Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon
26 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: ÖlÜm ve Ötesİ

  1. #11
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ

    CEHENNEM MEYDANI VE CEHENNEM AZABI

    Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
    "Onun (cehennemin) yedi kapısı vardır. Her ka-
    pıya bir grup ayrılmıştır." Hicr, 44
    Ayetteki cüz, "zümre, fırka" demektir. "Kapılardan
    maksat, üstüste yükselen katlardın
    İbni Güreye (rahimehüîlâh) der ki: "Cehennem yedi
    tabakadır. İsimleri üstten aşağıya doğru şöyledir:
    1) Cehennem,
    2) Lazza,
    3) Hutâme,
    4)Saîr,
    5) Sakar,
    6) Cahîm,
    7) Hâviye."
    İlk tabaka iman eden günahkârlar için, ikinci tabaka
    Vahudiler için, üçüncü tabaka hıristiyanlar için, dördüncü
    yıldızlara tapanlar için, beşinci tabaka ateşperestler

    "Cehennemin yedi kapısı vardır, bunlardan birisi, üm-
    metime karşı kılıç çekenlere mahsustur."
    Taberanî'nin rivayetine göre bir gün Cebrail (a.s.) het
    zamankinden başka bir saatte Peygamber'imize gelir, Pey-
    gamber'imiz onu karşılayarak: "Ya Cebrail, niye senin çehre-
    ni solgun görüyorum?" diye sorar Cebrail: "Eğer Alla
    116
    nafıklar içindir. Görülüyor KÎ usuen..^... ~_
    üsi katıdır. Sonra sırayla diğerleri gelmektedir.
    Buna göre âyette Yüce Allah'ın şeytana uyanlarını ye(jj
    kısma ayırıp, her kısmı cehennemin bir katına yerleştireceöi
    belirtilmek istenmektedir. Sebep de şudur: Küfür ve günahla-
    rın derecesi değişik olduğu için onlan işleyenlerin cehennem-
    deki durumları da değişik olmuştur.
    Bir görüşe göre: "Göz, kulak, dil, karın, edep yeri, el ve
    ayaktan ibaret yedi vücut azasına karşılık cehennem de yedi
    kat olarak yaratılmıştır. Çünkü günahlar bu organlardan çık-
    maktadır, o yüzden onlann varacağı yer de yedi katlı olarak
    yaratılmıştır."
    Bu konuda Hazret-i Ali (k.v.) der ki:
    "Cehennem, üstüste yedi kattan meydana gelmiştir. İlk
    önce birincisi, sonra ikincisi, sonra üçüncüsü sırayla bütün
    katlar dolar."
    Buharı ve Timnizî'nin İbni Ömer'den rivayetin göre
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki: •

    hennemin körükleri hakkında sana bilgi vermemi emret-
    meseydi, gelecek değildim" der.
    Peygamber'imiz ona: 'Yâ Cebrail, bana cehennemi an-
    \at" der. Cebrail şöyle cevap verir, "Allah, cehennemin bin yıl
    boyunca yakılmasını emretti. Bin yıl yakıldı, sonunda ağardı.
    Arkasından bin yıl daha yanmasını emretti, sonunda kap-
    kara kesildi.
    Şimdi o kapkaradır, ne kıvılcımı ışık saçar ve ne de ya-
    lazı söner.
    Seni hak üzere elçi olarak gönderen Allah'a yemin ede-
    rim ki, cehennemde iğne deliği kadar bir delik açılsa dağı-
    lacak olan yüksek hararetten dolayı yeryüzünün bütün can-
    lıları kavrularak ölürdü.
    Seni hak üzere elçi gönderen Allah'a yemin ederim ki,
    cehennem bekçilerinden biri dünya halkına görünse yü-
    zünün çirkinliği ve kokusunun ağırlığı yüzünden bütün yer-
    yüzü halkı ölürdü. Seni hak üzere elçi gönderen Allah'a
    yemin ederim ki, Allah'ın (Kuran'in) tanıttığı cehennem zin-
    cirinin bir halkası yeryüzü dağlarına konsa dağ yarılır ve
    yerin merkezine ininceye kadar durmazdı.
    Bunun üzerine Peygamber'imiz: "Yeter, ya Cebrail!
    Yoksa kalbim duracak ve öleceğim" der.
    Bu sırada Peygamber'imiz, Cebrail'in ağladığını görür.
    Ona "Ya Cebrail, Allah katında sahip olduğun mertebeye
    rağmen sen de ağlıyorsun" der. Cebrail O'na şöyle cevap
    verir:

    "Niye ağlamayayım. Asıl benim ağlamam lâzım
    Çünkü belki Allah'ın bilgisine göre bu günkü tnev-
    kiimden başka bir mertebedeyim. Belki meleklerden
    biri iken İblisin tâbi tutulduğu imtihanın bir ben-
    zerine ben de tâbi tutulurum. Bilmiyorum, belki de
    Hamt ile Marufun başlarına gelenler benim de başı-
    ma gelir."
    Bunun üzerine ikisi de ağlamaya başlarlar, göz yaşları
    akarken: 'Ya Cebrail ve ya Muhammedi Yüce Allah her iki-
    nizi âsi olmak tehlikesinden emin kılmıştır" diyen gizli bir ses
    duyarlar.
    Sesi duyunca Cebrail göğe yücelir Peygamber'imiz de
    dışarıya çıkar. Yolda Ensardan eğlenceye dalan bir gurup ile
    karşılaşır.
    Onlara der ki: "Cehennem ardınızda iken gülüyor
    musunuz! Benim bildiklerimi bilseniz, az güler, çok ağlar-
    dınız. Gırtlağınızdan ne yemek ve ne de su geçerdi. Yüksek
    tepelere çıkarak yüksek sesle Allah'a yakarırdınız."
    Bu sırada; 'Ya Muhammed, kullarımı umutsuzluğa dü-
    şürme. Ben seni zorluk gösterici olarak değil, müjdeleyici
    olarak gönderdim" diye bir nida gelir.
    Bu nidayı duyunca Peygamber'imiz: "Doğru olun ve
    Allah'a yaklaşın" diye buyurur.
    İmam Ahmed'in rivayetine göre Peygamber'imiz Ceb-
    rail'e: "Niye hiçbir zaman Mikâil'i gülerken
    görmüyorum?" diye sorar.

    Cebrail de O'na: "Mikâil, cehennem yaratılalıberi
    hiç gülmüş değil" diye cevap verir.
    Müslim'in rivayetine göre Peygamber'imiz (s.a.s.)bir
    hadiste şöyle buyuruyor :
    •Kıyamet günü cehennem, her biri yetmiş bin
    mclek tarafmdan çekilen yetmiş bin yedekle geti-
    rilir."
    ***
    CEHENNEM AZABI

    Ebu Dâvud, Nesâî ve Tirmizî'nin rivayetine göre; Pey-
    gamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
    -"Yüce Allah cennet ve cehennemi yaratınca
    Cebrail'i cennete gönderdi ve git orayı ve*oraya gire-
    cek olanlara neler hazırladığımı gör" dedi. Cebrail de
    cennete vararak onu ve Allah'ın cennetliklere neler hazırla-
    dığını görüp dönünce Allah'a: "Ululuğun hakkı için oranın
    adını duyan herkes içeri dalar" der.
    Arkasından cennet Allah'ın emri üzerine günahlar ile
    kuşatılır. Bunun üzerine Allah Cebrail'e: "Bir daha cennete
    dön ve cennetlikler için neler hazırladığımı gör" diye emir
    buyurur. Cebrail yeniden cennete varınca günahlar ile çevre-
    lendiğini görür, geri dönünce: "Ululuğun hakkına yemin
    ederim ki oraya hiç kimsenin girmeyeceğinden korktum"
    der.
    Bu sefer Allah Cebrail'e: "Var, git cehennemi ziya-
    ret et ve'orada cehennemlikler için neler hazırladığı-
    mı gör" diye -buyurur. Cebrail oraya varınca cehenneme
    bakar, ateş dalgalarının üstüste yuvarlanıp yükseldiğini
    görür. Allah'ın huzuruna dönünce "Ululuğun hakkına
    yemin ederim ki, adını duyan hiç kimse oraya gif-
    120

    mez" der. Bu sırada Allah'ın emri üzerine cehennem azgın
    nefsî arzular tarafından kuşatılır. Allah Cebrail'e "Oraya
    «eniden git, gör" diye buyurur. Cebrail de bir daha
    cehennemi görünce "Ululuğun hakkına yemin ederim
    ki, oraya girmeyen tek kimse kalmayacağından kork-
    tum" der.
    Beyhakînin uygun bir senetle İbni Mes'ut'tan rivayetine
    göre. "Hiç şüphesiz o, (cehennem) köşk iriliğinde
    kıvılcımlar saçar" Murseiât sûresi, 32 mealindeki âyet hakkında
    İbni Mes'ud (r.a.) "Ben bu kıvılcımlar için "ağaçlar gibi"
    değil, "kaleler ve şehirler gibi" tâbirini kullanıyorum de-
    miştir.
    Ahmed İbni Hanbel, İbni Mâce, İbni Hıbban ve Hâ-
    kim'e göre Peygamberimiz buyuruyor ki:
    "Veyl, öyle bir cehennem vadisidir ki, kâfir di-
    bine varıncaya kadar içinde kırk yıl batmaya devam
    eder."
    Tirmizî'ye göre ise aynı hadis şöyledir:
    "Veyl iki dağ arasında o kadar derin bir vadidir ki kâfir
    dibine ulaşıncaya kadar içinde yetmiş yıl batmaya devam
    eder."
    Tirmizî ve İbni Mâce'nin rivayetine göre bir gün
    Peygamber'imiz (s.a.s.) sahabilerine: "Hüzün kuyusundan
    Allah'a sığının" buyurur. Sahabiler. 'Yâ Rasûlallah, hüzün
    kuyusu nedir?" diye sorarlar.

    Peygamber'imiz: "Bizzat cehhennemin günde dört
    kere kendisinden Allah'a sığındığı bir cehennem vadisini >
    diye cevap verir.
    Sahabiler: "Oraya kimler girer, yâ Rasûlallah" diye
    sorarlar. Peygamber'imiz onlara şu cevâbı verir: "Orası
    amellerini gösteriş için işleyen Kur'an okuyucuları
    için hazırlanmıştır. Hiç şüphesiz, Allah'ın gazabına
    en çok hedef olan Kur'an okuyucuları, zorba devlet
    adamlarını ziyaret edenlerdir."
    Taberanî'de yazdığına göre: "Cehennemde bizzat ce-
    hennemin günde dört yüz kere Allah'a sığındığı bir vadi
    vardır ki, orası Muhammed ümmetinin iki yüzlüleri için ha-
    zırlanmıştır."
    Ibni Ebî Dünya der ki: "Cehennemin yetmiş bin va-
    disi, her vadinin yetmiş bin kolu, ve her vadi kolunun yetmiş
    bin taşı vardır, her taşta, cehennemlikleri yüzlerinden sokan
    birer yılan barınır."
    Buharı Tarihinde senedi zayıf şöyle bir hadis vardır:
    "Cehennemin yetmiş bin vadisi, her vadinin yetmiş bin kolu,
    her vadi kolunun yetmiş bin hanesi ve her hanenin yetmiş
    bin evi, her evde yetmiş bin kuyu, her kuyuda yetmiş bin
    yılan bulunur ve her yılan da ağzında yetmiş bin akrep taşır.
    Gerek kâfir ve gerekse münafık, vadinin dibini boylayıncaya
    kadar bunların her biri ile ayrı ayrı karşılaşır."
    Tirmizî'nin rivayet ettiği münkati bir hadise göre
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    122

  2. #12
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ

    "Cehenneme atılan büyük bir kaya yetmiş yıl
    düşmesine rağmen dibine varamaz."
    Hz. Ömer (r.a.) der ki: "Cehennemi sık sık hatırla.
    Çünkü harareti yüksek, dibi derin ve topuzları demirdendir."
    Bezzar, Ebû Ya'la, İbni Hıbban ve Beyhakî'nin rivaye-
    tine göre Peygamber'imiz: "Cehenneme bir' kaya salınsa
    yetmiş yıl düşerek ancak dibine ulaşabilir" diye buyuruyor.
    Müslim'in rivayetine göre Ebû Hureyre (r.a.) der ki:
    -"Bir gün Peygamber'imiz: "Bu duyduğunuz nedir,
    biliyor musunuz?" diye sordu. "Allah ve O'nun Rasûl'ü bilir"
    diye cevap verdik. Bunun üzerine Peygamber'imiz şöyle bu-
    yurdu: "Allah yetmiş yıl önce cehenneme bir kaya salmıştı,
    işte şimdi onun cehennemin dibine varışının yankısını
    duydunuz."
    Taberanî'nin rivayetine göre Said el-Hudrî (r.a.) der ki:
    "Peygamber'imiz bir gün şiddetli bir yankı sesi duyarak
    irkildi. Bu sırada yanına Cebrail geldi, Peygamber'imiz O'na:
    -'Ya Cebrail, bu duyduğum ses nedir?" diye sordu.
    Cebrail de ona şu cevabı verdi:
    -"Yetmiş sene önce cehenneme bir kaya salınmıştı,
    fakat ancak şimdi dibine ulaştı. İşte onun sesini Allah sana
    duyurmak istedi."
    Peygamber'imizin bu olaydan sonra, ruhunu Allah'a
    teslim edinceye kadar ağzını açarak güldüğü görülmemiştir."
    123

    Ahmed İbni Hanbel ve Tirmizî'nin rivayetine göre Pev,
    gamber'imiz buyuruyor ki:
    "Eğer şunun gibi (kafaiasım işaret ederek) yuvarlak bir
    kaya parçası gökten salınsa oradaki mesafe beş yüz senelik
    yol kadar olduğu halde akşam olmadan yere iner. Fakat
    aynı kaya cehennemin ağzına salınsa dibine varabilmesi için
    kırk yıl geceli-gündüzlü düşmeye devam etmesi lâzımdır."
    Ahmed Ibni Hanbel, Ebû Ya'la ve Hâkim'in rivayetle-
    rine göre Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Cehennemin demir topuzlanndan biri yere indirilse,
    insanlarla cinler bir araya gelerek onu yerden kaldıramaz-
    lardı."
    Hâkim'in rivayetine göre Peygamber'imiz: "Cehenne-
    min demir topuzlarından biri dağa indirilse, ufalanarak kül
    olurdu" buyuruyor.
    İbni Ebu Dünya'nın rivayetine göre Peygamber'imiz:
    "Cehennem kayalarından biri dünya dağlanndan birinin
    tepesine düşse, dağ eriyerek kül olur. Her cehennemliğin
    yanında böyle bir cehennem taşı ile bir şeytan bulunur"
    buyurmuştur.
    Hâkim'in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.s.)
    buyuruyor ki:
    "Yer yedi kattır. Her iki kat arası beş yüz yıllık
    mesafedir. En üst kat, başı ve kuyruğu havaya kalkmış bir

    balığm sırü üzerindedir, balık kaya üzerinde ve kaya da bir
    meleğin elindedir.
    İkinci kat rüzgârın mahfesidir. Yüce Allah "Ad" kavmini
    yok etmek istediği zaman rüzgâr koruyucusuna, üzerlerine
    mahvedici bir rüzgâr estirmesini emretti. Rüzgâr koruyucusu
    olan melek: 'Ya Rabbi, onlann üzerine öküzün burun de-
    liklerinden çıkan yel kadar rüzgâr salayım mı?" diye sorar.
    Yüce Allah: "O kadarla bütün yer yüzünün ve bütün
    canlıların hakkından gelirsin. Sen onlann üzerine yüzük taşı
    kadar rüzgâr sal" buyurdu. İşte "Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi,
    çürümüş kemik döküntüsü gibi yapmadan bırakmaz" mealin-
    deki âyet bu rüzgâra işaret eder.
    Üçüncü kat yerde cehennem taşları, dördüncü kat
    yerde cehennem kibriti vardır."
    Sahabîler: "Yâ Rasûlallah, cehennemin kibriti mi var?
    diye sordular. Peygamberimiz onlara: "Evet var, nefsimi
    kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, o katta öyle kib-
    rit vadileri vardır ki içlerine yüce dağlar salınsa, eriyerek su
    gibi akarlardı" diye cevap verdi.
    Beşinci kat yerde cehennem yılanları bulunur, ağızları
    vadi gibi geniştir.
    Altıncı kat yerde cehennemin akrepleri bulunur, en kü-
    Çüğü semerli katır iriliğindedir, bir darbe indirince kâfire ce-
    hennem ateşinin hararetini unuttururlar.


    Yedinci kat yerde bir eli önde, bir eli arkada olmak ü
    zere demir kelepçeye vurulmuş olarak İblis vardır. Yüce /\[,
    lah onu bir kulun üzerine salmak isteyince çözer."
    Ahmed İbni Hanbel, Taberanî ve İbni Hıbban ve
    Hâkim'in rivayetine göre Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor
    ki:
    "Cehennemde deve boynu kalınlığında yılanlar
    vardır. Her biri bir kere sokunca yakıcı acısı yetmiş
    yıl devam eder. Yine cehennemde semerli katır irili-
    ğinde akrepler vardır, her biri insanı bir kere ısıtınca
    ateşi kırk yıl boyunca duyulur."
    Tirmizî, İbni Hıbban ve Hâkim'in rivayetlerine göre
    Peygamber'imiz:
    "Cehennemlikler "su" diye yalvarınca kendilerine
    yüzleri kavuran katran gibi bir sıvı verilir. O ne fena bir
    içecek ve orası ne kötü bir yerdir" mealindeki âyet hakkında
    "bu sıvı zeytinyağı tortusu gibidir, cehennemlik
    kimse ona yaklaşınca yüzünün derisi eriyerek içine
    dökülür" buyuruyor. Kehf sûresi. 29.
    Tirmizî'nin rivayet ettiğine göre Peygamberimiz (s.a.s.)
    şöyle buyuruyor:
    "Cehennemliklerin başlarına dökülen kaynar su içle-
    rine sızarak karın boşluklarm eritir ve içlerinde ne varsa eri-
    yerek tabanlarından dışarıya akar. Sonra yeniden eski hal-
    lerine döndürülürler."

    Dahhak (rahimehullah) der ki: "Hamım, Allah'ın yeri
    ööqü yarattığından beri cehennemliklere içirileceği ve başla-
    rından aşağı döküleceği ana kadar durmadan kaynamak-
    tadır."
    Bir görüşe göre cehennemliklere sunulacak olan
    kaynar su, onların akan göz yaşlarını cehennem havuzla-
    rında biriktirerek elde edilir ve kendilerine sunulur.
    İşte "Onlara (cehennemliklere) bağırsaklarını
    parçalayan kaynar bir sıvı verilir" mealindeki âyet, bu
    sıvıya işaret etmektedir. Muhammed Sûresi, ıs.
    Bu hususta daha başka sözler de söylenmiştir. Ahmed
    İbni Hanbel, Tirmizî ve Hâkim'in rivayetine göre Peygam-
    ber'imiz (s.a.s.), "Ötesinde cehennem vardır ve
    kendisine irinleşmiş su verilir. Onu ağzına alır, fakat
    yutamaz, ona her türlü azab vardır" ibrahim sûresi, ıs-ie
    mealindeki âyet hakkında şöyle buyurmuştur: "İrinli su ağ-
    zına yaklaştırılınca tiksinir, daha yakına getirilince yüzünü
    kavurur, başının derisi eriyip akar, içince de bağırsaklarını
    parçalar. Nihayet dübüründen çıkar."
    Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
    "Onlara (cehennemliklere) bağırsaklarını parça-
    layan kaynar bir SIVI İÇİnlİr." Muhammed Sûresi. 15
    Yine Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
    "Cehennemlikler "su" diye yalvarınca kendileri-
    ne yüzleri kavuran, kaynar katran gibi bir sıvı verilir.

    O ne fena bir içecek ve orası ne kötü bir yerdir."
    Kehf
    Sûresi, 29.
    Ahmed İbni Hanbel ve Hâkim'in rivayetine göre P6y.
    gamber'imiz buyuruyor ki:
    "Gassak'dan yeryüzüne bir hava dökülse, bütün dünya
    halkını kokuştururdu."
    Buradaki "gassak" "O azabı tatsınlar ki: o kaynar
    su ve gassaktır" âyeti ile "sadece kaynar su ve irin
    içerler" mealindeki âyette 'adı geçen irindir. Şad Sûresi, 57, Nebe
    Sûresi, 25.
    Bu irin hakkında çeşitli görüşler vardır. İbni Abbas'a
    (r.a.) göre o, kâfirin cildinden süzülen san su, başkalarına
    göre de yine kâfirlerin kokmuş irinleridir. Kâ'b-el Ahbar'a
    göre o bir cehennem pınarıdır ki, oraya yılan, akrep ve
    benzeri gibi zehirli hayvanların zehirleri sızarak birikir. Sonra
    da âdemoğlu getirilip bu sıvıya batırılır. Çıkarken derisi
    eriyerek akar, etleri de kemiklerinden ayrılarak oylukların-
    dan ve diz kapaklarından yerlere sarkar, o da insan elbise-
    sini sürükler gibi etlerini sürükler.
    Tirmizî'nin rivayetine göre bir gün Peygamberimiz:
    "Ey Mü'minler, Allah'tan gerektiği gibi korkun
    ve mutlaka müslüman olarak ölün" Mİ imrân sûresi, 102
    mealindeki âyeti okuduktan sonra şöyle buyurdu: "Eğer
    Zakkum'un bir parçası dünyaya damlasaydı, dünya halkının
    bütün yiyecek ve içeceklerini bozardı, yiyeceği yalnız bu
    olanın hali nice olur, vann siz düşünün."
    Başka bir rivayete göre hadisin son kısmı: "Bundan
    ska yiyeceği olmayanın hali nice olur, varın siz düşünün"
    ^eklindedir.
    "Takıntılı bir yiyecek" mealindeki âyet ifadesini İbni
    Abbas (r.anhuma): "Yani, gırtlağa takılıp ne içeri giren ve ne
    de geri Çıkan bir yiyecek" şeklinde açıklamıştır.
    Buharı ve Müslim'in rivayet ettikleri bir hadiste Pey-
    gamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Kâfirin iki omuz başının arası hızlı giden bir atlı hesabı
    ile üç günlük yo/ geniş/igindedir."
    Ahmed İbni Hanbel'in rivayetine göre Peygamberimiz
    (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Kâfirin azı dişi Uhud dağı, uyluğu Beyza tepe-
    si, cehennemde kapladığı yer Kadid ile Mekke arası
    (yani takriben üç günlük yolculuk mesafesi) kadar
    derisi de Yemen kralı Cebbar'ın arşını ile kırk arşın
    boyu kalınlığındadır."
    Füdayl Bin Yezid'den Tirmizî'nin rivayetine göre Pey-
    gamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Kıyamet günü kâfirin dili bir veya iki fersah kadar
    Vere sarkar ve insanların ayakları altında çiğnenir:"
    Füdayl bin Yezid'in Ebû Aclan'dan rivayetine göre
    kıyamet gününde kâfir, dilini iki fersah sürükleyecek insanlar
    °nu çiğneyecektir. Bu hadisi Beyhakî ve başkaları rivayet et-
    miştir. Doğru olanı bu rivayettir.

    Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Cehennemliklerin gövdesi, cehennemde o kadar irj
    leştirilir ki kulak memeleri ile omuz başlan arası yedi yüz y^
    lık bir yolculuk mesafesinde, derilerinin kalınlığı yetmiş arşın
    boyu kadar ve azı dişleri Uhud dağı boyunda olur."
    Ahmed İbni Hanbel ile Hâkimin rivayetlerine
    göre Mücahid (r.a.) der ki: "Bir gün İbni Abbas bana:
    "Cehennem ne kadar geniştir, biliyörmüşün?" diye sordu,
    -"Hayır, bilmiyorum" diye cevap verdim. Bunun üzeri-
    ne o şöyle dedi:
    -"Evet, vallahi bilmiyorsun! Cehennemlik bir adamın
    kulak memesi ile omuz başı arası yetmiş yıllık yol kadardır.
    Orada kan ve irin nehirleri akar."
    Ben: "Kan ve irin nehirleri mi dedin?" diye sordum,
    İbni Abbas: "Hayır hayır, kan ve irin vadileri" diye
    cevap verdi.
    ***

  3. #13
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ

    KIYAMETİN DEHŞETLERİ

    Rivayete göre Hz. Ayşe (r. anha) buyurur ki:
    "Peygamberimize: 'Yâ Rasûlallah, Kıyamet günü se-
    venler birbirlerini hatırlarlar mı" diye sordum. Bana şu ce-
    vâbı verdi:
    "Üç yerde hayır. Birincisi, Mizan karşısında, iyiliklerin
    ağır mı, yoksa hafif mi geleceği belli oluncaya kadar; ikincisi
    amel defterleri uçuşurken. Herkes amel defterim acaba
    sağımdan mı, yoksa solundan mı verilecek diye beklerken.
    Üçüncüsü de cehenmden uzun bir boyun çıkarak bir takım
    kimselerin boyunlarına dolanarak şu üç kimseye musallat
    edildim: Allah ile birlikte başka bir ilâha tapana bütün zâlim
    ve zorbalara ve hesaplaşma gününe inanmayanlara derken,
    bu kimseleri kıskaca alarak cehennemin derinliklerine atar.
    Cehennemde kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprü
    vardır. Üzerinde sivri demirden çengeller ve dikenler vardır.
    Bu köprüden insanlar, kimi çakan şimşek, kimi, esen rüzgâr
    S'bi geçeceklerdir."
    Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) der ki: Peygamber'imiz (s.a.s.)
    Şöyle buyurdu: "Yüce Allah gökleri ve yeri yaratınca Sûr'u
    yaratıp İsrafil'in eline verdi, o da onu ağzına koyarak: "Ne

    zaman üfleme emri alacağım" diye bakışlarını Arş'a dikmiş
    beklemektedir.
    Ben O'na: 'Ya Rasûlallah, "Sûr nedir" diye sordum
    Bana "Nurdan bir boynuzdur" diye cevap verdi. Ben
    O'na: "Yâ Rasûlallah, nasıl bir şeydir?" diye sordum. O
    da bana: "Geniş çaplı bir daire şeklindedir. Beni Hak
    din ile Peygamber olarak gönderen Allah adına
    yemin ederek söylüyorum ki, çapı yerle gök arası
    genişliğindedir. İsrafil bu sûra üç kere üfler: Birinci
    üfleme ürkütmek, ikinci üfleme canlıların hepsini
    öldürmek, üçüncü üfleme de yeniden diriliş içindir.
    Üçüncü üfleyişten sonra ruhlar ortaya çıkarak gök
    ile yer arasını arılar gibi doldururlar ve genizlerden
    cesedlere girerler. Toprağı yarılarak yerden ilk çıka-
    cak olan benim."
    Başka bir hadiste bildirildiğine göre Yüce Allah, Ceb-
    rail, Mikâil ve İsrail'i yeniden diriltince bunlar hemen
    yanlarına Burak'ı ve bir kat cennet elbisesi alarak Peygam-
    ber'imizin kabri başına inerler. O sırada kabrin toprağı ya-
    rılarak derhal açılır. Peygamber'imiz Cebrail'e bakar ve:
    -"Bu hangi gündür?" diye sorar. Cebrail de O'na:
    "Bugün Kıyamet günü'dür, bugün haşir günüdür; bu-
    gün karar günüdür" diye cevap verir. Peygamber'imiz:
    -'Yâ Cebrail, Allah ümmetime ne yaptı" diye sorar.
    Cebrail de "Müjdeler olsun, sana üzerindeki toprak ilk açılan
    sensin." diye cevap verir.
    132

    Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre, Peygamber'imiz
    buyurmuştur ki:
    "Yüce Allah buyurur ki: "Ey insanlar ve cinler!
    gen size gereken nasihati vermiştim. İşte şimdi
    amelleriniz defterlerinizde yazılı. İyilik bulan Allah'a
    hamd etsin. Başka türlüsünü bulan da kendinden
    başkasını kınamasın."
    Anlatıldığına göre bir gün Yahya İbni Muaz el-Razî'nin
    (r.a.) bulunduğu mecliste:
    "O gün takva sahiplerini Allah huzuruna toplar ve gü-
    nahkârları cehenneme yaya ve susuz olarak sevkederiz" me-
    alindeki âyetler okununca o şöyle der:
    "Ey insanlar! Bir dakika, bir dakika! Yann mahşerin
    durak yerinde hep biraraya geleceksiniz. Her yönden gurup
    gurup gelerek Allah'ın huzuruna tek tek dikileceksiniz. Ke-
    lime kelime yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. Ermişler
    Allah'a binekli olarak, günahkârlar da Allah'ın azabına yaya
    ve susuz olarak götürülecek. Ve bölük bölük cehenneme
    gireceklerdir!
    Kardeşlerim! Önünüzde sizin hesabınıza göre elli bin
    sene uzunluğunda bir gün var, o gün "sarsıntı günü",
    ''yaklaşan gün"dür. "Bütün insanlar o gün Allah'ın hu-
    zurunda dikileceklerdir", "O gün, hayıflanma ve piş-
    manlık günü", "tartışma ve hesaplaşma günü", "he-
    saplaşma günü", "feryad günü", "geleceği kesin bir
    9ün", "kalb çarpıntısı günü", "yeniden dirilme günü",
    "herkesin kendi elleri ile işlediklerine bakacağı bir
    gün", "aldanma günü", "kimi yüzlerin ağardığı Ve
    kimisinin de karardığı gün", "Allah'ın Huzûru'na te-
    miz kalble gelenlerden başka malın, çoluk-çocuğun
    fayda sağlamadığı bir gün", "zâlimlere mazeretlerinin
    fayda vermediği, kendileri için fena yerleşme yeri
    hazırlanan bir gün" dür.
    Mukatil İbni Süleyman (r.a.) der ki:
    "insanlar Kıyamet günü, hiç konuşmadan yüz yıl bek-
    lerler, yüz yıl da karanlıkta şaşkınlık içinde geçer, yüz yıl da
    dalga dalga birbirine sürtünerek Allah'ın huzurunda çeki-
    şirler. Kıyamet günü, sizin hesabınıza göre elli bin yıl uzun-
    luğuna olmasına rağmen ihlâslı bir mü'mine en kısa bir na-
    maz süresi gibi gelir."
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Şu dört şeyden hesaba çekilmeden kulun ayaklan
    kaymaz:
    1- Ömrünü nerede harcadığından,
    2- Vücûdunu nerede yıprattığından,
    3- İlmi ile nasıl amel ettiğinden,
    4-Malını nereden kazanıp, nerede harcadığından"
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki: "Her peygambe-
    rin mutlaka kabul olan bir duası vardır, hepsi bu haklarını

    dünyada kullandı. Ben dua hakkımı Kıyamet günü ümmeti-
    e şefaat etmek için sakladım."
    Allah'ımız! Rasûlullah'm, Kaü'ndaki itibâr hakkı için bizi
    O'nun şefaatine eriştir!.

    CEHENNEM VE MİZANIN SIFATLARI

    Bu mevzuda bazı noktalarına daha önce temas etmiş
    olmamıza rağmen, faydayı tamamlamak için yeniden ele
    almakta mahzur görmedik. Ola ki, bozulmuş ve gafil gönül-
    lere tekrarlanan nasihatler kâr eder.
    Bu husus Yüce Allah (c.c.) Kur'ân'ın bir çok yerinde
    cehennemin korkunçluğu ile Kıyamet şiddetli sıkıntılarına
    büyük önem vermiştir. Öyle ki Allah Teâla'nın bu beyanatı
    aklı başında insanların kalplerine en büyük tesiri yapmış,
    âhiretin faydalı ve kalıcılığını; onun dışındaki her şeyin
    hiçliğine tercih etmiştir.
    Cehennemin nasıl bir yer olduğu konusuna gelince
    Allah cümlemizi bağış ve keremi ile oradan korusun. Hadis-
    te bildirildiğine göre orası simsiyah ve karanlıktır, ışığı ve
    alevi yoktur. Cehennemin yedi kapısı vardır. Her kapının
    üzerinde yetmiş bin dağ vardır, her dağın üzerinde yetmiş
    bin ateşten tepe vardır, her ateşli tepe üzerinde yetmiş bm
    ateş çukuru vardır. Her ateş çukurunda yetmiş bin ateş
    vadisi bulunur.

    Her vadide yetmiş bin ateşten köşk, her köşkte yetmiş
    bin ateş evi, her evde yetmiş bin yılan ile yetmiş bin akrep
    her akrebin yetmiş bin kuyruğu vardır. Her kuyrukta yetmiş
    bin boğumu, her boğumda da yetmiş bin testi dolusu zehir
    bulunur.
    Kıyamet günü olunca cehennemin örtüsü açılır ve
    ondan insanlarla cinlerin sağından solundan, önünden, ar-
    kasından ve tepeleri üzerinden uçuşan birtakım çadırlar çı-
    kar. İnsanlar ile cinler bu manzarayı görünce dizüstü çökerek
    hep birlikte: "Allah'ım, bizi kurtar" diye çığlık atarlar.
    Müslim'in rivayet ettiğine göre, Peygamber'imiz
    (s.a.s.) buyurur:
    "Kıyamet günü cehennem her birinden yetmiş bin
    meleğin tuttuğu yetmiş bin yedek ile çekilerek getirilir."
    Bir hadiste Peygamber'imiz (s.a.s.):
    "Cehennemde iri, sert, Allah'ın kendilerine ver-
    diği enirine isyan etmeyen, verilen emri olduğu gibi
    uygulayan melekler görevlendirilmiştir" TaMm sotesi e,
    mealindeki âyette iri kıyımlıkları belirtilen cehennem zeba-
    nileri hakkında buyurur ki:
    "Bu meleklerden her birinin iki omuz başı bir yıllık yol
    mesafesi kadardır. Her birinin öyle bir kuvveti var ki,
    elindeki demir topuz ile bir dağa vursa onu paramparça
    eder. Her darbesi ile yetmiş bin kişiyi cehennemin derinlik-
    lerine atar."


    "Cehennemde ondokuz melek görevlidir" Müd
    Sûresi so, mealindeki âyet, zebanilerin ileri gelenlerinin
    sayısını belirtir, yoksa cehennemdeki bütün görevli melek-
    lerin sayısını Allah'tan başka kimse bilmez.
    Nitekim Yüce Allah: "Rabb'inin askerlerinin sayı-
    sim yalnız O bilir Müddesir Suresi; 3i, buyurur.
    İbni Abbas'a (r.a.) cehennemin genişliği sorulunca:
    "Vallahi, genişliğinin ne kadar olduğunu bilmiyorum.
    Fakat öğrendiğimize göre her cehennem zebanisinin kulak
    memesi ile ensesinin arası yetmiş yıllık yol mesafesindedir,
    cehennemde kan ve irin ırmakları akar" diye cevap vermiş-
    tir:
    Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadise göre cehennem
    çadırlarının duvar kalınlığı kırk yıllık yol mesafesindedir.
    Müslim'in rivayet ettiğine göre Peygamber'imiz (s.a.s.)
    buyuruyor ki: "Sizin şu ateşiniz, cehennem ateşinin yetmişte
    biri şiddetindedir.
    Sahâbiler: "Ya tam olsaydı nasıl olacaktı?" diye
    sordular. Peygamberimiz: "Bu ateşin ısısı altmış dokuz kat
    arttırılmıştır." Her katın sıcaklığı dünya ateşi kadardır." diye
    cevap verdi.
    Peygamberimiz (s. a. s.) buyuruyor ki:
    "Cehennemliklerin biri avucunu dünyalılara uzatsa
    hararetinden bütün dünya yanardı. Cehennem zebanile-
    rinden biri dışan çıksa da insanlar onu görse, Allah'ın onun
    138

    üzerinde beliren gazabı yüzünden bütün insanlar derhal
    ölürlerdi."
    Peygamber'imiz bir gün sahâbileri ile birlikte otururken
    derin bir gürültü duyuldu. Peygamber'imiz "Bu gürültünün
    ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu.
    Sahâbiler: "Allah ve Rasûlü bilir" diye cevap verince
    Peygamber'imiz: 'Yetmiş sene önce cehennejne bir taş
    atılmıştı, şu ana kadar yol alıyordu, duyduğunuz bu gürültü
    o taşın dibe vurma sesidir" diye buyurdu.
    Hz. Ömer (r.a.) de: "Cehennemi sık sık hatırlayın.
    Çünkü harareti çok yüksek, dibi çok derin ve topuzları
    demirdendir." buyurur.
    İbni Abbas'a göre:
    "Cehennem kendilerini uzaktan görünce (cehennem-
    likler) onun uğultu ve homurtusunu duyarlar Furkân Sûresi 12,
    mealindeki âyet hatırlatılarak kendisine: "Cehennemin göz-
    leri mi var?" diye soruldu.
    O da dedi ki: "Evet Peygamber'imizin "Bile bile bana
    yalan söz isnad eden kimse, cehennemin iki gözü arasında
    kendisine yer ayırsın" şeklindeki hadisini duymadınız mı? O
    zaman Peygamberimize:
    -'Yâ Rasûlallah, cehennemin gözleri mi var?" diye
    sorulmuştu. Peygamber'imiz: -'Yoksa kendilerini uzaktan
    gördüğü zaman (cehennemlikler) onun uğultu ve homur-
    139


    tuşunu duyarlar" mealin-deki âyeti duymadınız mı?"
    cevap vermişti.
    Aşağıdaki hadis bu gerçeği teyid eder:
    "Cehennemden bir boyun çıkar, onun gören iki
    ve konuşan bir dili vardır,": Bu gün ben Allah'a başka bir
    ilâhı ortak koşanlar üzerine musallat edildim" der, o ce-
    hennemlikleri susam tanelerini görüp kapan kuştan daha iyi
    görür."
    Mizân'ın nasıl olduğuna gelince; Hadîs-i şerif de bil-
    dirildiğine göre onun iyilikler kefesi nurdan ve günahlar ke-
    fesi karanlıktandır.
    Tirmizî'nin rivayet ettiğine göre, Peygamberi-
    miz şöyle buyuruyor:
    "Cennet Arş'm sağında, cehennem de solunda kurulur.
    Mizân'ın iyilikler kefesi Arş'ın sağında, günahlar kefesiyse
    solunda bulunur. Böylece cennet iyilikler kefesi karşısına,
    cehennem de kötülükler kefesi karşısına düşer."
    #**

  4. #14
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ

    CENNETİN VASIFLARI VE CENNETLİKLERİN DERECELERİ

    Bilesin ki, keder ve sıkıntılarını daha önceki bölümler-
    de öğrendiğin şu yurdun -ki bu yurt cehennemdir- karşılığı
    olarak başka bir yurd vardır. Şimdi de o yurdun nimet ve
    bazları üzerine düşün. Çünkü bu yurdlarım birinden uzak
    kalan, hiç şüphesiz, öbürüne yerleşir.
    Cehennemin korkunç yönleri üzerinde uzun uzun
    düşünerek kalbinde korkuyu tercih et, cennetliklere adanan
    kalıcı nimetler hakkında uzun uzun düşünerek de kalbinde
    umudu tercih et. Nefsini korku kırbacı ile kamçılayıp umut
    dizgini ile Sırat-ı Müstakim'e sür. Böylelikle acı azabdan
    kurtularak büyük mülke nail olursun.
    Şimdi cennetlikleri düşün. Yüzlerinde mutluluk parıl-
    dar, tıpası mühürlü bir kaptan cennet suları içerler. Taşı ak
    inciden yapılmış çadırlarda, kırmızı yakut sedirlerde oturur-
    tar, yer yaygıları yeşil ipeklidendir, bal ve şarap akan ır-
    makların kenarlarına dizilmiş koltuklara kurulurlar, bu ırmak
    kenarları huriler ve hizmetçilerle dolup taşmış.

    Bunlar sanki yakut ve mercandır, daha önce onlara ne
    insan, ne cin el değinmemiştir. Cennet makamlarında dola.
    şırlar, içlerinden biri yürüyüşünde kırıtırsa eteklerini yetmiş
    bin gılman taşır, giydikleri ak ipek elbiseleri gözleri ka-
    maştırır, başlarında ince ve mercan taçlar vardır, alımlı, ağır-
    başlı ve hoş kokuludurlar. İhtiyarlamaları, yıpranmaları söz
    konusu değildir.
    Cennet bahçelerinin ortalarında kurulmuş yakut köşk-
    lerin içindeki çadırlarda kalırlar, iri gözleri efendilerinden
    başkasına kaymaz.
    Cennetliklere ve hurilere testiler, ibrikler ve kâselerle
    içenlerin tadına doyamayacaklan ak renkli su ikram edilir,
    hizmetlerini göz değmemiş inciler gibi hizmetçiler ve gençler
    yapar. İşlediklerinin mükâfatı olarak emin bir barınağa ka-
    vuşmuşlardır, bahçeler ve pınarlar içinde yeşillikler ve akar
    sular arasındadırlar.
    Her şeye Kudretli bir Melik'in katında sadakat kol-
    tuğundadırlar. Orada kerem sahibi Melik'in yüzüne bakarlar.
    Nimetlerin parlaklığı yüzlerine vurmuştur. Darlık ve sıkıntı
    nedir bilmezler, tersine Rabb'lerinin çeşit çeşit hediyelerine
    mazhar olurlar.
    Onlar canlarının istediği ile ebediyyen başbaşadırlar,
    orada ne korkarlar ve ne de üzülürler, ölüm endişesinden
    uzaktırlar.
    Onlar orada her türlü nimeti;i tadarlar, oranın ye-
    meklerini yerler, sütlü, ballı, içkili ve arı sulu akarsulanndan

    verier. Oranın zemini gümüş, çakılı mercan, toprağı has
    mjsk, bitkisi zaferan, Kâfur kumullarında bitmiş gülsuyu
    taşıyan bulutlardan yağmur alırlar. Bu su kendilerine çeşit
    çeşit kaplar ile sunulur. Kaplar inci, yakut ve mercan süs-
    lerneli, havalanmamış içki ile karışık tatlı su ile dolu, made-
    ninin sadeliğinden dolayı üzerine düşen ışığı yansıtarak için-
    deki içkiyi bütün allık ve inceliği ile gösteren, insan elinden
    benzeri çıkmamış, işleme ve süslemesini insanın başara-
    mayacağı kaplardır.
    Bu kaplara cennetliklere yüz parlaklığı, güneş ışığını
    hatırlatan hizmetçilerin elinden sunulur. Fakat nerede onla-
    rın tatlı görünüşü, yanak güzelliği ve çene alımlılığı ve ne-
    rede güneş ışığı!
    Bu sıfatta bir âleme inanan, oraya girenlerin ölüm-
    süzlüğe kavuştuğuna, hiçbir felâketle yüzyüze gelme-
    yeceğine ve olayların değiştiriciliğine maruz olmadığına dâir
    kesin kanaat besleyen bir kimseye şaşılır. Allah'ın yıkımına
    izin vermiş olduğu bu dünyaya nasıl ısınır ve onun sunduğu
    yaşayışla tatmin olur. Allah'a yemin edirim ki, Ahirette ölüm,
    açlık, susuzluk ve diğer gelişmelerin yokluğu yanında vücûd
    sağlığından başka bir şey olmasa sırf bu yüzden ona göre
    dünyadan soğumak ve dünyayı oraya tercih etmemek lâyık
    olur. Kaldı ki, cennette ne sıkıntı ve ne de keder söz konu-
    sudur.
    Nasıl söz konusu olabilir ki, cennetlikler emniyet içinde
    birer meliktirler. Sevincin her türlüsünü tadarlar, orada her
    istedikleri kendilere verilir, her gün Arş'ın çevresine varırlar

    ve kerim olan Allah'ın yüzünü görürler. Allah'ın yüzünü
    görmekle diğer cennet nimetlerine bakarak elde edemedik-
    leri büyük bir nimete nail olurlar ve gözlerini başka tarafa
    çevirmezler. Onlar devamlı şekilde bu nimetler arasında do-
    laşırlar ve yok olacaklar diye korkmazlar.
    Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre, Peygam-
    ber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Cennette şöyle bir ses gelir: Ey cennetlikler! Sizlere
    öyle bir sıhhat veriyorum ki, ondan sonra ebediyen hasta
    olmayacaksınız. Ölümsüz bir hayat bulacaksınız. Ardın da
    yaşlılık olmayan bir gençliğe ereceksiniz. Arkasından ümit-
    sizlik gelmeceyek bir mutluluğa ulaşacaksınız."
    Yüce Allah'ın şu âyeti, bu gerçeği ifâde eder:
    "Cennetliklere: "İşlediğiniz iyi ameller sayesin-
    de nail olduğunuz cennet işte budur" diye seslenilir."
    A'râf Sûresi, 43.
    Cennetin nasıl olduğunu öğrenmek istiyorsan, Kur'ân'ı
    oku, çünkü Allah'ın açıklamasının ötesinde açıklama yoktur.
    Meselâ "Rabb'imin huzuruna dikilmekten korkan için iki
    cennet vardır" âyetinden itibaren "Rahman" sûresini, "Vakıa"
    sûresi ile diğer ilgili sûreleri oku. Eğer cennetin nasıl olduğu
    hakkında Peygamber'imizin verdiği tafsilâtlı bilgileri öğren-
    mek istiyorsan, ana hatlarının bilgisini edindikten sonra şim-
    di de iç yönünü tanımaya yönelerek, önce cennetlerin sa-
    yısından başla.

    Peygamber'imiz "Rabb'inin huzurana dikilmekten kor-
    jki cennet vardır" mealindeki âyet hakkında buyuruyor
    ki:
    "İki cennetin bütün kap ve eşyası gümüşten, diğer bir
    iki cennetin bütün eşyası altındandır. "Adn" cennetinde
    cennetlikler Rabb'lerini görürken, onlar ile Allah arasında
    sadece "Kibriya Perdesi" bulunur."
    Sonra cennetin kapılarına bak, bunlar ibadetlerin asıl-
    larına göredir. Nitekim cehennemin kapıları da günahların
    asıllarına göredir.
    Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre, Peygamber'imiz
    (s.a.s.) buyuruyor:
    "Kim malından iki birimlik bir sadaka verirse, cennetin
    bütün kapılarından içeri girmeye çağrılır.
    Cennetin sekiz kapısı vardır. Namaz ehli olanlar na-
    maz kapısından içeri girmeye çağrılır. Oruç ehli olanlar oruç
    kapısından içeri girmeye çağrılır. Sadaka ehli olanlar sadaka
    kapısında içeri girmeye çağrılırlar. Cihâd ehli olanlar cihad
    kapısından içeri girmeye çağrılır."
    Bu arada Ebû Bekir (r.a.): "Vallahi bir kimsenin bu
    kapılardan birinden çağrılma zarureti yoktur. Acaba bir kim-
    se hepsinden aynı anda içeri girmeye çağırıhrsa olur mu?"
    diye sorar. Peygamber'imiz ona: "Evet, böyleleri de var-
    ^r. Senin de onlardan olmanı dilerim" diye cevap ve-
    rir.

    Asım İbni Zamüre (r.a.) der ki: "Hz. Ali bir gün cehen
    nemden bahsetti, bu konuda şimdi hepsi hatırımda kalma
    yan çok önemli açıklamalarda bulundu, arkasından
    Cennete getirerek dedi ki:
    "Rabb'lerinden korkanlar bölük bölük Cennete sevke-
    dilirler. Onun kapılarından birine varınca, kapının yanıba-
    şında köklerinin arasından iki ayrı pınar kaynayan bir ağaç
    görürler. Aldıkları emir uyarınca pınarlardan birine sokulur-
    lar, suyundan içince karınlarmdaki pislikler kaybolur.
    Arkasından öbür pınara sokularak içinde yıkanınca
    yüzlerine Cennet tazeliği gelir, artık saç renkleri ebediyyen
    değişmez başları yağla yıkanmış gibi hep parlak kalır. Sonra
    Cennete girerler, içeri girerken Cennet korucuları onlara:
    "Selâm size, ne mutlu size, oraya ebedî kalmak üzere giriniz"
    derler.
    Arkasından Cennet çocukları etraflarını sarar, dünyada
    sevilen birinin ansızın çıkıp gelişi karşısında çocuklar onun
    etrafını nasıl çevirirse öyle çevirirler, ona: "Müjdeler olsun!
    Allah sana şu şu nimet ve dereceleri bağışladı" der-
    ler, içlerinden biri o kimsenin Cennet hurilerinden olan eşle-
    rinden birine koşarak dünyadaki adı ile: "Falan kişi geldi"
    diye haber verir. Huri: "Sen kendin onu gördün mü?"
    diye sorar. Çocuk: "Tabiî gözümle gördüm, peşimden
    geliyor" der.
    Bu haber üzerine huri sevincinden âdeta kuş S
    uçarak kapının eşiğine vanr.

    Adam makamına varınca yapısına göz atar, yuvarlak
    • cj pareleri üzerinde birer kırmızı, yeşil ve sarı köşkün
    geldiğini görür. Sonra başını kaldırarak çatısına bakar,
    şimşek gibi göz kamaştırıcı olduğunu görür. Öyle ki, Yüce
    Ajlah ona güç vermese gözleri karşısındaki manzaraya
    bakarken kör olurdu. Başını indirince görür ki eşleri, kullan-
    maya hazır kaplar, sıra sıra dizilmiş yastıklar, yere yayılmış
    saçaklı halılar, yüksek sedirler hazır duruyor. Sonra sırtını bir
    yere dayayıp: "Bizi bu nimetlere yönelten Allah'a hamd
    olsun, eğer kılavuzumuz o olmasaydı, biz bu duruma kendi-
    liğimizden ulaşamazdık" diye hamdeder.
    Bu arada kulağına gizli bir ses şöyle seslenir:
    "Yaşayın, size ebediyen ölüm yoktur. Oraya yerleşin,
    hiç göçmeyeceksiniz. Sıhhate kavuşunuz, artık size hastalık
    gelmeyecektir.
    Peygamber 'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Kıyamet günü Cennet kapısına varır, kapının açıl-
    masını isterim. Hazin (Cennet kapıcısı): "Kim o?" der. "Mu-
    hammed" diye cevap veririm. Bunun üzerine bana "Sen-
    den önce hiç kimseyi içeri almamam emredildi" der.
    Şimdi de Cennetin odaları ile bu odalar arasındaki
    yükseklik farklarını düşün. Çünkü en büyük derecelerle en
    yüce faziletler âhirettedir. İnsanlar arasında bariz ibadet
    farklılıkları ve iyi huy dereceleri kesin bir şekilde var olduğu
    Sibi kavuşacakları mükâfatlar arasında da açık farklılıklar
    Ocaktır.

    Eğer en yüksek derecelere ulaşmak istiyorsan, Allah'a
    ibadet hususunda seni hiç kimsenin geçmemesine çalış, 2a,
    ten Yüce Allah bu konuda yarışmayı emretmiştir. Yüce Allah
    (c. c.) buyuruyor ki:
    "Rabb'inizden bir mağfirete ve genişliği yer ile gök
    arası kadar olan Cennete kavuşmak için yarışın."
    Yüce Allah (c. c.) buyuruyor ki:
    "O'nun mührü misktir. Yarışçılar bunun için yarışsın."
    Şaşırtıcıdır ki, yakınlarından veya komşulanndan biri
    senden daha çok para sahibi olsa veyahut evi seninkinden
    daha yüksek olsa, sana ağır gelir, canın sıkılır, duyduğun
    hased yüzünden keyfin bozulur.
    Oysa ki, senin hesabına en güzel şey, dünyadaki bü-
    tün alımlı şeylerin denk olmayacağını bağışlar açısından sen-
    den ilerde olanların bulunmasına rağmen Cennete yer-
    leşmektir.
    Ebu Said el-Hudrî'nin rivayet ettiğen göre, Peygam-
    berimiz şöyle buyuruyor:
    "Cennetlikler, üst katlanndakileri, aralarındaki derece
    farklılığı yüzünden, sizin doğudan batıya kadar ufukta dağıl-
    mış gördüğünüz yıldızlar gibi görürler."
    Sahâbiler: "Yâ Rasûlallah! Bunlar başka hiç kimsenin
    ulaşmayacağı peygamberlerin dereceleri midir?" diye sordu-
    lar. Peygamber'imiz:

    -"Hayır, nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin
    ederek söylüyorum ki, Allah'a inanan ve Peygamberlerine
    uyan kimseler de bunlara nail olacaklardır."
    Yüksek derece sahiplerine aşağıdan bakanlar, sizin gök
    ufuklarından birinde doğmuş gördüğünüz bir yıldıza
    baktığınız gibi görürler. Hiçbiri şüphesiz, Ebû Bekr (r.a.) ve
    Ömer (r.a.) o zümredendir ve o yüce nimete kavuşacaklar-
    dır" buyurdu."
    Sahâbilerden Câbir (r.a.) der ki:
    "Peygamber'imiz bize buyurdu ki, "Size Cennet
    köşklerini anlatayım mı?" Ben de O'na:
    -"Evet ya Rasûlallah, anamız babamız sana feda olsun"
    diye cevap verdim. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
    -"Cennette som cevherden köşkler vardır, dışları içle-
    rinden ve içleri dışardan görülebilir. Orada hiç bir gözün
    görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin haya-
    linden geçmemiş nimetler, tatlar ve sevinçler vardır."
    Bunun üzerine ben: "Bu köşkler kimler içindir?"
    diye sordum. Bana şöyle cevap verdi:
    -"Bu köşkler selâmı yayan, yemek yediren, devamlı
    oruç tutan ve herkes uyurken namaz kılanlar içindir" dedi.
    Hep birlikte O'na: "Bunları kim yapabilir?" dedik.
    Peygamber'imiz: -"Ümmetim bunları başarabilir. Şimdi
    size anlataca-ğım. Kirn müslüman kardeşi ile karşılaşınca
    ona selâm verirse selâmı yaygmlaştırmış olur. Çoluk-ç0cu
    ğunu doyurasıya yediren "Yemek yedirmişler" zümresin
    girer. Ramazan ile birlikte her ayda üç gün oruç tutan
    devamlı oruç tutmuş gibi olur. Yatsı ve sabah namazlarım
    cemaatle kılanlar, herkes (yani yahudiler, hristiyanlar ve
    ateşperestler) uykuda iken namaz kılmış olurlar." buyurdu
    Peygamber'imiz:
    "O, sizin günahlarınızı bağışlayarak altlarından
    ırmaklar akan cennetlere ve "Adn" cennetindeki gü-
    zel köşklere yerleştirir" Saf,i2, mealindeki âyet hakkında
    sorulan bir soruyu şöyle cevaplandırdı:
    "İnciden köşklerdir, her köşkte kırmızı yakuttan yetmiş
    daire vardır. Her dairenin yeşil zümrütten yetmiş odası
    vardır. Her odada yetmiş sedir, her sedirde her renkten
    yetmiş döşek, her döşekte iri gözlü hurilerden bir eş bulu-
    nur. Her odada yetmiş sofra, her sofrada yetmiş türlü yemek
    vardır ve her odada yetmiş hizmetçi bulunur. Her sabah
    mü'mine bunlar yeniden tazelenerek verilir."

  5. #15
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ

    CEHENNEMAZABINDAN KURTULMAK

    Buhârî'ye göre Peygamberimiz sık sık:
    "Ey Rabb'imiz! Bize dünyada ve âhirette iyilik ver. Biz-
    leri cehennem azabından koru" diye dua ederdi.
    Ebû Ya'lâ ya göre Peygamber'imiz bir gün sahâbilere
    hitap ederken: "İki önemli konu olan cennetle cehennemi
    hiçbir zaman hatırınızdan çıkarmayınız" buyurdu, bu arada
    gözlerinden süzülen yaşlar sakalının her iki yanını da ıslattı.
    Sonra sözlerine şöyle devam etti: Nefsim kudret elinde olan
    Allah'a yemin ederim ki, âhiret ile ilgili olarak benim bildik-
    lerimi bilseniz, toprak üzerinde gezinir ve başınıza toprak
    serperdiniz."
    Taberânî'ye göre bir gün Cebrail, alışılmamış bir za-
    manda Peygamberimize geldi. Peygamber'imiz ona:
    -"Niye senin rengini değişik görüyorum?" diye sordu.
    Cebrail: "Yüce Allah şu sırada cehennem cehennem
    körüklerine işlesinler diye emir verdi de sana onun için gel-
    dim" dedi.
    Peygamber'imiz ona: "Yâ Cebrail, bana cehennemi
    anlat" dedi. Bunun üzerine Cebrail şöyle dedi:

    "Yüce Allah emir verdi de cehennem bin yıl yancj
    Sonunda bembeyaz oldu. Arkasından yine ona emir verH1
    de bin yıl daha yandı. Bu defa kıpkırmızı oldu. Daha sonra
    ona yine emir verdi de bin yıl daha yandı. Sonunda sim-
    siyah oldu. Şimdi o kapkaradır, ne kıvılcımı ışık verir ve ne
    de yalazı söner.
    Seni, hakkı bildirmek üzere Peygamber olarak gönde-
    ren Allah'ın adına yemin ederim ki, eğer cehennemden iğne
    burnu girecek kadar bir delik açılsa hararetinin yüksekli-
    ğinden dolayı bütün canlılar ölürdü.
    Seni, hakkı bildirmek üzere Peygamber olarak gönde-
    ren Allah'a yemin ederim ki, eğer cehennem korucularından
    biri yeryüzü halkına görünse, yüzünün korkunçluğunun ve
    bayıltıcı kokusunun tesiri ile hepsi ölürdü.
    Seni, hakkı bildirmek üzere Peygamber olarak gönde-
    ren Allah'a yemin ederim ki, Yüce Allah'ın kitabında bah-
    settiği cehennem zincirlerinin bir halkası yeryüzü dağlan
    üzerine indirilse, dağlar çöker ve bu halka yerin en alt taba-
    kasına inerdi."
    Peygamber'imiz duyduklarının bu noktasında:
    'Yâ Cebrail, yeter. Yoksa kalbim yuvasından fırlaya-
    cak ve öleceğim" dedi.
    Bu sırada Peygamber'imiz Cebrail'in ağlamakta oldu-
    ğunu gördü. Bunun üzerine Peygamber'imiz ona: "Yâ Ceb-
    rail, Allah katında bu kadar yüce bir mertebenin sahibi ol-
    duğun halde sen de mi ağlıyorsun?" dedi.

    Cebrail Peygamber'imize şu cevabı verdi: "Niye ağla-
    Asıl benim ağlamam gerekir. Belki de Allah'ın
    bilgisine göre durumum bu günkünden değişiktir. Bilmiyo-
    rum, belki de önceleri meleklerden biri olan şeytanın başına
    gelen felaket, benim de başıma gelir. Bilmiyorum, belki de
    Hârut ile Mârufun başına gelenler, benim başıma gelir."
    Bunun üzerine Cebrail ile Peygamber'imiz birlikte ağ-
    lamaya başladılar. Nihayet şöyle bir ses geldi:
    -"Ey Cebrail ve Muhammed (s.a.s) Allah sizleri ken-
    disine âsi olmaktan korumuştur."
    Bu sesin arkasından Cebrail tekrar göğe yücelir. Pey-
    gamber'imiz de biraz sonra dışarı çıkınca gülen ve eğlenen
    bir Ensâr gurubuna rastlar.. Onlara şöyle buyurur:
    "Önünüzde cehennem varken nasıl gülebiliyorsunuz?
    Benim bildiklerimi bilseniz, az güler çok ağlardınız. Gırtlağı-
    nızdan ne bir lokma yemek ve ne de bir yudum su geçerdi.
    Yüksek dağlara çıkarak Allah'a yalvarırdınız." Bu sırada
    şöyle bir ses geldi:
    -"Yâ Muhammed! Kullarımı umutsuzluğa düşürme.
    Ben seni çetin gösterici olarak değil, ancak müjdeleyici ola-
    rak gösterdim." Bunun üzerine Peygamber'imiz: "Doğruluk-
    tan ayrılmayınız, Allah'a yakın olunuz" buyurdu.
    İleri sürüldüğüne göre bir gün Peygamber'imiz Ceb-
    rail'e: "Mikail'i hiç gülerken görmedin mi?" diye so-
    runca Cebrail de ona: "Mikail cehennem yaratılalı beri
    hiç gülmedi" diye cevap verdi.
    ona
    Ibni Mâce ve Hakim'e göre Peygamber'imiz (s.a.s) şö\,
    le buyuruyor: "Sizin kullandığınız bu ateş, cehennem ateşi-
    nin yetmişte bir derecesinde bir yakıcılığa sahiptir. Eğer sön-
    dürülmeseydi, ondan yararlanamayacaktınız. Bu ateş, tekrar
    cehenneme döndürülmesin diye Allah'a dua etmektedir.
    Beyhâkî'ye göre Hz. Ömer (r.a.) bir gün:
    "Derileri her eridiğinde azabı duysunlar diye onlara
    başka bir deri veririz" Nisa, 56, mealindeki âyeti okuyarak Ka'b
    Ibni Ahbâr'a: "Bu âyeti tefsir et. Eğer doğru söylersen, söz-
    lerini tasdik ederim. Yanlış söylersen sana karşı çıkarı dedi.
    Bunun üzerine Kâ'b, âyeti tefsir etmeye girişerek: "Adem-
    oğlu cehennemde yanarken derisi ya bir saat içinde veya bir
    gün içinde altı bin kere yeniden yaratılır" dedi. Hz. Ömer:
    "Doğru söylüyorsun" dedi.
    Yine Beyhâkî'ye göre Hasan el-Basrî (r.a.) bu âyeti
    şöyle tefsir eder: "Cehennemlikleri ateş, her gün yetmiş bin
    - kere yakıp eritir. Her eriyişten sonra onlara: "Eski durumu-
    nuza dönünüz" denir ve hemen eskisi gibi oluverirler."
    Peygamber'imiz (s.a.s) buyuruyor ki:
    "Cehennemlikler arasında dünyada en mutlu yaşa-
    yanlardan biri getirilir. Cehenneme bir kere konup çıka-
    rıldıktan sonra ona: "Ey Ademoğlu, hiç hayır gördün mü?
    Hiç mutlulukla karşılaştın mı?" diye sorulur. Adam; "Vallahi,
    hayır, ya Rabb'i" diye cevap verir.
    Buna karşılık dünyada en çok sıkıntı çeken bir cen-
    netlik getirilir. Cennete bir kere konup çıkarıldıktan sonra

    Raouı. .
    görmedim" diye cevap verir."
    İbni Mâce'ye göre Peygamber'imiz (s.a.s) buyu-
    rur ki:
    "Cehennemliklere ağlama gönderilir. Öyle çok ağlarlar
    ki, sonunda yaşları kurur. Sonra yanaklarında, içine gemi
    salınsa yüzebilecek derinlikte çukurlar açılıncaya kadar kan
    ağlarlar."
    Ebû Ya'lâ'ya göre Peygamber'imiz (s.a.s) buyu-
    ruyor ki:
    "Ey insanlar, ağlayınız. Ağlayamıyorsanız, hiç olmazsa
    ağlamaklı olunuz. Çünkü Cehennemde cehennemlikler ya-
    naklarında kanal gibi yarıklar belirinceye kadar yaş dökerler.
    Sonunda yaşlar kuruyunca da gözleri irinleşinceye dek kan
    ağlarlar."

  6. #16
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ

    KÜRSİ, ARŞ, MUKARREB MELEKLER, RIZIKLAR VE TEVEKKÜL

    Ulu Allah (c. c.) buyuruyor ki:
    "Allah'ın Kürsî'si gökleri ve yeri kaplar." Bakara. 255
    Bazı tefsir âlimlerine göre "Kürsî" Allah'ın ilminden me-
    cazdır. Bazılarına göre O'nun mülkü kasdedilmektedir. Bir
    kısım âlimlerin yorumuna göre ise burada bildiğimiz gök ci-
    simleri kasdedilmektedir.
    Hz. Ali 'den (k.v.) rivayet edildiğine göre; "Kürsî" par-
    lak incidendir ve uzunluğunu Allâh'dan başka hiç kimse
    bilmez.
    Bir hadiste: "Göklerle yedi kat yer kürsî ile birlikte
    sahrada bir halka gibidir" buyurulmuştur.
    İbni Mâce'den nakledildiğine göre, Peygamber'imiz (s.
    a. s.) şöyle buyuruyor:
    "Gökler, Kürsî boşluğundadır, Kürsî de Arş'ın önün-
    dedir."
    İkrime (r.a.)'nm rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:

    "Güneş Kürsî nurunun yetmişde biri kadardır. Arş da
    p rdelerin, yani hicapların yetmişde biri kadardır."
    Yine Peygamber'imizden nakledildiğine göre; "Kürsî'yi
    taşıVan mele^er^e Arş'1 taşıyan melekler arasında yetmiş
    tane karanlık hicap ve yetmiş tane aydınlık hicap vardır. Her
    hicap arasında beşyüz yıllık mesafe vardır.
    Eğer böyle olmasaydı, Kürsî'yi taşıyan melekler, onla-
    nn nurundan yanarlardı."
    Arş, Kürsî'den daha yüksekte tamamen ışıktan ibaret
    bir cisimdir ve Kürsî'den ayrı bir yapıdadır. Hasan el-Basrî
    bu görüşe katılmaz. Arş'ın kırmızı yakuttan, yeşil bir cev-
    herden ak inciden ve safî ışıktan olduğunu ileri süren çeşitli
    görüşler vardır. En doğrusu bu konuda kesin konuşmaktan
    kaçın-maktır. Felek (astronomi) âlimleri Arş'a: "Dokuzuncu
    Felek" "En Üst Felek ve. "Felekler Feleği" "Atlas
    Felek" yâni "Yıldızsız Felek" gibi çeşitli isimler verirler.
    Çünkü klâsik hey'et âlimlerine göre bütün Felekler
    "Burçlar Feleği" adını alan sekizinci Felekte sabittirler,
    Şeriat âlimlerine göre "Arş" ve "Kürsî" mahlûkatm üst
    sinindir, tavanıdır. Onun dışında hiçbir şey yoktur. Bu sınır,
    aynı zamanda kulların bilgi hududunu çizmektedir. Bu sı-
    nırın ötesini ne idrak etmeye imkân vardır ve ne de bunun
    ötesine taşan bir araştırmaya girişmek yerindedir.
    Ulu Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Eğer onlar sana yüz
    Çevirirler ise de ki: "Bana kendinden başka ilâh bulunmayan
    Allah yeter. Ben sırf O'na dayanıyorum. O, ulu Ars'ın
    Sahibidir" Teube, 129
    Görüldüğü gibi Allah, Arş'ı "ulu"luk ile sıfatlandırmıştır
    Çünkü varlıkların en büyüğüdür.
    Öte yandan yukardaki âyette emredilen: "Tevekkül"ü
    (sırf Allah'a dayanıp güvenmeyi) Peygamber'imiz (s.a.s.)
    hayatında gerçekleştirmiştir. Bu yüzden gerek Tevrat'ta ve
    gerekse diğer ilâhî kaynaklı kitaplarda Peygamber'imiz:
    "Mütevekkil (tevekkül eden, sırf Allah'a dayanıp güvenen)
    diye anılmaktadır. Neden? Çünkü tevekkül; Allah'ı tek bilip
    O'nu tanımanın tabiî bir neticesidir. Peygamber'imiz (s.a.s.)
    de Allah'ı tek bilenlerin efendisi ve O'nu tanıyanların (arif-
    lerin) başıdır.
    Zaman zaman sanıldığı gibi, tevekkül tedbirlere ve ne-
    ticeye götüren sebeplere sarılmaya engel değildir. Tersine
    böyle olmak emredilmiştir. Nitekim bir taşralı Arap Pey-
    gamber'imize (s.a.s.): "Devemi bağlayayım mı, yoksa onu
    Allah'a tevekkül ederek salıvereyim mi?" diye sorar.
    Peygamber'imiz taşralı arab'a "deveni bağla, sonra tevekkül
    et" diye'.buyurur.
    Peygamber'imiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
    "Eğer Allah'a tam mânâsı ile tevekkül
    etseydiniz, O, sabahleyin yola aç çıkarak yuvaya tok
    dönen kuşların rızkını nasıl veriyorsa sizinkini de
    öyle verirdi."

    Peygamber'imiz burada: "Kuşların sabahleyin yola çık-
    tıklarını" belirterek tevekkülün netice sağlayıcı sebeplere
    yapışmakla birlikte olması gerektiğine işaret buyurmuştur.
    HİKflYE
    İbrahim İbni Edhem ile Şakîk el-Belhî (rahmetuiiâhi aieyh)
    Mekke'de karşılaşırlar, ibrahim, Şakîk'e: "Seni bu duruma
    getirmeye sebep ne oldu?" diye sorar. Şakîk şöyle cevap
    verir:
    -"Günlerden bir gün çöle varmıştım. Kıraç bir yerde
    yatan, kanatları kırık bir kuş gördüm. Kendi kendime: "Bura-
    da oturayım ve bu kuşun rızkının nereden geldiğini gözetle-
    yim" dedim. Kuşun karşısında yere çöktüm. O sırada gagası
    arasında çekirge taşıyan başka bir kuş belirdi, kırık kanadlı
    kuşun yanına konarak gagası arasındaki çekirgeyi onun
    'gagasına baraktı.
    Bu durumu görünce içimden: "Bu kuşu öbürüne vasıta
    kılan Yüce Allaha nerede olursam olayım benim rızkımı da
    sağlamaya kadirdir" diyerek kazanç peşinden koşmaya son
    verdim ve kendimi tamamen ibadete adadım."
    İbrahim İbni Edhem, O'na: "Peki neden sen o kırık ka-
    natlı kuşa yiyecek taşıyan sağlam kuş olup daha yüksek de-
    receli olmak istemiyorsun? Sen Peygamber'imizin 'Yüksek el
    (verenin eli) alçak elden (alanın elinden) daha hayırlıdır"
    diye buyurduğunu duymadın mı?

    Mü'minin alâmeti, iki dereceli olan her şeyde, daha
    üstün olan derecenin peşinden koşmaktır. Böylelikle ancak
    iyilerin menziline ulaşabilir.
    Bu cevabı alan Şakîk, ibrahim'in elini tutarak öptü ve:
    'Yâ EbÛ İshak, (İbrahim İbni Edhem'in lâkabı) Sen bİZİm ÜSta-
    dımızsın" dedi.
    Fakat insan bir dereceye ulaşmak üzere sebeplere el
    attığı zaman gözünü bunlara dikip onlara takılmamalı, ter-
    sine her zaman bakışlarının hedefi ve emeğinin amacı Allah
    olmalıdır. Bu husûsda, dilenciyi örnek almalı. Bilindiği gibi,
    dilenciler dilenirken bir kab kullanırlar. Fakat kab onun aracı
    olduğu için dilenirken gözlerini daha kaba değil, onlara bir
    şey verecek olan insanlara dikerler.
    Pcygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "İnsanların en zengini olmak isteyen kimse, Allah'ın
    kaünda bulunan varlığa elindeki varlıktan daha çok gü-
    venmelidir."
    Uzun müddet İbrahim ibni Edhem'in (r.a.) hizmetinde
    bulunan Huzeyfe el-Meraşî'ye bir gün "Onun yanında bu-
    lunduğuna göre orada karşılaştığın en şaşırtıcı olay nedir?"
    diye sorarlar.
    Huzeyfe şu cevabı verir: "Mekke'ye giderken yolda
    günlerce aç kaldık, sonunda Kûfe'ye vardık, yıkık bir camiye
    sığınmıştık.
    Bu sırada İbrahim İbni Edhem, yüzüme bakarak bana:

    -"Yâ Huzeyfe, seni acıkmış görüyorum, öyle mi?" diye
    sordu. Ben de ona: "Durum şeyhimin gördüğü gibidir"
    cevabını verdim.
    Bunun üzerine: "Bana kâğıt, kalem getir" dedi; iste-
    diklerini ona getirdim. Besmele'nin arkasından:
    -"Her durumda hedef sensin, her mânâda yöneliş
    sanadır" diye yazarak şu manzumeyi kâğıda döktü:
    "Ben hamdeden'im, ben şükreden im, ben zikredenim
    Ben açım, ben kayıbîm ve ben çıplak'im.'
    Altı durum saydım,
    Ben bunların ilk yansını üzerime almışım.
    Ya Rabb'i, diğer yarısında da sen kefil ol
    Senden başkasını öumek,
    Benim için cehennem aleulerine dalmaktır.
    O halde zavallı kullarını cehenneme düşmekten koru!"
    Manzumeyi bitirince yazılı kâğıt parçasını elime uzattı
    ve bana: "Dışarı çık ve sakın Allah'dan başkasına gönül bağ-
    lama, bu kâğıt parçasını da ilk karşılaştığın kimseye ver"
    dedi.
    Dışarı çıktım, ilk karşılaştığım insan katınna binmiş biri
    idi. Kâğıt parçasını adama uzattım. Adam onu elimden aldı,
    yazıyı okuyunca ağlamaya başladı: "Bu yazının sahibi ne
    yapıyor?" diye sordu. "Falan camidedir" diye cevap verdim.

    Bunun üzerine adam bana içinde altı yüz dinar bulunan bir
    kese altın verdi ve geçip gitti. Arkasından birine daha rast-
    layınca ona: "Şu katırın sırtında giden adam kim?" diye sor-
    dum. Karşımdaki bana: "O bir hıristiyandır" diye cevap ver-
    di.
    Dönüp İbrahim'in yanına vardım, olup bitenleri
    anlattım, bana: "O Keseye sakın dokunma, çünkü o adam
    şimdi gelir" dedi.' Biraz sonra keseyi bana veren hıristiyan,
    İbrahim'in dediği gibi, içeri girdi, İbrahim'in başucunda diz
    çöktü, onu öpmeye başladı ve arkasından İslâmı kabul etti."
    Faydalı bir bilgi:
    İbni Abbas (r.a.) şöyle demiştir: "Cenabı Allah. Arş'ı
    taşıyan melekleri yaratınca onlara: "Arş'ımı taşıyın" diye
    buyurdu. Onlar, taşıyamadılar. Bunun üzerine Yüce Allah
    (c.c.) her birinin yanına bütün göklerdeki kadar melek verdi
    ve hepsine. "Arş'ımı taşıyın" diye buyurdu, yine taşıyama-
    dılar.
    Bu sefer her bir meleğin yanına göklerdeki bütün me-
    lekler ile yerdeki bütün canlıların sayısı kadar melek kat-
    tıktan sonra "Arş'ımı taşıyın" diye buyurdu, yine de taşıya-
    madılar.
    Bunun üzerine Yüce Allah onlara: "La havle ve la kuv-
    vete illâ billahi (bütün kımıldama ve kuvvet tezahürleri an-
    cak Allah'ın yardımı iledir) deyin" diye buyurdu, melekler
    bunu söyleyince Arş'ı taşıyabildiler.

    Fakat rüzgârın sırtında meleklerin ayakları, yedinci kat
    yere kadar battı. Tabanları hiç bir yere dayanamadığı için
    Ars'a tutunmak zorunda kaldılar.
    Bu arada içlerinden biri düşer de yuvarlanır ve nereye
    düştüğünü bilmez korkusu ile durmadan ayni cümleleri tek-
    rar ediyorlardı.
    Onlar Arş'ı taşıyor. Arş da onları taşıyordu; ama hepsi-
    ni Allanın gücü taşıyordu.
    Rivayete göre: "Her sabah ve her akşam yedişer kere:
    "Hasbiye'llahu la ilahe illâ huve, aleyhi tevekkeltü ve
    hüve Rabbül Arşil azim" (kendisinden başka ilâh bulun-
    mayan Allah bana yeter, ben yalnız O'nun desteğine güve-
    niyorum, O yüce Arş'm sahibidir) diyen kimsenin Allah, eğri
    doğru ne dileği varsa yerine getirmeyi üzerine almıştır."
    Başka bir rivayete göre, hadisin son kısmı şöyledir:
    "Allah, gerek dünya ile ilgili, gerek Ahiret ile ilgili ne dileği
    varsa yerine getirmeyi üzerine alır."

  7. #17
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ

    ALLAH KORKUSU

    Peygamber'imiz (s. a. s.) buyuruyor ki:
    "Yüce Allah (c.c.), kanatlarının biri doğuya, öbürü
    batıya uzanan ve ayaklan yedinci kat yere inen bir kuş
    yarattı. Kuşun üzerinde bütün varlıkların sayısı kadar tüy
    vardır.
    Ümmetimden kadın-erkek herhangi bir kimse bana
    salât-ü selâm getirdiği zaman Yüce Allah bu kuşa, Ars'ın
    altında bulunan nurdan bir denize dalmasını emreder. Kuş
    denize dalıp çıkararak kanatlarını silkeleyince her tüyünden
    bir damla akar. Yüce Allah akan her damladan, üzerime
    kıyamete kadar salât-ü selâm getiren kul hesabına istiğfar
    edecek bir melek yaratır."
    Ehl-i Hikmet'ten biri şöyle der:
    "Vücudun selâmeti az yemekte, ruhun selâmeti az gü-
    nah işlemekte ve dinin selâmeti de varlıkların en hayırlısına
    (Peygam-ber'imize) selât-ü selâm getirmektedir.
    Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
    "Ey iman edenler! Allah'dan korkunuz ve O'na itaat
    ediniz ve herkes yarını için (kıyamet günü ne amel işlediğine)
    baksın (yani sadaka verin ve Allah'ın emrine uygun ameller
    işleyin ki, Kıyamet günü sevabım bulaşınız) Allah'tan korku-
    nuz, çünkü O, (iyilik olsun, kötülük olsun) yaptığınız her ha-
    reketten haberdardır. Haşr Sûresi, 18.
    Çünkü Kıyamet günü melekler, gökler, yeryüzü, gece,
    gündüz -iyilik olsun, kötülük olsun- insanoğullarmın işlediği
    her şeye şahitlik edeceklerdir. Hatta vücudun azaları bile
    insanoğluna karşı şahit tutulacaktır.
    Yeryüzü, günah işlemekten sakınarak iyiliğe koşan
    (zahid) ve mümin kulun lehine şahitlik ederek: "bu adam
    üzerimde namaz kıldı, oruç tuttu, hacca gitti, cihad etti" di-

    uecek, günahtan sakınarak iyiliğe koşan mü'min kul da bu
    şahitliğe sevinecektir.
    Buna karşılık aynı yeryüzü, kâfir ve günahkârların
    aleyhinde de şahitlik ederek: "Bu adam üzerimde Allah'a
    şirk koştu, zina işledi, içki içti, haram yedi" diyecektir.
    Merhametlilerin en merhametlisi olan Yüce Allah (c.c.) kâfir
    ve günahkârları inceden inceye sorguya çekerse vay hal-
    lerine!
    Mümin vücudunun bütün azaları ile Allah'dan korkan-
    dır. Nitekim büyük ahlâk ve fıkıh bilgini Ebû'1-Leys es-
    Semerkandî bu konuda der ki:
    Allah korkusunun, yedi alâmeti vardır:
    — Birinci alâmet dilde belirir: Allah korkusu taşıyan
    kul dilini yalandan, dedikodudan, koğuculuktan, iftiradan ve
    boş konuşmaktan alıkor, bunlar yerine onu zikirle, Kur'ân
    okumakla ve ilmî konuşmalarla meşgul eder.
    İkinci alâmet kalpde belirir: Allah korkusu taşıyan kul
    başkalarına karşı kalbinde düşmanlık, iftira ve kıskançlık
    barındırmaz. Çünkü kıskançlık iyilikleri mahveder. Nitekim
    Peygamber'imiz (s.a.s.) şöyle buyurur:
    "Ateş odunu nasıl yerse (yakarsa) kıskançlık da
    iyilikleri öyle yer" (yok eder)"
    Bilesin ki, kıskançlık, kalp hastalıklarının başlcaların-
    dan biridir ve bu hastalıklar da ancak ilimle ve iyi ameller
    işleyerek tedavi edilebilir.

    Üçüncü alâmet göz'de belirir: Allah korkusu taşıyan
    kul, haram yiyeceğe, haram içeceğe, haram giyeceğe... (k,_
    sacası) haram olan hiçbir şeye bakmaz. Dünyaya aç \JQ
    muhteris gözlerle değil, ibret almak amacı ile bakar. Helâl
    olmayan şeylerden bakışlarını uzak tutar.
    Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurur:
    "Kim gözünü haramla doldurursa Allah da onun gö-
    zünü kıyamet günü ateşle doldurur."
    Dördüncü alâmet karın'da belirir: Allah korkusu taşı-
    yan kul, karnına haram lokma sokmaz, çünkü haram lokma
    yemek ağır günahlardan biridir. Nitekim Peygamberimiz
    (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
    "İnsanoğlunun karnına haram bir lokma inince, o
    lokma midesinde kaldığı sürece yerde ve göklerde melekler
    tekrar tekrar o kimsenin üzerine lanet yağdırırlar. O lokmayı
    hazmederken öldüğü takdirde varacağı yer cehennemdir."
    — Beşinci alâmet, eller'de belirir: Allah korkusu taşı-
    yan kimse, ellerini harama değil, Allah'ın rzasına uygun şey-
    lere doğru uzatır. Nitekim sahabîlerden Ka'bu'l-Ahbar'ın
    (r.a.) şöyle dediği rivayet edilir:
    "Yüce Allah, her bir bölümü yetmiş bin gözlü olan ve
    her bölümü yetmiş bin yakuttan yapılma bir köşk yarat-
    mıştır. Kıyamet günü bu köşke ancak önlerine çıkan hararn
    şeylerden Allah korkusu ile uzak duranlar girebileceklerdir."

    — Altıncı alâmet ayaklarda belirir: Allah korkusu taşı-
    yan kimse, günah işlemeye değil, Allah'ın emrine uygun ve
    O'nun rızasını kazandıracak işlere doğru yürür, âlimlerle ve
    iyi amel işleyenlerle buluşmak gayesi ile adım atar.
    — Yedinci alâmet amel'de belirir: Allah korkusu taşı-
    yan kimse ibadetini sırf Allah rızası için yapar, riyadan ve
    münafıklıktan kaçınır, böylelikle Allah'ın haklarında şöyle
    buyurduğu kimselerden biri olur:
    "Rabb'ının katında Ahiret, günahlardan kor-
    kanlar İçindir," Zuhruf Sûresi, 35.
    Böyleleri için Yüce Allah başka bir âyette şöyle
    buyurur:
    "Günahlardan sakınanlar, hiç şüphesiz, cen-
    netlerde ve pınarlarının başların)dadırlar Zâriyat
    Sûresi, 15.
    Büyük ve fıkıh âlimi Ebu'1-Leys es-Semerkandî
    (rahimehullah) şöyle der:
    Allah'ın yedinci kat semada birtakım melekleri var ki,
    yaratıldıkları andan beri secdededirler. Vücutları Allah kor-
    kusu ile devamlı titrer haldedir. Kıyamet günü başlarını
    secdeden kaldırarak: "Ey noksanlıkların her türlüsünden beri
    olan Allah'ımız! Sana lâyık olduğunu derecede ibadet ede-
    bilmiş değiliz" diyeceklerdir.
    Kur'an-ı Kerim'in şu âyeti, onlann bu hallerine işaret
    eder:

    "Üstlerindeki Rabb'lerinden korkarlar ve erriro
    lunduklarmı yaparlar (göz açıp kapayıncaya kadar
    bile Allah'ın emrinin dışına çıkmazlar.)"Nahl Sûresi, 50
    Peygamber 'imiz (s. a. s.) şöyle buyurur:
    "Kulun vücudu, Allah korkusu ile ürperdiği zaman
    yapraklan dökülen ağaç gibi günahlarından sıyrılır."
    HÎKfiYE
    Adamın biri bir kadına tutulur. Günün birinde kadın
    bir iş için yolculuğa çıkar. Adam da peşine takılır. Kafilenin
    mola verdiği bir sırada yol arkadaşlarının uykuya dalma-
    larını fırsat bilerek kadınla başbaşa kalmayı başaran âşık
    ona sırrını açar.
    Kadın adama: "Bak bakalım herkes uyuyor mu?" der.
    Bu sözü, karşı tarafın arzusuna ram olmak üzere olduğu
    şeklinde yorumlayarak sevince kapılan âşık derhal yerinden
    fırlayarak kafilenin etrafından bir tur atar. Herkesin mışıl
    mışıl uyuduğunu görür. Kadının yanına dönerek: "Evet, her-
    kes uyuyor" der. Bunun üzerine kadın adama: "Acaba Allah
    hakkında ne dersin, o da uyuyor mu?" diye sorar. Adam:

    -"Allah uyumaz. O'nu hiçbir zaman ne uyku ne de
    uyuklama hali almaz" diye karşılık verir. O zaman kadın der
    ki: "İnsanlar bizi görmüyorsa da şu anda uykuda olmayan
    ve hiçbir zaman uyumayan Allah bizi görüyor. Buna göre
    asıl O'ndan korkmalıyız!"

    Kadının bu sözleri üzerine adam Allah'tan korkarak
    ttuğu kötü yoldan vaz geçer de kadının yanından ayrılır,
    evine döner.
    Öldüğü zaman bir tanıdığı onu rüyasında görür: "Allah
    sana nasıl muamele etti?" diye sorar. Adam: "Kendisinden
    korkarak o günahı işlemediğim için Allah beni affetti." diye
    cevap verir.
    HİKÂYE
    Zamanın birinde İsrailoğullarından biri kendini ibadete
    vermişti. Çoluk çocuk sahibiydi. Günün birinde ailece aç ka-
    lırlar. Tamamen çaresiz kaldığı için yiyecek bir şeyler bulup
    getirsin diye karısını dışarıya gönderir.
    Kadın bir tüccarın evine varır, çoluk-çocuğuna yedi-
    recek bir şeyler ister. Tüccar, kadına: "Olur, fakat önce
    bana kendini teslim et" diye teklif eder. Kadın hiçbir cevap
    vermeden çıkar, evine döner. Yavrularını: "Anneciğim! Aç-
    lıktan öleceğiz, bize yiyecek bir şey ver" diye feryad eder
    durumda bulur.
    Geri çıkarak tekrar tüccarın yanına varır, yavrularının
    acıklı durumunu anlatır. Tüccar: "İstediğim olacak mı?"
    diye sorar. Kadın: "Evet" der.
    İkisi başbaşa kalınca kadının eklem yerleri öylesine
    titremeye başlar ki, azaları yerlerinden çıkacak gibi olur.

    Tüccar: "Ne oluyor sana?" diye sorar. Kadın: "/\l_
    lah'tan korkuyorum" diye cevap verir.
    Aldığı cevap üzerine kendine gelen adam: "Sen şu
    sıkışık durumuna rağmen bu günahtan dolayı Allah'tan
    korkuyorsun, oysa asıl benim korkmam gerekir" diyerek ya-
    pacağı işten vazgeçer. İstediklerini vererek kadını gönderir.
    Kadın kucağındaki yiyecekler ile yavrularına döner. Çocuk-
    ların sevinci sonsuzdur.
    Bu sırada Yüce Allah'tan tüccar hakkında Hz. Musa'ya
    (a.s.) vahiy gelir. Allah: "Falan oğlu filana bütün günahlarını
    affettiğimi söyle" diye bildirir.
    Bunun üzerine Hz. Musa (a.s.) tüccarı bulur, ona:
    "Mutlaka Allah ile aranızda sır kalan bir hayır işlemiş
    olmalısın" der. O zaman tüccar kendisine yoksul kadınla
    arasında geçenleri anlatır. Hz. Musa (a. s.): "İşte bu yüzden
    Allah, geçmiş bütün günahlarını bağışladı" diyerek tüccara
    müjdeyi verir.
    Rivayete göre Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle bu-
    yurmuştur:
    'Yüce Allah şöyle buyurur: Şu iki korkuyu iki gün aynı
    kulumda biraraya getirmem. Dünyada benden korkanın
    Ahiretini emin kılarım.
    Buna karşılık dünyada iken benim korkumu yüreğinde
    taşımayanları Kıyamet günü korkuya düşürürüm."

    Yüce Allah (c. c.) buyuruyor ki:
    "İnsanlardan değil, benden korkunuz." Mâide Sûresi, 44.
    "Eğer mü'minseniz, onlardan değil, benden korkunuz."
    Sûresi, 175
    Hz. Ömer (r.a.) Kur'ân'dan bir âyet dinlediği zaman
    yere baygın düşerdi. Bir eline bir saman çöpü alarak şöyle
    der: "Keşke ben de bir saman çöpü olsaydım, adı anılmaya
    değer bir şey olmasaydım. Keşke anam beni doğurmamış
    olsaydı."
    O çok ağlardı, hüngür hüngür yaş dökerdi. Bu yüzden
    yanaklarından süzülen yaşların bıraktığı iki siyah iz her
    zaman yüzüde görülürdü.
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Sağılan süt memeye geri dönmedikçe Allah korkusu
    ile ağlayan kimse de cehenneme girmez."
    Rivayet edilir ki, Kıyamet günü bir kul Allah katına
    çıkarılacak ve günahların ağır bastığı görülerek cehenneme
    atılması emredilecektir. Bu sırada kirpiklerinden bir tel dile
    gelerek şöyle diyecektir. Ey Rabb'im! Senin Rasûl'ün
    Muhammed: "Kim Allah korkusu ile ağlarsa Allah onun yaş
    döken gözlerini cehennemden saklar.".
    Bunun üzerine dünyada Allah korkusu ile ağlayan bir
    kirpik teli sayesinde adam affedilecektir. Cebrail (a.s.):
    "Falan oğlu falan bir tel kirpik sayesinde kurtuldu" diyerek
    bu durumu ilân edecektir.

    Rivayet edilir ki, Kıyamet günü cehennem ortaya
    çıkınca öylesine kükreyecek ki, bütün ümmetler dehşetinden
    dizüstü kapanacaklardır. Nitekim Yüce Allah (c.c.)
    buyuruyor ki:
    "... Ve sen her ümmeti dizüstü çökmüş (ne
    olacağını endişe ile bekler) görürsün. Her ümmet
    amel defterini almaya çağırılır." Câsiye Sûresi, 28.
    İnsanlar cehenneme yaklaştmldıklarında onun öfke ve
    kükreyişini duyacaklar, bu kükreyiş beşyüz yıllık mesafeden
    duyulacaktır.
    O zaman peygamberler dahil herkes kendi derdine
    düşerek: "Ben ne olacağım, ben ne olacağım?" diyecektir.
    Yalnız peygamberlerin Yücesu olan Hz. Muhammed (s.a.s.)
    müstesna, O: "Ümmetim ne olacak, ümmetim ne olacak?"
    diyecektir.
    O sırada cehennemden dağlar gibi bir ateş kütlesi
    çıkacaktır. Peygamber'imizin (s.a.s.) ümmeti: "Ey ateş
    kütlesi! Namaz kılanlar, doğruluktan ayrılmayanlar, Allah'tan
    korkanlar ve oruç tutanlar hakkı için geri döner misin?" diye
    yalvararak ateşi geldiği yere göndermeye çalışacaklar, fakat
    ateş geri dönmeyecektir.
    Bu sırada Cebrail'in (a.s.): "Ateş kütlesi Muhammed'in
    ümmeti üzerine yöneldi" diye seslendiği duyulacaktır. Bu-
    nun üzerine Cebrail, bir bardak su getirerek Peygam-
    berimize uzatacak ve: "Ey Allah'ın Rasûlü! Bunu al, ateşin
    üzerine at" diyecektir. Peygamberimiz (s.a.s.) Cebrail'den

    aldığı bardağı ateşin üzerine boşaltır boşaltmaz ateş sö-
    necektir.
    Peygamber'imiz (s.a.s.): Bu su nedir? diye soracak ve
    Cebrail'den (a.s.) şu cevabı alacaktır: Bu senin ümmetinin,
    Allah korkusu ile ağlayan günahkârlarının gözyaşıdır. Şimdi
    ateşin üzerine serpip onu -Allah'ın izne ile- söndüresin diye
    sana getirme emri aldım."
    Peygamber'imiz (s.a.s.) şöyle dua ederdi:
    "Allah'ım! Bana senin korkun ile ağlayan iki göz
    bağışla." Gözyaşı dökmek konusunda şu beyit ne kadar
    düşündürücüdür:
    Ey gözlerim, günahıma ağlar mısınız?
    Ömrüm ellerimden uçtu, gitti de farkında olmadım.
    Peygamber'imizin (s.a.s.) şöyle buyurduğu bildiriliyor:
    "Hiç bir mü'min düşünülemez ki, Allah korkusu ile gö-
    zünden sinek başı kadar yaş çıksın ve elmacık kemiğine
    kadan insin de o kula cehennem ateşi değsin."
    HİKÂYE
    Anlatıldığına göre Muhammed İbni Münzir (Rah-
    metullahi aleyh) ağladığı zaman gözyaşyları ile yüzünü,
    sakalını ovar: "duyduğuma göre gözyaşı değen yere cehen-
    nem ateşi değmez" derdi.

    Mü'min Allah'ın gazabından korkmalı ve kendini nefsin
    azgın arzularına uymaktan sakındırmalıdır. Nitekim All^K
    (c.c.) şöyle buyuruyor:
    "Nefsinin azgın arzularına uyan ve dünya
    hayatını (Ahirete) tercih edenlerin varacağı yer ce-
    hennemdir. Rabb'ınm makamından ve nefsini azgm
    arzulardan alıkoyanların varacağı yer ise cennettir."
    Nâziât Sûresi, 37-41.
    Allah'ın gazabından kurtularak sevap ve rahmetine
    nail olmak isteyenler, sıkıntılara sabırla katlanmalı, Allah'ın
    buyruklarına uymakta ısrar etmeli ve günahlardan sakınma-
    lıdırlar.
    "Cennetlikler cennete girdikleri zaman melekler onları
    türlü türlü hayır ve nimetlerle karşılarlar, onlar için sedirler
    kurularak döşenir. Kendilerine çeşit çeşit yemek ve meyvalar
    ikram edilir. Bu nimetlere rağmen üzerlerinde bir durgunluk
    farkedilir, bir şeyler bekledikleri görülür.
    O zaman Yüce Allah: "Ey Kullarım! Burası durgun ve
    bekleyiş içinde olunacak bir yer olmadığı halde sizdeki bu
    durgunluk ve bekleme hali nedir?" diye buyurur. Cennet-
    likler: "Bize yapılmış bir vaad vardı, şimdi zamanı geldi" diye
    cevap verirler."
    Bu cevap üzerine Allah (c.c.) meleklere: "Perdeleri
    yüzlerinden kaldırın" diye emir buyurur. Melekler:
    "Ey Rabb'imiz! Bunlar seni nasıl görebilirler? Dünyada
    günah işlemişlerdi" derler. Meleklerin bu sözlerine karşılık

    yüce Allah emrini tekrar ederek şöyle buyurur: "Perdeleri
    kaldırın, onlar dünyada iken bana kavuşmak azrusu ile
    zikretmişler, secde etmişler ve gözyaşı dökmüşlerdir."
    Perdeler kaldırılır ve bakarlar, ansızın Allah katında
    secdeye kapanırlar. O zaman Allah onlara: "Kaldırın başınızı,
    zira burası amel yeri değil, bağış ve mükâfat yeridir" diye
    buyurur. Başlarını kaldırınca keyfiyet ölçüleri dışında onlara
    cemalini gösterir.
    Arkasından sevinçlerini zirveye çıkarmak üzere onlara
    şöyle seslenir: "Ey kullarım, selâm üzerinize olsun! Ben
    sizden hoşnudum, siz de benden hoşnud oldunuz mu?"
    Cennetlikler şöyle karşılık verirler:
    -"Ey Rabb'imiz! Nasıl hoşnud olmayalım ki, sen bize
    hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir
    insanın hayalinde canlandırmadığı nimetler verdin."
    Bu konuda Yüce Allah (c. c.) şöyle buyurur:
    "Allah onlardan hoşnud oldu, onlar da Al-
    lah'dan hoşnud oldular." Beyyine Sûresi, 8.
    "Rahim olan Rabb'den selâm vardır (onlara.)"
    Yasin Sûresi, 53

  8. #18
    ***
    DIŞARDA
    Points: 5.480, Level: 47
    Points: 5.480, Level: 47
    Level completed: 65%,
    Points required for next Level: 70
    Level completed: 65%, Points required for next Level: 70
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    kader_18 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Apr 2010
    Yer
    hatay
    Mesajlar
    317
    Points
    5.480
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    16

    Standart Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ

    Allah razı olsun.Rabbim bizleri cehennem azabından korusun inşallah...

  9. #19
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ

    KABİR KORKUSU

    Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "İçine ölü gömüldüğü zaman kabir ona der ki:
    -"Ey Ademoğlu! Yazık sana, beni ne kadar hesaptan
    çıkardın. Benim sıkıntı, karanlık, yalnızlık ve böcek yurdu
    11 olduğumu bilmiyor muydun? Yolun bana düştüğünde ayak-
    ı -i
    r lann geri geri giderken beni ne kadar hesap dışı bıraktın."
    Eğer ölü iyi amel işlemiş biri ise onun adına kabre
    denir ki: "Peki, ya bu adam iyiliği emreden ve kötülükten
    alakoyan biri ise o zaman ona karşı tutumun ne olur?" Kabir
    der ki, "O zaman ben onun için yeşil bir bahçe olurum, onun
    vücudu nurlanır ve ruhu Allah'a yücelir."
    Ubeyd İbni Umcyr cl-Leysî (r.a.) der ki:
    -"Kabir, içine giren herkese seslenerek der ki: "Ben
    karanlık ve yapayalnızlık yurduyum. Eğer hayatta iken
    Allah'a itaat halinde idiysen şimdi ben sana rahmet olurum.
    Eğer hayatta iken Allah'a karşı baş kaldırdıysan bu gün ben
    senin için felâketim. Allah'a itaatkâr olarak bana gelen bir
    Sun buradan memnun ayrılır. Allah'a karşı gelmiş biri olarak
    t>ana gelen biri ise bir gün buradan feryadu figan kopararak
    Çıkar."


    Muhammed İbni Şirin (r.a.) der ki: Öğrendiğimize göt
    kişi mezara gömülerek azab çekmeye başlayınca veya bit
    takım acılar ile yüzyüze gelince diğer kabirlerde yatan ölü
    komşulan ona şöyle seslenir: "Ey dost ve komşularının ölü-
    münden sonra dünyada kalan kimse, bizden niye ibret alma-
    dm? Henüz fırsat elindeyken bizim amel defterimizin ölümle
    kapandığını görmedin mi? Dostlarının kaçırdığı fırsattan sen
    değerlendiremez miydin?"
    Diğer yandan yer tabakalan da ona şöyle seslenir:
    -"Ey dünyanın görünüşlerine aldanan kişi: Ailenden
    dünyaya aldanıp senden önce toprağın kamına gömülmüş
    olanlardan ibret alsaydın ya! Oysa ki senden öncekilerin
    cenazelerinin sevdikleri tarafından bu kaçınılmaz durağa ta-
    şındığını görüyordun."
    Yezid er-Rekkaşî (r.a.) der ki:
    "Öğrendiğime göre ölü mezara girince amelleri üzerine
    üşüşür ve Allah'ın izni ile dile gelerek sahiplerine derler ki:
    "Ey çukurunda tek başına kalan kimse! Dostların ve ailen
    senden ayrıldı, bu gün bizden başka hiç bir yoldaşın yok
    senin."
    Kâ'b el-Ahbar (r.a.) der ki:
    "İyi kul mezara gömülünce namaz, oruç, hac, cihad ve
    sadaka gibi iyi amelleri çevresine üşüşür. Bu arada azab
    melekleri ona ayaklan tarafından sokulmak isteyince namaz
    der ki: "Uzak durun ondan, ona sokulmanıza yol yok. Bu

    Baklan üzerinde uzun müddet dikilerek Allah Rızası için
    benikıldıydı."
    Bunun üzerine azab melekleri ona başı tarafından
    sokulmak isteyince oruç:
    -"Onun yanına girmenize yol yok. Dünyada Allah rızası
    için uzun müddet susuz kaldıydı, bu yüzden yol yok size
    onun yanına sokulmaya" der. Azab melekleri bunun üzerine
    yan taraftan ona sokulmaya girişince hac ve cihad birlikte
    derler ki:
    -"Uzak durun ondan. Nefsini feda ederek ve bedenini
    yorgunluğuna katlanarak hacca gitti cihad etti. Bu yüzden
    yanma girmeye yol yok size."
    Bu sefer azab melekleri ona elleri tarafından sokul-
    maya kalkışınca sadaka der ki: "Uzak durun efendimden. .
    Nice sadaka şu iki elden çıkarak Allah rızası uğruna yoksulun
    eline girdi. Bu yüzden size Ona varmaya yol yok."
    Bunun üzerine o ölüye: "Müjdeler olsun! Diriyken
    saadet içinde yaşadığın gibi ölüyken de saadete kavuşur"
    diye seslenilir. Arkasından rahmet melekleri gelerek ona
    cennet yatağı sererler, cennet yaygıları yayarlar. Kabri,
    Sözünün alabileceği kadar genişletilir, kendisine bir cennet
    kandili sunularak bir daha dirileceği güne kadar kabrinde
    aydınlık içinde zaman geçirir."
    Ubeydullah İbni Ubeyd İbni Ömer (r.a.) bir cenaze
    namazında der ki:

    -"Duyduğuma göre Peygamber'imiz (s.a.s.) şöyj
    buyurur:
    "Ölü mezara konulunca, kendisini toprağa verenlerin
    ayak seslerini duyar oturur, kendisi ile konuşacak hiç kimse
    yoktur. Yalnız kabir ona seslenir ve der ki:
    -"Ey ademoğlu, yazıklar olsun sana! Dünyada benim
    hakkımda, darlığım hakkında, pis kokum hakkında, dehşe-
    tim ve kurtlarım hakkında korkunç şeyler duymadın mı? Be-
    nim için ne hazırlık yaptın?"
    Bera İbn-i Azib (r.a.) der ki:
    "Bir gün Peygamber'imiz ile birlikte ensardan birinin
    cenazesini toprağa vermiştik. Peygamber'imiz başını öne e-
    ğerek mezarın başına oturdu ve üç kere:
    "Allah'ım, kabir azabından sana sığınırım" dedi ve
    sonra sözlerine şöyle devam etti:
    -"Mü'min Ahirete göçerken Allah ona yüzleri güneş gibi
    parlak bir grup melek gönderir. Ellerinde onun kefeni ve
    kokusu vardı.
    Gözünün görebileceği yere kadar sıra halinde oturur-
    lar, mü'minin ruhu çıkınca gerek yer ile gök arasında bulu-
    nan ve gerekse gökteki bütün melekler ona dua ederler,
    göklerin bütün kapılan onun ruhuna açılır, her gök kapısı ru-
    huna geçit vermeye can atar.
    108

    Ruhu göğe yüceltilince: "Yâ Rabb'i, filân kulunu getir-
    dik" diye seslenilir. Allah: "Geri götürün ona hazırladığım
    yüksek dereceleri gösterin. Çünkü ben dünyada ona,
    -"Biz sizi topraktan yarattık, oraya döndürürüz ve yine
    sizi yeni baştan oradan çıkarırız" diye vaad etmiştim" diye
    buyurur. Tâhâ Sûresi, 55 Kendisini mezara getirenlerin dönüp
    giderken ayak seslerini işitir bir halde iken sorgu melekleri
    yanına giderek onu:
    -"Hey adam, Rabb'in kim, dinin nedir, Peygamber'in
    kim?" diye sorarlar,
    O da: "Rabb'im Allah, dinim İslâm ve Peygamberim
    Hz. Muhammed'dir" diye cevap verir. Sual sırasında ona ol-
    dukça sert davranırlar, ama bu onun karşılaşacağı son im-
    tihan olur. Soruların cevabını verince "Doğru söylüyorsun"
    diye bir ses işitilir, işte Yüce Allah:
    "Allah dünyada ve âhirette iman edenleri, sabit sözde
    (kelime-i şehadet) sebat ettirir, zalimleri de şaşırtır. Allah di-
    lediğini yapar" ibrahim sûresi, 27 âyeti ile bu hadiseye işaret
    etmektedir.
    Arkasından yanına güzel yüzlü has kokulu, alımlı
    elbiseli biri girerek ona: "Allah'ın rahmeti ve ebedî nimet-
    lerinin bulunduğu cenneti olarak sana müjdeler olsun!" der.
    Ölü olan:
    -"Allah seni de hayırla müjdelesin, kimsin sen?" diye
    sorar. Yeni gelen der ki:

    -"Senin iyi amelinim. Allah'a yemin ederek söylüyorum
    ki, senin ibadet işlemeye nasıl can attığını, buna karşıl^
    günah işlememe karşı nasıl gönülsüz davrandığını iyi biliy0,
    rum. O yüzden Al'ah da sana iyilik verdi."
    Arkasından:
    -"Onun altına bir cennet yatağı serin ve mezarından
    cennete bir kapı açın" diye bir ses gelir. Gelen emir uyannca
    altına bir cennet yatağı serilerek yattığı yerden cennete bir
    kapı açılır. Bunun üzerine o der ki:
    -"Allah'ım! Kıyamet Gününü çabuklaştır da bir an önce
    çoluk-çocuğuma kavuşayım."
    Kâfir ise dünyadan ayrılıp Ahirete göç etmeye yönelin-
    ce yanına kaba ve sert görünüşlü bir grup melek girer. Elle-
    rinde ateşten elbiseler ile katrandan iç çamaşırları vardır, he-
    men çevresini sararlar.
    Son nefesini verince gerek gökle yer arasında ve gerek-
    se gökteki bütün melekler ona lanet okurlar. Ruhuna karşı
    bütün gök kapılan kilitlenir. Hiçbir gök kapısı ruhuna yol
    vermek istemez, bu yüzden yukarıya çıkan ruhu, yarı yoldan
    geri çevrilir. Ve:
    -'Yâ Rabb'i, falan kulunu ne gök ve ne de yer kabul
    ediyor" diye duyurulur.
    Bunun üzerine Yüce Allah: "Geri götürerek ona hazır-
    ladığım azabları gösterin. Çünkü ben ona: "Sizi topraktan

    arattık, oraya döndürürüz ve yine yeni baştan oradan çıka-
    nrız" diye vaad etmiştim buyurur.
    Ölü, kendisini geri getirip mezanna bırakanların ayak
    sesleri henüz kaybolmadan sual meleklerinin: "Hey adam,
    Rabb'in kim, dînin nedir, peygamber'in kimdir?" sorulan ile
    karşılaşır. Sorulara: "Bilmiyorum" diye karşılık verince sorgu
    meleklerinden: "Bilmen gerekirdi" diye karşılık alır.
    Arkasından yanına çirkin yüzlü, pis kokulu ve çirkin
    elbiseli biri girer, ona: "Allah'ın gazabını ve daimi acı azabını
    sana müjdelerim!" der.
    Bunun üzerine o yeni gelene:
    "Allah belânı versin kimsin sen?" diye sorar. Yeni gelen
    der ki:
    "Senin kötü amelin. Allah'a ye min ederek söylüyorum
    ki, sen günah işlemeye can atar, buna karşılık ibadet işle-
    meye karşı gönülsüz davranırdın. Şimdi Allah cezam verdi."
    O da: "Allah senin de belânı versin" diye cevap verir.
    Daha sonra karşısına sağır, kör ve dilsiz bir azab meleği
    dikilir. Elinde insanlarla cinler bir araya gelseler kaldırama-
    yacakları kadar ağır ve üzerine indirilebileceği bir dağı bile
    altında ezip toprağa çevirebilecek olan demir bir topuz var-
    dır. Topuzla ona bir darbe indirince altında ufalanarak toz
    olur. Sonra yeniden can gelir. Alnına bir topuz darbesi daha
    indirilir. Darbeler arasında kopardığı feryadı insanların ve
    inlerin dışında kalan bütün yeryüzü canlılan duyar.
    111


    Arkasından: "Onun altına iki ateş tabakası serin ve ya+
    tığı yerden cehenneme bir kapı açın" diye bir ses duyulur
    Bunun üzerine altına iki ateş tabakası serilerek kabrinden
    cehenneme bir kapı açılır."
    Muhammed İbni Ali (r.a.) der ki: "Her ölüye, gerek
    iyi amelleri ve gerekse kötü amelleri mutlaka gösterilir, iyi,
    likleri karşısında gözleri dikilir, kötülükleri karşısına da başım
    öne eğer."
    Ebû Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre Peygam-
    berimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Mü'min ölmek üzere iken bir grup melek, yanlarına
    misk ve reyhanlı bir ipek parçası ile ona gelirler. Ruhu
    hamurdan kıl çeker gibi çıkarılır.
    Ona:
    -"Ey huzura ermiş, tatmin olmuş ruh! Sen Rabb'inden
    ve Rabb'in de senden hoşnut olarak Allah'ın ululuk ve
    kerametine çık" denir.
    Ruhu çıkarılınca meleklerin yanındaki misk ve reyhana
    konarak ipek parçasına sarılır ve "İlliyûn'"a gönderilir.
    Kâfir ölmek üzere iken bir grup melek, yanlarına içinde
    yanar ateş parçası bulunan bir bez parçası ile ona gelir, ruhu
    hoyratça çıkarılırken ona:
    -"Ey pis ruh! Sen Rabb'inden uzak ve Rabb'inin gazabı
    üzerinde olarak O'nun azab ve ezasına çık denir. Çıkarılan

    hu meleklerin getirdiği ve harıl harıl yanan bu ateş parçası
    üzerine konarak bez parçasına sarılır ve "siccin"e gönderilir."
    Muhammed İbni Kâ'b el-Kurâzî (r.a.)'den rivayet edil-
    diğine göre; şayet onlardan birine ölüm gelirse:
    "Nihayet onlardan birine ölüm gelince: Ey Rabb'im,
    beni geri gönder de terkettiğim konularda iyi amel işleyeyim"
    der, mealindeki âyeti yorumlarken der ki:
    -"Allah böyle diyen kula: "Ne istiyorsun, arzun neyedir?
    Mal biriktirmek, ağaç dikmek, bina yapmak ve nehir yatak-
    ları açmak için mi yeniden dünyaya dönmek istiyorsun?"
    diye sorar.
    Kul, "Hayır, ihmal ettiğim hususta da iyi amel işlemek
    için geri dönmek istiyorum" diye cevap verir.
    Fakat Yüce Allah bu dileğe karşılık:
    "Hayır, hayır. O sadece kendinin söylediği boş bir söz-
    dür" diye cevap verir.
    Yani bu kimseler, bu sözü ölmek üzere iken mutlaka
    söylerler, fakat reddedilirler.
    Ebû Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre Peygambe-
    rimiz (s. a. s.) buyuruyor ki:
    "Mü'minin mezarı yeşil bir bahçedir ve yetmiş arşın
    u genişliğindedir. Ayın ondördüncü gecesi gibi aydınla-
    tılır.


    "Onun için sıkıntı bir hayat vardır" âyeti kim hakkında
    indirildi, biliyor musunuz? Oradakiler: "Allah ile O'nun
    Râsûl'ü bilir" deyince Peygamber'imiz şöyle buyurdu:
    "Bu âyet kabirdeki kâfirin çekeceği azabı anlatmak-
    tadır. Üzerine doksan dokuz musallat edilir. Tinriîn ne
    demektir bilir misiniz? Doksan dokuz yılan (ejderha) demek-
    tir. Her yılanın yedi başı vardır hepsi onu ısırır, yalar ve
    vücûduna nefes üfler. Bu hal kabirden kalkıncaya kadar de-
    vam eder. Sayının doksan dokuz olarak belirtilmesine
    şaşmamalı. Çünkü bu yılan ve akreplerin sayısı kibir, riya,
    kıskançlık, dargınlık, kin ve benzeri kötü huyların sayısınca-
    dır. Çünkü bunların sayılı asılları vardır. Sonra kötü huylar
    bu asıllardan sayılı dallara ve her daldan çeşitli budaklara
    ayrılırlar. İşte bu sıfatlar asıl mahvolma sebebidir. Ki (bunlara
    mühlikât denilir.) Bunlar aynen akrep ve yılanlara dönü-
    şürler. Kuvvetlileri yedi başlı doksan dokuz yılan kadar ısırır,
    zayıfı da akrep gibi sokar, ikisi arasında kalanlar da bildiği-
    miz yılan gibi ısırır.
    Kalb gözü açık, basiret sahipleri gerek bu mahvedici
    ana gövdeleri ve gerekse bu gövdelerden çıkan dallan görür-
    ler. Fakat bunların sayısı ancak Nübüvvet Nuru ile bilinir
    Bu çeşit haberlerin gerçek bir dış yüzü ve gizli bir iç yüzü
    basiret sahiplerine açıktır. Bu çeşit haberlerin mahiyetini kav-
    ramakta güçlük çekenler, bunların dış yüzünü inkâr etme-
    melidirler. Tersine imanın en alt basamağı, doğrulayıp teslim
    olmaktır.

  10. #20
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ

    CEHENNEM MEYDANI VE CEHENNEM AZABI

    Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
    "Onun (cehennemin) yedi kapısı vardır. Her ka-
    pıya bir grup ayrılmıştır." Hicr, 44
    Ayetteki cüz, "zümre, fırka" demektir. "Kapılardan
    maksat, üstüste yükselen katlardın
    İbni Güreye (rahimehüîlâh) der ki: "Cehennem yedi
    tabakadır. İsimleri üstten aşağıya doğru şöyledir:
    1) Cehennem,
    2) Lazza,
    3) Hutâme,
    4)Saîr,
    5) Sakar,
    6) Cahîm,
    7) Hâviye."
    İlk tabaka iman eden günahkârlar için, ikinci tabaka
    Vahudiler için, üçüncü tabaka hıristiyanlar için, dördüncü
    yıldızlara tapanlar için, beşinci tabaka ateşperestler

    "Cehennemin yedi kapısı vardır, bunlardan birisi, üm-
    metime karşı kılıç çekenlere mahsustur."
    Taberanî'nin rivayetine göre bir gün Cebrail (a.s.) het
    zamankinden başka bir saatte Peygamber'imize gelir, Pey-
    gamber'imiz onu karşılayarak: "Ya Cebrail, niye senin çehre-
    ni solgun görüyorum?" diye sorar Cebrail: "Eğer Alla
    116
    nafıklar içindir. Görülüyor KÎ usuen..^... ~_
    üsi katıdır. Sonra sırayla diğerleri gelmektedir.
    Buna göre âyette Yüce Allah'ın şeytana uyanlarını ye(jj
    kısma ayırıp, her kısmı cehennemin bir katına yerleştireceöi
    belirtilmek istenmektedir. Sebep de şudur: Küfür ve günahla-
    rın derecesi değişik olduğu için onlan işleyenlerin cehennem-
    deki durumları da değişik olmuştur.
    Bir görüşe göre: "Göz, kulak, dil, karın, edep yeri, el ve
    ayaktan ibaret yedi vücut azasına karşılık cehennem de yedi
    kat olarak yaratılmıştır. Çünkü günahlar bu organlardan çık-
    maktadır, o yüzden onlann varacağı yer de yedi katlı olarak
    yaratılmıştır."
    Bu konuda Hazret-i Ali (k.v.) der ki:
    "Cehennem, üstüste yedi kattan meydana gelmiştir. İlk
    önce birincisi, sonra ikincisi, sonra üçüncüsü sırayla bütün
    katlar dolar."
    Buharı ve Timnizî'nin İbni Ömer'den rivayetin göre
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki: •

    hennemin körükleri hakkında sana bilgi vermemi emret-
    meseydi, gelecek değildim" der.
    Peygamber'imiz ona: 'Yâ Cebrail, bana cehennemi an-
    \at" der. Cebrail şöyle cevap verir, "Allah, cehennemin bin yıl
    boyunca yakılmasını emretti. Bin yıl yakıldı, sonunda ağardı.
    Arkasından bin yıl daha yanmasını emretti, sonunda kap-
    kara kesildi.
    Şimdi o kapkaradır, ne kıvılcımı ışık saçar ve ne de ya-
    lazı söner.
    Seni hak üzere elçi olarak gönderen Allah'a yemin ede-
    rim ki, cehennemde iğne deliği kadar bir delik açılsa dağı-
    lacak olan yüksek hararetten dolayı yeryüzünün bütün can-
    lıları kavrularak ölürdü.
    Seni hak üzere elçi gönderen Allah'a yemin ederim ki,
    cehennem bekçilerinden biri dünya halkına görünse yü-
    zünün çirkinliği ve kokusunun ağırlığı yüzünden bütün yer-
    yüzü halkı ölürdü. Seni hak üzere elçi gönderen Allah'a
    yemin ederim ki, Allah'ın (Kuran'in) tanıttığı cehennem zin-
    cirinin bir halkası yeryüzü dağlarına konsa dağ yarılır ve
    yerin merkezine ininceye kadar durmazdı.
    Bunun üzerine Peygamber'imiz: "Yeter, ya Cebrail!
    Yoksa kalbim duracak ve öleceğim" der.
    Bu sırada Peygamber'imiz, Cebrail'in ağladığını görür.
    Ona "Ya Cebrail, Allah katında sahip olduğun mertebeye
    rağmen sen de ağlıyorsun" der. Cebrail O'na şöyle cevap
    verir:

    "Niye ağlamayayım. Asıl benim ağlamam lâzım
    Çünkü belki Allah'ın bilgisine göre bu günkü tnev-
    kiimden başka bir mertebedeyim. Belki meleklerden
    biri iken İblisin tâbi tutulduğu imtihanın bir ben-
    zerine ben de tâbi tutulurum. Bilmiyorum, belki de
    Hamt ile Marufun başlarına gelenler benim de başı-
    ma gelir."
    Bunun üzerine ikisi de ağlamaya başlarlar, göz yaşları
    akarken: 'Ya Cebrail ve ya Muhammedi Yüce Allah her iki-
    nizi âsi olmak tehlikesinden emin kılmıştır" diyen gizli bir ses
    duyarlar.
    Sesi duyunca Cebrail göğe yücelir Peygamber'imiz de
    dışarıya çıkar. Yolda Ensardan eğlenceye dalan bir gurup ile
    karşılaşır.
    Onlara der ki: "Cehennem ardınızda iken gülüyor
    musunuz! Benim bildiklerimi bilseniz, az güler, çok ağlar-
    dınız. Gırtlağınızdan ne yemek ve ne de su geçerdi. Yüksek
    tepelere çıkarak yüksek sesle Allah'a yakarırdınız."
    Bu sırada; 'Ya Muhammed, kullarımı umutsuzluğa dü-
    şürme. Ben seni zorluk gösterici olarak değil, müjdeleyici
    olarak gönderdim" diye bir nida gelir.
    Bu nidayı duyunca Peygamber'imiz: "Doğru olun ve
    Allah'a yaklaşın" diye buyurur.
    İmam Ahmed'in rivayetine göre Peygamber'imiz Ceb-
    rail'e: "Niye hiçbir zaman Mikâil'i gülerken
    görmüyorum?" diye sorar.

    Cebrail de O'na: "Mikâil, cehennem yaratılalıberi
    hiç gülmüş değil" diye cevap verir.
    Müslim'in rivayetine göre Peygamber'imiz (s.a.s.)bir
    hadiste şöyle buyuruyor :
    •Kıyamet günü cehennem, her biri yetmiş bin
    mclek tarafmdan çekilen yetmiş bin yedekle geti-
    rilir."
    ***
    CEHENNEM AZABI

    Ebu Dâvud, Nesâî ve Tirmizî'nin rivayetine göre; Pey-
    gamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
    -"Yüce Allah cennet ve cehennemi yaratınca
    Cebrail'i cennete gönderdi ve git orayı ve*oraya gire-
    cek olanlara neler hazırladığımı gör" dedi. Cebrail de
    cennete vararak onu ve Allah'ın cennetliklere neler hazırla-
    dığını görüp dönünce Allah'a: "Ululuğun hakkı için oranın
    adını duyan herkes içeri dalar" der.
    Arkasından cennet Allah'ın emri üzerine günahlar ile
    kuşatılır. Bunun üzerine Allah Cebrail'e: "Bir daha cennete
    dön ve cennetlikler için neler hazırladığımı gör" diye emir
    buyurur. Cebrail yeniden cennete varınca günahlar ile çevre-
    lendiğini görür, geri dönünce: "Ululuğun hakkına yemin
    ederim ki oraya hiç kimsenin girmeyeceğinden korktum"
    der.
    Bu sefer Allah Cebrail'e: "Var, git cehennemi ziya-
    ret et ve'orada cehennemlikler için neler hazırladığı-
    mı gör" diye -buyurur. Cebrail oraya varınca cehenneme
    bakar, ateş dalgalarının üstüste yuvarlanıp yükseldiğini
    görür. Allah'ın huzuruna dönünce "Ululuğun hakkına
    yemin ederim ki, adını duyan hiç kimse oraya gif-
    120

    mez" der. Bu sırada Allah'ın emri üzerine cehennem azgın
    nefsî arzular tarafından kuşatılır. Allah Cebrail'e "Oraya
    «eniden git, gör" diye buyurur. Cebrail de bir daha
    cehennemi görünce "Ululuğun hakkına yemin ederim
    ki, oraya girmeyen tek kimse kalmayacağından kork-
    tum" der.
    Beyhakînin uygun bir senetle İbni Mes'ut'tan rivayetine
    göre. "Hiç şüphesiz o, (cehennem) köşk iriliğinde
    kıvılcımlar saçar" Murseiât sûresi, 32 mealindeki âyet hakkında
    İbni Mes'ud (r.a.) "Ben bu kıvılcımlar için "ağaçlar gibi"
    değil, "kaleler ve şehirler gibi" tâbirini kullanıyorum de-
    miştir.
    Ahmed İbni Hanbel, İbni Mâce, İbni Hıbban ve Hâ-
    kim'e göre Peygamberimiz buyuruyor ki:
    "Veyl, öyle bir cehennem vadisidir ki, kâfir di-
    bine varıncaya kadar içinde kırk yıl batmaya devam
    eder."
    Tirmizî'ye göre ise aynı hadis şöyledir:
    "Veyl iki dağ arasında o kadar derin bir vadidir ki kâfir
    dibine ulaşıncaya kadar içinde yetmiş yıl batmaya devam
    eder."
    Tirmizî ve İbni Mâce'nin rivayetine göre bir gün
    Peygamber'imiz (s.a.s.) sahabilerine: "Hüzün kuyusundan
    Allah'a sığının" buyurur. Sahabiler. 'Yâ Rasûlallah, hüzün
    kuyusu nedir?" diye sorarlar.

    Peygamber'imiz: "Bizzat cehhennemin günde dört
    kere kendisinden Allah'a sığındığı bir cehennem vadisini >
    diye cevap verir.
    Sahabiler: "Oraya kimler girer, yâ Rasûlallah" diye
    sorarlar. Peygamber'imiz onlara şu cevâbı verir: "Orası
    amellerini gösteriş için işleyen Kur'an okuyucuları
    için hazırlanmıştır. Hiç şüphesiz, Allah'ın gazabına
    en çok hedef olan Kur'an okuyucuları, zorba devlet
    adamlarını ziyaret edenlerdir."
    Taberanî'de yazdığına göre: "Cehennemde bizzat ce-
    hennemin günde dört yüz kere Allah'a sığındığı bir vadi
    vardır ki, orası Muhammed ümmetinin iki yüzlüleri için ha-
    zırlanmıştır."
    Ibni Ebî Dünya der ki: "Cehennemin yetmiş bin va-
    disi, her vadinin yetmiş bin kolu, ve her vadi kolunun yetmiş
    bin taşı vardır, her taşta, cehennemlikleri yüzlerinden sokan
    birer yılan barınır."
    Buharı Tarihinde senedi zayıf şöyle bir hadis vardır:
    "Cehennemin yetmiş bin vadisi, her vadinin yetmiş bin kolu,
    her vadi kolunun yetmiş bin hanesi ve her hanenin yetmiş
    bin evi, her evde yetmiş bin kuyu, her kuyuda yetmiş bin
    yılan bulunur ve her yılan da ağzında yetmiş bin akrep taşır.
    Gerek kâfir ve gerekse münafık, vadinin dibini boylayıncaya
    kadar bunların her biri ile ayrı ayrı karşılaşır."
    Tirmizî'nin rivayet ettiği münkati bir hadise göre
    Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    122

    "Cehenneme atılan büyük bir kaya yetmiş yıl
    düşmesine rağmen dibine varamaz."
    Hz. Ömer (r.a.) der ki: "Cehennemi sık sık hatırla.
    Çünkü harareti yüksek, dibi derin ve topuzları demirdendir."
    Bezzar, Ebû Ya'la, İbni Hıbban ve Beyhakî'nin rivaye-
    tine göre Peygamber'imiz: "Cehenneme bir' kaya salınsa
    yetmiş yıl düşerek ancak dibine ulaşabilir" diye buyuruyor.
    Müslim'in rivayetine göre Ebû Hureyre (r.a.) der ki:
    -"Bir gün Peygamber'imiz: "Bu duyduğunuz nedir,
    biliyor musunuz?" diye sordu. "Allah ve O'nun Rasûl'ü bilir"
    diye cevap verdik. Bunun üzerine Peygamber'imiz şöyle bu-
    yurdu: "Allah yetmiş yıl önce cehenneme bir kaya salmıştı,
    işte şimdi onun cehennemin dibine varışının yankısını
    duydunuz."
    Taberanî'nin rivayetine göre Said el-Hudrî (r.a.) der ki:
    "Peygamber'imiz bir gün şiddetli bir yankı sesi duyarak
    irkildi. Bu sırada yanına Cebrail geldi, Peygamber'imiz O'na:
    -'Ya Cebrail, bu duyduğum ses nedir?" diye sordu.
    Cebrail de ona şu cevabı verdi:
    -"Yetmiş sene önce cehenneme bir kaya salınmıştı,
    fakat ancak şimdi dibine ulaştı. İşte onun sesini Allah sana
    duyurmak istedi."
    Peygamber'imizin bu olaydan sonra, ruhunu Allah'a
    teslim edinceye kadar ağzını açarak güldüğü görülmemiştir."
    123

    Ahmed İbni Hanbel ve Tirmizî'nin rivayetine göre Pev,
    gamber'imiz buyuruyor ki:
    "Eğer şunun gibi (kafaiasım işaret ederek) yuvarlak bir
    kaya parçası gökten salınsa oradaki mesafe beş yüz senelik
    yol kadar olduğu halde akşam olmadan yere iner. Fakat
    aynı kaya cehennemin ağzına salınsa dibine varabilmesi için
    kırk yıl geceli-gündüzlü düşmeye devam etmesi lâzımdır."
    Ahmed Ibni Hanbel, Ebû Ya'la ve Hâkim'in rivayetle-
    rine göre Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Cehennemin demir topuzlanndan biri yere indirilse,
    insanlarla cinler bir araya gelerek onu yerden kaldıramaz-
    lardı."
    Hâkim'in rivayetine göre Peygamber'imiz: "Cehenne-
    min demir topuzlarından biri dağa indirilse, ufalanarak kül
    olurdu" buyuruyor.
    İbni Ebu Dünya'nın rivayetine göre Peygamber'imiz:
    "Cehennem kayalarından biri dünya dağlanndan birinin
    tepesine düşse, dağ eriyerek kül olur. Her cehennemliğin
    yanında böyle bir cehennem taşı ile bir şeytan bulunur"
    buyurmuştur.
    Hâkim'in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.s.)
    buyuruyor ki:
    "Yer yedi kattır. Her iki kat arası beş yüz yıllık
    mesafedir. En üst kat, başı ve kuyruğu havaya kalkmış bir

    balığm sırü üzerindedir, balık kaya üzerinde ve kaya da bir
    meleğin elindedir.
    İkinci kat rüzgârın mahfesidir. Yüce Allah "Ad" kavmini
    yok etmek istediği zaman rüzgâr koruyucusuna, üzerlerine
    mahvedici bir rüzgâr estirmesini emretti. Rüzgâr koruyucusu
    olan melek: 'Ya Rabbi, onlann üzerine öküzün burun de-
    liklerinden çıkan yel kadar rüzgâr salayım mı?" diye sorar.
    Yüce Allah: "O kadarla bütün yer yüzünün ve bütün
    canlıların hakkından gelirsin. Sen onlann üzerine yüzük taşı
    kadar rüzgâr sal" buyurdu. İşte "Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi,
    çürümüş kemik döküntüsü gibi yapmadan bırakmaz" mealin-
    deki âyet bu rüzgâra işaret eder.
    Üçüncü kat yerde cehennem taşları, dördüncü kat
    yerde cehennem kibriti vardır."
    Sahabîler: "Yâ Rasûlallah, cehennemin kibriti mi var?
    diye sordular. Peygamberimiz onlara: "Evet var, nefsimi
    kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, o katta öyle kib-
    rit vadileri vardır ki içlerine yüce dağlar salınsa, eriyerek su
    gibi akarlardı" diye cevap verdi.
    Beşinci kat yerde cehennem yılanları bulunur, ağızları
    vadi gibi geniştir.
    Altıncı kat yerde cehennemin akrepleri bulunur, en kü-
    Çüğü semerli katır iriliğindedir, bir darbe indirince kâfire ce-
    hennem ateşinin hararetini unuttururlar.


    Yedinci kat yerde bir eli önde, bir eli arkada olmak ü
    zere demir kelepçeye vurulmuş olarak İblis vardır. Yüce /\[,
    lah onu bir kulun üzerine salmak isteyince çözer."
    Ahmed İbni Hanbel, Taberanî ve İbni Hıbban ve
    Hâkim'in rivayetine göre Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor
    ki:
    "Cehennemde deve boynu kalınlığında yılanlar
    vardır. Her biri bir kere sokunca yakıcı acısı yetmiş
    yıl devam eder. Yine cehennemde semerli katır irili-
    ğinde akrepler vardır, her biri insanı bir kere ısıtınca
    ateşi kırk yıl boyunca duyulur."
    Tirmizî, İbni Hıbban ve Hâkim'in rivayetlerine göre
    Peygamber'imiz:
    "Cehennemlikler "su" diye yalvarınca kendilerine
    yüzleri kavuran katran gibi bir sıvı verilir. O ne fena bir
    içecek ve orası ne kötü bir yerdir" mealindeki âyet hakkında
    "bu sıvı zeytinyağı tortusu gibidir, cehennemlik
    kimse ona yaklaşınca yüzünün derisi eriyerek içine
    dökülür" buyuruyor. Kehf sûresi. 29.
    Tirmizî'nin rivayet ettiğine göre Peygamberimiz (s.a.s.)
    şöyle buyuruyor:
    "Cehennemliklerin başlarına dökülen kaynar su içle-
    rine sızarak karın boşluklarm eritir ve içlerinde ne varsa eri-
    yerek tabanlarından dışarıya akar. Sonra yeniden eski hal-
    lerine döndürülürler."

    Dahhak (rahimehullah) der ki: "Hamım, Allah'ın yeri
    ööqü yarattığından beri cehennemliklere içirileceği ve başla-
    rından aşağı döküleceği ana kadar durmadan kaynamak-
    tadır."
    Bir görüşe göre cehennemliklere sunulacak olan
    kaynar su, onların akan göz yaşlarını cehennem havuzla-
    rında biriktirerek elde edilir ve kendilerine sunulur.
    İşte "Onlara (cehennemliklere) bağırsaklarını
    parçalayan kaynar bir sıvı verilir" mealindeki âyet, bu
    sıvıya işaret etmektedir. Muhammed Sûresi, ıs.
    Bu hususta daha başka sözler de söylenmiştir. Ahmed
    İbni Hanbel, Tirmizî ve Hâkim'in rivayetine göre Peygam-
    ber'imiz (s.a.s.), "Ötesinde cehennem vardır ve
    kendisine irinleşmiş su verilir. Onu ağzına alır, fakat
    yutamaz, ona her türlü azab vardır" ibrahim sûresi, ıs-ie
    mealindeki âyet hakkında şöyle buyurmuştur: "İrinli su ağ-
    zına yaklaştırılınca tiksinir, daha yakına getirilince yüzünü
    kavurur, başının derisi eriyip akar, içince de bağırsaklarını
    parçalar. Nihayet dübüründen çıkar."
    Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
    "Onlara (cehennemliklere) bağırsaklarını parça-
    layan kaynar bir SIVI İÇİnlİr." Muhammed Sûresi. 15
    Yine Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
    "Cehennemlikler "su" diye yalvarınca kendileri-
    ne yüzleri kavuran, kaynar katran gibi bir sıvı verilir.

    O ne fena bir içecek ve orası ne kötü bir yerdir."
    Kehf
    Sûresi, 29.
    Ahmed İbni Hanbel ve Hâkim'in rivayetine göre P6y.
    gamber'imiz buyuruyor ki:
    "Gassak'dan yeryüzüne bir hava dökülse, bütün dünya
    halkını kokuştururdu."
    Buradaki "gassak" "O azabı tatsınlar ki: o kaynar
    su ve gassaktır" âyeti ile "sadece kaynar su ve irin
    içerler" mealindeki âyette 'adı geçen irindir. Şad Sûresi, 57, Nebe
    Sûresi, 25.
    Bu irin hakkında çeşitli görüşler vardır. İbni Abbas'a
    (r.a.) göre o, kâfirin cildinden süzülen san su, başkalarına
    göre de yine kâfirlerin kokmuş irinleridir. Kâ'b-el Ahbar'a
    göre o bir cehennem pınarıdır ki, oraya yılan, akrep ve
    benzeri gibi zehirli hayvanların zehirleri sızarak birikir. Sonra
    da âdemoğlu getirilip bu sıvıya batırılır. Çıkarken derisi
    eriyerek akar, etleri de kemiklerinden ayrılarak oylukların-
    dan ve diz kapaklarından yerlere sarkar, o da insan elbise-
    sini sürükler gibi etlerini sürükler.
    Tirmizî'nin rivayetine göre bir gün Peygamberimiz:
    "Ey Mü'minler, Allah'tan gerektiği gibi korkun
    ve mutlaka müslüman olarak ölün" Mİ imrân sûresi, 102
    mealindeki âyeti okuduktan sonra şöyle buyurdu: "Eğer
    Zakkum'un bir parçası dünyaya damlasaydı, dünya halkının
    bütün yiyecek ve içeceklerini bozardı, yiyeceği yalnız bu
    olanın hali nice olur, vann siz düşünün."
    Başka bir rivayete göre hadisin son kısmı: "Bundan
    ska yiyeceği olmayanın hali nice olur, varın siz düşünün"
    ^eklindedir.
    "Takıntılı bir yiyecek" mealindeki âyet ifadesini İbni
    Abbas (r.anhuma): "Yani, gırtlağa takılıp ne içeri giren ve ne
    de geri Çıkan bir yiyecek" şeklinde açıklamıştır.
    Buharı ve Müslim'in rivayet ettikleri bir hadiste Pey-
    gamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Kâfirin iki omuz başının arası hızlı giden bir atlı hesabı
    ile üç günlük yo/ geniş/igindedir."
    Ahmed İbni Hanbel'in rivayetine göre Peygamberimiz
    (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Kâfirin azı dişi Uhud dağı, uyluğu Beyza tepe-
    si, cehennemde kapladığı yer Kadid ile Mekke arası
    (yani takriben üç günlük yolculuk mesafesi) kadar
    derisi de Yemen kralı Cebbar'ın arşını ile kırk arşın
    boyu kalınlığındadır."
    Füdayl Bin Yezid'den Tirmizî'nin rivayetine göre Pey-
    gamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Kıyamet günü kâfirin dili bir veya iki fersah kadar
    Vere sarkar ve insanların ayakları altında çiğnenir:"
    Füdayl bin Yezid'in Ebû Aclan'dan rivayetine göre
    kıyamet gününde kâfir, dilini iki fersah sürükleyecek insanlar
    °nu çiğneyecektir. Bu hadisi Beyhakî ve başkaları rivayet et-
    miştir. Doğru olanı bu rivayettir.

    Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
    "Cehennemliklerin gövdesi, cehennemde o kadar irj
    leştirilir ki kulak memeleri ile omuz başlan arası yedi yüz y^
    lık bir yolculuk mesafesinde, derilerinin kalınlığı yetmiş arşın
    boyu kadar ve azı dişleri Uhud dağı boyunda olur."
    Ahmed İbni Hanbel ile Hâkimin rivayetlerine
    göre Mücahid (r.a.) der ki: "Bir gün İbni Abbas bana:
    "Cehennem ne kadar geniştir, biliyörmüşün?" diye sordu,
    -"Hayır, bilmiyorum" diye cevap verdim. Bunun üzeri-
    ne o şöyle dedi:
    -"Evet, vallahi bilmiyorsun! Cehennemlik bir adamın
    kulak memesi ile omuz başı arası yetmiş yıllık yol kadardır.
    Orada kan ve irin nehirleri akar."
    Ben: "Kan ve irin nehirleri mi dedin?" diye sordum,
    İbni Abbas: "Hayır hayır, kan ve irin vadileri" diye
    cevap verdi.
    ***

Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Gerçek Ölüm ve Görünen Ölüm
    By Konyevi Nisa in forum Ölüm
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.11.09, 11:58
  2. BebeĞİn Evrİmİ İlgİnÇ Ötesİ
    By SiLa in forum Çocuk Sağlığı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.07.09, 12:30
  3. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.07.08, 16:24
  4. ÖlÜm Ve Ötesİ
    By Konyevi Nisa in forum Ölüm
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.07.08, 13:15
  5. Ölüm Nedir? İslamda Ölüm
    By SiLa in forum Ölüm
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 12.07.08, 11:26

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •