Sayfa 6/12 İlkİlk ... 45678 ... SonSon
120 sonuçtan 51 ile 60 arası

Konu: Baykuş kadar düşünemiyoruz

  1. #51
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları–8


    “Ömer Bin Abdülaziz’i seven ve O’nun iyiliklerinden bahsedip de, bu iyilikleri yaymak için çalışan birini gördün mü, bil ki bu işin sonunda bir hayır vardır inşallah.” Ahmed Bin Hanbel


    ÖMER BİN ABDÜLAZİZLER BÖYLE KAYNAKLARDAN YETİŞİR

    Tarihen sabittir ki, büyük insanları büyük anneler yetiştirir. Kendisinden sonra asırların bir benzerini göstermeye zorlandığı baş yücelerden Ömer Bin Abdülaziz için de bu durum geçerlidir. Onun nasıl temiz bir kaynaktan beslendiğine dair tarihler bize şu hadiseyi haber vermekteler:

    Hz. Ömer bin Hattap
    (R.A) hilafeti döneminde, bir gün sabaha karşı Medine sokaklarında dolaşırken, evin birinden bir anne ve kızın tartışmalarını duyar. Halife hazretleri kapı önünde durur ve dinler. Anne, kızına; “Şu süte biraz su karıştır” demesi üzerine, kız annesine; “Müminlerin emiri süte su karıştırmayı yasakladı” diye cevap verir. Annesi; “O şimdi nereden duyacak?” deyince, kız; “Görünüşte ona itaat edip, arkasından ona isyan mı edelim? Ömer’in kendisi görmese, onun Rabbi görüyor” der.

    Hz. Ömer, o evi iyice beller ve eve döndüğünde oğlu Asım’a bu evi tarif eder. Sonra, şayet bu kız kimse değilse, onunla evlenmesini, belki ondan hayırlı bir evladının olacağını tavsiye eder. İşte bu evlilikten Ömer Bin Abdülaziz’in annesi Ümmü Asım doğar.

    Ümmetin mulhemunundan(ilhama mazhar kılınanlarından) olan Hz. Ömer şöyle diyerek bu torununu müjdelemişti; “Benim evladımdan, yüzünde bir işaret(bir yara izi) olan birisi bu işi(Hilafeti) yüklenecek ve yeryüzünü adaletiyle dolduracak.”


    ÖMER BİN ABDÜLAZİZ’İN ALLAH KORKUSU

    Ömer Bin Abdülaziz, hocaları tarafından çok iyi yetiştirilmiş ve küçük yaşta kalbine Allah mehafeti yerleşmiş bir kutlu idi. Hatta mürebbilerinden Salih İbni Keysan onun için şöyle demişti; “Kalbinde Allah korkusunun bu kadar yerleştiğini gördüğüm kimse yoktur.”

    Hanımı Fatıma şöyle demiştir; “Ömer kadar namaz kılan ve bol oruç tutanı görmedim. Onun kadar Rabbinden ayrı durmaktan hasret duyanı da görmedim.”


    PEYGAMBERİN NAMAZINA EN ÇOK BENZEYEN NAMAZ

    Ömer Bin Abdülaziz, Efendimizin hizmetkârı Enes bin Malik’e(RA) yetişmiş ve ondan çok istifade etmişti. Hz. Enes onun hakkında şöyle demişti; “Arkasında namaz kıldığım bütün yöneticiler arasında namazı Hz. Peygamberin(SAV) namazına benzeyen tek kişi varsa, o da şu genç adamdır.” Gerçekten de o, tadil-i erkâna tam olarak uyardı. Hatta sahih bir rivayete göre rüku ve secdesinde tespihleri on defa söylerdi..


    ÖMER BİN ABDÜLAZİZ’DE ÖLÜM TEFEKKÜRÜ

    Ömer Bin Abdülaziz, ölümü en çok hatırlayanlardandı. Bir gün bir dostuna şöyle demişti; “Dün geceyi hep uyanık geçirdim” Adam; “Neden ey emirel müminin?” diye sorunca, şöyle cevap verdi; “Kabir ve içinde yatanı düşünüp durdum da ondan. Ölen kimseyi ölümden üç gün sonra kabrinde görsen ve başına gelenleri bir bilsen yanına yaklaşmakta ürperirdin. Bu kişi dünyada sevdiğin ve bol bol sohbet ettiğin bir kişi bile olsa, ondan kaçardın. Rahat bir ev ve güzel bir mesken iken, onun yerinde yıkık ve harabe olmuş, her tarafından içeri rüzgâr giren, güzelliğini yitirmiş, viraneye dönmüş bir mezbelelik görürdün.”

    Bir gün bir kabir ziyaretinde ağlayarak şöyle buyurmuştu; “Şu toprağın bana ne dediğini biliyor musunuz? Der ki; “Ey Ömer! Dostlarına ne yaptığımı biliyor musun? Önce kefenlerini yırtıp, parçaladım, etlerini yedim, gözlerini oydum, yanaklarını kemirdim, ellerini bileklerinden, bileklerini kollarından, kollarını omuzlarından, omuzlarını vücutlarından ayaklarını bacaklarından, bacaklarını baldırlarından, baldırlarını kalça kemiklerinden ayırıp parça parça ettim.” Kalkıp ayrılmak istediğimde, toprak bana şöyle dedi; “Sana ebediyen parçalanmayacak bir kefen söyleyeyim mi?”

    “Nedir, nasıl bir şeydir?” dedim.

    Allah’tan korkup, salih amel işlemendir dedi.”


    ÖMER BİN ABDÜLAZİZ’İN GÖRDÜĞÜ SADIK BİR RÜYA

    Ömer hazretleri, vefatından kısa bir zaman evvel enteresan bir rüya görmüş ve onu hanımına şöyle anlatmıştı: “Kendimi yemyeşil bir yerde gördüm. O yeşil yerin ortasında zümrütten bir köşk vardı. Sanki orada bütün insanlar toplanmış gibiydi. Bir müddet bekledik, sonra o köşkten biri çıkıp;

    -Nerede Abdullah oğlu Muhammed!(SAV) diye seslendi. Resulullah çıkıp o köşke girdi. Bir müddet sonra, sırayla Raşid halifeler çağrıldı. Sonra aynı adam çıkıp; “Ömer Bin Abdülaziz nerde?” diye seslendi. Ben de hemen o köşke girdim. İçeride Hz. Peygamber(SAV) oturmuş, Ebubekir sağında, Ömer solunda, Osman ve Ali önünde oturuyordu. Ben de girdim, dedem Ömer İbnül Hattap’ın yanında bana yer gösterildi. Oturdum.. Resulullah ile dedem İbn el Hattab arasında yüzü son derece güzel bir genç oturuyordu. Ömer’e sordum; “O, İsa İbn Meryem(as)’dir dedi.

    Sonra bir müddet oturduk. Tek tek çıktılar, sıra bana gelince ben de çıktım ve Rabbim beni sorguya çekti. Bir çekirdeğin çukurcuğu, incecik bir iplik ve ufak taneler için dahi sorguya çekildim, kurtulamayacağım zannettim. Nihayet; “sevap işledin, tuttuğun yoluna devam et” dediler.

    Yürüdüm, yol üzerinde bırakılmış bir leş gördüm. İnsanlar onu lanetlemişlerdi. Leşi ayağımla tekmeledim ve yanımdakilere; “bu kimdir” diye sordum. Bana dediler ki; “Bu leş Haccac bin Yusuf’tur.* Onu bir defa daha tekmeledim ve;

    -Allah sana ne yaptı ey Haccac? Diye sordum?

    -Vallahi öldürdüğüm her kişi için birer sefer öldürüldüm. Said Bin Cübeyir(**) için ise yetmiş sefer öldürüldüm. Her seferinde de ateşten bir kılıç ile öldürülüyordum.

    -Peki sonunda ne oldu, burada ne bekliyorsun diye Haccac’a sordum

    -Allah’ın vahdaniyetine inanan ve Muhammed’i Resul kabul eden herkes gibi ben de burada beklemekteyim.”


    Dipnotlar

    *
    Yüz bin adamı öldürmekle meşhur, Emevi valisi Haccac-ı Zalim..

    **Said bin Cübeyr, tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerindeki ihatası kadar cesaret ve celadeti ile de İslam tarihine imza atmış bir tabiin âlimi. Emevilere karşı bir kıyamı desteklediği gerekçesi ile Haccac tarafından şehid edildi. Rahimehullah..


    KAYNAKLAR
    1-Ömer Bin Abdülaziz- Doç. Dr. Ahmed Ağırakça- Buruc Yayınları- İst–1995

    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  2. #52
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları–9


    HZ.ALİ’NİN DİLİNDEN ASHAB-I KİRAM EFENDİLERİMİZ


    İbn Ebu Dünya, Ebu Erake'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Hz. Ali ile birlikte sabah namazını kıldım. Sağına döndüğünde biraz durdu. Üzerinde bir hüzün var gibiydi. Güneş doğup mescidin duvarından bir mızrak boyu kadar yükseldiğinde iki rekât namaz kıldı.

    Sonra ellerini çevirip şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki ben Muhammed (s.a.v.)'in ashabını gördüm. Ama bugün onları andıran hiçbir şey göremiyorum. Onlar fazlaca secdeye vardıklarından yüzleri ve alınları tozlanmış olarak sabahlarlardı. Tıpkı kendisine taziyette bulunulan kimse gibi üzgün dururlardı. Gecelerini Allah'a secde edip kıyamda durarak ve Allah'ın kitabını okuyarak geçirirlerdi. Ayakları ve alınları fazlaca namaz kılmaktan yorulur ve gecelerini öylece geçirirlerdi. Sabah olduğunda da Allah'ı zikrederler ve rüzgârlı bir günde ağaçların yan yatışı gibi yatarlardı. Gözlerinden yaşlar boşanır, öyle ki elbiseleri ıslanırdı. Allah'a yemin ederim ki bugünkü halk geceyi gafletle geçiriyor."(İbn-i Kesir- El Bidaye)


    SAAD BİN EBU VAKKAS’IN GÖZYAŞLARI

    Aşere-i mübeşşereden Saad bin Ebu Vakkas hazretleri, dört halife devrinden sonra hakkın zayi edildiği dönemlere erişmiş ve şöyle demişti: “Hayatımda üç gün ağladım; Bunlardan biri Resul-i Ekrem’in irtihal ettiği gündü. İkincisi Osman’ın katlolunduğu gündü. Şimdi de Hakka ağlıyorum.”


    DÜNYA SANA DOKUNAMADI”

    Hz. Ömer Şam’a gittiği zaman kendisini karşılayan umeraya; “Kardeşim nerde?” diye sormuştu. Kimi kastettiğini sorduklarında “Ebu Ubeyde” cevabını verdi. “Şimdi geliyor” dediler. Nihayet iki büyük insan karşılaşıp kucaklaştılar. Hz. Ömer; “Haydi senin evine gidelim” deyince Ebu Ubeyde; “benim evimde ne yapacaksın? Beni mi görmeye geldin evimi mi?” diye latife etti, sonra beraber gittiler.

    Hz Ömer, Ebu Ubeyde’nin evinde bir şey göremeyince, ona ‘Nerede senin eşyan, burada bir kaç kırba gibi şeylerden başka bir şey yok mu?’ demiş. Ebu Ubeyde bir zembil getirerek bir kaç lokma çıkarınca Koca halife ağlamaya başlamış ve “Ebu Ubeyde! Dünya herkesi değiştirdi yalnız seni değiştiremedi” demişti.


    İBADETTE İTİDAL

    Efendimiz(ASM) sırat-ı müstakim’in, denge yolunun ete kemiğe bürünmüş hali demektir. Onun hayatının hiçbir devresinde ifrat ve tefrite rastlanamaz. İbadetten başka hiçbir şey düşünmeyen Abdullah bin Amr bin As(RA)’ı itidale davet ederken de bu hususu görüyoruz: “Her âbidin, ibadet için hamleler duyduğu zamanlar vardır. Fakat bu hamleyi bir fütur takip eder. O zaman insan ya sünnete doğru gider, yahut bidate. Fütur anında sünnete giden hidayete ermiş olur. Fakat başka bir yola giden helak olur.”


    KAYNAK

    1-Asr-ı Saadet-Şah Muinniddin Ahmed Nedevi, Said Sahip Ansari-Sebilürreşad Neşriyat Bürosu-İst-1969

    2-El Bidaye ven Nihaye- İbn-i Kesir- Çağrı Yayınları

    3- Sahabe Hayatından Tablolar-Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Uysal Kitabevi

    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  3. #53
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları–10


    FETHİN GECİKME SEBEBİ

    Hz. Ömer’in(RA) devrinde, İslam orduları Mısır’da bir şehri kuşatmışlar, muhasara bir ay devam etmesine rağmen nusret-i ilahi gerçekleşememişti. Emirel müminin Hz. Ömer(RA) bunu haber aldı ve çok üzüldü. Fethin gecikme sebebinin, kalplerdeki bir hastalıktan olduğu teşhisine vardı ve kumandan Amr bin As’a şu mealde bir mektup yazdı:

    Anlaşıldığına göre sizin gönlünüzde Mısır’ın büyük ve kıymetli mallarına tama’lanmak belirmiş, ihlâsınız da azalmıştır. Fethin gecikme sebebi işte budur. Cuma günü, Cuma namazını kıldıktan sonra, bu gibi düşüncelerinizden dolayı tevbe edip, yardımcı olması için Allahu zül celal’e dua edin ve hep birden hücuma geçin.”

    Halife’nin dediğine eksiksiz uyuldu ve fetih de müyesser oldu..


    MÜMİNİN EN ÖNEMLİ İŞİ

    İslam’a hizmet etmek niyetinde olanlara çok önemli bir hatırlatmayı yine Hz. Ömer’den(RA) nakledelim. Hilafeti esnasında Hz. Ömer bütün vali ve idarecilere şu fermanı göndermişti: “Bence, sizin bütün işleriniz içinde en ehemmiyetlisi namazdır. Her kim namazı geçirir, ihmal ederse o, diğer işlerini de daha fazla geçiren ve ihmal eden kimse demektir.”


    ÖMER BİN ABDÜLAZİZ’İN MUHASEBESİ

    Bu nakledeceğimiz hadiseyi bir kitaptan değil, Hüseyin Bayraktar Hocaefendi ile yaptığımız ve kasete aldığımız sohbetten nakledeceğiz. Şöyle diyor hocamız: “ Irak’ta Terbiyetül İslam adlı bir mecmua var. Muharrir heyeti çok büyük ulemadan oluşan bir heyet. O dergide şöyle bir hadise okudum; “Hz. Ömer(RA) vefat ettikten sonra, Abdullah bin Ömer(RA) babasını uzun süre rüyada görmemiş. Bir gün çok yalvarıyor, tazarru ediyor; “Ya Rab! Ne olur, babamın halini bir görsem.”

    Nihayet gece bakıyor ki, Hz Ömer bir yerde, mübarek alnındaki teri siliyor. İbn-i Ömer; “Babacığım, halin nasıl?” diyor. Hz. Ömer buyuruyor ki; “Oğlum! Cenab-ı Hak beytülmale ait develerin yularından bile soruyor. Onların su içme yerlerinden bile bana hesap soruyor. “onların su içmelerinin karşılanması için tedbir aldın mı?” diye soruyor. “Fe keyfe nas?(İnsanların durumu nasıl olacak?)

    İbn-i Ömer uyanınca bu rüyayı yazıyor, kayda alıyor. Sonra, Ömer bin Abdülaziz halife olunca, o kayda vakıf oluyor. O kaydı görünce ellerini dizlerine vuruyor, sonra başını elleri arasına alıyor ve “Vay! Sana ya Ömer bin Abdülaziz! Takiyyü’t Tahir(Tertemiz takva sahibi) olan Ömer böyle hesaba çekilirse, senin gibi mütref olan(yani nimetler içinde yüzen) bir insanın hali ne olur?” diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor.”


    EFENDİMİZİN(SAV) BİR İNCELİĞİ

    Siyer kitaplarında, Resulullah’ın ashabı ile adab-ı muaşereti insanı öyle mest ediyor ki. Son gördüğüm böyle bir tatlı hadiseyi nakledeyim; “Mikdad(RA) diyor ki; “Biz üç arkadaş Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemin huzurunda misafir bulunuyorduk. Yatsıdan sonra, gitmek veya yatmayı düşünüyorduk ki, Resulullah Sallallahu aleyhi ve selem biraz geç teşrif etti. Selam verdikten sonra cemaate gülümseyerek; “Gitmek isteyenler gürültü etmeden gitsinler, uyumak isteyenler de gözlerini açmadan, sessizce uyusunlar” buyurdular.

    Kaynak
    :

    1- Hayatü’l Müslimin- Eşref Ali Tehanevi- terc: Ali Genceli- Konya İslami Neşriyat-İrfan Matbaası- İst–1977


    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  4. #54
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları–11

    “Bu ümmetin sonunu, ancak bu ümmetin başını ıslah eden şey ıslah edip düzeltir.”Malik Bin Enes(RA)

    Medine imamı Malik bin Enes hazretlerinin bu sözü ne çok şeyi hatıra getiriyor..Mekke dönemi ayetlerinin imani konuları ihtiva etmesi ile helaket devrinin insanın devamlı iman-ı tahkikiye vurgu yapması, “benim mesleğim sahabe mesleği” demesi..Garipler hadisinde ilklerin ıslah tarafını tutması ile onları andıracak ikinci gariplerin de ıslahı esas almalarını.. “Bir gün her şeyi yapan sahabedir, sahabe olamayan bir topluluğun yapacağı bir şey yoktur” sözünü..Evet, her şey Müslüman kumaşının kalitesinde bitiyor.. Bu girişten sonra birkaç hatıraya yer verelim.


    HZ. ALİ’NİN ŞEHADET HABERİNE KARŞI METANETİ

    Hz. Ali
    efendimiz Uhud’da 16 kılıç darbesi almıştı. Şehidik şerefine ulaşamadığına üzülüyordu. Bundan dolayı üzüntülü görünen Haydar-ı Kerrar’a Resul-i Zişan(SAV); “Ya Ali! Şehadet senin arkandadır. Bunlar kan ile boyandığı zaman nasıl sabredeceksin?” buyurarak mübarek elleriyle onun başını ve sakalını okşamıştı. Hz. Ali de; “Ya Resulullah! Şu buyurduğun hal benim hakkımda tahakkuk edince o, delil, beşaret ve keramet sayılacak şeylerden olmuş olur.”diye cevap vermişti.

    Hz. Ali(kv) Irak’a giderken, Abdullah bin Selam ziyaretine gelmiş; “Ya Ali! Irak’a gitme! Korkarım ki orada vücuduna bir kılıç ağzı isabet eder.” Demiş. Hz. Ali de; “Evet.. Kasem ederim ki, bunu bana Resulullah haber vermiştir” diye mukabelede bulunmuştu.

    Ebu Esved
    diyor ki; “Ben o gündeki gibi böyle canını kaybedeceğini haber veren bir muharip görmedim.”


    Hz. ALİ’YE SEKARAT ANINDA VERİLEN MÜJDE

    Amr İbn-i Zimür el Hemadani
    diyor ki; “Hz. Ali Kufe’de kılıç darbesini aldıktan sonra huzuruna girdim. Başını bir şey ile sarmıştı. Dedim ki ; “Ya Emirel müminin! Yarayı bana gösterir misin?” Hemen sargıyı açtı. Baktım, “bir şey yok, hafif bir yaradan ibaret” dedim. Hz. Ali; “Evet, sizden ayrılmaktayım” dedi. Kızı Ümmü Gülsüm perde arkasından ağlamaya başlamıştı. Şehitlerin Efendisi; “Kızım sükût et. Eğer benim gördüğümü göreceksen olsan ağlamazsın” dedi. “Ya Emirel müminin ne görüyorsun?” diye sordum. Buyurdular ki; “İşte bunlar melekler ile nebiler cemaati! İşte bu da Muhammed sallalahu aleyhi ve sellem; “Ya Ali! Müjde sana, teveccüh etmekte bulunduğun şu hal(ölüm hali), şu içinde bulunduğun halden sana daha hayırlıdır” diye buyuruyor.” Allah şefaatine nail eylesin. Amin..


    HZ. ÖMER(RA)’İN NAMAZI

    Sahabelerinin namazını anlamak için hakiki sahabe olmalı. Onlardan birinin, Hz. Faruk-u Azam’ın namazıyla alakalı kaynaklar bize şunları naklediyor; Tabiin’in efendisi Hasan-ı Basri(RA) diyor ki; “Hz. Ömer(RA) gece ibadet ettiği sırada, bazen azapla tehdide dair bir ayet okuyunca ağlamaya başlardı. O derecede ki, fazla etkilenmesinden dolayı yere yığılır, hasta olurdu. Ve bu hastalanmasından ötürü insanlar onu ziyaret gelirdi.”

    İbn-i Ömer(
    ra) de muhterem babası hakkında şu şehadette bulunur; “Hz. Ömer bir keresinde sabah namazında o kadar ağladı ki, ben üçüncü safın arkasından onun ağlama sesini duydum.”

    Alkame Bin Vakkas
    aynı duruma bir yatsı namazında şahit olanlardan; “Hz. Ömer yatsı namazında Yusuf Suresini okuyordu. Ben de en son saftaydım. Yusuf(As) anılınca, ben ağıt(ağlama) sesini duydum.”


    “ÇOK SECDE YAPARAK BANA YARDIMCI OL”

    Sahih-i Müslim’de, Ehl-i Suffe’den olan Ebu Firaz Rabia İbn-i Kuayb el Eslemi(RA)’nin şöyle dediği rivayet edilmekte; “Ben geceleyin Hz. Peygamber(SAV)’in yanında bulunurdum da, abdest ve diğer ihtiyaçlarını göz önünde tutardım. Bir gün bana; “Bir şeyler iste” buyurdu. Ben de; “cennette sizinle birlikte olmak isterim” dedim. “Bundan başka bir isteğin yok mu?” buyurdu. Ben de; “Ben ancak bunu istiyorum” dedim. Resulullah(SAV) de cevaben; “Öyle ise çok secde yaparak bana yardımcı ol” diye ferman ettiler.


    BİLAL-İ HABEŞİ’NİN DEĞİŞMEZ BİR AMELİ

    Efendimiz(SAV) bir gün, çok sevdiği Bilal-i Habeşi’ye; “Ey Bilal! En çok ümitli olan amelini bana söyle. Çünkü ben senin cennetteki ayak seslerini duydum” buyurdu. Bilal hazretleri de şu cevabı verdiler; “Öyle ümitlenecek hiçbir amel yapmadım. Ama şüphesiz ben, her ne zaman gece ve gündüz bir ara abdest almışsam, o abdestle nasip olduğu kadar mutlaka namaz kılarım.”

    Not: Bu namaza tahiyyat-ül vudu deniyor ki, nafile bir namaz olmuş oluyor..


    KAYNAKLAR

    1-Büyük Tefsir Tarihi–2- Ömer Nasuhi Bilmen- Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları-Ankara–1960

    2-Dört Rükun- Ebul Hasan En Nedvi-terc: Yusuf Karaca- Nehir Yayınları- İst-1992

    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  5. #55
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları–12


    “Sahabe'nin her biri iman adına öylesine derinlerden derindir ki, onların her birine birer iman kahramanı dense sezadır”(M.F.Dahhak)


    GECESİ ZİKİR GÜNDÜZÜ CİHAD VE İRŞAD BİR ORDU

    Yeryüzünde hiç beklenmedik bir şekilde zuhur eden ve az bir zaman içinde dünya dengelerini alt üst edip, arzda ağırlığını hissettiren muhteşem Ashab nesli, dostu düşmanı lâl, şeytan ve ordusuna dünyayı dar etmiş, medeni milletlere üstad olmuşlardı.

    Onlar dışta fetihlerinden daha büyük oranda içte derinliğe ermiş ayyüzlülerdi. Hasımlarının onları anlatırken kullandıkları ifadelerden bir nebze bunu sezebiliyoruz: “Onlar gecelerini ibadetle, gündüzlerini oruçla geçirirler. Verdikleri sözü mutlaka yerine getirirler, iyiliği emreder, kötülüğü yasaklarlar. Birbirlerine karşı çok insaflı ve merhametlidirler.”

    Bir başkası şunları demekte: “Müslümanlar gündüzleri at üstünde, geceleri ibadettedirler. Bedelini vermeden zimmetlerinde bulunanlardan hiçbir şey almazlar. Selamsız hiçbir yere girmezler; muharebeye tutuştukları milletleri mağlup edinceye kadar savaşırlar.”

    Bir başkası şu itirafı yapar: “Müslümanlar gündüzleri süvari, geceleri abid olduklarından hep oklarını yontup, mızraklarını düzeltmekle meşguldürler. Yanınızda oturan birisine bir şey söyleseniz Kur’an ve zikir seslerinden sözünüzü anlayamazdı.”

    Ve bir tarihi misal..Müslüman askerleri Medain’de Kisra’nın yüzbin dinar kıymetindeki taç ve tahtını ganimet olarak ele geçirdiklerinde, taç ve taht hiç dokunulmadan doğrudan doğruya kumandana teslim edilmiş, kumandan da derhal Müslümanların halifesine göndermiştir. Hayretini gizleyemeyen halife; “Bu hareketi yapanlar muhakkak emin kişilerdir” demekten kendisini alamamıştır.


    ÇOK SEVABLI BİR İŞ: EBELİK

    Hz.Ömer
    hilafeti sırasında çoğu zaman gece vakti şehri gezerek denetler, ihtiyacı olanların yardımına koşardı. Bir keresinde bir meydana uğradı. Orada daha önce görmediği, hayvan kıllarından yapılmış bir çadır gördü. Çadıra yaklaştığında bir adamın üzgün bir şekilde çadırın dışında oturduğunu, içeriden de bir inleme sesi geldiğini farketti. Adama selam verip durumu sorduğunda adam önce söylemek istemedi, fakat Ömer(RA); “Hayır söyle, bu bir acı çekme sesidir” diye onu zorladı. Adam da hanımının doğum sancısı çektiğini ve yanında kimsenin olmadığını haber verdi.

    Ok gibi yerinden fırlayan şanlı halife doğru zevcesi Ümm-ü Gülsüm’e koştu ve ona; “Sana çok sevablı bir iş nasip oldu. Doğum için gerekli olan malzemeleri ve ayrıca yağ, tencere, buğday vs. yanına al” dedi. Biraz sonra ikisi de çadırın önünde hazırdılar. Eşi içeri girerken, Hz. Ömer de ateş yaktı, tencereye yağ koyup pişirmeye başladı.

    Biraz sonra içeriden Ümm-ü Gülsüm(R.A)’ın sesi işitildi; “Ey müminlerin emiri, dostunuza bir oğlu olduğunu müjdeleyiniz”. Adam “müminlerin emiri” sözünü duyunca çok şaşırdı ve utandı. Hz. Ömer bir yandan doğum yapan annenin yemesi içi tencereyi çadırının kenarına koyarken diğer yandan da adama;

    Telaşlanacak bir şey yok, al sen de ye. Bütün geceyi uykusuz geçirdin” dedi. Bu büyüklük karşısında iyice ezilen muhatabına ayrılırken şöyle buyurdu; “Yarın gel, senin ihtiyaçların temin edilecektir.”


    Kaynaklar
    :

    1-Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti?-Ebul Hasen en Nedvi-Kitabevi Yayınları-İst-1996

    2-Fezâil-i A’mâl-M.Zekeriyya Kandehlevi-Gülistan Neşriyat-İst-

    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  6. #56
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları–13


    BENİ BULAMAYACAKSA NİÇİN DEVLETİN BAŞINA GELDİ?

    İsmi adalet ile özdeşleşmiş İslam’ın medar-ı iftiharı Hz. Ömer (RA) hakkında nakledeceğimiz bu hatıra, devlet yönetimindeki herkesin derince düşünmesini gerektiren bir olaydır. Seyyidina Hz. Ömer bir gün Medine’ye dönerken, çölde tek başına bir çadır gördü. Çadıra yaklaştığında içinde bir ninenin oturduğunu müşahede etti.

    Halife sordu; “Ömer hakkında ne düşünüyorsun?”

    Kadın: “Allah Ömer’in müstahakkını versin. Bütün başkanlığı müddetince beş para alamadım

    -Sen böyle uzak ve ayrı yerde yaşıyorken Ömer seni nereden bulsun?’

    -Beni bulamayacaksa niçin devletin başına geldi!’

    ..Koca halife bu sözden o kadar müteessir oldu ki, gözyaşlarına boğuldu…

    YERMÜK’TE KAHRAMANLIK SAHNELERİ

    Bazı savaşlar vardır ki, tarihte bir dönüm noktası oluşturur. İslam tarihinde Bedir, Hendek, Mute, Yermük, Kadisiyye, Talas savaşları bu çarpışmalardandır.

    Biz bunlardan Yermük’teki bazı sahneleri ibret nazarlarına sunmak istiyoruz..O Yermük ki, o zamanın süper gücüne karşı bir avuç kahramanın şehametinin destanı..Yermük, altyapısı Mute ve Tebük’te atılmış bir fetih stratejisinin nihai noktası..Yermük, köhne Roma hakimiyetinin Suriye’den silindiği ve bu topraklarının anahtarının İslam’ın yed-i beyzasına teslim edildiği bir zaferler zaferi. Ve Yermük, büyük harp dâhisinin o zamana kadar görülmemiş taktiklerini denediği ve ta stratejilerine yeni açılımlar getirdiği bir harp sanatı örneği..

    İşte bu harpte can alıp can satan aslanlardan birkaç küçük misal;

    *Ebu Cehil’in oğlu Hazret-i İkrime(RA) o gün genel kumandan Hz. Halid’in önünde 400 arkadaşı ile etten bir duvar örmüş ve bu kahramanlar, ölmeye and içmişlerdi. O şöyle diyordu; “Peygambere karşı Müslüman olmadan çarpışan ben, size karşı nasıl geride kalırım.” İhtimal, bu şehid namzedi o vebalin ancak bugün şehid olabilmesi ile temizleneceğini düşünüyor ve gözünü budaktan sakınmadan şehadet arıyordu. Sonunda bu er oğlu erler binlerce Rum’un canını cehenneme ısmarladıktan sonra, sözlerini yerine getirmenin mutluluğu içinde şerbet-i şehadeti nûş ediyorlardı.

    *O gün Kabbas bin Eşyem’in elinde onlarca kılıç ve mızrak kırılmış ve o şöyle haykırmıştı; “Harp sahnesinden çekilmektense ölmeyi tercih eden bir adıma kılıncını ödünç olarak verecek kimse var mı?

    *Ebu’l Aver adlı komutan düşman saflarına dalarken askerlerine şöyle diyordu; “Ciddiyet ve atılganlık dünyada insana şeref, ahirette rahmet bahşeder. İkisini de kazanmaya çalışalım.”

    *Aşere-i Mübeşşere’den Said bin Zeyd(RA) yorgunluktan bitap düştüğünden bir müddet diz çökerek harbe devam edebilmişti.

    *Çok merdane harbeden Yezid bin Ebu Süfyan’a, yanından geçerken babası şu teşvikte bulunmuştu; “Oğlum, her asker bütün kuvvetiyle harb ediyor. Sen ki kumandansın. Hiçbir askerin seni geçmemesine dikkat etmelisin. Yoksa mahcup olursun.”

    *Habbâs bin Kay harbin en şiddetli hengamında bir ayağını kaybetmiş, bundan ancak harbin sonuna doğru haberdar olmuş ve kayıp ayağını aramaya başlamıştı..

    İRAN FETHİNDEN BAZI SAHNELER

    İslam ordusunun Hz. Ebubekir ve Ömer efendilerimiz zamanındaki İran muharebeleri bir çok kahramanlıklarla doludur. Özellikle Kısas-ı Enbiya’nın müellifi Ahmed Cevdet Paşa’nın enfes üslubuyla bu hadiseleri okumak çok zevk vericidir. Şibli Numani’nin Hz. Ömer adlı şaheserinden okumak ise daha çok ayrıntıya inmeye sebebiyet vereceğinden muhakkak tavsiye edilir.(Hz. Ömer ve Devlet İdaresi- Şibli Numani-terc:Yaşar Alp Hikmet Yay.)

    Mevlana Şibli, eserinde enteresan bazı detaylar veriyor. İşte bir misal; Kui tarihi bir mevkidir. Burada Hz. İbrahim Nemrud’un emriyle hapsedilmişti. Bu hapishane o zaman kadar yaşamış ve Sa’d bin Ebu Vakkas burayı ziyaret etmişti. Sa’d hazretleri bu ziyaretinde “Biz o günleri insanlar arasında değiştiriyoruz” ayetini okudu..

    Kui ile İran payitahtı arasında Behreşir adında bir şehir vardı. Burada İran süvarilerinden bir fırka bulunuyordu ki yaşadıkları müddetçe İran’ın başına hiçbir felaket gelmeyeceğine her gün yemin ederlerdi..

    Ehlileştirilen ve Kisra tarafından sevilen bir kaplan burada muhafaza edilirdi. Müslümanlar buraya vardıkları zaman bu kaplanı Müslümanların üzerine saldılar. Fakat bu vahşi kedi, İslam ordularının ileri hat kumandanı olan Haşim tarafından bir kılıç darbesi ile öldürüldü. Hz. Sad, Haşim’in bu cesaretine karşı onun alnından öpmüştü.

    Not: Bizim ancak filmlerde gördüğümüz veya çizgi romanlarda okuduğumuz bu gibi sahneler İslam tarihinde kerrat defa yaşanmıştır. Mesela merhum Ömer Muhtar da Sudan’a yaptıkları bir ziyarette önlerine çıkan bir Arslanı tek başına öldürmüş ve herkesi kendisine hayran bırakmıştı. Maalesef biz bu eşsiz tarihten habersiz yaşıyoruz.

    Kaynak

    1-Asr-ı Saadet-Cilt:4-Ömer Rıza Doğrul- Eser Neşriyat-İst-1978

    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  7. #57
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları–14


    “ÖMER’İN OKUDUĞU GİBİ OKU!”


    İnsanların farklı ilahi isimlere mazhariyetleri farklı meşreplere ayrılmalarına sebep olur. Ondan dolayıdır ki, eski devirlerde ayrı toplumlara aynı zaman dilimi içinde farkı şeriat ve nebiler gelmiştir. Daha sonra insanlık bir Peygamberden ders alabilecek seviyeyi ihraz ettiğinden tek bir nebi’nin öğretisi yeterli olmuş, hatem-i divan-ı nübüvvet(ASM) ile bu kapı kapanmış, ama yine de ayrı ayrı mezheplere ihtiyaç devam etmiştir.

    Bu bir zenginliktir ve bunu böyle görmek de ilahi kanunlara karşı edebin ifadesidir.

    Sahabe-i kiram, bu konuda da bize en güzel örnekleri vermişlerdir. Onlar fıkhi ihtilafları bir zenginlik olarak görmüşler ve bundan dolayı birbirlerine sevgilerinde en ufak bir eksilme söz konusu olmamıştır. Mesela, İ’lam el Muvakkin adlı eserinde İbn Kayyım el Cevziyye, Hz. Ömer ile İbn-i Mesud arasındaki fıkhi ihtilafların sayısının 100’e ulaştığını kaydeder.

    Ebu Hanife
    mektebinin bu iki büyük kaynağı arasındaki bu ihtilaflar onların birbirine sevgisine asla engel olmamıştır. Bu konuda iki misal vermek uygun olur; İbn-i Mesud’a Kur’an dinletmeye giden iki kişiden biri “beni Ömer okutmuştu” deyince, İbn-i Mesud hazretleri birden hıçkırıklara boğuldu. Öyle ağladı ki, gözyaşları oturduğu yeri ıslatmıştı. Bir yandan ağlıyor, bir yandan şöyle diyordu; “Ömer’in öğrettiği gibi oku! O insanları koruyan güçlü bir kale idi. İnsanlar o kaleye sığınıyor ve kendilerini emniyette hissediyorlardı. Ömer’in vurulmasıyla kalede bir gedik açılmış oldu.”

    …Bir gün Hz. Ömer’in bulunduğu bir yerden İbn-i Mesud geçiyordu. Onu gören Hz. Ömer şöyle buyurdu: “İşte ilim ve fıkıh dolu bir kap.”


    BİR YAKININ DİLİNDEN HZ.ALİ

    Ebu Nuaym
    ’ın Ebu Salih’ten tahricine göre Darar bin Damrâ el Kinani, Hz. Ali Efendimizin şehadetinden bir müddet sonra Hz. Muaviye’nin bulunduğu şehre gelmişti. Muaviye; “Bana Ali’yi anlat” dedi. Darar;

    -Beni mazur görmez misin?”dedi. Muhatabı “hayır” cevabını verince şöyle konuştu: “Eğer mutlaka anlatmam gerekiyorsa anlatayım; Allah’a yemin olsun ki, o uzak görüşlü ve çok güçlü biriydi. Hakkı söyler, adaletle hükmederdi. Onun her tarafından ilim fışkırır, hikmetli sözler dökülürdü. Dünyaya meyletmez, geceyi(gece ibadetini) ve karanlığı sever, Allah için gözyaşı dökerdi. Düşünce ufku genişti. Zaman zaman nefis muhasebesi yapardı. Elbisesinin yerlerde sürünmeyecek kadar kısa olanını tercih eder ve sofrası mütevazı olurdu.

    Vallahi içimizden herhangi biri gibi idi. Yanına vardığımızda yaklaşarak bizi karşılar, soru sorduğumuzda bizi cevapsız bırakmazdı. Bize yakınlık göstermesine ve yanımızda olmasına rağmen heybetinden onunla konuşamazdık. Tebessüm ettiğinde inci gibi dişleri görünürdü. Dindarları yüceltir, fakirleri severdi. Güçlü olup batıl yolda olanlar ondan korkar, zayıflar onun adaletten şaşmayacağını bilirlerdi.

    Allah’a and olsun ki, onun bazı hallerine şahit oldum. Bir keresinde karanlık çökmüş, yıldızlar parıldarken, bir elinde sakalını tutmuş, mihrapta zehirlenmiş gibi davranıyor, hüzünle ağlıyordu. “Ey Rabbim, Ey Rabbimiz” diye yalvaran o sesi şimdi de duyuyor gibiyim. Dünyaya hitaben şöyle diyordu; “Beni mi gördün? Bana mı sundun kendini? Heyhat, heyhat, benden başkasını kandır! Seni üç talakla boşadım. Ey dünya! Ömrün kısa, sohbetin değersiz, önemin büyük değil! Ah! Ah… Yol karanlık, yolculuk uzun, azık kıt.”

    Hz. Muaviye’nin tutamadığı gözyaşları sakalına dökülüyor, koluyla yaşlarını silmeye çalışıyordu. Orada bulunanlar da hıçkırıklara boğulmuşlardı. Muaviye; “Hasan’ın babası işte böyleydi” diyebildi. Sonra Darar’a ; “Üzüntün büyük değil mi?” diye sordu. O da cevaben;“Evinde himayesi altındakilerden biri öldürülen insanın, kesilmeyen gözyaşları, durulmayan hüznü ne kadar büyük ise öyle” deyip oradan ayrıldı.


    HZ. ÖMER’İN İDARECİLİK ANLAYIŞI

    Nakledeceğimiz şu hadise yıllardır beklediğimiz ve maalesef göremediğimiz ideal devlet adamı için Hz. Ömer’in şahsında ne güzel bir örnektir. Hz. Ömer(RA) İran fethinin anahtarı mesabesinde olan Kadisiyye savaşı başladığı günden itibaren sabah erkenden Medine dışına çıkar ve harp tafsilatını getiren adamları karşılardı.

    Yine bir gün, bir habercinin hızla Medine’ye yol aldığını gördü. Hemen karşısına çıkıp harbin durumunu sordu. Adam, tanımadığı bu şahsa devesini durdurmadan birkaç cümle ile zaferin Müslümanlarda olduğunuhaber verip, hızla yoluna devam etti. Tabii Hz. Ömer de peşinden..

    Medine’de halkın Hz. Ömer’e hitap ve saygısından adam gerçeği anladı ve çok mahcup oldu. Halife hazretleri ise onu teskin edip harp tafsilatını aldıktan sonra, bütün devlet adamlarının kulaklarına küpe olması gereken şu nutku söyledi; “Müslümanlar! Ben sizi kul köle edinen bir hükümdar değilim. Ben de sizin gibi Allah’ın bir kuluyum. Aramızdaki fark benim bir de riyaset yükünü taşımış olmaklığımdır. Sizi güven ve huzur içinde yaşatacak bir surette hizmet edebilirsem ne mutlu bana. Sizi kapımın önünde bekletmek çok acıdır. Ben size laflarla değil, fiillerle rehber olmak isterim.”


    Kaynaklar
    :

    1-İslam’da İhtilaf Usulü-Prof. Dr. Cabir Alevani-Risale Yayınları-İst–1991

    2-Asr-ı Saadet-Cilt:4-terc: Ömer Rıza Doğrul-Eser Neşriyat- İst–1978


    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  8. #58
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları–15



    HZ. HALİD’İN AZLİ VE SARSILMAYAN DEVLET İDARESİ

    Bilindiği gibi, ilk İslam fetih zincirinde vesilelik yönüyle Hz. Halid Bin Velid’in payı çok büyüktür. Hatta bir zaferi sonrası halife Hz. Ebubekir’in söylediği şu söz çok meşhurdur; “Analar Halid gibisini doğurmakta acizdir.”

    Bir büyüğümüz onu bir sohbetlerinde şöyle anlatıyor; “Halid'i tanımayan var mı? Onun tarihini destanlaştıranlar “cahiliye döneminde ve İslam döneminde yenilmeyen insan” derler. Bir batılı mütefekkir dünya çapında en büyük kumandanlardan biri olan Hanibal’ı onun kapısına kadar götürür ve derki; “Biz Hanibal’ı Halid'in kapısında kumandanlık dilenirken görüyoruz. En büyük kumandanlar kapısında ancak dilenci olabilirler.” O gerçekten bir erkân-ı harbdi. İnsanlığın İftihar Tablosu Hz. Muhammed Mustafa'nın(S.A.V.) rahle-i tedrisinde dersini tamamlayınca ayrı bir derinliğe ulaşmıştı. Ben-i Mahzum'un zengin ailelerindendi. Er Risale’deki bazı kesitler onun nasıl müdebdeb bir hayat yaşadığı konusunda zannediyorum size bir fikir verecektir.”

    Biz burada, Hz. Ömer devrinde idarenin nasıl oturduğuna bir misal olarak Hz. Halid’in azline yer vereceğiz. Peşi peşine kazanılan başarılar bazen komutanları devlet idaresine karşı tavır almaya ve kuralları çiğnemeye götürebilir-Afrika, Güney Amerika ve başka bazı ülkelerde ise beceriksiz ordular ve kumandanları asli işleri yerine sivil hayata müdahale ile uğraşırlar o ayrı mesele-örneğin İkinci Dünya Savaşının Pasifiklerde sona ermesinde mühim bir rol oynayan Mc Arthur’un daha sonraları tavırları ve Kore savaşı sırasında fevri hareketleri, en sonunda da ABD başkanı tarafından işten el çektirilmesi gibi..

    Yermük zaferinin sonunda Hz. Halid, Halife Hz. Ömer’in emriyle, genel kumandayı Ebu Ubeyde hazretlerine vererek, onun emrinde bir kumandan olarak çalışmaya başlamıştı.

    Hicretin 17. senesiydi. Hz. Halid, bir gün bir şaire mükâfat olarak 10 bin dirhem vermişti. Hz. Ömer bunu haber alınca, onun Suriye’deki görevine son verdi.

    Hz. Halid’in azledildiği haberini getiren memur, umumi bir toplantıda, şaire verdiği parayı nerden bulduğunu kendisinden sordu. Hz. Ömer memura komutanın hatasını itiraf ederse affedilmesini söylemişti. Fakat Halid(RA) hatasını itiraf yanaşmadı. Bunun üzerine, gelen elçi azledilme alameti olarak Hz. Halid’in başlığını başından çıkarmış, kemerini de boynuna dolamıştı. Muzaffer komutan bu durum karşısında hiç ses çıkarmamıştı.

    Humus’a vardığında askerlerine azline dair bir nutuk söylemiş ve şöyle demişti; “Müminlerin emiri beni Suriye’de orduların komutanlığına tayin etmişti. Memleketleri fethettikten sonra beni azletti.”

    Daha önce emrinde çalışan bir asker ona şu karşılığı verdi; “Kumandan! Dilinizi tutunuz. Çünkü bu gibi sözler isyan ve ihtilal çıkarabilir.”

    Hz. Halid “Evet” dedi. “Bu gibi sözler belki bir şey çıkarabilir. Fakat Ömer yaşadıkça hiç kimse böyle bir şeye cesaret edemez.”


    İSLAM’IN GETİRDİĞİ MANEVİ GÜÇ

    İslam’ın verdiği manevi moral güç, Sahib-i Kadib(ASM)’ın birbirinden ilginç askeri taktikleri, Kur’an’ın şehadet ve cihada verdiği önem, İslam’ın ordu nizamına getirdiği yenilik ve düzen ile Sadr-ı İslam’da Müslüman ordular yenilmez bir güç haline gelmişlerdi.

    Ayrıca, o zamanlar savaş meydanından kaçmak büyük bir utanç vesilesi idi. Mesela Hz. Ömer’in hilafeti döneminde yaşanan Cisr bozgunu sonrası firari damgasını almış olanlar senelerce münzevi yaşamışlar ya evlerinden çıkmamış, ya da ağlayarak, herkesten yüzlerini saklamaya çalışmışlardı. Bunların içinde Medine’de olup, hayata küsenleri bizzat Hz. Ömer efendimiz ziyaret edip, teselli vermeye çalışmış ama onlar bir türlü sükûnet bulamamışlardı.

    Ayrıca İslam orduları Fahr-ı Âlem(SAV)in elinde çok ince bir intizama girmişlerdi. Her şey ince ayrıntılarına kadar düşünülmüştü. Mesela İslam ordusunun askeri bir kaidesi, başkumandanın “Allahu Ekber” nidasını yükseltmesidir. Bunu müteakip bütün ordu silahlarını hazırlar, ikinci nidayı beklerdi. İkinci tekbir ile silahlar kınından çekilir, üçüncü avaz ile de hücum başlardı.

    İranlılar ile yapılan Büveyh savaşında ikinci tekbir getirildiği sırada Sasaniler hücuma geçince, İslam askerlerinden bazıları da hatlarından çıkmış ve saldırıya geçmişlerdi ki, kumandan olan Hz. Müsenna’nın gür ve hüzünlü sesiyle kendilerine gelebildiler; “Allah rızası için, bu tarz hareketle İslam’ın mukaddes namını kirletmeyiniz!” Bu haykırışı duyan askerler pişmanlıkla saflarına dönmüşlerdi.

    Kur’an’ın verdiği moral güç de çok önemlidir. Mesela, Cahiliye döneminde Araplar, İranlıların yenilmez bir kuvvet olduğuna kâni olmuşlardı. Ama İslam bu anlayışı kökünden yıktı; "Ey Nebi! Mü'minleri savaşa teşvik et! Sizin sabırlı yirmi kişiniz onlardan iki yüz kişiye galebe çalar. Sizin yüz kişiniz inkâr edenlerden bin kişiyi yener, çünkü onlar, aklı ermeyen bir güruhtur." (Enfâl sûresi, 8/65)

    "Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle çoklara galebe çalmıştır." (Bakara sûresi, 2/249)

    Öyle ki, Büveyh savaşının muzaffer kumandanı Müsenna şöyle demişti; “Müslümanlıktan önce İranlılarla müteaddit defa dövüştüm. O zamanlar 100 İranlı 1000 Arap’ı mağlup ederdi. Bugün ise bir Arap, on Acem’den üstündür.”


    Kaynaklar
    1-Asr-ı Saadet- terc: Ömer Rıza Doğrul Cilt:4- Eser Neşriyat- İst–1978
    2-Sonsuz Nur-Cilt–2-M. Fethullah Gülen- Nil Yayınları-İzmir–2005


    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  9. #59
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları–16


    HZ. ALİ VE FATIMA’NIN İBRETLİK İFTARLARI

    Hz. Hasan ve Hüseyin
    Efendilerimiz hastalandıklarında, Hz. Ömer'in (R.A.) tavsiyesiyle, Hz. Ali ve Hz. Fâtıma (R.A.) çocukların iyileşmeleri halinde, üç gün oruç tutmaya nezrettiler. Cenâb-ı Hak, Hz. Hasan ve Hüseyin Efendilerimize şifa ihsan etti. O gün için üç günlük yiyecekleri vardı. Akşam üzeri iftar sofrasına oturduklarında kapıya bir yoksul geldi. O günkü iftarlık ekmeklerini O'na sadaka olarak verdiler. İkinci gün de yine iftar vakti bir yetim, üçüncü iftarda ise, bir esir geldi ve iftarlık ekmeklerini onlara vererek üç gün iftarsız oruç tuttular. Bunun üzerine İnsan sûresi 7. ve 8. âyet-i kerîmeleri nazil oldu:

    "(Cennetlik olan iyi insanlar o kimselerdir ki, dünyada) adaklarını yerine getirirler ve azabı salgın olan bir günden korkarlar. Yoksula, yetime, esire seve seve yemek yedirirler. (Sonra onlara şöyle derler) size ancak Allah rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir hediye isteriz, ne de bir teşekkür."


    ÇOCUĞU VEFAT EDENLERE DENİLECEK ÖRNEK BİR TAZİYENAME

    Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) oğlu vefat eden Hz. Muâz’a (r.a.) yazdığı taziye mektubunun bir bölümünde şöyle buyurmaktadır:

    “Senin bu oğlun Allah’ın sana güzel bir hibesi idi. Cenâb-ı Hak onunla bir zaman seni ferahlandırdı, sürûrlandırdı. Sonra onu aldı ve büyük bir sevap verdi. Şu şartla ki sabreder ve o sevabı hesaba katarsan...

    Mektubun devamında, "Yâ Muâz, Allah sana hem oğlunun ölmesi, hem de sevaptan mahrum olmak gibi iki musibeti birden vermesin," ifâdesi yer almaktadır.


    HZ. ÖMER’İN DEVLET MALINA HASSASİYETİ

    Hilâfeti zamanında bir gün Hz. Osman (R.A.), Hz. Ömer'in huzuruna girmiş ve selâm vermişti. O sırada bir mektup yazan Hz. Ömer (R.A.), selâmı almamış, aceleyle mektubu tamamlayıp, mumu söndürerek bir başka mum yakmış ve Hazret-i Osman'ın selâmını bundan sonra almıştı. Bu hale çok hayret eden Hz. Osman (R.A.), sebebini sorunca şu cevabı almıştı: "Sen selâm verdiğinde Müslümanların işlerine ait bir mektup yazıyordum. O sırada yanan mum da Beytü'l-Mal'a aittir. O esnada senin selâmını almadım. Alsaydım, Cenâb-ı Hak, bana bunun hesabını sorardı ve ben ne cevap verirdim. Şu anda yanan mum ise benim şahsıma aittir. Onu yaktım ve selâmını öylece aldım."


    SAHABENİN EFENDİMİZE(S.A.V) DÜŞKÜNLÜKLERİ

    Peygamber Efendimiz (s.a.v) vefatına yakın günlerde sahabe-i kiramı Mescid-i Saadete toplayarak onlara beliğ bir hutbe irad buyurduktan sonra, cemaate hitaben:

    - Ey Müslümanlar! Ben, sizleri hem dünya hem ahiret saadetine davet eden peygamberinizim. Yarın mahşer günü kimsenin hakkı bende kalsın istemem. Her kimin bende alacağı varsa gelsin alsın. Her kimin bende hakkı varsa gelsin hakkını alsın” diye üç defa tekrar ettiler.

    Üçüncü tekrardan sonra cemaat içinde Ukkâşe isimli sahabe ayağa kalktı:

    “Anam babam sana fedâ olsun, yâ Resulullah! Bir harb dönüşünde benim devem sizin devenize yaklaşmıştı. Ben o sırada deveden inerken sizin kamçınız bana isabet etti. Ben şimdi o kamçının hakkını istiyorum. Bilmiyorum siz kasden mi vurdunuz.”

    Hz. Peygamber (s.a.v.) “Hâşâ yâ Ukkâşe! Allah’ın Resûlü size nasıl kasden vurur?” buyurdular.

    Hz. Ukkâşe sükût etti. Peygamber Efendimiz (a.s.m), Hz. Bilâl’i eve göndererek kamçısını getirmesini istedi. Cemaat tam bir merak, sükût ve hüzün içindeydi. Herkes merak ve gözyaşları içinde neticeyi bekliyordu.

    Hz. Bilâl kamçıyı getirdi.

    O zaman Hz. Ebû Bekir ayağa kalktı, “Yâ Ukkâşe! Biliyorsun Hz. Resûlullah hasta; mübarek vücudu dayanamazlar. O’nun yerine bana vur!”

    “Hayır!” dedi Ukkâşe.

    Bu defa Hz. Ömer ayağa kalktı. “Yâ Ukkâşe! Resulullah’ın yerine benim sırtıma yüz tane kamçı vur.” dedi. O zaman Efendimiz (s.a.v): “Siz oturun, Allah sizin makamınızı yükseltsin!” diye dua buyurdular.

    Sonra Hz. Ali ayağa kalktı. “Yâ Ukkâşe! Benim kalbim buna razı olmaz. Bana vur.” Daha sonra Hz. Hasan ve Hüseyin ayağa kalktılar “Yâ Ukkâşe! Eğer hakkından vazgeçersen sana yüz deve vereceğim.”

    Yine “Hayır!” dedi Ukkâşe. Bu sefer Hz. Talha ayağa kalktı. “Yâ Ukkâşe! Sen razı ol. Sana Medine’deki bağ ve bahçelerimi vereceğim.”

    Efendimiz ayağa kalkanların hepsine dua buyurdular. Ukkâşe’ye hitaben “Haydi kısasını yap.” buyurdular. O zaman Hz. Ukkâşe “Ya Resûlullah benim sırtım çıplaktı.” dedi. Efendimizin mübarek sırtını açtılar. Mescid-i Saadetteki bütün sahabeler ağlamaya ve figan etmeye başladılar. Hz. Ukkâşe eğildi. Efendimizin sırtındaki nübüvvet (Peygamberlik) mührünü öptü. “Anam, babam sana fedâ olsun Ya Resulullah! Maksadım sırtınızdaki nübüvvet mührünü öpmekti” diye maksadını beyan ettiler.

    Efendimiz bu hadise üzerine “Her kim cennetlik bir şahsın yüzüne bakmak isterse, Ukkâşe’ye baksın.” buyurdular.


    ÖRNEK İDARECİ

    Hz. Ömer (r.a.)in hilâfeti zamanında oğlu bir suç işlemişti. Durum, Hz. Ömer’e bildirildi. Hak ve adalet güneşi olan, Hz. Ömer, oğlunu muhakeme etti, Durum tahkik edildi ve nihayet hüküm verildi. oğlu suçlu idi. Kısas yapılacaktı. Allah’ın emri ve Kur’an’ın hükmüydü bu…

    Hz. Ömer tereddütsüz, hükmü icra edecekti… Sahabelerin gözleri dolu. Kadın ve annelerin gözleri yaşlıydı… Hakk’ın karşısında bütün başlar eğikti.

    Kısas tatbik edilip, ceza üçte ikisini geçtikten sonra oğlunun güç ve takatı kesilmişti. Hararetten ve susuzluktan perişan bir vaziyetteydi. Gözleriyle babasını aradı. Şefkat dolu bakışlarla yüzünü babasına çevirdi, perişan ve bitkin bir sesle:

    “Baba su.. Bir yudum su…
    ” dedi

    Adaletli Ömer, hak ve hakikatı incitmeyen o büyük insan, oğluna seslendi.

    Oğlum benden su isteme. Cezan bitinceye kadar sana su verilmeyecektir. Eğer sonuna kadar dayanır, ölmezsen; hakkındır, veririz içersin suyunu. Eğer cezan bitmeden ölürsen, gider suyunu cennette inşallah Resulullah’ın yanında içersin. Hz. Resulullah (s.a.v.) sana, Ömer ne yapıyor diye sorar, sen de:

    “Ya Resulullah! Ömer, Kur’an’ı okuyor ve tatbik ediyor dersin”



    Kaynaklar
    :
    1-Alevilik Nedir-Mehmed Kırkıncı-Zafer Yayınları
    2-Kader Nedir- Mehmed Kırkıncı-Zafer Yayınları
    3-Siyasette Ölçü- Mehmed Kırkıncı-Zafer Yayınları


    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  10. #60
    ***
    DIŞARDA
    Points: 6.398, Level: 52
    Points: 6.398, Level: 52
    Level completed: 24%,
    Points required for next Level: 152
    Level completed: 24%, Points required for next Level: 152
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    SuSkuN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Mesajlar
    717
    Points
    6.398
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Allah (c.c) razı olsun. Emeğinize sağlık.
    Sus gönlüm.
    Bütün bu susmalarına karşılık her şeyin hayırlısının olacağına inanarak sus.

    Her susuşun bir cevap olsun.

    Her susuşun sabrın olsun

    Her susuşun ''Dua''n olsun..

Sayfa 6/12 İlkİlk ... 45678 ... SonSon

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •