Sayfa 5/12 İlkİlk ... 34567 ... SonSon
120 sonuçtan 41 ile 50 arası

Konu: Baykuş kadar düşünemiyoruz

  1. #41
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.076, Level: 55
    Points: 7.076, Level: 55
    Level completed: 63%,
    Points required for next Level: 74
    Level completed: 63%, Points required for next Level: 74
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Lale_GüLü - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Jul 2009
    Yer
    Şimdilik Dünya
    Mesajlar
    401
    Points
    7.076
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Cevap: İşte Sustum Seni Dinliyorum “ Erihnâ Ya Bilal ”

    Emeğine sağlık güzel kardeşim.
    Allah razı olsun

  2. #42
    ***
    DIŞARDA
    Points: 18.904, Level: 87
    Points: 18.904, Level: 87
    Level completed: 11%,
    Points required for next Level: 446
    Level completed: 11%, Points required for next Level: 446
    Overall activity: 7,0%
    Overall activity: 7,0%
    Achievements
    yagmurdamlasi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Sitemizin Ninesi
    Üyelik tarihi
    Jan 2009
    Mesajlar
    2.304
    Points
    18.904
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    19

    Standart Sırat Köprüsü geçildiği zaman

    Sırat Köprüsü geçildiği zaman

    Sırat Köprüsü geçildiği zaman,
    Bütün engeller aşıldığı zaman,
    Mü'min, münafık ayrıldığı zaman,
    İşte! o gün, yeni bir gün olacak
    Korkular, elemler bittiği zaman,
    Gözden akan yaşlar dindiği zaman,
    Kulun imtihanı bittiği zaman,
    İşte! o gün, başka bir gün olacak
    Peygamberler sancak açtığı zaman,
    Ümmetim, ümmetim dediği zaman,
    Tekbirle yer gök inlediği zaman,
    İşte! o gün, yalnız tekbir olacak
    Gök sevinip, Arş titrediği zaman,
    Melekler kanadın çırptığı zaman,
    Allah rahmetini saçtığı zaman,
    İşte! o gün, yalnız rahmet olacak
    Cennet kapısı açıldığı zaman,
    Nûrundan gözler kamaştığı zaman,
    Rıdvan karşıdan göründüğü zaman,
    İşte! o gün, coşku günü olacak
    Rıdvan iltifatlar sunduğu zaman,
    Mü'minlere selam verdiği zaman,
    Girin diye izin verdiği zaman,
    İşte! o gün bayram günü olacak
    Önce Peygamberler girdiği zaman,
    Ümmetim gelsin dedikleri zaman,
    Peşinden ümmetler girdiği zaman,
    İşte! o gün, gerçek bayram olacak
    Melekler selamlar verdiği zaman,
    Mü'minleri karşıladığı zaman,
    Hûriler coşup sevindiği zaman,
    İşte! o gün, safa günü olacak
    Mü'minler Cennet'e girdiği zaman,
    Herkes köşküne yerleştiği zaman,
    Cennet suları içildiği zaman,
    İşte! o gün, âb-ı hayat olacak
    Eşler eşini bulduğu zaman,
    Eşi olmayan, eşlendiği zaman,
    Herkes gönlünce evlendiği zaman,
    İşte! o gün, herkes mutlu olacak
    Eşler, divana yaslandığı zaman,
    Yıllarca sohbete daldığı zaman,
    Kadın, erkek tek kalmadığı zaman,
    İşte! o gün, herkes mes'ut olacak
    Zaman birimleri kalktığı zaman,
    Aylar, yıllar unutulduğu zaman,
    Gecesiz gündüzler olduğu zaman,
    İşte! o gün, hep aydınlık olacak
    İklimler hiç değişmediği zaman,
    Sürekli baharlar olduğu zaman,
    Kar, yağmur, bulut olmadığı zaman,
    İşte! o gün, sema açık olacak
    Kadın, erkek eşit olduğu zaman,
    Her biri genç, zinde olduğu zaman,
    Yaşları otuz üç olduğu zaman,
    İşte! o gün, herkes özgür olacak
    Dileyen yerde yürüdüğü zaman,
    Dileyen tahtınla gezdiği zaman,
    Dileyen kuş gibi uçtuğu zaman,
    İşte! o gün, başka hayat olacak
    Ana, baba aranıldığı zaman,
    Kardeş, kardeşini bulduğu zaman,
    Evlat, akraba buluştuğu zaman,
    İşte! o gün, hasretlik son olacak
    Ağacın dalı uzandığı zaman,
    Meyvemi kopar, ye, dediği zaman,
    Vildan'lar Selsebil sunduğu zaman,
    İşte! o gün, gerçek piknik olacak
    Canın bir şeyler istediği zaman,
    Aklına bir şeyler geldiği zaman,
    Anında önüne geldiği zaman,
    İşte! o gün, her şey hazır olacak
    Sınırsız bolluklar olduğu zaman,
    Çalışmak gereksiz olduğu zaman,
    Para, pul geçersiz olduğu zaman,
    İşte! o gün, doğal bolluk olacak
    İş, güç, ticaret olmadığı zaman,
    Mutfak, bulaşık olmadığı zaman,
    Her şey gönüllerce olduğu zaman,
    İşte! o gün, gönül tatmin olacak
    Çok mutlu evlilik olduğu zaman,
    Eşler aşırı seviştiği zaman,
    Doğum, gebelik olmadığı zaman,
    İşte! o gün, herkes mutlu olacak
    Melik, melike olmadığı zaman,
    Devlet baskısı olmadığı zaman,
    Sınırsız özgürlük olduğu zaman,
    İşte! o gün, herkes özgür olacak
    Saç ve tırnak uzamadığı zaman,
    Kadınlar adet görmediği zaman,
    Tuvalet derdi olmadığı zaman,
    İşte! o gün, herkes temiz olacak
    Öksürük, balgam olmadığı zaman,
    Kulak ve burun akmadığı zaman,
    Hastalık, doktor olmadığı zaman,
    İşte! o gün, herkes sağlam olacak
    Suç, ceza kavramı kalktığı zaman,
    Günah, sevap unutulduğu zaman,
    Namaz, oruç, zekat kalktığı zaman,
    İşte! o gün, yalnız zikir olacak
    Yüce Mevla izin verdiği zaman,
    Yiyin, için kulum dediği zaman,
    Sizlerden razıyım dediği zaman,
    İşte! o gün, büyük bayram olacak
    Gözler ve gönüller doyduğu zaman,
    Kulun her dileği olduğu zaman,
    Hayaller de tatmin olduğu zaman,
    İşte! o gün, herkes tatmin olacak
    Nimetler sürekli arttığı zaman,
    Mutluluk doruğa erdiği zaman,
    Kullar, yeter! Mevlam dediği zaman,
    İşte! o gün, sonsuz nimet olacak
    Dost ve akraba buluştuğu zaman,
    Doyasıya sohbet olduğu zaman,
    Eski anılar, anıldığı zaman,
    İşte! o gün, dostlar günü olacak
    Ebû Bekr, Ömer geldiği zaman,
    Sahabeler sohbet ettiği zaman,
    Muhammed'i anlattıkları zaman,
    İşte! o gün, Ashab günü olacak
    Aişe Hümeyra geldiği zaman,
    Fatıma Betül nur saçtığı zaman,
    Hatice ana konuştuğu zaman,
    İşte! o gün, kadın günü olacak
    Alimler sohbet ettiği zaman,
    Evliyalar feyz saçtığı zaman,
    Şehitler, salihler geldiği zaman,
    İşte! o gün, canlı sohbet olacak
    Evliyalar zikrettiği zaman,
    Cüneyd-i Bağdâdî yandığı zaman,
    Tüm aşıklar Allah dediği zaman,
    İşte! o gün, gerçek zikir olacak
    Peygamberimiz göründüğü zaman,
    Makam-ı Mahmûd'a çıktığı zaman,
    Tüm Peygamberler toplandığı zaman,
    İşte! o gün, Cennet tamam olacak
    Göremeyen gözler, gördüğü zaman,
    İşte! Muhammed denildiği zaman,
    Aşıklar murada erdiği zaman,
    İşte! o gün, başka feyz olacak
    Resulullah sohbet ettiği zaman,
    Mü'minler kendinden geçtiği zaman,
    Cennet'te tüm yaşam durduğu zaman,
    Vallahi Asr-ı Saadet olacak
    Yuvasız Kuşa Bile Dal Verip Yuva Kurduran Rabbim...Hakkımızda En Hayırlısı Neyse Bizlere de Onu Nasip Eyle. AMİN..


  3. #43
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: İşte Sustum Seni Dinliyorum “ Erihnâ Ya Bilal ”

    Allah c.c. razı olsun emeğine sağlık ablam...


    Seni çok Özledim Annem

  4. #44
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları-1




    MÜSLÜMANLIĞIN TEBLİĞİ VE NEŞRİ

    Bilindiği gibi tebliğ iyiliği emretmek ve kötülükten menetmektir. Eğer bu görevi yerine getiren bir topluluk yoksa bundan bütün müslümanlar mesuldürler. Ve içinizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten meneden bir cemaat bulunsun. İşte onlar kurtuluşa ve saadete erenlerdir. (Al-i İmran–104).Unutulmamalıdır ki insanın bu görevi getirmesi için mükemmel bir müslüman olması gerekmez. Kişinin önünde caiz olmayan bir iş yapılıyor da onu engellemeye gücü yetiyorsa o kötülüğü durdurmak o kişi üzerine vaciptir. Dinin tebliğ ve neşri için gayret gösterenlerden Allah(c.c.) razı olsun, idrak ve gayretlerini arttırsın âmin. Biz de bu bölümde asrısaadette meydana gelmiş İslamın tebliğ ve neşri ile ilgili olaylardan bahsetmeye çalışacağız.

    Cahiliye devrinden beri Resul-i Ekrem’in dostu ve Ezd-i Şenue kabilesinin lideri olan Dımad b. Sa’lebe, Mekke’ye geldiğinde kendisine Hz. Muhammed’in deli olduğu söylenmişti. Dımad tıpla meşgul olduğu için Hz. Peygamberin yanına koşup onu tedaviye hazır olduğu söyleyince Hz. Peygamber ona şu cevabı vermişti: “Hamd O Allah’a ki, her hamde layıktır. Biz her yardımı ondan dileriz. Onun doğru yola ilettiğini kimse saptıramaz, saptırdığını kimse doğru yola iletemez. Allah’tan başka bir ilah bulunmadığına ve Muhammed’in O’nun elçisi olduğuna şehadet ederim.”

    Dımad bu sözleri dinledikten sonra birkaç defa daha dinlemek istemiş, sonra da şu cevabı vermişti: “Ben kâhinleri söz söylerken, sihirbazları efsunlarını okurken, şairleri kasidelerini irad ederken dinledim. Fakat bu sözlerin benzerini dinlemedim. Söylediklerin onların bütün sözlerinden daha yücedir. Bu sözler, denizleri coşturacak sözlerdir. Bana elini ver, sana biat edeyim.”

    Hz. Peygamber, “Bütün kabilen adına bana biat eder misin?” Dımad bunu kabul etmiş ve bu sayede Dımad’ın bütün kabilesi müslüman olmuştu.

    Müslümanlığa düşmanken dost olanların yanında Kur’an’ı tesadüfen dinleyerek kalpleri yumuşayanlar da vardı. Bedir savaşı esirlerinden olan Cübeyr b. Mut’im,

    “Resulullah’tan ‘Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar? Yoksa gökleri ve yerleri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar bir türlü anlayıp inanmazlar.’ mealindeki ayeti dinledikten sonra kalbimin uçtuğunu hissettim” demiştir.

    İslam mürşit ve öğretmenlerinden olan Halid b. Said Sa’na”ya gönderilmişti. İslamı kabul eden ilk kişilerdendir. Habeşistan’a giden Müslümanlardan biri olan Halid’in besmeleyi kâğıt üzerine yazan ilk kişi olduğu da rivayet edilir.

    Yine İslam mürşit ve öğretmenlerinden olan Cerir b. Abdullah Beceli de Zü’lkela-i Himyeri’ye gönderilmişti. Cerir, ashabın meşhurlarındandı. Zü’lkela bir zamanlar Himyerilerin yeriydi. Himyeri hanedanına mensup hükümdarlara yüz binlerce adam secde ederdi. Cerir, Zülke’la ahalisini müslümanlaştırmış, halk bu hadiseyi kutlamak için dört bin köleyi azad etmişti.

    Kaynaklar:

    1-Peygamberimizin Risaleti ve Şahsiyeti- Şibli Numani- Timaş Yayınları-İst–2004
    2-Fezâil-i A’mal-Muhammed Zekeriya Kandehlevi-Gülistan Neşriyat- İst-

    Hakan Kaypalı

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  5. #45
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları-2




    HZ.ÖMER’İN YİĞİTLİĞİ


    İbn-i Kesir’in El Bidaye ven Nihaye adlı eserinde anlatıldığına göre Hz. Ömer İslamla şereflendiği ilk gün, kendisinden Peygamberimizin katlini bekleyen Kureyş topluluğunun içine gitti. Onlar Kabe’nin çevresinde oturuyorlardı. Müslüman olduğunu izhar edince Mekke ulularından Utbe bin Rebia hınçla onun üzerine atıldı. Utbe daha önce Hz. Ebubekir’i yere yatırmış ve hırpalamıştı. Bu defa da yanı şeyi yapacağını zannediyordu. Ama Hz. Ömer onu kavradı, yere yıktı, üzerine oturdu, dövmeye başladı. Hatta ellerini o melunun gözlerine soktu. Utbe feryad figan ettiyse de arkadaşlarından kimse yardımına seğirtemedi.Ve nihayet acı bir dayaktan sonra Hz. Faruk-u azam onu bıraktı. Müşriklerin de gözü iyiden iyiye yıldı. Allah ondan razı olsun…


    YÜCE BİR GAYE

    Bilindiği gibi Hz. Ebubekir (RA) döneminde İranla başlayan savaş, Hz. Ömer (RA)devrinde İran Sasani devletinin çöküşüyle sona ermiştir. Meşhur Kadisiye savaşı bu harplerin nihai bir dönüm noktasını teşkil eder. Bu savaşta İslam ordusunun başkumandanı Sad bin Ebu Vakkas (RA), Rebii bin Amir’i (RA) elçi olarak İran karargahına göndermişti. İran başkomutanı Rüstem, askerlerinin arasında türlü depdebe içinde, altınlar, gümüşler, rahat yastıklar arasında idi. Herkes en şık elbiselerini giymişti. O büyük sahabe ise hiç bunlara iltifat etmeden, kısa boyu, kalın kalkanı ve kaba elbisesi içinde fütursuzca ilerleyip karşısına dikildi. Rüstem Rebii bin Amir’e niçin geldiklerini sorunca, o kahraman insan tarihe altın harflerle geçen şu müthiş cevabı verdi: Biz öyle bir kavimiz ki Allah bizi, dilediğini kula kul olmaktan kendisine kulluğa, dünyanın darlığından bolluğuna ve batıl dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine çıkaralım diye gönderdi.


    MUS’AB…

    İlk Müslümanlardan Habbab bin Eret der ki: “Sırf Allah rızası için Resulullah ile hicret ettik. İyi işler başardık. İçimizden gidenler oldu. Bunlar kazandıkları sevabı hep ahirete yolladılar. İşte Mus’ab bin Umeyr onlardandır. Uhud savaşında şehit düştü. Kefenleyecek bir şey bulamadılar. Nihayet bir aba bulundu. Başını örtsek ayakları açılıyor, ayağını örtsek başı açık kalıyor. Bunun üzerine Nebi(SAV) şöyle buyurdu: Başının kapatın, ayaklarının üzerine de izhîr otu koyun.

    Peygamberimiz abaya sarılmış bu gencin baş ucunda durdu. Gözlerinden yaşlar boşanarak şöyle dedi: “Seni Mekke’de görmüştüm. Senden daha kibarı, senden daha güzel elbise giyeni yoktu. Ne kadar derli toplu idin. Ama şimdi boyuna göre bir kefen bulamıyoruz.”

    Mus’ab’ın kardeşi Ubeyd der ki: Resulullah Mus’ab’ın baş ucunda durdu. Musab yüzükoyun yatıyordu, şu ayeti okudu: Mü'minlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde sadakat ettiler. Kimi adağını ödedi şehid oldu. Kimi de (şehid olmayı) bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler" (el-Ahzab 33/23)


    ABİDLİK MİSKİNLİK DEMEK DEĞİLDİR.

    Şifa binti Abdullah, cansız cansız hareket eden, ruh gibi bir takım gençler gördü. Şaşkınlık içinde: Bunlar da kim? diye sordu. “abidler(İbadet edenler) dediler. Kendisi de şu cevabı verdi: Hz. Ömer yürüdüğü zaman süratli yürür, konuştuğu zaman işittirir ve vurduğu zaman da acıttırırdı, asıl abid o idi..


    KADI ŞÜREYH VE HZ. ALİ

    Meşhur tabiin alimi Şabi anlatıyor: Hz. Ali’nin hilafeti döneminde bir zırhı kayboldu. Bir Hıristiyan’ın yanında buldu. Hıristiyan’ı Kadı Şüreyh’e götürdü. “Bu zırh benimdir, ona satmış veya hibe etmiş değilim dedi. Kadı Şüreyh, Hıristiyan’a: Emir-ül mümininin dediklerine bir itirazın var mı? diye sordu. O da: Zırh benimdir dedi. Kadı, Hz. Ali’ye dönerek; İsbatın var mı? deyince. Hz. Ali gülümsedi ve “isbatım yok” cevabını verdi. Kadı da Hıristiyanın lehine karar verip, zırhı kendisine teslim etti. Hıristiyan adam birkaç adım yürüdü, sonra geri dönerek; Şehadet ederim ki bu hüküm peygamberlere yakışır. Halife beni kadıya götürüyor ve o da bana hak veriyor. Şehadet edertim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah’ın kulu ve resulüdür.Yemin ederim ki zırh halifenindir. Sıffine giderken düşürmüştü.”dedi. Hz. Ali’de gülümseyerek: “Madem ki Müslüman oldun, zırh senin olsun buyurdu


    KAYNAKLAR

    1-Son Peygamber- Prof. Dr. M. Ebu Zehra- Kitabevi Yayınları- İst-1997- 3. baskı

    2-Muhtasar Hayatü’s Sahabe-M. Yusuf Kandehlevi- Ravza Yayınları- İst-2000- 5.baskı

    3-İman Ve Hayat-Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi- Hilal Yayınları-İst-2003

    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  6. #46
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları-3




    ANBER SEFERİNDEKİ YOKSULLUK HALİ

    Bediüzzaman hazretlerinin 19. Mektup’ta şöyle güzel bir tespiti var: “Malûmdur ki, Ceziretü'l-Arab, suyu ve ziraati az bir yerdir. Onun için, ahalisi, hususan bidayet-i İslâmdaki Sahabeler, dıyk-ı maişete maruzdular. Hem susuzluğa çok defa giriftar oluyorlardı. İşte, bu hikmete binaen, mucizât-ı bâhire-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın mühimleri, taam ve su hususunda tezahür etmiş. Bu harikalar, dâvâ-yı nübüvvete delil ve mucize olmaktan ziyade, ihtiyaca binaen, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma bir ikram-ı İlâhî, bir ihsan-ı Rabbânî, bir ziyafet-i Rahmâniye hükmündedir”

    İşte böyle bir misali anlatmak istiyoruz. Ümmetin emini Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri hicretin sekizinci senesi, 300 kadar mücahitle Kızıldeniz yöresini teftişle görevlendirilmişti. Yanlarına bir çuval un erzak olarak verilmişti. Mücahitlerin vazifesinin 15 gün kadar uzaması üzerine erzak tükenmişti. Sahabeler yanlarında buluna birkaç deveyi kesmek zorunda kaldılar. Derken, her gün bir hurma ile yetinmeye başladılar. Ama hurma yemek için değil emmek içindi.Cabir(RA); “O hurmanın kıymetini de bitince anladık” der. O da bitince ağaç kabuklarının suda kaynatmaktan ve bununla tegaddi etmekten başka çare kalmadı.

    Herkes helak olmaktan korkmaya başladığı, dizde derman, gözde fer kalmadığı bir sırada deniz kıyısında büyük bir balığın-Anber balığı-bir tür balinanın kıyıya vurduğunu gördüler. Çok sevindiler. On sekiz gün o büyük balığı yediler ve Efendimize(ASM) de ikram ettiler.Allah Resulu(SAV) : “Bu Allah’ın size göndermiş olduğu bir rızıktır” buyurmuştu..


    HZ.ALİ’NİN BİR KABİR ZİYARETİ

    Hz. Ali’nin hizmetkârı Kumeyl anlatır: “Ben bir defa Hz. Ali ile beraber gidiyordum. Ormanlık bir yere varınca o bir kabristana yöneldi. Ve şöyle buyurdu: “Ey kabirde yatanlar, ey harabedekiler, ey yalnızlık ve ıssızlık içinde bekleyenler! Ne var, ne yok, ne haldesiniz?” Sonra şöyle buyurdu: “Bizim size söyleyeceğimiz haber şudur: “Sizden sonra mallarınız paylaştırıldı, çocuklarınız yetim kaldı, hanımlarınız başkalarıyla evlendi. Size olan haberlerimiz bunlardır. Siz de biraz kendinizden bahsedin.” Sonra bana dönerek; “Kumeyl! Eğer konuşmalarına izin verilseydi, “en iyi azık takvadır” derlerdi. Bunu söyleyip ağlamaya başladı ve “Ey Kumeyl! Kabir amellerin sandığıdır. Bu ancak ölüm anında anlaşılır” dedi.


    “ONUN YANINDA BİR GÜN OLMAK YETER

    Tarihin meşhur zalimlerinden Haccac bin Yusuf es Sakafi zamanında valilik yapmış bir kimse Ömer bin Abdülzaziz tarafından bir yere vali olarak gönderilmişti. Ama halife, daha sonra bu zatın Haccac’ın adamı olduğunu öğrenince, anında onu görevden aldı. Adam; “Ben Haccac’ın yanında az bir zaman çalıştım” deyince Ömer Bin Abdülaziz şu cevabı vermişti: “Haccac’ın yanında bir gün veya ondan daha az kalman kötü olman için yeterlidir.”


    MUSAB BİN UMEYR’İN ANNESİ

    Musab bin Umeyr’in annesi Hunnas binti Malik çok fettan bir kadındı. Musab, Müslüman olduğunda yeryüzünde korktuğu yegâne kimse annesiydi. Musab hazretleri Müslümanlığını gizliyor ve gizli gizli sahabe eğitim merkezi Dar-ül Erkam’a gidiyordu. Bir gün bu gidişi fark eden birisi durumu annesine haber verdi. Musab annesi tarafından evin direklerinden birine bağlandı, kapı üzerine kilitlendi. Günler günleri kovaladı..Ve Müslümanların Habeşistan’a göçleri başladığında bir gün annesini ve muhafızını gaflete getirip, yola düşen kardeşlerine katılıverdi…

    Habeşistan’dan döndüklerinde annesi onu tekrar hapsetmek istediyse de, Musab’ın kendisinin hapsedilmesine yardımcı olacak herkesi öldüreceğine yemin etmesi üzerine annesi geri adım attı.

    Bu sefer annesi onu başka bir yeden vurmak istedi; “İstediğin yere git! Bundan sonra senin annen değilim” dedi. Evlatlıktan ret edilmiş, mirastan mahrum bırakılmıştı. Ama o bütün bunlara rağmen dönmedi ve bilindiği gibi şehid olduğunda ardından bir kefen bile bırakamamıştı..


    EN BÜYÜK MUSİBET DİNİ HAYATA GELENDİR

    Sahabe-i Kiram’dan Hz. Ebu Talha(RA) bir gün bağında namaz kılıyordu. Bir kuş dikkatini çekti. Ağaçların sıklığı kuşun çıkış yolu bulmasını güçleştiriyor ve hayvan bir o yana bir bu yana uçuşuyordu. Ebu Talha’nın zihni karışmış, kaç rekât kıldığını unutmuş ve huzurun edebini ihlal edilmişti. Namazı bitirdiğinde soluğu Allah Resulü’nün(ASM) huzurunda aldı ve şöyle dedi; “Bu musibet o bağ yüzünden başıma geldi. Bundan dolayı o bağı Allah yoluna veriyorum, siz nereye dilerseniz oraya harcayınız.”


    İSAR HASLETİ

    İsar, Kur’anın sahabenin şahsiyetinde övdüğü bir haslettir: “Kendileri ihtiyaç içinde bile olsalar kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler.”(Haşr:9) İbn-i Ömer bu konuda şu hatırasını anlatıyor: “Biri, bir sahabeye hediye olarak bir koyun başı verdi. O sahabe; “Benim falan arkadaşımın daha fazla ihtiyacı var, çünkü ailesi kalabalık ve daha fazla muhtaç” diyerek koyun başını ona göndermişti. O da üçüncü kişi hakkında aynı şeyi düşünerek ona göndermiş, kısaca bu şekilde koyun başı yedi evi dolaşarak ilk sahabenin evine geri gelmişti.”


    KAYNAKLAR

    1-Fezâil-i A’mal- Muhammed Zekeriyya Kandehlevi- Gülistan Neşriyat-İst-

    2-Yeryüzü Yıldızları-Halid Muhammed Halid-Beka Yayınları- İst–2005

    3- Son Peygamber-Prof. Dr. M. Ebu Zehra- Kitabevi Yayınları- İst–1997

    4- Mektubat-Said Nursi- Işık Yayınları-İzmir–2001

    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  7. #47
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları-4



    GÜNAH İŞLEYENE DEĞİL GÜNAHA BUĞZETMEK

    Ebu Kılabe naklediyor: Ebu Derda(RA) günah işleyen birisine söven bir topluluğun yanından geçerken onlara: “Eğer siz bu adamın bir kuyuya düştüğünü görseydiniz onu oradan çıkarmaz mıydınız?” diye sordu. “Evet” cevabını alınca: “Kardeşinize sövmeyin, sizi onun durumuna düşürmekten koruyan Allah’a hamd edin” dedi. Onlar; “Demek sen ona buğz etmiyorsun” dediklerinde,”Ben ameline buğz ediyorum” buyurdu.


    GÜZEL BİR KUL MİSALİ

    Abdullah bin Zübeyir
    (RA) İslam Tarihinin iftiharla andığı meşhur kahraman. Haccac-ı Zalim’in ordularınca şehid edilen bu “kahraman-ı âlişan” aksiyon yönü kadar kullukta derinleşmesi de ibret verici. Bir gün Ömer Bin Abdülaziz, Ebu Muleyke’nin oğlundan rica eder; “Bana biraz İbn-i Zübeyir’i anlatsana.” Oda şunları ifade eder: “Yemin ederim ki ben böyle fevkalade bir insan daha görmedim. Namaza başladığında sanki maddi ve dünyevi her şeyden sıyrılırdı. Rüku ederken, secde ederken onu cansız bir duvar sanırdın, ya da bir kenara atılmış bir elbise. Bu esnada öylesine ilgisiz, öylesine duyarsızdı dış dünyaya. Bir keresinde namaz kılarken bir mancınık kurşunu tam çenesinin dibinden geçmişti de, kılı bile kıpırdamamıştı. Ne kıraatini kesmiş, ne de hızlandırmıştı. Duymamıştı sanki.”


    ŞAŞIRTAN KAHRAMANLIK

    Gabe
    , Medine –i Münevvere’den dört beş mil uzakta bir yerleşim yeriydi. Rasulullah(sallallahu aleyhi vesellem)’ın develeri orada otlardı. Abdurrahman Bin Fezari bir grup kafirle gelip develeri çaldı. Kafirler çobanı öldürerek develeri alıp gittiler. Soyguncular atlı ve silahlı idiler. Seleme Bin Ekva, Allah’ın hikmeti sabah okunu ve yayını almış, Gabe’ye doğru yayan olarak gidiyordu. Aniden gözü soygunculara ilişti. Çocuktu ama çok hızlı koşardı. Koşmakta olan bir atı yakalardı, fakat ata binmiş biri onu yakalayamazdı. Bir de ok atmada çok meşhurdu. Hz. Seleme bir tepeye çıkıp yüzünü Medine-i Münevvere’ye çevirip soygunu haber verdi. Kendisi de yayını alarak soyguncuların peşinde koştu ve nihayet onlara yetişti..Ok atmaya başladı. Ardı ardına öyle ok atıyordu ki, soyguncular arkalarında büyük bir kalabalığın olduğunu zannediyorlardı.

    Develeri ve eşyalarını arkalarında bırakıp kaçıyorlardı. Sonra Uyeyne bin Hısn bir grupla onlara yardım için yetişti. Yalnız olduğunu öğrenip Hz. Seleme’nin peşine düştüler. Bir tepeye tırmanıp “Durun… Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?” diye sordu. “Söyle sen kimsin” dediler. “Allah‘a yemin ederim ki, sizlerden biri beni yakalamak isterse yakalayamaz, ben sizden birini yakalamak istersem, o benden asla kutulamaz” dedi. Onun çok hızlı koştuğu, hatta bir Arap atının bile onunla yarışamadığı herkesçe biliniyordu.

    Onlarla bu şekilde konuşarak Medine’den gelecek yardım için zaman kazanmaya çalışıyordu. Nihayet Medine’ye dikkatlice bakarken atlı bir cemaatin hızla geldiğini gördü. En önde Ahrem Esedi vardı. O, gelir gelmez Abdurrahman Fezari’ye saldırdı. Abdurrahman da ona yöneldi. O, Abdurrahman’ın atına yönelip ayaklarını kesti. At yerde yuvarlanırken Abdurrahman ona doğru saldırdı ve o bu yüzden şehit oldu. Abdurrahman hemen Ahrem Esedi’nin atına bindi. Arkasında Ebu Katade vardı. Derhal Abdurrahman’a karşı hücuma geçti. Abdurrahman, Ebu Katade’nin atının ayaklarını kesti. At yuvarlanıp Ebu Katade attan düşerken bir hamle yapıp Abdurrahman’ı öldürdü. Daha sonra zaten Ahrem Esedi’ye ait olan Abdurrahman’ın atına bindi.

    Daha sonra Müslümanlar oraya yetiştiler ancak sağ kalan kafirler kaçmayı başardı. Ebu Seleme Rasulullah’tan onları takip etmek için 100 adamla birlikte takip etme izni istedi. Ancak Rasulullah “onlar kendi topluluklarına ulaştılar” buyurdu. Tarih kitaplarını bir çoğu Ebu Seleme’nin on iki ya da on üç yaşında olduğunu bildirir. On iki, on üç yaşındaki bir gencin atlılardan oluşan bir topluluğu akıllarını başından alacak şekilde kovalaması Allahu Teala’nın sahabeler topluluğuna nasip ettiği o ihlasın bereketiydi…


    KAYNAKLAR:

    1-Muhtasar Hayatü’s Sahabe-M. Yusuf Kandehlevi- Ravza Yayınları- İst-2000

    2-Yeryüzü Yıldızları-Halid Muhammed Halid- Beka Yayınları-İst-2005

    3-Fezail-i Amal, Muhammed Zekeriyya Kandehlevi, Gülistan Neşriyat- İst-)

    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  8. #48
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları-5


    “Allah ehlinin hayat hikâyeleri Allah’ın ordularından bir ordudur. Onunla hak yolcularının kalbinde kuvvet meydana gelir.” Cüneydi Bağdadi


    VALİ

    Selman-ı Farisi(RA), Hz. Ömer(RA) tarafından İran’ın Medain şehrine vali tayin edilmişti. Vali olmuştu ama mütevazı yaşantısında bir değişiklik olmamıştı. Valilik maaşını kabul etmedi. Hurma dallarından imal ettiği şeyleri satarak yaşamını idame ettirdi. Elbisesi ise bir taneydi; Mütevazı bir aba..

    Bir gün Şam’dan incir ve hurma yükü getiren bir adam yolda Selman’a rastladı. Adam baktı ki, gelen fakir bir kimse, para karşılığı yükünü Hz. Selman’a taşıtmayı düşündü. Onu tanımadığından böyle bir teklifte bulunmuştu. Hz.Selman teklifi kabul etti. Yolda bir toplulukla karşılaştılar ve selam verdiler. Onlar da; “Selam valiye olsun” diye cevap verdiler. Şamlı adam şaşkınlıkla; “Selam valiye mi olsun? Hangi valiye?” diye içinden geçiriyordu. Şehre varırken bir takım insanların; “Yükünü alalım ey valimiz” diye koşuşturduklarını görünce şaşkınlığı daha da büyüdü. O zaman hatasını anladı ve hemen valinin ellerine sarıldı, bin bir özür ve af diledi. Yükünü üzerinden almak için atıldı Ama Hz. Selman; “Hayır, ta ki evine kadar ulaştıracağım” buyurdu.


    BELİĞ BİR HATİP

    Abdullah bin Zübeyir(RA) hazretleri, Emevi kralı Yezid’in ceza mahalline gitmesinden sonra hilafetini ilan ederek kısa zamanda adilane bir yönetim kurmuştu. Ama Emeviler bu hilafeti tanımadılar ve Yezid’in terine geçen Abdülmelik bin Mervan adlı ısırıcı melik, ona karşı mücadele başlattı. Sonunda şiddetli çatışmalardan sonra, Hz. Abdullah Mekke’de sıkıştırıldı. Üzerine ünlü Haccac-ı Zalim gönderilmişti. Bu adam’ın zalimliği konusunda Ömer bin Abdülaziz’in şu özü çok şey anlatıyor; “Ümmetin günahını terazinin bir kefesine, Haccac’ın günahını da diğer kefesine koysalar, muhakkak Haccac’ın tarafı daha ağır basar.”

    Uzun bir kuşatmanın sonunda Abdullah bin Zübeyr’in etrafı sarıldı. Şehid edilmeden evvel öyle bir kahramanlık gösterdi ki Haccac ve yanındakiler şöyle demekten kendilerini alamadılar; Kadınlar bundan daha erkek ve mert bir çocuk daha doğurmamışlardır.”

    Haccac bu şehid-i mağfurun mübarek cesedini bir ağaca astırmış ve günlerce bekletmişti. Annesi, Hz. Ebubekir’in kızı Hz. Esma, oğlunun cesedini gördüğünde şöyle demişti; “Bu hatip bu hutbede daha ne kadar vaaz edecektir” ve 99’undaki bu müthiş kadın Haccac’ın zulmünü yüzüne şöyle savurmuştu: “Sen benim oğlumun dünyasını yıktın. O da senin ahiretini perişan etti.”


    BİR DEVLET ADAMININ VİCDAN KONTROLÜ

    Ömer bin Abdülaziz’in hilafeti sırasındaki bir durumunu zevcesi Fatıma binti Abdülmelik şöyle anlatıyor: “Bir gün Ömer bin Abdülaziz namaz kılar iken yanına vardım. Gözyaşları sakalının üzerine dökülüyordu. “Yeni bir hadise mi vukua geldi?” dedim. Dedi ki; “Yeryüzünde olan Ümmet-i Muhammed’in durumunu düşündüm. İçlerinde aç ve muhtaç ve sakat ve fakir var, mazlum ve kahra uğramış ve garip ve esir ve yardıma muhtaç nice kimseler bulunuyor. Kıyamet günü Rabbim onları benden soracak, davacım Muhammed sallâllahu aleyhi ve sellem olacak, Kendimi kurtaramazsam halim nereye varacak diye düşünerek ağladım” cevabını verdi.


    KAYNAKLAR

    1-Fezail-i Âmal- Muhammed Zekeriyya Kandehlevi-Gülistan Neşriyat-İst-

    2-Kısas-ı Enbiya-Ahmed Cevdet Paşa- Bedir Yayınları-İst

    3-Yeryüzü Yıldızları- Halid Muhammed Halid- Beka Yayınları- İst-2005

    4- Aklın Gözyaşları- Vehbi Yıldız- Işık Yayınları- İzmir-2002

    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  9. #49
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları-6



    HİND BİNTİ UTBE’NİN UHUD GÜNÜ SÖYLEDİKLERİ

    Ebu Süfyan’ın karısı Hind, Bedir günü büyük üzüntüler yaşamıştı. Babası Utbe, amcası Şeybe, kardeşi Velid, oğlu Hanzala Müslümanlar tarafından öldürülmüştü. Evet, Kureyşlilere Bedir günü büyük bir zarar çatmış ve Mekke matemhaneye dönmüştü. Kureyş kadınları Hind’e gelip, “Bedir’de kaybettiklerine ağlamıyor musun?” diye sormuşlar, ondan; “Hayır” cevabını almışlardı: “Muhammed ve ashabı ağladığımı duyarlar da, onlar ve Hazreclilerin kadınları bizim başımıza gelenlere sevinirler diye ağlamıyorum. Biz Muhammed ile savaşıp ondan ve arkadaşlarından öcümüzü almadan başıma koku ve krem sürmek bana haram olsun.”

    Bir ara Cübeyir bin Mutim’in Habeşli kölesi Vahşi’nin yanına gitmiş ve ona şöyle demişti: “Ey Ebu Deseme! Babam Bedir günü öldürüldü. Eğer sen, üç kişiden birini; Muhammed’i veya Hamza bin Abdülmuttalib’i veya Ali bin Ebu Talib’i öldürürsen hürsün. Çünkü ben Kureyş kavmi içinde bunlardan başkasını babama denk görmüyorum.”

    Ve nihayet Uhud günü muradına ermiş, aslanlar aslanı, efendimiz Hamza şehid olmuştu. Olmuştu ama Hind’in hıncı geçmek bilmiyordu. Nitekim şehidler efendisinin ciğerini yemeye bile yeltenebilmiş, sonra yüksek bir kayanın üzerine çıkıp müminlere karşı avaz avaz şöyle haykırmıştı:

    Verdik size Bedir’in karşılığını.

    Harp üstüne harp çetin de olsa,

    Tahammülüm yoktu, babam Utbe’ye yapılana.

    Ne kardeşime ve amcasına ne de ilk göz ağrıma.

    Nefsime şifa verdim;

    Yerime getirdim adağımı, nezrimi

    Ve Vahşi giderdi içimde sakladığım kini.”

    Peki, sonra ne oldu? Mekke fethine kadar İslam düşmanlığı yapan bu kadının kalbindeki buzlar, fetih günü, o kadar kötülük yaptığı insanın(ASM) tatlı bir tebessümle: “Hoş geldin” deyivermesi üzerine birden eriyiverdi. Hind duygulanmış ve şöyle demişti: “Vallahi Ya Resulullah! Dün yeryüzünde senin çadırındakiler kadar zillete ve hakarete uğramasını özlediğim bir çadır yoktu. Bugün ise, yeryüzünde senin çadırındakiler kadar izzet ve şerefe ermesini özlediğim bir çadır halkı yoktur.”

    Hind o gün İslam ile şereflendi, İslam’ı güzel yaşadı, kocası ile Yermük muharebesinde bulundu ve Hz. Osman’ın hilafetinin son yıllarında vefat etti.


    HZ. HAMZA HAKKINDA AZ BİLDİKLERİMİZ

    Hz. Hamza’nın Peygamber Efendimizden yaş itibarıyla ne kadar büyük olduğu ihtilaflı. Bazı tarihçiler iki yaş olduğunu, bazıları ise üç ay olduğunu ileri sürmekteler. Aynı zamanda amca ve yeğen hem Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe’den hem de Halime-i Sadiye’den süt emdikleri için çift taraflı sütkardeş. Üçüncü olarak, Abdülmuttalib’in vefatında onun da bakımını Ebu Talip üstlendiği için Efendimizle(ASM) beraber büyümüşler. Mekke’nin en iyi avcısı olan bu kahraman insanın künyeleri Ebu Umara ve Ebu Ya’la idi. Cahiliye döneminde bile çok temiz bir insandı. Merhametinden ötürü kızların öldürülmesine karşı çıkar, hırsızlığa düşman ve misafirperverliği ile ünlü idi...

    Rivayete göre, Ebu Lehep ve birkaç yardımcısı Resul-i Ekrem’in(ASM) evinin önüne ve geçeceği yollara dikenli çalılar ve pislikler atarlardı. Bunu duyan Hz. Hamza, Efendimizin(SAV) kapısının önünde nöbet tutmaya başladı. Bir gün Ebu Leheb’i sırtında içi pislikle dolu torbayı taşırken gördü. Hemen yerinden fırlayıp onu yakaladı ve torbayı başından aşağıya devirerek ona hak ettiği cezayı verdi.

    Bedir’de düşmanın kaybının yarısı onun elinden olmuştu. Vahşi onu anlatırken; “Rengi esmer develer gibi gri idi. Kılıcıyla insanları öyle bir kırıyordu ki, hiç kimse onun önünde duramıyordu” demiştir. Haris Et Teymi diyor ki; “Bedir’de Hz. Hamza kendisini deve kuşu tüyleri ile nişanlamıştı. Müşriklerden biri(Ümeyye bin Halef): “ Şu demirlere bürünüp, safları yırtan, devekuşu tüyleri ile nişanlı olan kahraman kimdir?” deyince, “Hamza’dır” dediler. Bunun üzerine o; “Ah” dedi “bizim başımıza bu felaketi getiren ve bizi bu hale koyan odur” dedi.


    HZ. HAMZA’NIN ARDINDAN…

    Hz. Hamza’nın şehadeti Allah Resulüne çok dokunmuştu. Hele onun mübarek vücuduna yapılan eziyeti görünce hıçkırıklara boğulmuştu ki, Nebiyyi Zişan’ın(SAV) başka birine bu kadar ağladığı varid değildir. Şöyle buyurmuştu gözyaşları içinde: “Bunun kadar acı bir başka musibet yaşamayacağım ebedi olarak.” Sonra şöyle ekledi: ”Bundan daha öfkeli bir hal yaşamamıştım.”

    Müslümanlar da o yerde ve gökte Allah’ın aslanı yazılan mübarek insan hakkında birçok mersiye yazmışlardır. Resulullah’ın(SAV) meşhur şairi Hassan bin Sabit uzun bir kasidesinde şöyle der:

    “Bırak kalıntısı bile yok olmuş evi,

    Ağla Hamza’ya ki, kerem sahibi.

    Atıyla yekvücut olmuş, gemleyip bindiğinde

    Yiğit ve bahadır, ormanda arslan sanki.

    Haşim neslinin doruğunda bir kılıç ki,

    Hakkın dışında hiç didişmemiş, batıl uğrunda.”


    Diğer ünlü bir şair, Abdullah bin Revaha da şöyle diyordu:

    Gözlerim yaş döküyor, hakkı da dökmek.

    Artık fayda etmez ne ağlamak ne feryadı figan

    Seherlerde Allah Arslanına..

    “Öldürülen adamınız Hamza mıydı?” dediler.

    Öyleyse tüm Müslümanların bu afet.

    Ve Peygamber de gördü böyle bir musibet.

    Ey Ebu Yâlâ! Direklerin vardı, yıkıldı.

    Şan sahibiydin, iyilikseverdin, gözetirdin akrabayı”

    Kız kardeşi Safiye de şöyle seslenmişti onun ardından:

    “Arşın sahibi, gerçek İlah onu çağırdı,

    Sevinç içinde cennette yaşamaya.

    Umduğumuz huzur günü işte buydu,

    En güzel sonuç olarak Hamza’ya

    Unutmayacağım seni yemin olsun Allah’a

    Ağlamaklı ve hüzünlü estikçe Sâbâ yeli”


    Son olarak bütün mersiye ve kasidelerin ötesinde Hz. Resulullah’ın fermanını nakledelim amcası hakkında:

    Allah’ın rahmeti üzerine olsun. Sen bildiğim kadarıyla akrabalık bağlarını sağlam tutan ve çok hayır yapan biriydin.”


    KAYNAKLAR

    1-Yeryüzü Yıldızları-Halid Muhammed Halid- terc: Abdülkerim Akbaba-Beka Yayınları-İst–2003


    2-Hanım Sahabilerin Hayatı-Hasan Kaluç- Kahraman Yayınları-İst–2005


    3-Seçkin Sahabilerin Hayatı- Hasan Kaluç- Kahraman Yayınları-İst–2005

    4-Efendimiz–1-Reşit Haylamaz- Işık Yayınları- İst–2006

    5-Muhtasar Hayatü’s Sahabe-M. Yusuf Kandehlevi- Ravza Yayınları- İst–2000

    6-Kısas-ı Enbiya- Ahmed Cevdet Paşa- Bedir Yayınevi- İst

    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  10. #50
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Asr-ı Saadet Anıları

    Asr-ı Saadet Anıları-7


    TEBLİĞDE ZAMANLAMA

    Tebliğ bir farz, tebliğde usul ve zamanlama da, onun olmazsa olmaz iki vasfıdır. Neyi, kime, hangi zamanda, nasıl, ne ölçüde söyleyeceğini bilmeyen tebliğde muvaffak olmaz. İşte Asr-ı Saadetten bir misal..

    Abdullah İbni Mes'ud(r.a.) her perşembe günü halka öğüt verir, va'z u nasihatte bulunurdu. Biri ona; -Ey Ebâ Abdurrahman, bize her gün nasihatte bulunmanı ne kadar isterdim, bir bilsen? dedi. O da şu karşılığı verdi:

    -Size bıkkınlık vermek istemeyişim beni bundan alıkoyuyor. Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem, bize bıkkınlık vereceği endişesiyle, öğüt konusunda nasıl bizim durumumuzu kolluyor idiyse, ben de sizin uygun zamanınızı gözetiyorum."


    “SAÇININ BİR TELİNE


    Bilindiği gibi Resul-i Ekrem zamanında yaşadığı halde onunla görüşmesi nasip olamayan zatlara muhadram denir ki en bilinenleri “Yemen ellerinin Veysel Karani(Üveys el Karni)si ile Habeş Necaşisi Ashama’dır. Yakın zamanda muhadramlarla alakalı bir doktora çalışması da basıldı Kaynak Yayınlarınca.

    Allah Resulü ile aynı zaman diliminde yaşayıp da onu görememek ne kadar büyük bir hicran. Tarife gelmez bu hicranı yaşayanlardan biri de büyük tabiîlerden fakih ve muhaddis Abide b. Amr es-Selmanî' dir (ö. 72/691). Aslen Yemen'li olan Abide, Efendimiz'in vefatından iki yıl kadar önce, Mekke fethi sıralarında müslüman oldu, fakat içinde bulunduğu şartlar sebebiyle Medine'ye gelip de Efendimiz’i göremedi. Ancak Hz. Ömer devrinde Küfe'ye gelip yerleşti ve birçok fütuhata katıldı. Fıkıh dediğimiz İslam Hukuku'nda öylesine büyük bir şöhret kazandı ki, Küfe’nin meşhur dört fakihinin en üstünü olarak o gösterildi. Devrinin en büyük kadılarından biri olan Kadı Şüreyh bile içinden çıkamadığı meseleleri gelip ona danışırdı.

    Bir gün Enes İbni Malik'in azatlı kölesi, meşhur fıkıh âlimi Muhammed İbni Sirin ile Efendimiz'e dair sohbet ediyorlardı. İbni Sirin, efendisi Enes İbni Malik sayesinde Resûlullah'ın bir tel saçına sahip olduğunu söyledi. Böyle bir devleti elden kaçıran Abide es-Selmanî üzüntüsünü şöyle dile getirdi:

    Resûlullah’ın bir tel saçına sahip olmayı, yeryüzünün bütün altın ve gümüşlerine sahip olmaya tercih ederdim.


    NECAŞİNİN KABRİNDEN YÜKSELEN NUR

    Muhadramlardan bahis açılmışken, Habeş Necaşisi Ashama bin Erma’dan( bazı rivayetlerde Ashama bin Ebcar, bazılarında Ashama bin Bahir’dir. Adının Masheme olduğu da söylenmiştir.) bahsetmek yerinde olur. O ne bahtiyar bir insanmış ki, mele-i ala sakinlerinin matmah-ı nazarı bir kudsiler topluluğuna kucak açtı, sahip çıktı, onların getirdiği Hak dine teslim oldu ve “Keşke şu saltanata bedel, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın hizmetkârı olsaydım! O hizmetkârlık, saltanatın pek fevkindedir" dedi.

    Onun Hz. Cafer’le görüşmesini, cin fikirli Amr bin As’ın bütün gayretlerine rağmen Müslümanlara sahip çıkmasını biliyoruz. Beyhakî'nin rivayetine göre Amr b. As, elçi olarak gittiği Habeşistan'dan Mekke'ye geri dönünce evinde oturdu ve Kureyş müşriklerin yanına gitmedi. Onlar da: "Buna ne olmuş ki dışarı çıkmıyor?" diye sorunca Amr, şu cevabı verdi: "Necaşi, adamınızın peygamber olduğuna inanıyor."

    Müslümanlar onun ülkesinde güven içinde yaşadılar. Sonunda İslam devleti ser verip gelişince, Habeş muhacirleri de geri dönmek için Necaşiden izin istediler.

    Cafer (r.a.) Habeşistan dönüşü ile ilgili olarak diyor ki:

    “Rasûlullah (s.a.v.), Medine'ye hicret edip güç kazanınca Necaşi'ye:

    - Peygamberimiz Medine'ye hicret etmiş ve güç kazanmıştır. Bize baskı ve eza yaptıklarını söylediğimiz kimselerde ölmüşlerdir. Artık

    Peygamberimiz’in yanına dönmemize müsaade et, dedik.

    O da bize:

    - Peki, dedi. Azık ve binekler vererek bizi yolcu etti. Bana da:

    - Size yaptığım hizmeti Resûlullah’a anlat. Bu da benim adamımdır, sizinle beraber gönderiyorum. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur ve sizin adamınız da Allah'ın peygamberidir. Ona söyle, bana Allah'tan mağfiret dilesin, dedi.

    Bundan sonra biz yola çıkıp Medine'ye geldik. Peygamber, beni karşılayıp kucakladı ve:

    - Bilmiyorum, Hayber'in fethine mi yoksa Cafer'in gelmesine mi sevinelim, dedi.

    Çünkü o sırada Hayber fethedilmişti. Peygamber oturduktan sonra Necaşi'nin bizimle beraber gönderdiği adam ona:

    - Bu, amcan oğlu Cafer'dir. Ona hükümdarımızın kendisine yaptığı hizmeti sor, dedi.

    Ben de:

    - Evet vallahi, bize şöyle yaptı, böyle yaptı ve yolcu ederken bize binek ve azık verdi. Ayrıca Allah'tan başka ilah bulunmadığına ve senin de Allah'ın Rasûlü olduğuna şahadet getirdi. Bana da: “Adamına söyle, bana Allah'tan mağfiret dilesin.» dedi, dedim.

    Bunun üzerine Peygamber kalkıp abdest aldı. Sonra üç defa:

    - Allah'ım, Necaşi'ye mağfiret eyle, dedi. Orada hazır bulunan Müslümanlar daâmin dediler. Ben de Necaşi'nin elçisine:

    - İşte gördün. Habeşistan'a döndüğün zaman bunları Necaşi'ye anlat, dedim.

    Hicretin 9. senesi Necaşi dar-ı bekaya irtihal etti. O iyiliklerin karşılığında ne büyük payelere erdi. İşte bunlardan Hadis kitaplarında geçen bazıları:

    Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Necaşi rahimehullah’ın vefatını, ölümünün aynı gününde haber verdi. Ashabıyla musallaya gitti, orada saf bağlatıp dört tekbir getirerek namaz kıldırdı.” Kütüb-ü Sitte Muhtasarı: hn:3033

    Sahiheyn ve Nesâi’de gelen bir diğer rivâyette şöyle denir: “(Resulullah aleyhissalâtu vesselam) Necâşi’nin ölüm haberini öldüğü günde haber verdi ve:

    Kardeşiniz için (Allah’tan) mağfiret taleb edin” dedi ve başka bir şey söylemedi. Kütüb-ü Sitte Muhtasarı: hn:3034

    Ve anamız, Hz. Aişe’nin bir ifadesi:

    Necaşi rahimehullah öldüğü zaman biz onun kabrinin üzerinde uzun müddet bir nur görüldüğünü konuşurduk. Ebu Davud, Cihad 29, (2523).


    Kaynaklar

    1-Kütüb-ü Sitte Muhtasarı- terc: İbrahim Canan- Akçağ Yayınları

    2-El Bidaye ven Nihaye- İbn-i Kesir- Çağrı Yayınları

    3- Sahabe Hayatından Tablolar-Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Uysal Kitabevi

    4-Altınoluk Dergisi- Sayı:107


    Salih Okur

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




Sayfa 5/12 İlkİlk ... 34567 ... SonSon

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •