Sayfa 1/7 123 ... SonSon
68 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Siyer-i Nebi (s.a.v) Medine Devri.

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Siyer-i Nebi (s.a.v) Medine Devri.

    BİBLİYOGRAFYA



    * Ahmed ibni Hanbel (v. 241/885). Müsned, 1:6, Beyrut 1398 (1978)
    * Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895). Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa C I, İstanbul: Bedir Yayınevi, 1966.
    * Bağdadi, Muhammed Fehmi, Tarih-i Edebiyat-ı Arabiye, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1335 (1917).
    * Belazuri, Ebu'l-Abbas Ahmed İbn-i Yahya (v. 279. Ensabü'l-Eşraf. C I. Mısır: Darü'l-Maarif Matbaası, 1959.
    * Buharî, Ebü Abdullah Muhammed İbn-i İsmail (v. 256/869). el-Camiü's-Sahih. C. 1-4, Beyrut, Matbaa-i Âmire, 1329.
    * Canan, Doç. Dr. İbrahim. Tebliğ, Terbiye ve Siyasi Taktik Açılarından Hicret. İst., Yeni Asya Yayınevi, 1981.
    * Darimi, Ebü Muhammed Abdullah ibni Abdurrahman (v. 255/868) Sünen. C. 1-2, Beyrut, Tarihsiz.
    * Halebi, Ali ibni Bürhanü'd-Din (975/1044 H.) İnsanü'l-Uyûn, C. 1-3, Beyrut: 1400 (1980).
    * Hamidullah, Prof. Dr. Muhammed. İslam Peygamberi. C. 1-2, İstanbul: İrfan Yayınevi, 1972.
    * İbni Abdi'l-Berr, Ebû Ömer Yusuf (v. 463/1070). el-İstiab. C. 1-4, Mısır: Mustafa Muhammed Matbaası, 1358 (1939).
    * İbni Esir, İzzeddin Ebu'l-Hasen Ali İbni Ebi'l-Kerem Muhammed bin Muhammed bin Abdü'l-Kerim, (v. 630) N Üsdü'l-G^be fi Ma'rife-ti's-Sahabe. C. 1-5, el-Mektebetü'l-İslâmiyye, Tarihsiz.
    * İbni Hacer, Şihâbü'd-Din Ebül Fadl, Ahmed İbni Ali el-Askalâni (v. 852/1448). el-İsâbe fî Temyiz's-Sahabe. C. 1-4. Bağdat, Ofset baskı, Tarihsiz.
    * İbni Hişâm, Cemâlüddin Ebû Muhammed Abdülmelik (v. 218/838). Es- Siyretü'n-Nebeviyye. C. 1-4, Beyrut: İhyâu't Türasi'i-Arabî, 1391 (1971).
    * İbni Kayyım (v. 751). Zâdü'l-Meâd. C. 1-4. Mısır: 1390.
    * İbni Kesir, Ebu'l-Fidâ İsmail, (701-774). Siyretü'n-Nebeviyye, C. 1-4. Beyrut: Dârü'l-Ma'rife, 1396 (1976).
    * İbni Kesir, Ebu'l-Fidâ İsmail, Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim. C. 1-4. Beyrut: 1388 (1969).
    * İbni Mâce, Ebû Abdullah Muhammed İbni Yezid el-Kazvinî (v. 275/888). Sünen, C. 1-2, Beyrut: 1395 (1978).
    * İbni Seyidi'n-Nas, (v. 734). Uyûnü'l-Eser fî Funûni'l-Magazî ve'ş Şemail ve's-Siyer. C. 1-2, Beyrut: Tarihsiz.
    * Kaadı İyaz, İbni Musa el-Haysubî el-Endülüsî, (v. 544). eş-Şifâ bî Ta'rifi Hukuki'l-Mustafa. C. 1-2, Dımaşk: Tarihsiz.
    * Kastalanî, Ahmed İbni Hatib (v. 924). el-Mevahibü'l-Ledünniyye, Terc: Şâir Abdülbaki, C. 1-2, İstanbul: Cemal Efendi Matbaası, 1316.
    * Köksal, M. Âsım. Hz. Muhammed (a.s.m.) ve İslâmiyet, C. 1-11, Şâmil Yayınevi, İstanbul: 1981.
    * Lutfullah Ahmed. Hayat-ı Muhammed (a.s.m.). (Osmanlıca), C. 1-2, İstanbul: Maarif Kütüphanesi Yayınları, 1331.
    * Bünyamin Ateş. Peygamberler Tarihi. İstanbul: Yeni Asya Yayınları, 1987.
    * Münavî, Şemşüddin Muhammed Zeynüddin Abdurrâuf (v. 1031 /1621). Feyzu'l-Kadîr, Beyrut: 1972.
    * Müslim, Ebû'l-Hüseyn Müslim ibnu'l-Haccâc el-Kuşeyrî (v. 261/ 874). el-Camiü's-Sahih. C. 1-8, Beyrut, Tarihsiz. C.1-5, 1375.
    * Nedvî, Ebü'l-Hassen Ali el-Hasenî. es-Siyretü'n-Nebeviyye, Cidde: 1397 (1977).
    * Nesâi, Ebû Abdurrahman Ahmed İbni Ali İbni Şayb (v. 303/915). Sünen, C.1-8, Beyrut: 1348 (1930).
    * Nesefî, Abû'l-Berekât Abdullah bin Ahmed bin Mahmud (v. 710). Medarikü't-Tenzil ve Hakâikü't-Te'vil. C. 1-4, Beyrut: Tarihsiz.
    * Nursi, Bediüzzaman Said (1876-1960). İşârâtü'l-İ'caz (Türkçe Tercemesi), Mütercim; Abdülmecid Nursi. İstanbul: Sözler Yayınevi, 1980.
    * Nursi, Bediüzzaman Said. Lem'alar. İstanbul: Sinan Matbaası, 1959.
    * Nursi, Bediüzzaman Said. Mektubât, Nurtan Ofset, İstanbul: 1979.
    * Nursi, Bediüzzaman Said. Münâzarat, İstanbul: Sözler Yayınevi, 1977.
    * Nursi, Bediüzzaman Said. Mesnevî-i Nuriye, Terc: Abdülmecid Nursî, İstanbul: Aslar Matbaacılık 1977.
    * Nursi, Bediüzzaman Said. Sözler, İstanbul:1980.
    * Nursi, Bediüzzaman Said. Şuuât-ı Ma'rifet-i Nebî (Osmanlıca), İstanbul: Evkaf-ı İslâmiye Matbaası, 1339
    * Öz, Tahsin. Hırka-i Saâdet Dairesi ve Emânât-ı Mukaddese. İstanbul: İsmail Akgün Matbaası, 1953.
    * Sübkî, Abdüllatif. El-Vahyü ilâ'r-Resul Muhammed. Kahire: 1389 (1969).
    * Süheyli (508581). Ravdü'l-Ünf. C. 12, Mısır: 1332.
    * Şirvanî, Prof, Harûn Han. İslâmda Siyasî Düşünce ve İdâre, Terc.: Kemal Kuşçu, İstanbul: Ahmed Said Matbaası, 1965.
    * Taberî, Muhammed İbni Cerir (v. 311/923). Tarih. C. 16, Beyrut, Tarihsiz.
    * Tirmizi, Ebû İsâ Muhammed İbni Abdullah (v. 279/892). Sünen. C. 1-3, Mısır: 1352 (1934).
    * Vakidî, (v. 207). Megazî. C. 1-3. Dâru'l-Maarif Matbaası: 1965.
    * Yazır, Muhammed Hamdi. Hak Dini Kur'an Dili. C. 1-8, İstanbul: Matbaa-i Ebûzziyâ, 1935.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Medine Devri.

    HZ RESÜLULLAH'IN VEFÂTINDAN SONRASI


    Hâtemü'l-Enbiyâ Efendimizin (a.s.m.) pâk ruhları artık a'lâyı illiyyine (en yüksek makama) yükselmişti. Ezvâc-ı Tahirat üzerine bir örtü örttüler ve feryada başladılar.
    O sırada annesi tarafından Hz. Resûlullahın son anlarını yaşadığını haber alan Hz. Üsâme hareket etmeyip ordusuyla Mescid-i Şerife gitmişti. Hâne-i Saadette feryad ve figanın yükseldiğini duyan Ashab, kalblerinden vurulmuşa döndüler. sanki gök kubbe bir anda yıkılmış gibiydi. Herkesin nutku tutulmuş, gözler damla damla keder ve hüzün akıtıyordu.
    Cesaret ve adalet timsali Hz. Ömer bile kendisini bu dehşetli ânın tesirinden kurtaramadı; hattâ herkesten daha çok dehşete kapılarak şöyle bağırdı:
    "Resûlullah ölmemiştir ve sağdır. Ona sadece Hz. Musa'ya ârız olan saika gibi bir saika arız olmuştur. Kim Muhammed öldü derse onu kılıcımla iki parça ederim."904
    Halkı Teskin Eden Sıddık-ı Ekber
    Hz. Ebû Bekir o sırada Sünh Mahallesindeki evinde bulunuyordu. Yürekleri dağlayan haberi kendisine ulaştırdılar. Gönlünün bir parçasının âdeta koptuğunu fark eden Hz. Ebû Bekir sür'atle Hâne-i Saadete girdi.
    Dehşet ve hayret içinde Fahr-i Kâinatın mübârek yüzlerini örten örtüyü kaldırdı. Yüzü tecessüm etmiş bir nurdu. Eğildi, tazim ve hürmetle pâk ve nurlu alınlarından üç kere öptü. Akan gözyaşları arasında dilinden dökülen kelimeler şunlar oldu:
    "Ölümün de hayatın gibi temiz ve lâtif, yâ Resûlallah!"905
    Sonra da Ehl-i Beyte teselli verdi.
    Hz. Ebû Bekir İle Hz. Ömer
    Hz. Ebû Bekir, Hâne-i Saadetten çıktıktan sonra Mescid-i Şerife vardı.
    Hz. Ömer'in "Resûlullah vefât etmedi" sözlerini duymuştu. Bunun üzerine şöyle konuştu:
    "Kim ki Muhammed'e (a.s.m.) tapıyorsa, bilsin ki, Muhammed (a.s.m.) ölmüştür. Kim ki Allah'a ibadet ve kulluk ediyorsa bilsin ki, Allah Hayy'dır, ölümsüzdür."906
    Sonra da şu âyet-i kerimeyi okudu:
    "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçti. O ölür veya öldürülürse gerisin geri mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah'a en küçük bir zarar vermiş olmaz. Fakat şükredenlere Allah mükâfatını verecektir."907
    Bu âyet-i kerime, Uhud Muharebesinde, "Muhammed öldürüldü" şâyiası üzerine nazil olmuştu. Ashab; onu belki yüzlerce, binlerce defa okumuş oldukları halde, o andaki teessür sebebiyle bir anda unutuvermişlerdi sanki!
    İşte, yalnız metanetini muhafaza eden Hz. Ebû Bekir bunu unutmamış ve Ashaba hatırlatmakla en büyük hizmeti ve vazifeyi ifâ etmiş oluyordu.
    Bu hitabe ve bu âyet-i kerimeyi hatırlamaları üzerine Sahabîler kendilerine geldiler. Bir anda toparlandılar ve şaşkınlıklarını üzerlerinden attılar.
    Daha sonra Hz. Ebû Bekir şu meâldeki âyet-i kerimeyi okudu.
    "Muhakkak ki sen de öleceksin onlar da ölecekler."908
    Metanetini yitirmeyen Hz. Ebû Bekir bu hitabesiyle o zamanki İslâm cemaatına büyük bir hizmet ifâ etmiş oluyordu.
    Ashabı Güzîn artık Kâinatın Efendisinin bu dünyadan göçmüş olduğunu anlayıp kabul ettikleri gibi, Hz. Ömer de; "Resûlullah ölmemiştir" sözünü söylemekten vazgeçerek kendine geldi.
    Evet, Medine, Medine olalı beri, Kâinatın Efendisinin kendisine teşrifi ile duyduğu sevinç kadar hiç bir sevinç duymamıştı. Şimdi ise aynı Medine en büyük hüzün ve keder ânını yaşıyordu. Âdeta semâlarını hüzün ve kederden bir kara bulut kaplamıştı.
    Hz. Ebû Bekir'in Halife Seçilmesi
    Resûl-i Kibriyâ Efendimizin vefatıyla Medine mateme bürünmüştü. Gözlerden gözyaşı, gönüllerden tahassür, keder ve elem akıyordu.
    Ancak, bununla hiç bir iş hallolmazdı. Müslümanların işlerini görecek, İslâmın hükümlerini tatbik edecek, Resûl-i Ekrem Efendimize halife olacak bir devlet başkanının seçilmesi gerekliydi.
    Bunun için derhal teşebbüse geçildi. O sırada, bu yüksek makama herkesten en lâyık ve ehliyetli olan Sıddık-ı Ekber Hz. Ebû Bekir'di. Zira, Ashab-ı Kiramın en yüksek tabakası en evvel Mekke'de îmân eden seçkin Sahabilerdi. Onların da en efdali Hz. Ebû Bekir idi. Gerçi, Hz. Abbas ve Hz. Ali, akrabalık cihetiyle herkesten ziyade Resûl-i Ekrem Efendimize yakın idiler. Fakat, Nebiy-yi Muhterem Efendimiz, yâr-ı gârı olan Hz. Ebû Bekir'i Ashabının hepsinden üstün tutardı. Vefatını netice veren hastalığında da bunu göstermişti. Mescid-i Şerife açılan kapıların hepsini kapattırdığı halde, Hz. Ebû Bekir'inkini açık bıraktırmıştı. Ebediyyet âlemine göç etmesine üç gün kala imamlık vazifesini yine ona devretmiş, İslâmın temel şartlarının en mühimi olan namazda onu bütün Müslümanların önüne geçirmişti.
    Bu sebeple Hz. Resûlullahtan sonra, halifeliğe en lâyık o idi. Nitekim netice de öyle oldu. Resûl-i Ekrem Efendimizin ebediyyet âlemine irtihal buyurdukları Pazartesi günü öğleden sonra akşama kadar yapılan uzun konuşma, görüşme ve müzakerelerden sonra Hz. Ebû Bekir Hz. Resûlullahın halifesi seçildi ve ona bîat edildi.
    Hz. Ebû Bekir'e Umumî Biât
    Rebiülevvel ayının on üçü, Salı günü.
    Hz. Ebû Bekir, Mescid-i Nebevîye geldi. Minbere çıkıp oturdu.
    Henüz konuşmaya başlamadan önce, Hz. Ömer ayağa kalktı.Allah'a hamd ve şükürde bulunduktan sonra, Müslümanlara, "Allah, halifeliği sizin hayırlınız, Resûlullahın (a.s.m.) yâr-ı gârı olan zâta nasip etti. Kalkınız, ona bîat ediniz!"
    Mescid-i Şerifte bulunan Müslümanlar kalkıp Hz. Ebû Bekir'e umumî bîat yaptılar.909
    Bîat işi bitince Hz. Ebû Bekir, Allah'a hamd ve şükür ettikten sonra şöyle konuştu:
    "Ey insanlar! Ben, üzerinize vâli ve emir oldum. Halbuki, sizin en hayırlınız değilim. Eğer iyilik edersem bana yardım ediniz. Fenalık yaparsam bana doğru yolu gösteriniz!
    "Doğruluk emânettir. Yalancılık hiyânettir. İnşaallah, içinizdeki en zayıfınız kendisinin hakkını alıncaya kadar, yanımda en güçlünüz olacaktır! İnşallah, içinizde en güçlünüz de, üzerine geçirdiği hakkı kendisinden alıncaya kadar benim yanımda en zayıfınız olacaktır.
    "Ey insanlar! Allah yolunda cihadı terk etmeyin! Bilin ki, cihadı terk eden kavim zelil olur.
    Ben, Allah ve Resûlüne itâat ettikçe, siz de bana itâat ediniz. Ben, Allah ve Resûlüne âsi olursam, sizin de bana itâatınız lâzım gelmez.
    "Kendim ve sizin için Allah'tan af ve mağfiret dilerim!"910
    Peygamber Efendimizin Yıkanması Ve Kefene Sarılması
    Rebiülevvel ayının on ikisi Pazartesi günü, Müslümanlar öğleden sonra akşama kadar işlerini yürütecek bir halifenin seçimi ile meşgul olduklarından, Peygamberimizin yıkanması, techiz ve defni Salı gününe kaldı. O gün, Hz. Ebû Bekir'e Mescid-i Nebevîden umumî bîat yapıldıktan sonra bu işlere başlandı.
    Resûl-i Kibriyâ Efendimizin Hücre-i Saadetlerinde yıkama işiyle meşgul olmak için Hz. Ali, Hz. Abbas, Fadl bin Abbas, Kusem bin Abbas, Üsâme bin Zeyd ve Peygamberimizin azadlısı Şükrân (Salih) bulunuyordu.911
    Bu arada Ensarı Kiram da bu ulvî hizmette bulunmak istiyordu. Bu husustaki arzularını izhar ettiler. Onları temsilen de Hz. Ali, Evs bin Havlî'yi içeri aldı.912
    Yıkama işini Hz. Ali yaptı. Zirâ, Resûl-i Kibriyâ Efendimiz sağlığında ona, "Vefât ettiğim zaman beni, sen yıka" diye vasiyyet etmişlerdi.
    Evs bin Havlî testi ile su taşıyor, Hz. Abbas ile Üsâme ve Şükrân, Peygamberimizin üzerine su döküyorlardı. Hz. Ali de eline sarmış olduğu bez ile gömlek üzerinden oğuşturarak Peygamberimizi yıkıyordu. Mübarek cesedleri son derece temizdi, mis gibi kokuyordu. Hücre-i Saadetin içini, o âna kadar görülmemiş bir güzel koku kaplamıştı. Peygamber Efendimizde, ölülerde görüle gelen şeylerden hiç birinden eser yoktu. Hz. Ali yıkarken, "Anam babam sana fedâ olsun! Hayatında da, vefâtında da temizsin, güzelsin, yâ Resûlallah!"914 diyordu.
    Yıkama işi bittikten sonra Hâtemü'l-Enbiyâ Efendimiz, yine Hz. Ali, Hz. Abbas, Fadl bin Abbas ve Şükran tarafından kefene sarıldı.915
    Peygamberimizin Üzerine Namaz Kılınması
    Rebiülevvel ayının on üçü, Salı günü öğleye doğru Resûl-i Kibriyâ Efendimizin yıkanma ve kefene sarılma işi tamamlandı. Hücre-i Saadetinde sedirinin üzerine konuldu. Bundan sonra Hâne-i Saadetlerinin kapısını açtılar. Önce melekler, sonra erkekler, sonra kadınlar, daha sonra da çocuklar Fahr-i Alem Efendimize karşı bu son vazifelerini huşû ve hüzün içinde ifâ ettiler.
    Resûl-i Ekrem'in Defni
    Resûl-i Ekremin nereye defnedileceği hususu görüşüldü. Bir kısmı, Mekke'ye götürülmesini, diğer bir kısmı Medine'de ve Bakî mezarlığına, bazıları ise Mescidin içine defnedilmesini teklif etti.916
    Fakat, Hz. Ebû Bekir imdada yetişerek şöyle dedi:
    "Ben, Resûlullahtan şu sözü işitmiştim ve hâlâ unutmamışımdır: 'Cenab-ı Hak, her peygamberin ruhunu o peygamberin defnolunmak istediği yerde alır. Dolayısıyla, Resûlullahı istirahat döşeğinin bulunduğu yere defnetmeliyiz!"917
    Bu teklif Ashab-ı Kiram tarafından benimsendi. Böylece Resûl-i Kibriyâ Efendimizin, Hz. Âişe'nin evinde yattığı döşeğin altının kabir olarak kazılması kararlaştırıldı. Bundan sonra döşek kaldırılarak altı lahd tarzında kazıldı.
    Hz. Bilâl'in Müslümanları Ağlatması
    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz henüz defnedilmemişti. Bu sırada Hz. Bilâl, hüzün ve hasret akıtan yanık sesiyle ezan okudu. "Eşhedü Enne Muhammede'r-Resûlullah" dediği zaman, Ashab-ı Kiram hüngür hüngür ağlamaya başladı. Mescid-i Nebevî, ağlama sesleriyle çalkalandı.
    Bu, Hz. Bilâl'in son ezânı oldu. Resûl-i Kibriyâ Hazretleri defnedildikten sonra artık ezan okumadı.
    Peygamberimizin Kabre Konması
    Çarşamba gecesinin geç vakitleri idi. Nihâyet, gönül ve gözyaşları arasında Server-i Kâinatın mübarek na'şını kabrine tevdi ettiler.
    Bu büyük, eşsiz ve benzersiz hayatın safhalarını gücümüzün yettiği kadar anlatmaya çalışıp burada bitirirken şöyle duâ ediyoruz:
    Allah'ım! Bizi dünyada Resûlünün sünnetinden ayırma! Ahirette ise şefaatından mahrum kılma! Âmin... Âmin... Âmin...



    904. Tabakât, 2:266.
    905. A.g.e., 2:263.
    906. Tabakât, 2:268; Buharî, 3:95.
    907. Âl-i imran Sûresi, 144.
    908. Zümer Sûresi, 30.
    909. Sîre, 4:311; Taberî, 3:203.
    910. Sîre, 4:311; Tabakât, 3:183; Taberî, 3:203.
    911. Sîre, 4:312; Tabakât, 2:278-279.
    912. Sîre, 4:312; Müsned, 1:260.
    913. Tabakât, 2:278, 280-281.
    914. Sîre, 4:313; Tabakât, 2:281.
    915. Tabakât, 2:291.
    916. Sîre, 4:314; Tabakât, 2:292.
    917. Tabakât, 2:292; Tirmizî, 3:338.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Medine Devri.

    PEYGAMBERİMİZİN MÜSLÜMANLARLA HELALLEŞMESİ




    Resûl-i Ekrem Efendimiz hastalığının en şiddetli olduğu bir günde Ashabıyla helâlleşmeyi arzu etti.
    Yine bir taraftan Hz. Ali'ye diğer taraftan da Fazl bin Abbas Hazretlerine dayanarak güçlükle ayağa kalktı ve mescide gitti. Minber'e çıkıp oturdu.
    Hz. Bilal'e de (r.a.) şu emri verdi:
    "Halka ilân et. Mescid'de toplansınlar. Onlara vasiyet etmek isterim. Bu benim son vasiyetim olacaktır."
    Hz. Bilâl, emri yerine getirdi. Bir anda toplanan halkı mescid almaz oldu.
    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Allah'a hamd ve senâdan sonra Ashabı Kirâma şöyle hitap etti:
    "Ey insanlar! Sizden ayrılma vaktim oldukça yaklaşmıştır. Sizden birine vurmuşsam, işte sırtım gelsin vursun.
    "Birinizin malını almışsam, gelsin hakkını alsın.
    "Sakın hak sahibi, 'Şayet kısas talebinde bulunursam, Resûlullah bana darılır' diye düşünmesin! Bilmelisiniz ki, benden hakkını isteyene darılmak benim fıtratımda yoktur.
    "Benim yanımda en sevimliniz, hakkı varsa, gelip benden onu isteyen kimsedir. Yâhut helâl edendir. Ben Rabbimin huzuruna üzerinde kul hakkı olmadan varmak istiyorum."885
    Bir anda ortalığa hazin bir sükût çöktü. Resûl-i Ekrem Efendimiz sözlerini tekrarladı:
    "Ey insanlar! Kime vurmuşsam, işte sırtım, gelsin vursun. Her kimin benden alacağı varsa işte malım gelsin alsın."886
    Cemaat içinden biri ayağa kalktı. "Yâ Resûlallah! Sizden üç dirhem alacağım var" dedi.
    Peygamber Efendimiz, "Ben bu hususta hiç kimseyi yalanlamam ve hiç kimseye 'yemin et' diye teklif de etmem. Ancak bu üç dirhemin zimmetime nasıl geçtiğini öğrenmek isterim!" buyurdu.
    Ayağa kalkan zât, "Yâ Resûlallah! Bir defasında huzurunuza bir fakir gelmişti. Bana fakire üç dirhem vermemi emretmiştiniz. Ben de verdim. İşte istediğim bu üç dirhemdir" dedi.
    Peygamber Efendimiz, "Doğru söylüyorsun" dedikten sonra, "Ey Fadl! Buna üç dirhem ver"887 buyurdu.
    Bundan sonra Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, "Mescide açılan kapıları kapatınız! Sadece, Ebû Bekir'in kapısı açık kalsın"888 buyurdu.
    Emir gereği Mescid-i Şerifin çevresindeki evlerin kapısı, Hz.Ebû Bekir'inki hariç hepsi kapatıldı.889
    Hz. Ebû Bekir Namaz Kıldırmaya Memur Ediliyor
    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, hastalığı sebebiyle ezan okununca daima Mescid-i Şerife çıkar ve cemaata namaz kıldırırdı.
    Vef'atına üç gün kala hastalığı birden ağırlaştı. Bu sebeple artık Mescidi Şerife de çıkamaz oldu. O zaman, "Ebû Bekir'e söyleyiniz, mü'minlere namaz kıldırsın"890 diye emir vererek imamlığı Hz. Ebû Bekir'e bıraktı.*
    Peygamberimizin Son Namaz Kıldırışı
    Hz. Ebû Bekir, Müslümanlara öğle namazını kıldırıyordu.Bu sırada Resûl-i Kibriyâ Efendimiz bedeninde bir hafiflik hissetti. Hz. Abbas ile Hz. Ali'nin yardımıyla yavaş yavaş Mescid-i Şerife çıktı.
    Hz. Ebû Bekir, Resûl-i Kibriyâ Efendimiz gelmekte olduğunu anlayınca, geri çekilmek istedi. Efendimiz, yerinde durması için işaret etti. Sonra Hz. Ebû Bekir'in yanına oturtulmasını emir buyurdu. Hz. Ebû Bekir'in sol tarafına götürüp oturttular. Hz. Ebû Bekir ayakta, oturmuş olan Efendimize tabi oldu.891
    Resûl-i Kibriyâ Efendimizin Mescid-i Şerifte Müslümanlara kıldırdığı son namaz budur.
    Hz. Cebrâil'in, Hatırını Sormak İçin Gelişi
    Rebiülevvel ayının onu, Cumartesi günü idi.
    Cenab-ı Hak tarafından Cebrail (a.s.) geldi. Resûl-i Kibriyâ Efendimizin hal ve hatırını sordu:
    "Ey Ahmed," dedi. "Yüce Allah, sana ikram olarak beni gönderdi. Sana soracağı şeyi senden çok daha iyi bildiği halde sana; 'Kendini nasıl buluyorsun?' diye soruyor"
    Rabb-i Rahimine kavuşmanın hasretini yüreğinde duyan Resûl-i Kibriyâ Efendimiz şu cevabı verdi:
    "Ey Cebrâil! Kendimi baygın ve sıkıntılı bir halde görüyorum!"892
    Vefâtından Bir Gün Evvel
    Rebiülevvel ayının on biri, Pazar günü.
    Cin ve insin peygamberi Hz. Muhammed (a.s.m.) yatağında, şiddetli ateşler içinde idi. Etrafında Ezvac-ı Tahirat vardı. Başucunda Hz. Aişe Vâlidemiz oturuyordu.
    Bu sırada, Hz. Üsâme ordugâhtan gelip huzur-ı saadetlerine girdi. Efendimiz dalgın yatıyordu. Yerinden kımıldayacak hali yoktu. Hz. Üsâme, mübârek ellerini ve başlarını öptü. İçi hüzün ve keder doluydu. Azami hürmet içinde Kâinatın Efendisinin karşısında ayakta durdu. Efendimiz ona bir şey söylemedi. Sadece ellerini göğe kaldırdı ve onun üzerine sürdü. Ona duâ ettiği anlaşıldı.893
    Resûl-i Kibriyâ Efendimizin duâsını alan Hz. Üsâme doğruca ordunun başına döndü.
    Hz. Cebrâil'in İkinci Gelişi
    Rebiülevvel ayının on biri, Pazar günü.
    Hz. Cebrâil yine hatırlarını sormak üzere geldi. Bu esnada Yemen'de peygamberlik dava eden yalancı Esved-i Ansî'nin idam edildiğini haber verdi. Resûl-i Ekrem Efendimiz de bu haberi Ashab-ı Kirama bildirdi.894
    Pazartesi günü...
    Hayatında mühim hadiselerin meydana geldiği Pazartesi günü. Rebiülevvel ayının on ikisi. Böyle bir Pazartesi gününde mübârek gözlerini dünyaya açmıştı.
    Bu gün de, Resûl-i Kibriyâ Efendimizin (a.s.m.) bir ara hastalığı hafifleyip kendine geldi.
    Bu hafifliği hisseder etmez, yatağından kalktı. Hazırlıklarını yaparak Mescid-i Şerife teşrif etti.
    O sırada Ashab-ı Kiram saf bağlayıp Hz. Ebû Bekir'in arkasında sabah namazını kılıyorlardı. Kâinatın Efendisi bu nurânî manzarayı görmekle son derece sevindi, hatta tebessüm buyurdu.
    Kendileri de Hz. Ebû Bekir'e uyarak namazını edâ etti.
    Resûl-i Kibriyâ Efendimizi, aralarında mütebessim bir sîma ile gören Sahabîler bütün bütün sıhhat buldu düşüncesiyle son derece sevindiler.895
    Peygamber Efendimiz Hücre-i Saadetlerinde
    Son günün sabah namazını Hz. Ebû Bekir'e uyup Ashabının arasında kılarak onları sevince garkeden Fahr-i Kâinat Efendimiz, namazın edâsından sonra yine Hücre-i Saadetine döndü. Yataklarına yattılar.
    Bu arada kumandan Hz. Üsâme son defa kendisiyle vedâlaşmak üzere geldi. Resûl-i Ekrem, "Allah'ın bereketi ile artık hareket et!" buyurdu.896
    Emri alan kumandan .Hz. Üsâme bin Zeyd doğruca ordugâha gidip mücahidlere hareket emrini verdi.
    Hz. Ebû Bekir'in İzin İsteyip, Sünh'taki Evine Gidişi
    Pazartesi günü, Hz. Ebû Bekir de, Fahr-i Kâinat Efendimizin durumunun bir ara iyileştiğini fark etmişti. Bunun için huzura girip, "Yâ Resûlallah! Allah'a hamdolsun! Onun lütuf ve keremiyle sağ salim sabaha çıktınız! Müsâade buyurursanız, Sünh'taki evime gideyim" dedi.
    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, "Olur" buyurdu.
    Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, Sünh'taki evine gitti.897
    Müslümanlara Ve Ev Halkına Son Seslenişi
    Son gün Pazartesi. Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübârek dillerinden şu cümleler dökülüyordu:
    "Ey insanlar! Karanlık gece kıtaları gibi fitneler geliyor! Ey insanlar! Siz bana karşı hiç bir şeyle delil bulamazsınız! Zira ben, ancak Allah'ın Kitabı Kur'an'ın helâl kıldığını helâl, haram kıldığım da haram kıldım!
    "Ey kızım Fâtıma! Ey halam Safiyye!
    "Allah katında makbul olacak ameller işleyiniz. Bana güvenmeyiniz. Çünkü ben, sizi Allah'ın gazabından kurtaramam!"898
    Peygamberimizin Hz. Fâtıma'ya Söyledikleri
    Hz. Fâtıma, Resûl-i Ekremin hayatta kalmış olan biricik kızı idi. Kâinatın Efendisinin evlâd sevgisini kendisiyle tatmin ettiği tek evlâdı.
    Hz. Fâtımatü'z-Zehrâ, güzel ahlâkta, yürüyüşte, oturuşta, kalkışta Peygamber Efendimize en çok benzeyen evlâdı idi.
    Resûl-i Ekrem hastalığının son gününde bir ara biricik kızı, güzel ahlâk ve zerâfet timsali Hz. Fâtıma'yı yanına çağırdı.
    Hz. Fâtıma gelince, onu sol tarafına oturttu. Ona gizlice bir şey söyledi.
    Hz. Fâtıma'yı birden bir hüzün ve keder havası kapladı. Arkasından gözyaşları boşanmaya başladı.
    Peygamber Efendimiz, sonra bu güzide kızına gizlice bir şey daha söyledi. Bu sefer, biraz evvel gözyaşı döken Hz. Fâtıma birden gülümseyip sevinmeye başladı.
    O sırada orada bulunan Hz. Âişe, daha sonra bunun sebebini sorunca Hz. Fâtıma şu cevabı verir:
    "Önce bana pek yakında dünyadan ve benden ayrılacağını söyledi. Bunun için ağladım.
    "Sonra da 'Âilem içinde en evvel bana sen kavuşacaksın' deyince de sevindim."899
    Ve Artık Son Anlar
    Rebiülevvel ayının on ikisi, Pazartesi günü.
    Güneş, batıya doğru kayıyordu.
    Peygamber Efendimizin mübârek başları, Hz. Âişe'nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Artık nefes alıp vermekte güçlük çekiyordu. Dili Allah'ı zikretmekle meşguldü: "Allah'ım! Beni, Refik-i A'lâ'ya* ulaştır" duâsını tekrarlıyordu. Bu esnada bile ümmetine irşadda bulunmaktan geri durmuyordu:
    "Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız! Namaza dikkat ve devam ediniz!"900 diyordu.
    Bu hazin manzara orada bulunan Hz. Fâtıma'nın yüreğini âdeta dağlıyordu. Bir ara Resûl-i Kibriyâ Efendimizi bağrına bastı: "Vay! Babamın çektiği ıztıraba" diyerek gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı.
    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, "Bugünden sonra baban hiç bir zaman ızdırap çekmeyecektir" buyurdu ve ilâve etti:
    "Kızım! Sakın ağlama! Ben vefat ettiğim zaman 'İnnâ lillahi ve innâ ileyhi Raciûn' de."901
    Hz. Cebrâil İle Hz. Azrail'in Birlikte Gelişleri
    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, bu fani dünyada artık son dakikalarını yaşıyordu.
    Bu esnada, Hz. Cebrâil Hz. Azrail ile birlikte geldi. Resûl-i Kibriyâ Efendimizin hal ve hatırını sordu. Sonra, "Ölüm meleği Azrail içeri girmek için izin ister" dedi.
    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz müsâade edince, Hz. Azrail içeri girdi. Efendimizin önünde oturdu, "Yâ Resûlallah!" dedi, "Yüce Allah, senin her emrine itaat etmemi bana emretti. İstersen ruhunu alacağım. İstersen sana bırakacağım."
    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz Hz. Cebrâil'e baktı. O da, "Yâ Resûlallah, Mele-i A'lâ seni beklemektedir" dedi.
    Bunun üzerine Hâtemü'l-Enbiya Efendimiz, "Yâ Azrail! Gel, memuriyetini yerine getir"902 buyurdu.
    Peygamberimizin Rabbine Kavuşması
    Mübârek başları Hz. Âişe'nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Yanında su kabı vardı. İki elini suya batırıp ıslak ellerini mübârek yüzlerine sürdü. Mübârek dudaklarından "Lâ ilâhe İllallah" cümlesi döküldü. Sonra ellerini yüzünden kaldırdı. Gözlerini evin tavanına dikti. "Allah'ım! Refik-i Alâ" cümlesini tekrarlaya tekrarlaya altmış üç yaşında iken mübarek ruhu

    Refik-i Alâ'ya yükseldi.903



    Tarih: Hicretin 11. senesi, Rebiülevvel ayının on ikisi, Pazartesi günü.
    Milâdî 8 Haziran 632.

    885. Tabakât, 2:255; Taberî, 3:191; ibn-i Kesîr, Sîre, 4:257.
    886. İbn-i Kesîr, Sîre, 4:257.
    887. Tabakât, 2:225; Taberî, 3:191.
    888. Tabakât, 2:227-228; Müslim, 4:1854-1855.
    889. Tabakât, 2:227.
    890. Tabakât, 2:217
    * Peygamber Efendimiz hayatında, Hz. Ebû Bekir'e on yedi vakit namaz kıldırmıştır.
    891. Tabakât, 2:218; Müsned, 1:356-357.
    892. Tabakât, 2:259.
    893. A.g.e., 2:119-120.
    894. Taberî, 3:220.
    895. Sîre, 4:302; Müsned, 3:196.
    896. Tabakât, 2:191.
    897. Sîre, 4:304; Tabakât, 2:191.
    898. Sîre, 4:303-304; Tabakât, 2:256; Taberî, 3:196.
    899. Tabakât, 2:247; Buharî, 3:92; Müslim, 4:1904.
    * Refik-i A'lâ; en yüksek makamlarda bulunan peygamberler cemaatı demektir.
    900. Tabakât, 2:254; Müsned, 1:78.
    901. Tabakât, 2:312.
    902. A.g.e., 2:259; ibn-i Kesîr, Sîre, 4:550.
    903. Tabakât, 2:229; Müsned, 4:89; Buharî, 3:96; ibn-i Kesîr, Sîre, 4:475.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Medine Devri.

    EN YAKINLARININ LİSÂNINDAN RESÜLULLAHIN SON GÜNLERİ




    Hz. Âişe, Efendimizin Hastalığını Anlatıyor
    Hz. Âişe Vâlidemiz, Efendimizin hastalığı esnasındaki bir hatırasını şöyle anlatır:
    "Resûlullah (a.s.m.) eve geldiği sırada başımda bir ağrı belirmişti. Ağrının şiddetinden 'Vay başım, vay başım' diye söylendim. Resûlullah bunu duyunca, 'Ne ehemmiyeti var? Neden üzülüyorsun? Eğer benden evvel dünyadan göçüp gidersen seni teçhiz ve tekfin eder namazını da kılarım' diye konuştu. Ben de, 'Benim ölümümü mü istiyorsunuz?' dedim."
    Hz. Âişe, Peygamberimizin latife yaptığını birden anlayamayıp böyle konuşmuştu. Resûl-i Ekrem latifesinin sonunu şu ciddi sözlerle bağladı:
    "Ey Âişe Senin başının ağrısı geçer gider. Asıl baş ağrısı benim başımın ağrısıdır. Artık ondan kurtulmak çok zor."879
    Peygamberimiz ve Sıddık-ı Ekber
    Her yerde her zaman Allah ve Resûlüne sadakâtın zirvesinde bulunan Sıddık-ı Ekber, Resûl-i Ekremin huzuruna çıkarak kendisine hizmet etmekten şeref duyacağını şöylece dile getirdi:
    "Yâ Resûlallah, müsâade buyurursanız, hastalığınızda size hizmet etmek isterim!"
    Resûl-i Ekrem, Sıddık-ı Ekberin arzusuna müsâade etmedi, ama cevabı gönlünü fethedici idi.
    "Ey Ebû Bekir! Bu niyetinle bile yapacağın hizmetin sevap ve mükâfatına şimdiden nâil oldun. Ancak ben, hastalığım esnasında hizmetlerimi kızımla, zevcelerimden başkasına gördürecek olursam, onları üzmüş olurum!"
    En Ağır Hastalık, En Fazla Iztırap
    Hastalığın şiddeti, ateşin yüksekliği sebebiyle Peygamber Efendimiz yatağında bile rahat edemiyordu. Bir o tarafa, bir bu tarafa dönüyordu.
    Başucunda bulunanlar, bu durum sebebiyle, "Yâ Resûlallah! Eğer bizden birisi bu derece ıztırap çektiğini izhar etseydi, muhakkak bizi tekdir ederdin" dediler.
    Resûl-i Ekrem cevabıyla durumunu şöylece izah etti:
    "Benim hastalığım bildiğiniz gibi değil, oldukça zordur. Allah Taâlâ, salih ve mü'min kullarını belânın, hastalığın ve musibetin en şiddetlilerine mübtelâ eder. Fakat o belâ, o musîbet ve o hastalık vasıtasıyla o mü'min salih kulunun derecesini yükseltir, günahlarını yok eder."
    Ve Hz. Âişe Vâlidemiz şöyle der:
    "Hakikaten Resûlullahın hastalığından daha zor, daha şiddetli bir hastalık görmedik."
    İbni Mes'ud Anlatıyor
    Abdullah ibni Mes'ud (r.a.) ise Peygamberimizin hastalığının şiddetini şöyle dile getirir:
    "Nebînin (a.s.m.) hastalığında vücudu hummanın hararetinden şiddetli sarsıldığı sırada huzuruna varmıştım.
    "Yâ Resûlallah! Humma hararetinden çok ıztırap çekiyorsunuz!
    "Yâ Resûlallah! Bu hummanın iki kat ıztırabı var, elbette sizin için iki kat ecri ve mükâfatı vardır, dedim.
    "Resûlullah, 'Evet' diyerek beni tasdik etti. Sonra da şöyle buyurdu: 'Hastalığa tutulan hiç bir Müslüman yoktur ki; Allah Taâlâ onun hata ve günahlarını, ağacın yapraklarını döktüğü gibi dökmesin."880
    Ümmü Bişr anlatıyor
    Hastalığı sırasında Resûl-i Ekremin ziyaretine giden Bişr bin Bera'nın annesi Ümmü Bişr de gördüklerini şöyle anlatır:
    "Resûlullahı ziyarete gitmiştim. Vücudundaki şiddetli harareti görünce sormadan edemedim:
    'Yâ Resûlallah! Ben böyle sıtma hiç görmedim.'
    "Resûlullah (a.s.m.) bana cevaben şöyle buyurdu: 'Bizim hastalığımız herkesten daha şiddetli ve daha ziyâde olur. Fakat bunun mukabilinde kazandığımız sevap ve mükâfat da o nisbette fazla olur!'"881
    Resûl-İ Ekrem Yazı Yazdırmak İçin Kâğıt Kalem İstiyor
    Rebiülevvel ayının sekizi, Perşembe günü.
    Resûl-i Kibriyâ Efendimizin hastalığının en şiddetli anları. Etrafında Hz. Ömer gibi bazı zâtlar bulunuyordu. Bu sırada, "Bana kâğıt kalem getiriniz, size bir yazı yazayım. Tâ ki bundan sonra hiçbir zaman yolunuzu şaşırmayasınız" buyurdu.882
    Hz. Ömer, "Resûlullaha (a.s.m.) hastalığı baskın gelmiştir. Yanınızda Kur'an var. Allah'ın Kitabı bize yeter" dedi.
    Kâğıt kalem getirip getirmemekte tereddüt ettiler.
    Bazıları Hz. Ömer'in sözlerini doğruladı. Kimisi de kâğıt kalemin getirilmesini istiyordu. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, onların anlaşmazlığa düştüklerini fark edince, "Yanımdan kalkınız, yanımda münakaşa, gürültü etmeyiniz. Beni kendi halime bırakınız"883 buyurdu.
    Böylece Resûl-i Kibriyâ Efendimizin yazdırmasını arzu ettiği şey, yazılmamış oluyordu.
    Hastalığının Hafiflediği Gün
    Resûl-i Kibriyâ Efendimizin hastalığı gün gün, saat saat şiddetini artırıyordu. Bir ara soğuk su getirilmesini emretti. Getirilen suyu mübârek vücudlarına döktürdü.
    Bundan sonra biraz hafifleyip rahatlık hissetti. Bunun farkına varır varmaz Hz. Ali ve Hz. Fazl bin Abbas'a dayanarak Hâne-i Saadetinden Mescid-i Şerife gitti. Minbere çıkıp oturdu. Ashab-ı Kirama şu hitabede bulundu:
    "Ey insanlar! Duydum ki, vefât edeceğimi düşünüp telâş ediyormuşsunuz. Hangi Peygamber ümmeti içinde ebedî kaldı ki, ben de kalayım? Bilesiniz ki, ben yakında Rabbime kavuşacağım. Ona siz de kavuşacaksınız.
    "Ey Ensar! İlk Muhacirlere iyilik etmenizi tavsiye ederim.
    "Ey Muhacirler! Size de Ensara iyilikte bulunmanızı tavsiye ederim. Onlar size yardımda bulundular. Sizi memleketlerine getirdiler. Sizi evlerinde ağırladılar, barındırdılar. Geçimde sıkıntı içinde oldukları halde sizi kendilerine tercih ettiler. Her kim onların üzerine hâkim durumuna geçerse onlara iyilikte bulunsun.
    "Ey İnsanlar!
    "Her şey Cenab-ı Hakkın ezelî idaresi dairesinde cereyan eder. Allah-ı Teâlânın kaza ve kaderine galebe etmek sevdasına kapılmayınız, çünkü mağlûp olursunuz. Cenab-ı Hakka hile yapmaya kalkışmayınız, zira zarar ve ziyana siz uğrarsınız.
    "Ben size, şefkatli ve merhametliyim. Sizler yine bana kavuşacaksınız. Buluşacağımız yer, Kevser Havuzu kenarıdır. Her kim Kevser Havuzu kenarında buluşmak isterse elini ve dilini lüzumsuz şeylerden sakınsın.
    "Ey İnsanlar!
    "Bilmelisiniz ki, günah işlemek, nimet ve kısmetlerin değişmesine sebep olur. İnsanların ekserisi salih olursa, onların âmirleri, idarecileri de adl ve insafla muamele ederler. Halk, isyan ve günaha meylederse onların idarecileri, hâkimleri de zulm ve adaletsiz iş görmeye yönelirler."884
    Bu hitabesinden sonra tekrar Hz. Âişe Vâlidemizin evine gitti ve yatağına yattı.



    879. Sîre, 4:292; Tabakât, 226; Taberî, 3:191.
    880. Tabakât, 2:207-208.
    881. A.g.e., 8:314.
    882. Tabakât, 2:243; Buharî, 3:91; Müslim, 3:1259.
    883. Tabakât, 2:242; Buharî, 3:91; Müslim, 3:1258.
    884. Sîre, 4:300; Tabakât, 2:251-252; Müsned, 3:272; İnsanü'l-Uyûn, 3:464.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Medine Devri.

    RESÜLULLAH'IN SON ZİYARETLERİ




    Baki' Mezarlığını Ziyaret
    Fahr-i Âlem Efendimizin, bu fani dünyayı terk edeceği gün, saat besaat yaklaşıyordu.
    Bir gece yarısı, ansızın Hâne-i Saadetinden çıktı. Hz. Âişe Vâlidemiz, "Yâ Resûlallah, nereye gidiyorsunuz?" diye sordu.
    Resûl-i Ekrem, "Baki' mezarlığında medfûn bulunan ehlim için istiğfar etmek üzere emir aldım. Oraya gidiyorum"875 diye cevap verdi.
    Yanında azâdlı kölelerinden Ebû Rafi' ve Ebû Müveyhib vardı. Baki' mezarlığında kabirler arasında uzun bir müddet durarak duâ ve istiğfarda bulundu. Sonra Ebû Müveyhib'e dönerek yakında ebedî âleme gideceğini, Bakî-i Hakîkînin cemâliyle müşerref olacağını şöylece ifade buyurdu:
    "Ey Ebû Müveyhib! Dünya hazinelerinin anahtarları ile âhiret nimetlerini seçme hususunda serbest bırakıldım. Ben de âhiret nimetlerini tercih ettim."876
    Bu sözleri duyan Ebû Müveyhib'in birden nutku tutuldu. Yalnız gözü değil, Bütün duyguları, ruhu, kalbi bir anda ağlamaya başladı.
    Bu mânâlı ziyaretten sonra Resûl-i Kibriyâ, Hâne-i Saadetine geri döndü.
    Uhud Şehidlerini Ziyaret
    Uhud şehidleri için de duâ ve istiğfarda bulunması, Efendimize emredilmişti.
    Bu sebeple bir gün Uhud'a gitti. Orada şehid olan en güzide Sahabîleri için uzun uzun duâ etti.
    Oradan döner dönmez, Mescid-i Saadete vardı. Minbere çıktı. Müslümanlara hitaben, "Ben, sizin Kevser Havuzuna ilk kavuşanınız ve sizi ilk karşılayanınız olacağım" buyurduktan sonra sözlerine şöyle devam etti:
    "Ben, sizin hakkınızda benden sonraki müşrikliğe dönersiniz diye korkmuyorum. Fakat ben, sizin hakkınızda, dünyaya kapılır, onun için birbirinizi kıskanır, birbirinizi öldürürsünüz ve bunun neticesi olarak sizden öncekilerin yok olup gittikleri gibi, siz de yok olup gidersiniz, diye korkuyorum."877
    Hz. Meymûne'nin Evinde
    Resûl-i Ekrem Efendimiz âdetleri gereği Hz. Meymûne'nin evinde bulunuyorlardı. Hasta olmasına rağmen âilelerinin hakkına son derece riâyet ediyordu. Burada Efendimizin ateşi birden yükseldi. Dâvet ettiği bütün hanımları etrafında mahzun ve kederli duruyorlardı.
    "Yarın hanginizin evine gideyim?" diye sordu.
    Bu sualini bir kaç kere tekrarladı. Hiç bir hanımından cevap gelmedi.
    Bunu sormasındaki maksad, hastalık günlerini Hz. Âişe Vâlidemizin evinde geçirmeyi arzu etmiş olmasındandı.
    Peygamber Efendimizin bu arzusunu Ezvâc-ı Tâhirat ferasetleriyle anlamada gecikmediler. İttifakla Hz. Âişe Vâlidemizin evinde kalmasını uygun buldular.
    Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Hz. Meymûne'nin evinden çıkarak, bir eli Hz. Ali'nin, diğer bir eli Hz. Abbas'ın omuzunda, onların yardımı ile Hz. Âişe Vâlidemizin evine geldi.878




    875. Müsned, 6:71.
    876. Sîre, 4:292; Tabakât, 2:204; Müsned, 3:489.
    877. Tabakât, 2:205; Müsned, 4:149; Müslim, 4:1796.
    878. İbn-i Sa'd, a.g.e., 2:232.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Medine Devri.

    YALANCI PEYGAMBERLERİN ÇIKIŞI




    Esved-i Ansî'nin Nübüvvet İddiâsında Bulunması
    Peygamber Efendimizin Veda Haccından sonra, etraftan gelen Müslümanlar memleketlerine dönmüşlerdi. Aldıkları talimatları memleketlerine görürmüşler, halka onları anlatmışlardı.
    Veda Haccı esnasında inen (Mâide Sûresi, 3) âyet-i kerime dinin kemâle erdiğini beyân ediyordu. Bu Resûl-i Kibriyâ Efendimizin aynı zamanda vefatının da yaklaştığının ifadesi oluyordu. Bunu bir kısım Müslümanlar sezmişti. Veda Haccından sonra Peygamber Efendimizin hastalanması ise bunu kuvvetlendirmişti.
    Bu esnâda Araplardan bazı kimseler peygamberlik davasına kalkıştı.
    Bunların ilki, Benî Ans Kabilesinden Esvedi Ansî diye tanınan Abhele bin Ka'b idi. Kâhin ve hokkabaz bir adamdı. Sözleriyle halkı tesir altına alırdı.866
    Yemen'de ortaya çıkan bu adam, peygamber olduğunu ve meleklerin kendisine vahiy getirdiğini iddia etmeye başladı. Bir takım yalan, dolan ve hilelerle Yemen ahalisinden bir çok kimseyi aldattı. Necran halkı da ona tâbi oldu. Daha sonra San'a'ya gidip orayı da zaptederek fesad ve irtidat dâiresini genişletti.
    Yemen'de bulunan Müslüman vali ve memurlar orayı terk etmek durumunda kaldılar. Hz. Muaz bin Cebel, Ma'rib'de bulunan Ebû Mûsa el-Eş'ari Hazretlerinin yanına gitti. Daha sonra ikisi oradan Hadramut'a gittiler.
    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz durumu haber aldı. Yemen'deki Müslümanlara; "Her nasıl olursa olsun Abhele'nin hakkından geliniz" diye haber gönderdi.867
    Yemen'deki Müslümanlar bu emir üzerine derhal harekete geçtiler. Sonunda onu evinde öldürdüler. Esved'in öldürüldüğü haberi Medine'ye Peygamber Efendimizin vefatından bir gün önce Pazar günü ulaştı. Yalancı Esved'in öldürülmesinden sonra Müslüman vâli ve memurlar tekrar Yemen'e döndüler.
    Müseylime-i Kezzabın Peygamberlik İddiasıyla Ortaya Çıkışı
    Yine Hicretin onuncu senesinde Müseylime-i Kezzab Yemâme'de peygamberlik davasına kalkıştı.
    Müseylime, daha önce Benî Hanife temsilcileri ile görüşüp Müslüman olmuştu. Yemâme'ye dönünce irtidâd etti.868
    İrtidat ettikten sonra Müseylime, Peygamberimize ortak olduğunu iddia etmeye ve yaymaya başladı. Kısa zamanda, hokkabazlık ve sihirbazlığıyla Benî Hanif ve Yemâme halkından bir çok kimseyi kandırıp etrafına topladı.
    Hattâ, bir ara Kur'an-ı Kerim'i bile taklide kalkıştı. Bir takım gülünç sözler dizip Kur'an diye okurdu. Uydurduğu laflardan bazıları şunlardı:
    "Fil nedir? Filin ne olduğunu sana ne bildirdi?
    "Onun hurma lifinden ip gibi kuyruğu ve uzun hortumu vardır.
    "Bu Rabbimizin yarattıklarından azıcığıdır!"
    Müseylime'yi gülünç duruma sokan bir başka sözü ise şuydu:
    "Ey kurbağa kızı kurbağa! Ne diye nak nak, vak vak edip duruyorsun? Üstün suda, altın balçıkta! Sen, ne suyu bulandırabilirsin, ne de içene mani olabilirsin! Yarasa, sana ölüm haberini getirinceye kadar bekle!"869
    Peygamber Efendimiz, Necid diyarında bulunan Müslümanlara da haber göndererek, Müseylime-i Kezzab'ın hakkından gelmelerini emir buyurdu.
    Resûl-i Kibriyâ Efendimizin ebediyyet âlemine irtihalinden sonra, Hz. Ebû Bekir, Halid bin Velid komutasında Müseylime'nin üzerine bir ordu gönderdi. Vahşi bin Harb, Hz. Hamza'yı şehid ettiği mızrağıyla onu öldürdü.




    866. Taberî, 3:189-218.
    867. A.g.e., 3:215.
    868. Sîre, 4:223; Taberî, 3:162.
    869. Tabakât, 4:551; Taberî, 3:254.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  7. #7
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Medine Devri.

    VEDÂ TAVAFI




    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz sabah namazından önce, Beytullaha tavaf için gidileceğini Ashab-ı Kirama ilân etti. Daha Sonra Kabe-i Muazzamaya gidip veda tavafını yaptı.862
    Zilhicce'nin on dördü, Çarşamba günü. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz ve Ashab-ı Kiram, Vedâ Tavafından sonra, Mekke-i Mükerremeden Medine-i Münevvereye doğru yola çıktılar. Gadir-i Hum Vadisinde konakladılar. Efendimiz orada öğle namazını kıldırdı. Namaz bitince Ashabına, "Ey insanlar! Biliniz ki, ben de bir insanım! Çok sürmez yüce Rabbimin elçisi gelecek, beni ebedî âleme çağıracak. Ben de onun dâvetine icâbet edeceğim. Yakında size vedâ edeceğim" dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti:
    "Eğer sadâkatle sarılırsanız, sizi doğru yolda muhafaza edecek iki şey bırakıyorum: Onların birincisi Allah'ın Kitabı Kur'an'dır ki, içinde hidâyet ve nur vardır. Ona sımsıkı sarılınız! İkincisi de Ehli Beytim'dir."*863
    Bu sözlerinden sonra Hz. Ali'nin elinden tuttu. "Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır" buyurdu ve arkasından, "Allah'ım! Ona dost olana dost, düşman olana düşman ol!" diye niyazda bulundu.864
    Peygamberimizin (a.s.m.) yakında ebedî âleme göç edeceğini haber veren yukarıdaki sözleri, Ashab-ı Kiramı hüzne boğdu. Uğrunda canlarını fedâ ettikleri, öz nefislerinden daha çok sevdikleri Kâinatın Efendisi aralarından gidecekti.
    Şimdiden âdeta kendilerini bir yetim kabul edip gözyaşları döküyorlardı.
    Medine'ye Varış
    Medine görününce Peygamber Efendimiz üç defa tekbir getirdi. Sonra âdetleri olan duâyı yaptı:
    "Allah'tan başka ilâh yoktur. Allah tektir, ortağı yoktur. Mülk Onundur. Bütün hamd de Ona mahsustur. O, her şeye kadîrdir.
    "Rabbimize yönelici, günahlarımızdan tevbe edici, Rabbimize kulluk, secde ve hamd edici olarak dönüyoruz."865
    Medine'ye girince Efendimiz doğruca Mescid-i Şerife vardı. Orada iki rekât namaz edâ ettikten sonra Hâne-i Saadetine döndü.
    Bu, Resûl-i Kibriyâ Efendimizin ilk ve son haccı oldu.

    863. Müsned, 4:367.
    * Resûl-i Kibriyâ Efendimizin, biz Müslümanlara bıraktıkları arasında ikinci olarak Ehli Beyt'ini zikretmesi mânidardır. Bu hususta Bediüzzaman Hazretlerinin şu açıklamasını da nakletmemiz yerinde olacaktır:
    Resûl-i Ekrem (a.s.m.) gayb-âşina nazarıyla görmüş ki; âl-i Beyt'i, Âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nûraniye hükmüne geçecek, Âlem-i İslâmın bütün tabakatında, kemâlâtı insaniyye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zâtlar, ekseriyeti mutlaka ile Âl-i Beytten çıkacak. Yâni, nasıl ki, milleti İbrahimiyede ekseriyeti mutlaka ile nurâni rehberler Hz. İbrahim Aleyhisselâmın âlinden, neslinden olan enbiya olduğu gibi; ümmet-i Muhammediyede de (a.s.m.) vezaif-i azime-i İslâmiyette ve ekser turûk ve muâlikinde Enbiya-i Benî İsrail gibi, Aktab-ı Âl-i Beyti Muhammediyyeyi (a.s.m.) görmüş. Onun için, "Kul la es'elüküm aleyhi ecren ille'l-meveddete fılkûrba" demesiyle emrolunarak, Âl-i Beyte karşı ümmetin meveddetini istemiş. Bu hakikatı te'yid eden diğer rivâyetlerde ferman etmiş: 'Size, iki şey bırakıyorum, onlara temessük etseniz, necât bulursunuz. Biri: Kitabullah, biri: Âl-i Beytim.' Çünkü, Sünnet-i Seniyyenin menbâı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan Âl-i Beyttir.
    "İşte bu sırra binâendir ki; Kitab ve Sünnete ittibâ ünvânıyla bu hakikat-ı hadisiyye bildirilmiştir. Demek, Âl-i Beytten, vazife-i Risâletçe muradı: Sünneti Seniyyesidir. Sünneti Seniyyeye ittibâı terk eden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz.
    "Hem ümmetini Âl-i Beytin etrafında toplamak arzusunun sırrı şudur ki; Âl-i Beyt çok tekessür edeceğini [çoğalacağını] izni İlâhî ile bilmiş ve İslâmiyet za'fa düşeceğini anlamış. O halde gayet kuvvetli ve kesretli bir cemâati mütesanide lâzım ki, Alemi terakkiyat-ı mânevîyesinde medar ve merkez olabilsin. İzni İlâhi ile düşünmüş ve ümmetini Âl-i Beyti etrafına toplamasını arzu etmiş.
    "Evet, Âl-i Beytin efrâdı ise, i'tikad ve iman hususunda sâirlerden çok ileri olmasa da, yine teslim ve iltizam ve tarafgirlikle çok ileridirler. Çünkü; İslâmiyete fıtraten, neslen ve cibilliyetten taraftardırlar. Cibillî taraftarlık; zayıf ve şânsız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatli, gayet şanlı bütün silsile-i ecdadı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikata taraftarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu, bilbedâhe hisseden bir zât, hiç taraftarlığı bırakır mı? Âl-i Beyt, işte bu şiddet-i iltizam ve fıtrî islâmiyet cihetiyle Din-i islâm lehinde ednâ bir emareyi, kuvvetli bir bürhan gibi kabul eder. Çünkü, fıtrî taraftardır. Başkası ise, kuvvetli bir bürhan ile sonra iltizam eder.' (Bediüzzaman Said Nursî, Lem'alar, s. 19-20.)




    864. Müsned, 4:281, 368, 370; Tirmizî, 5:633.
    865. Müsned, 4:187-189; Ebû Davud,3:91.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  8. #8
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Medine Devri.

    VEDÂ HUTBESİ




    Arafat'ta Allah'a hamd ve senâdan sonra hususî olarak o sırada hazır bulunan yüz bini aşkın (120.000) Sahabîye, umumî olarak da bütün Müslümanlara, bütün insanlığa değişmez, eskimez ölçüler ihtiva eden şu hutbesini irâd buyurdu:
    "Bismillâhirrâhmânirrahîm
    "Ey insanlar!
    "Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.
    "İnsanlar!
    "Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir; her türlü tecâvüzden korunmuştur.
    "Ashabım!
    "Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.
    "Ashabım!
    "Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Lâkin anaparanız size âittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.
    "Ashabım!
    "Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün âdetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvâsı, Abdülmuttalib'in torunu İyas bin Rabia'nın kan dâvâsıdır.
    "Ey insanlar!
    "Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapılmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.
    "Ey insanlar!
    "Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emri ile helâl kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki haklan, meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
    "Ey mü'minler!
    "Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur'ânı Kerim ve Peygamberinin (a.s.m.) sünnetidir.
    "Mü'minler!
    "Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslümana kardeşinin kanı da, malı da helâl olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
    "Ey insanlar
    "Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona âittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına âit soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisâba kalkan köle, Allah'ın, meleklerinin ve bütün insanların lânetine uğrasın. Cenâb-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şehâdetlerini kabul eder.
    "Ey insanlar!
    "Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız, Ondan en çok korkanınızdır.
    "Âzâsı kesik siyahî bir köle başınıza âmir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz.
    "Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.
    "Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız: Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz. Zina etmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız.
    "İnsanlar Lâ ilâhe illallah deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a âittir.
    "İnsanlar!
    "Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?
    "Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler:
    "Allah'ın elçiliğini ifâ ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatta bulundunuz, diye şehâdet ederiz."
    Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şehâdet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu:
    "Şahid ol, yâ Rab! Şahid ol, yâ Rab! Şahid ol, yâ Rab!"851
    Öğle Ve İkindi Namazlarının Beraber Kılınışı
    Resûl-i Ekrem Efendimiz, bütün insanlığa en yüksek ve kudsî bir ders olan Vedâ Hutbesini sona erdirdiği sırada Hz. Bilâli Habeşî öğle ezanını okumaya başladı. Resûl-i Ekrem Efendimiz ve Ashab-ı Kiram, huşu içinde susup ezanı dinlediler. Ezan bitince, Hz. Bilâl kaamet getirdi. Fahr-i Kâinat Efendimiz, o muhteşem cemaata imam olup önce öğle namazını kıldırdı. Sonra yine kaamet getirilerek ikindi namazını kıldırdı. Böylece Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir ezan iki kaametle iki vaktin namazını birleştirdi.852
    İlk İşâret
    İkindiden sonraydı, vakit akşama yakındı. Resûl-i Ekrem Efendimiz, devesi Kasvâ'nın üzerindeydi. Bu sırada şu âyet-i kerime nâzil oldu:
    "Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâmı seçtim."853
    Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu âyeti okuyunca, Ashabı Kiram son derece sevinip ferah duydular. Sadece biri ağlıyordu: Hz. Ebû Bekir. Sahabîler buna bir mânâ veremediler. Niçin ağladığını sorduklarında, "Bu âyet, Resûlullahın (a.s.m.) vefâtının yakın olduğuna delâlet ediyor. Onun için ağlıyorum"854 cevabını aldılar.
    Hz. Ebû Bekir'in söylediği ve anladığı sır doğru idi. Zira bu âyet, Fahr-i Kâinat Efendimizin dünyadan göç etme zamanının yaklaşmış olduğuna ilk işâret idi. Çünkü, teklif ve tebliğ edilmesi gereken şeyler bittiğine göre, teklif ve tebliğ edenin vazifesi de son bulacak demekti.
    Aynı sırrı, Hz. Ömer'in idrak ettiğini kaynaklar zikrederler.855
    Arafat'tan Müzdelife'ye
    Cuma günü, güneş battıktan sonra Fahr-i Kâinat Efendimiz (a.s.m.) devesi Kasvâ'nın üzerinde ve terkisinde Üsâme bin Zeyd ile birlikte, Arafat'tan Müzdelife'ye geldi. Bu sırada akşam namazı vakti çıkmış, yatsı namazı vakti girmişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz bir ezan iki kaametle önce akşam, arkasından da yatsı namazını kıldırdı.856
    Peygamber Efendimiz Cuma'yı Cumartesi'ye bağlayan geceyi Müzdelife'de geçirdi. Cumartesi günü sabah namazını orada edâ ettikten sonra Meş'ar-ı Harama geldi.
    Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ashabına "Cemre'de* atılacak ufak taşları toplayınız" diye emretti ve taşların nasıl atılacağını gösterdi.
    Sonra Akabe Cemresine birer birer yedi ufak taş attı. Her taş atışında "Allahü ekber" diyerek tekbir getiriyordu. Bu arada Ashab-ı Kiram da aynı şekilde Cemre taşlarını atıyorlardı.
    Peygamberimiz Akabe Cemresinde yedi taşı attıktan sonra Mina'ya döndü.
    Kurban Kesme
    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz oradan kurban kesme yerine gitti. Ömr-ü saadetlerinin her bir senesi için bir kurban olmak üzere atmış üç kurbanı bizzat mübarek elleriyle kesti.1 Saçlarını traş ettirdi. Kesilen saçlarını hatıra olsun diye Sahabîlerine birer ikişer dağıttı. Bu da ashabından ayrılığının yaklaştığına işaretti. Ayrıca: "Ey insanlar! Haccın usûl ve erkânını benden öğrendiniz. Bilmem, ama belki bundan sonra benimle görüşemezsiniz" buyurarak da bu işâreti kuvvetlendirdi.
    Peygamberimizin (a.s.m.) saçının ön kısmı traş edildiği sırada, Hz. Halid bin Velid, "Yâ Resûlallah" dedi, "alnın üzerindeki saçınızdan bana verir misiniz?"
    Peygamber Efendimiz onun bu isteğini kabul etti ve kendisine saçının ön kısmından birkaç tel verip hayatında devamlı muzzaffer olması için duâ etti. Hz. Halid, mübârek saçları alıp gözüne sürdü, sonra da külâhının önüne yerleştirdi.
    Resûl-i Ekrem Efendimizin o saç ve duâsının bereketi hürmetine Hz. Halid girdiği her harpten muzaffer çıkmıştır. Nitekim kendisi de, "Ben, onu hangi tarafa yönelttimse, orası fetholundu"858 demiştir.
    Peygamberimizin İfâza Tavafı
    Resûl-i Ekrem Efendimiz, kurban bayramının birinci günü öğle vaktinden önce ifâza (ziyâret) tavafını yapmak üzere Kâbe-i Muazzamaya gitti. Müslümanlara da gitmelerini emir buyurdu. Tavafını yaptıktan sonra öğle namazını kıldı. Zemzem Kuyusundan su içti.859
    Resûl-i Ekrem Efendimiz o gün akşama doğru Mina'ya döndü.
    Resûl-i Ekrem Efendimiz, kurban bayramının ikinci ve üçüncü günü, güneş batıya doğru eğrildiği zaman yaya olarak Mina Mescidinden sonraki İlk Cemrenin yanına vardı. Oraya birer birer yedi tane çakıl taşı attı. Her birini atarken "Allahü ekber" diyerek tekbir getiriyordu.
    Bundan sonra İkinci Cemre, ondan sonra da Cemre-i Akabe denilen Üçüncü Cemre'nin yanına vardı. Her birisine birer birer yedi taş attı. Her birini atarken "Allahü Ekber" diyerek tekbir getiriyordu.860
    Muhassab'a Gidiş
    Zilhicce'nin on üçü, Salı günü. Resûl-i Ekrem Efendimiz, Mina'dan Muhassab denilen taşlık yere gitti. Orada çadırı kurulmuştu. Bu sırada Ashab-ı Kirama hitaben şöyle buyurmuştu.
    "Allah, sözümü güzelce ezberleyip, sonra da onu duymayanlara ulaştıran kimselerin yüzünü nurlandırıp neşelendirsin. Olabilir ki, anlayan kendisinden daha iyi anlayana onu ulaştırır.
    "İyi biliniz ki, üç şey mü'min ve Müslümanların kalblerine kin ve kıskançlık sokmaz.
    1. Allah'ın rızasını gözeterek ihlâs ile amel,
    2. Müslüman olan âmirlere nasihat ve itaatta bulunmak,
    3. Müslüman cemaata îtikâd ve sâlih âmelde tabi olmak."861



    851. Sîre, 4:250-252; Taberî, 3:168-169; Müsned, 1:384, 453, 5:30, 262, 412; Müslim, 4:41-42; ibn-i Mâce, 2:1024-1025.
    852. Megazî, 3:1102; Müslim, 4:41; İbn-i Mâce, 2:1025.
    853. Mâide Sûresi, 3.
    854. M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, 2:1569.
    855. Taberî, 6:52; İbn-i Kesîr, Tefsir, 2:13.
    856. Buharî, 2:177; Müslim, 4:42; Ebû Davud, 2:191.
    * Cemre, kendisi ile teyemmüm etmek caiz olan küçük taş veya toprak parçaları veyahut da taş demektir. Minâ'da üç küçük taş kümesi vardır: Cemre-i Ulâ, Cemre-i Vusta ve Cemre-i Akabe.
    857. Müslim, 4:42; Zâdü'l-Mead, 1:275.
    858. Üsdü'l-Gâbe, 2:111.
    859. Tabakât, 2:182; Müslim, 4:42-43; İbn-i Mâce, 2:1026.
    860. Müsned, 2:152; Nesâî, 4:276-277.
    861. Müsned, 4:80-82; ibn-i Mâce, 2:1016.
    862. Buharî, 1:82.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  9. #9
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Medine Devri.

    VEDÂ HACCI



    Arafat'ta Allah'a hamd ve senâdan sonra hususî olarak o sırada hazır bulunan yüz bini aşkın (120.000) Sahabîye, umumî olarak da bütün Müslümanlara, bütün insanlığa değişmez, eskimez ölçüler ihtiva eden şu hutbesini irâd buyurdu:
    "Bismillâhirrâhmânirrahîm
    "Ey insanlar!
    "Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.
    "İnsanlar!
    "Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir; her türlü tecâvüzden korunmuştur.
    "Ashabım!
    "Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.
    "Ashabım!
    "Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Lâkin anaparanız size âittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.
    "Ashabım!
    "Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün âdetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvâsı, Abdülmuttalib'in torunu İyas bin Rabia'nın kan dâvâsıdır.
    "Ey insanlar!
    "Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapılmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.
    "Ey insanlar!
    "Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emri ile helâl kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki haklan, meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
    "Ey mü'minler!
    "Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur'ânı Kerim ve Peygamberinin (a.s.m.) sünnetidir.
    "Mü'minler!
    "Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslümana kardeşinin kanı da, malı da helâl olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
    "Ey insanlar
    "Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona âittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına âit soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisâba kalkan köle, Allah'ın, meleklerinin ve bütün insanların lânetine uğrasın. Cenâb-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şehâdetlerini kabul eder.
    "Ey insanlar!
    "Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız, Ondan en çok korkanınızdır.
    "Âzâsı kesik siyahî bir köle başınıza âmir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz.
    "Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.
    "Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız: Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz. Zina etmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız.
    "İnsanlar Lâ ilâhe illallah deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a âittir.
    "İnsanlar!
    "Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?
    "Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler:
    "Allah'ın elçiliğini ifâ ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatta bulundunuz, diye şehâdet ederiz."
    Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şehâdet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu:
    "Şahid ol, yâ Rab! Şahid ol, yâ Rab! Şahid ol, yâ Rab!"851
    Öğle Ve İkindi Namazlarının Beraber Kılınışı
    Resûl-i Ekrem Efendimiz, bütün insanlığa en yüksek ve kudsî bir ders olan Vedâ Hutbesini sona erdirdiği sırada Hz. Bilâli Habeşî öğle ezanını okumaya başladı. Resûl-i Ekrem Efendimiz ve Ashab-ı Kiram, huşu içinde susup ezanı dinlediler. Ezan bitince, Hz. Bilâl kaamet getirdi. Fahr-i Kâinat Efendimiz, o muhteşem cemaata imam olup önce öğle namazını kıldırdı. Sonra yine kaamet getirilerek ikindi namazını kıldırdı. Böylece Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir ezan iki kaametle iki vaktin namazını birleştirdi.852
    İlk İşâret
    İkindiden sonraydı, vakit akşama yakındı. Resûl-i Ekrem Efendimiz, devesi Kasvâ'nın üzerindeydi. Bu sırada şu âyet-i kerime nâzil oldu:
    "Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâmı seçtim."853
    Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu âyeti okuyunca, Ashabı Kiram son derece sevinip ferah duydular. Sadece biri ağlıyordu: Hz. Ebû Bekir. Sahabîler buna bir mânâ veremediler. Niçin ağladığını sorduklarında, "Bu âyet, Resûlullahın (a.s.m.) vefâtının yakın olduğuna delâlet ediyor. Onun için ağlıyorum"854 cevabını aldılar.
    Hz. Ebû Bekir'in söylediği ve anladığı sır doğru idi. Zira bu âyet, Fahr-i Kâinat Efendimizin dünyadan göç etme zamanının yaklaşmış olduğuna ilk işâret idi. Çünkü, teklif ve tebliğ edilmesi gereken şeyler bittiğine göre, teklif ve tebliğ edenin vazifesi de son bulacak demekti.
    Aynı sırrı, Hz. Ömer'in idrak ettiğini kaynaklar zikrederler.855
    Arafat'tan Müzdelife'ye
    Cuma günü, güneş battıktan sonra Fahr-i Kâinat Efendimiz (a.s.m.) devesi Kasvâ'nın üzerinde ve terkisinde Üsâme bin Zeyd ile birlikte, Arafat'tan Müzdelife'ye geldi. Bu sırada akşam namazı vakti çıkmış, yatsı namazı vakti girmişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz bir ezan iki kaametle önce akşam, arkasından da yatsı namazını kıldırdı.856
    Peygamber Efendimiz Cuma'yı Cumartesi'ye bağlayan geceyi Müzdelife'de geçirdi. Cumartesi günü sabah namazını orada edâ ettikten sonra Meş'ar-ı Harama geldi.
    Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ashabına "Cemre'de* atılacak ufak taşları toplayınız" diye emretti ve taşların nasıl atılacağını gösterdi.
    Sonra Akabe Cemresine birer birer yedi ufak taş attı. Her taş atışında "Allahü ekber" diyerek tekbir getiriyordu. Bu arada Ashab-ı Kiram da aynı şekilde Cemre taşlarını atıyorlardı.
    Peygamberimiz Akabe Cemresinde yedi taşı attıktan sonra Mina'ya döndü.
    Kurban Kesme
    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz oradan kurban kesme yerine gitti. Ömr-ü saadetlerinin her bir senesi için bir kurban olmak üzere atmış üç kurbanı bizzat mübarek elleriyle kesti.1 Saçlarını traş ettirdi. Kesilen saçlarını hatıra olsun diye Sahabîlerine birer ikişer dağıttı. Bu da ashabından ayrılığının yaklaştığına işaretti. Ayrıca: "Ey insanlar! Haccın usûl ve erkânını benden öğrendiniz. Bilmem, ama belki bundan sonra benimle görüşemezsiniz" buyurarak da bu işâreti kuvvetlendirdi.
    Peygamberimizin (a.s.m.) saçının ön kısmı traş edildiği sırada, Hz. Halid bin Velid, "Yâ Resûlallah" dedi, "alnın üzerindeki saçınızdan bana verir misiniz?"
    Peygamber Efendimiz onun bu isteğini kabul etti ve kendisine saçının ön kısmından birkaç tel verip hayatında devamlı muzzaffer olması için duâ etti. Hz. Halid, mübârek saçları alıp gözüne sürdü, sonra da külâhının önüne yerleştirdi.
    Resûl-i Ekrem Efendimizin o saç ve duâsının bereketi hürmetine Hz. Halid girdiği her harpten muzaffer çıkmıştır. Nitekim kendisi de, "Ben, onu hangi tarafa yönelttimse, orası fetholundu"858 demiştir.
    Peygamberimizin İfâza Tavafı
    Resûl-i Ekrem Efendimiz, kurban bayramının birinci günü öğle vaktinden önce ifâza (ziyâret) tavafını yapmak üzere Kâbe-i Muazzamaya gitti. Müslümanlara da gitmelerini emir buyurdu. Tavafını yaptıktan sonra öğle namazını kıldı. Zemzem Kuyusundan su içti.859
    Resûl-i Ekrem Efendimiz o gün akşama doğru Mina'ya döndü.
    Resûl-i Ekrem Efendimiz, kurban bayramının ikinci ve üçüncü günü, güneş batıya doğru eğrildiği zaman yaya olarak Mina Mescidinden sonraki İlk Cemrenin yanına vardı. Oraya birer birer yedi tane çakıl taşı attı. Her birini atarken "Allahü ekber" diyerek tekbir getiriyordu.
    Bundan sonra İkinci Cemre, ondan sonra da Cemre-i Akabe denilen Üçüncü Cemre'nin yanına vardı. Her birisine birer birer yedi taş attı. Her birini atarken "Allahü Ekber" diyerek tekbir getiriyordu.860
    Muhassab'a Gidiş
    Zilhicce'nin on üçü, Salı günü. Resûl-i Ekrem Efendimiz, Mina'dan Muhassab denilen taşlık yere gitti. Orada çadırı kurulmuştu. Bu sırada Ashab-ı Kirama hitaben şöyle buyurmuştu.
    "Allah, sözümü güzelce ezberleyip, sonra da onu duymayanlara ulaştıran kimselerin yüzünü nurlandırıp neşelendirsin. Olabilir ki, anlayan kendisinden daha iyi anlayana onu ulaştırır.
    "İyi biliniz ki, üç şey mü'min ve Müslümanların kalblerine kin ve kıskançlık sokmaz.
    1. Allah'ın rızasını gözeterek ihlâs ile amel,
    2. Müslüman olan âmirlere nasihat ve itaatta bulunmak,
    3. Müslüman cemaata îtikâd ve sâlih âmelde tabi olmak."861




    851. Sîre, 4:250-252; Taberî, 3:168-169; Müsned, 1:384, 453, 5:30, 262, 412; Müslim, 4:41-42; ibn-i Mâce, 2:1024-1025.
    852. Megazî, 3:1102; Müslim, 4:41; İbn-i Mâce, 2:1025.
    853. Mâide Sûresi, 3.
    854. M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, 2:1569.
    855. Taberî, 6:52; İbn-i Kesîr, Tefsir, 2:13.
    856. Buharî, 2:177; Müslim, 4:42; Ebû Davud, 2:191.
    * Cemre, kendisi ile teyemmüm etmek caiz olan küçük taş veya toprak parçaları veyahut da taş demektir. Minâ'da üç küçük taş kümesi vardır: Cemre-i Ulâ, Cemre-i Vusta ve Cemre-i Akabe.
    857. Müslim, 4:42; Zâdü'l-Mead, 1:275.
    858. Üsdü'l-Gâbe, 2:111.
    859. Tabakât, 2:182; Müslim, 4:42-43; İbn-i Mâce, 2:1026.
    860. Müsned, 2:152; Nesâî, 4:276-277.
    861. Müsned, 4:80-82; ibn-i Mâce, 2:1016.
    862. Buharî, 1:82.


    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  10. #10
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Medine Devri.

    MÜSLÜMAN BELDELERE VALİ VE ZEKAT MEMURLARI GÖNDERİLMESİ




    Hicretin onuncu senesinde, İslâm güneşi bir çok beldede bütün haşmetiyle parlamaya başlamıştı. Bu sırada Peygamber Efendimiz, İslâmiyetin yayıldığı bütün beldelere vâliler ve zekât, sadaka tahsil memurları gönderdi. Necran, Hadramut, San'a, Kinde, Sadif, Yemen, Zebid, Rima', Aden, Sahil, Cened (Yemen) vâli ve zekât tahsil memurlarının gönderildikleri yerler arasındaydı.836
    Muaz bin Cebel Yemen'e Gönderiliyor
    Resûl-i Ekrem Efendimizin Müslüman beldelere vâli ve zekât tahsil memurları gönderdiği sıradaydı. Bir gün sabah namazından sonra cemaata dönerek, "İçinizden hanginiz Yemen'e gider?" buyurdu.
    Hz. Ebû Bekir, "Ben giderim, yâ Resûlallah" dedi.
    Peygamber Efendimiz hiç bir cevap vermeyip sustu. "Az sonra tekrar, "Hanginiz Yemen'e gider?" diye sordu.
    Bu sefer Hz. Ömer ayağa kalktı, "Ben giderim, yâ Resûlallah" dedi.
    Peygamber Efendimiz, Hz. Ömer'e de cevap vermeyip sustu. Bir müddet bekledikten sonra tekrar, "İçinizden Yemen'e kim gider?" diye sordu.
    Muaz bin Cebel (r.a.) kalkıp, "Ben giderim, yâ Resûlallah" dedi.
    Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (a.s.m.), "Ey Muaz! Bu vazife senindir" buyurdu.
    O sırada Yemen üç vâliliğe ayrılmıştı. Hz. Muaz vâliliklerin en büyüğü olan Cened vâliliğine tayin edilmişti. Orada kadılık yapacak, halka İslâmiyeti, Kur'an-ı Kerim okumayı öğretecek, Yemen ülkesinde tahsil edilen zekât ve sadakaları da vazifelilerden teslim alacaktı.
    Hz. Muaz, Medine'den ayrılacağı sırada Peygamber Efendimiz ona, "Sana halli için herhangi bir dava getirildiği zaman nasıl ve neye göre hüküm verirsin?" diye sordu.
    Hz. Muaz, "Allah'ın kitabındaki hükümlerle hüküm veririm" dedi.
    Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Eğer Allah'ın kitabında onunla ilgili bir hüküm bulamazsan neye göre hüküm verirsin?" diye sordu.
    Hz. Muaz, "Resûlullahın sünnetine göre hüküm veririm" dedi.
    Resûl-i Ekrem Efendimiz bu sefer, "Resûlullahın sünnetinde de onunla ilgili bir hüküm bulamazsan, ne yaparsın?" diye sordu.
    Hz. Muaz, "O zaman, kendi görüşüme göre içtihad eder, hüküm veririm" dedi.
    Resûl-i Ekrem Efendimiz bundan son derece memnun oldu. Bu memnuniyetini şöyle ifade etti:
    "Allah'a hamdolsun ki, Resûlullahın elçisini, Resûlullahın razı olduğu şeye muvaffak kıldı."837
    Yola çıkacağı sırada ise Peygamber Efendimiz, Hz. Muaz'a şu emir ve tavsiyelerde bulundu:
    "Sen Ehli Kitap bir kavmin yanına gidiyorsun. Onları, bir olan Allah'a îmân ve benim de Resûlullah olduğuma şehâdete dâvet et.
    Eğer bunu kabul ederlerse, onlara, Allah'ın her gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir.
    "Eğer bunu da kabul ederlerse, Allah'ın kendilerine, zenginlerden alınıp fakirlere verilecek zekâtı farz kıldığını bildir. Eğer, bunu kabul ederlerse, sakın mallarının en kıymetlilerini alma!
    "Mazlumun duâsından sakın! Çünkü, bu duâ ile Allah Taâlâ arasında bir perde yoktur."838
    Bu sırada Muaz bin Cebel Hazretleri de Efendimizden bazı tavsiyelerde bulunmasını istedi, "Yâ Resûlallah! Bana tavsiyelerde bulun" diye ricada bulundu.
    Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Her ne halde ve nerede olursan ol, Allah'tan kork!" buyurdu.
    Hz. Muaz, " Yâ Resûlallah! Bana biraz daha tavsiyelerde bulun" dedi.
    Resûl-i Ekrem Efendimiz bu sefer, "Günahın arkasından hemen iyilik ve hayır yetiştir ki, onu yok etsin!"
    Hz. Muaz, "Yâ Resûlallah! Bana tavsiyelerini arttır" diye dileğini tekrarladı.
    Peygamber Efendimiz, "İnsanlara, güzel ahlâk ile muâmelede bulun!" buyurdu.839
    Resûl-i Ekrem Efendimizin, Hz. Muaz ile beraberinde gönderdiği Ebû Mûsa el-Eşarî'yi uğurlarken de son tavsiyesi şu oldu:
    "Kolaylaştırınız! Zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz! Birbirinizle anlaşın, iyi geçinin, ihtilâfa düşmeyin!"840
    Hz. Ali'nin Yemen'e Gönderilmesi
    Hicretin 10. senesi, Ramazan ayı. (Milâdî 631.) Bu tarihte Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Ali'ye, Yemen'de bulunan Mezhiçlere gidip onları İslâmiyete dâvet etmek vazifesini verdi. Hz. Ali ile birlikte üç yüz süvari vardı.841
    Peygamber Efendimiz, uğurlayacağı sırada Hz. Ali, "Yâ Resûlallah! Nasıl yapacağım?" diye sordu.
    Peygamber Efendimiz şu tâlimatı verdi:
    "Onların topraklarına girinceye kadar yürü. Mıntıkalarına girince onları 'Lâ ilâhe illallah' demeye dâvet et.
    "Eğer, 'Lâ ilâhe illallah' derlerse, onlara namazı emret. Zekâtlarını da alarak, fakirlerine dağıt. Başka bir şey de isteme. Şunu da bil ki, Allah'ın senin vasıtanla bir kimseye hidâyet ihsan etmesi, sana üzerinde güneşin doğduğu her şeyden Allah'ın yanında daha hayırlıdır. Onlar seninle çarpışmadıkça sen de onlarla çarpışma!"842
    Hz. Ali, bu emir üzerine mâiyetindeki mücahidlerle Yemen mıntıkasına vardı. Kendisini karşılayan halkı Müslüman olmaya çağırdı. Halk bu dâvete icabet etmeyerek karşı koydu.
    Bunun üzerine Hz. Ali, ordusunu düzene soktu ve onlarla çarpıştı. Mücahidlere karşı duramayan düşman, sonunda dâvete icâbet etmeye mecbur kalıp, Müslüman olmayı kabul etti.
    Reislerinden bazıları gelerek Müslüman olduklarını ve arkalarında bulunan kabilelerinin de temsilcileri bulunduklarını bildirdiler. Zekâtlarını da getirip Hz. Ali'ye teslim ettiler.
    Hz. Ali daha sonra, Vedâ Haccı sırasında gelip Peygamberimize kavuştu.843



    836. Sîre, 4:246; Taberî, 3:167.
    837. Tabakât, 3:584; Müsned, 5:230; ibn-i Kesîr, Sîre, 4:199.
    838. Müsned, 1:233; Buharî, 3:73; Müslim, 1:150; Tirmizî, 3:21.
    839. İbn-i Kesîr, Sîre, 4:194-195.
    840. Buharî, 3:72.
    841. Tabakât, 2:169; Taberî, 3:159; İnsanü'l-Uyûn, 3:225.
    842. Megazî, 3:1079.
    843. Müsned, 3:320.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Sayfa 1/7 123 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Siyer-i Nebi (s.a.v)
    By MaHiR 01 in forum Hz. Muhammed (S.A.V.)
    Cevaplar: 53
    Son Mesaj: 05.10.10, 06:00
  2. Islâm davasının tarihi; siyer-i nebi
    By Reyhani in forum Efendimizin Hayatı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 07.04.10, 20:05
  3. Ey Nebi
    By ArzuNur in forum Sevgi Defteri
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 07.04.09, 19:11
  4. NebÎ
    By Konyevi Nisa in forum N -Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.12.08, 11:19

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •