyh Muhammed Ebul- Ulâ.. Muhammed Sıddik’a kıraat-ı aşereyi ilk öğreten zattır.

5-) Babasından sonra en mühim ve kendisinin de en ziyade muhabbet ettiği şeyh’i Muhammed Saudi İbrahim.. Kıraat ilimlerini ve diğer imani ilimleri öğrenmesine vesilelik yapmış meşhur bir kıraat âlimidir.



Gençliği:

Muhammed Sıddîk, 1938 de amcasının kızıyla evlenir.Bu hanımından 2 oğlu ve 2 kızı dünyaya gelir.. 1939 yılında da kardeşi Ahmed Sıddik’ı kaybeder. 1940’lı yıllara gelindiğinde Şeyh’in tilaveti, Mısır’ın her tarafında adeta halkın dilinde dolaşır olmuştur. Artık herkes bu emsalsiz kâriden bahsetmekte ve onu merasimlerde Kur’an okumaya çağırmak için yarış içerisine girmektedir.Şeyh hayatında en ziyade okuduğu surelerinden biri Yusuf suresidir. Zira bu sure onun için apayrı bir mana içeriyordu.Onun bu suresini her kim dinlese diyecek ki: “Bu zât Yusuf Aleyhisselamın hüznünü sinesinde saklıyor.” Barekallah..

Şeyh 1940 ile 1950 yılları arasında bir çok ihtifal ve mübarek gün ve gecelerde Kur’an okumakla birlikte, ilmi hayatına dahi çok fazla ehemmiyet verir.Ve eline geçen bir çok tefsir ve akaid kitaplarını da okuyarak gecelerini i’tikafla geçirir.Bu suretle fâni ömrünü bir cihette ibkâ eder.



Kıraatı:



Mısır'ın ve dünyanın en önemli ve eşsiz hâfızlarından olan Muhammed Sıddîk Minşâvî, son derece dolgun ve güçlü bir sese sâhipti. Okurken perdelere hâkimiyeti, sesin de güçlülüğü ile daha da etkili bir hâle geliyordu. Mustafa İsmâil'de olduğu gibi Minşâvî'nin de icrâ ettiği nağmeler âyetteki mânâya uygun oluyordu. "el-Fecr" sûresi'nin 23-24'üncü âyetlerinde, "O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var! (İşte o zaman insan) 'Keşke hayatım için bir şeyler yapıp gönderebilseydim!' der." âyetinde "keşke" kelimesindeki pişmanlık ve çaresizlik ifâdesini öyle bir terennüm ediyordu ki, o sahneyi yaşıyor ve yaşatıyordu.Hem Yusuf suresini ondan dinleyip manayı da anlıyorsa, kendisini adeta Yusuf Aleyhisselam’ın yaşadığı devirde hisseder. Kur'ân tilâvetine pest seslerden ve ağır ağır başlardı. Bu da uzun müddet okuyacağı durumlarda daha tizlere çıkmasını ve daha fazla makam seyrinde bulunmasını sağlıyordu. Gâyet sâkin başladığı tilâvetin ortalarına doğru iyice coşmaya ve coşturmaya, dinleyenleri galeyâna getirmeye başlıyordu. İnfitâr Sûresi'ne başlarken sâkin başlayıp, sonuna doğru coşmasıyla da -ki âyetin bu kısmında kıyâmet günü anlatılır- âdetâ kıyâmeti koparırcasına o günün dehşetini, acıklı hâlini nağmeleriyle anlatıyordu. Minşâvî'nin tilâvete pest seslerden başlayıp yavaş yavaş tizlere çıkması ve coşması, iyi takip edildiği zaman son derece önemli bir öğreticiliğe sâhiptir. Kur'an tilâvetinde asıl olan da bu şekilde okumaya pest selerden başlayıp, mânâya uygun nağmeler yapmaktır. Şeyh Minşâvi, makamlı kıraatlarında genellikle ülkemizde öğretilen Asım kıraatı yerine, Arab ülkelerinde daha meşhur ve merğub olan “Verş an-Nâfi” kıratı ile “Kisâi” kıraatlarını daha çok tercih etmiştir.Keza Şeyh, bazı kıraatlarında meşhur ve hak olan yedi kıraatı dahi birden tatbik etmiştir. Bununla beraber Muhammed Sıddik Minşâvi’yi diğer kârilerden ayıran özelliklerinden biri de, Şeyh’in tilavet esnasında hata yaptığının görülmemiş olmasıdır.Diğer kâriler hakkında böyle bir hususiyetin görülmüş olması maalesef mevzu bahis değildir. İşte onun bu hususiyeti yâni hatasız okuması,kendisinin mahzâ bir mevhibe-i İlâhi olduğunun en zâhir bir delili olsa gerektir. Şeyh Muhammed Sıddîk, okumaya başlarken “beyati” makamıyla başlar ve daha sonra da “rast” makamıyla devam ederdi.Genellikle meşhur hüzün makamı olan”saba” makamında okur, kalblerde derin izler bırakırdı. O, Mısır ve diğer İslam ülkelerinde okuduğu vakit, binlerce kişinin arzu ve çoşkuyla dinleyip ağladığı hüzün sultanıdır. Okuyuşunda adeta Kur’anın hüznî manalarını Allâh’ın inayeti ile konuşturur, dinleyenleri hüzün ve taraba(sevinç) boğardı.Çok kişi sadece dinlemek vasıtasıyla Kur’an-ı azimüşşanın manalarını muhlisâne ondan ders aldıklarını beyan ediyorlar.

Şeyh, hayatında gayet mütevazi ve sade görünümlü bir insandı.Gösteriş,şöhret ve riyadan hayatı boyunca şiddetle ictinab etmiş, “Ben ecir ve mükafatımı yalnızca Allah’tan bekliyorum” olan Peygamber düsturunu kendine rehber edinmiş ve halktan kat’iyyen bir karşılık beklememiştir. Lakin kendisi her ne kadar tevazu toprağı altında kendisini gizlemeye çalıştıysa da, şöhret olmaktan kendini kurtaramamıştır.Adeta tevazu toprağı altında bir Muhammed Sıddîk iken, Allâh’ın lütfu ile milyonlar Muhammed Sıddîk inbat etmiş ve dünyanın her yerinde mübarek ismi ve baldan daha tatlı olan sesi ve hüzün dolu okuyuşuyla meşhur olmuştur. Bârekallah… Şeyh Muhammed Sıddîk Seyyid El-Minşâvî, kendisine has ve emsalsiz olan kıraat şekliyle kendisinden sonra gelecek olan hafız ve kâri’lere bir model teşkil ederek, milyonlar kişiyi Kur’an-ı Hakim’e hayran bırakmıştır.Mısırda Kur’an okumada tertil ekolünü başlatan ilk öncülerdendir. Şeyh muhammed sıddîk seyyid el-minşâvî’yi diğer meşhur hafız ve kârilerden temyiz ve ayırteden en büyük özelliği; hiç şüphesiz ki,okurken makamı hüzne çevirmesi değil, kendisine bir lütfu ilâhi olarak verilen sesinin fıtraten hazin ve müessir olmasıdır.bu yüzdendendir ki, çok ehl-i kalb bu zatı dinlemiştir ve dinlemeye devam etmektedir biiznillâh…

Coşkulu hallerinde bile hüzün vardır Şeyhin. Ama hüzün de coşku da en bariz bir şekilde adeta onda cisimleşmiş ve ona en büyük bir simge ve nişan olmuştur. Ondandır ki, hüzünlü tilaveti çok kişinin kalbini adeta fetheylemiş ve daha onu görmeden aşık olmuşlardır.Bu vesileyle Kur’an-ı Azim’i dinlemeye iştiyak göstererek hayatları boyunca bu İlâhi hüzne kulak vermişler ve inşaallah kıyamete kadar vereceklerdir.Coşkulu kıratlarda elbette ki mahirler çoktur.Ama Muhammed Sıddik ise,huşû ve hüzünde bütün kârilerden evveldir ve üstadıdır diye tüm dünyada müşterek bir kanaat haline gelmiştir.



Şeyh, 1966 yılı Ramazan ayını Mescid-i Aksa’da ihya etmiş devamlı bir surette ibadet ve tilavet-i Kur’anla hayatını geçirmiştir..

Şeyh-i Minşâvi, 1966 yılında verem hastalığına yakalanır. Doktor okumamasını tenbih eder.Lakin Kur’an aşığı olan Şeyh ise,canı pahasına da olsa bu aşkından vazgeçmeyerek, aksine yüksek sesle okumaya devam eder.Tabii bu arada hastalığı gün be-gün artmaktadır.



Şeyhin Bağdad Ziyareti:



1967 senesinde Muhammed Sıddik Minşâvi, Üstad Huluk’un daveti üzere Ramazan ayında Bağdat’a gider. Havaalanında uçaktan indiği sırada muazzam bir halk kitlesiyle karşılanır. Ebu Hanife camiinde “Enfâl” suresini okur ve muazzam senâ ve övgülere mazhar olur. Daha sonra Irak radyosunda da tilavet eder. Keza Bağdat’ta bulunduğu 10 gün içerisinde Urfalı camii’nde dahi muhteşem kıratlarından birini tilavet eyler.Lakin bu kıraat esnasında verem hastalığı nedeniyle boğazından kan gelir.

Hem orada Bağdat eşraflarından birinin evinde, büyük bir merasimde ve büyük kârilerin de ihzar olduğu bir mecliste, Kamer suresinin sonunu ve Rahman suresini acib bir tarzda okumakla dinleyenleri hüzün seline boğar.Lillâhilhamd bu kıraati yetkililer tarafından tescil edilerek okuduğu ilk günkü gibi tazeliğini muhafaza ederek günümüze kadar ulaşmıştır. Şeyh bu mektubları Bağdatta bulunan Üstad Huluk’a göndermiştir.Gönderdiği mektubların içerisinde özetle; kendisinin 11 yaşında haflelere yani cemaatli okuyuşlara başladığını ve doğum tarihinin 20 Ocak 1920 olduğu ve Bağdat radyo ve televizyonunda tescil edilmiş 15 tane videosu bulunduğu yazmaktadır.Keza gönderdiği risalelerde ilk tilavetinin Lokman suresi olduğu yazılıdır.Hem Bağdat radyosunda Gafir suresini tilavet ettiği dahi geçmektedir.



Bağdatlı Şeyh Safâuddin A’zami anlatıyor: Şeyh Minşâvi’nin Bağdat’a geldiği senede 18 yaşında idim.Irak Divan reisinin düzenlediği bir merasimde Kur’an okuyordum.Birden içeri Irak divan reisi ve yanında sarıklı ve şeyh görünümünde pek de genç bir zat vardı. Reis yanıma gelerek sırtıma dokundu ve okumayı bitirirsen iyi olur dedi. Ben de istifsar ederek neden dedim.Reis: Meşhur Şeyh Minşâvi geldi,dedi.

Gelen şeyh’e baktım.Lakin şeyhi çok genç gördüm.Zira daha önce Minşâvi’yi hiç görmemiştim.İçimden Bu genç, meşhur Şeyh Minşâvi olamaz dedim.Zannımca, Minşâvi’yi dolgun sesi nedeniyle 60 yaş dolaylarında tahayyül ediyordum. Neyse okumayı bitirip kenara çekildim.Şeyh yanıma geldi ve oturup Euzu besmele çekti.Ben de şeyh’in duyacağı bir sesle bu Minşâvi değil dedim. Bana baktı ama hiçbir şey demedi.Sonra besmeleyi okudu. Dedim: Bunun Minşâvi olması mümkün değildir. Sonra “Enfal” suresinden okumaya başladı. Dedim: Vallâhi bu Minşâvidir. Şeyh dahi bana tebessüm ederek baktı ve “ Evet ben Minşâvi’yim” dedi. İşte Şeyh minşâvi ile aramızda böyle nezih bir hatıra geçmişti.