Zamanın öncesinde... Dünyada hiçbir şey yok iken... Daha dünya yok iken... Allah sormuştu:
- Ben sizin Rabbiniz değil miyim?
Allah'ın güzelliğine hayran bakakalmış olan canlar, canlarımız, hep bir ağızdan ve coşku ile atıldılar:
- Evet!..
Hattap oğlu Ömer öfkesiyle şehri sarsıyordu. Mekkeliler Muhammed'in dinine giriyorlar diyeydi bu öfke. Eline kılıcını aldı, "Muhammed'i öldürmeye gidiyorum!" diyerek sokaklardan pervasızca ilerlemeye başladı. O sırada biri, "Muhammed'den önce kızkardeşin Fatma ile enişteni öldür sen; çünkü onlar da Müslüman oldu!" deyiverdi. Ömer'in öfkesi taştı, kız kardeşinin kapısını tekme ile açıp Fatma'nın yüzüne tokadı yapıştırdı. Çaresiz kadın kanayan yüzüne rağmen elindeki Kur'an ayetlerini mırıldanmayı sürdürdü. O sırada Ömer durdu. Dinledi. Duyduklarıyla ürperdi ve sonra yoluna devam etti. Safa tepesinde Erkam'ın evinin kapısına vardı. Hz. Peygamber'in ashabı bir ona, bir elindeki kılıca baktılar. Yüreklerine korku düştü. Ömer yiğit adamdı, hasmını bir hamlede biçiverirdi. Hamza ondan daha az kahraman değildi; "Açın kapıyı!" dedi. Kapı açıldı. Ömer içeriye girdi. Hamza'nın eli kılıcındaydı. Hz. Peygamber gelenin Ömer olduğunu gördü. Ayağa kalktı. Üzerine doğru yürüdü. Karşısında korkusuzca durdu ve iki eliyle yakasından tutarak sordu:
- Müslüman olmaya mı geldin Ömer?!..
- Evet!.. Evet ya Rasulallah!..
*
Asr-ı saadette fetihler devam ediyor, civardan ganimetler toplanıp Kutlu Elçi'nin huzuruna getiriliyordu. O da ganimetin çoğunu, sırf gönülleri İslam'a ısınsın diye yeni Müslüman olmuş kişilere dağıtıyordu. Bunların çoğu da Mekke'de Hz. Peygamber'e muhalefet edenlerden idi. Bu sırada Ensar'dan bazıları güceniklik gösterdiler; "Rasulullah kendi kavmine kavuştu, bize dönüp bakmaz artık!" dediler. Kutlu Nebi bunu duyunca üzüldü ve Ensar'ı etrafına toplayıp sordu:
- Ey Ensar! Ben sizi dalalet üzere bulup Allah'ın hidayetine erdirmedim mi? (Allah seni şaşırmış halde bulup doğru yolu göstermedi mi? [Duha, 7])
- Evet ya Rasulallah!..
- Sizi fakir ve yoksul bulup Allah'ın lutuf ve keremiyle refaha kavuşturmadım mı? (Ve seni yoksul buldu da zengin kılmadı mı? [Duha, 8])
- Evet ya Rasulallah!..
O halde ey arkadaşlarım; başkaları deve ve koyun alıp gidiyorken sizin beni alıp yurdunuza götürmeniz yetmez mi?
Ensâr ağladılar ve haykırdılar:
- Evet ya Rasulallah!.. Yeter!..
*
İmdi!. Ne efsunkâr bir kelimedir şu "Evet!". Sanki kâinatın gülümsemesidir o ve bir "Evet!" ile şerler hayra döner, hayat yeniden evrilir. Nasıl ki insanlığın soyut can boyutu bir "Evet!" sayesinde somut madde boyutuyla bütünleşti, yaratılış görünür kılındı, kâinat var edildi?!.. Nasıl ki kul ile Rabbi'nin sözleşmesi bir "Evet!" ile mühürlendi ve zaman, ezelden ebede akmaya başladı.. Nasıl ki "Evet!" Ömer'de bir hidayetin adı oldu; Ensar ile bir dostluğu perçinledi. Şimdi hâlâ insaniyet bir "Evet!"in sırrını taşımakta ve bir "Evet!" ile binlerce güzellikler, lütuflar, iyilikler, özgürlükler, eşitlikler gelecek ülkemizin mazlum evlerine. Adalet, bereket, hürriyet, mürüvvet yeryüzünden silinmedi denilecek!
Madem ki insan bir "Evet!" ile ayrıcalıklı kılındı; diğer varlıklardan üstün oldu...
Not: NT mağazalarının açılışını yaptığı şubelerin hayırlı uğurlu olması temennisiyle...
Hoş geldin Sultanım!
Kadı hazretleri! Bu adama geçen yıl bir mercan tesbih sattım. "Yüz kuruştan ibaret olan ücretini önümüzdeki Ramazan'da ödeyeceğim." diye taahhütte bulunmuş idi. Ama şimdi sözünde durmuyor.
Kadı davalıya sorar:
- Öyle mi söyledin Efendi?
- Evet, kadı hazretleri. Sözümde de sadıkım. İllâ bu adam ücreti henüz Ramazan gelmeden istiyor.
Davacı itiraz eder:
- Asla kadı efendi! Hilâl görünmüş, binaenaleyh Ramazan gelmiştir?
- İspat edebilir misin?
- Evet! Dışarıda iki tane şahidim vardır. Müsaade olunursa içeri alıp dinleyiniz.
Bu konuşmalar fi tarihinin bir arefe gününde, İslâm şehirlerinin Babı Meşihat denilen makamında, dinî otorite sayılan kişiler (Şeyhülislâm, müftü, imam vb.) ile kadı efendinin huzurunda cereyan eder.
Kadı efendi iki şahidi içeriye aldırır. Bunlar o bölgede hilâli gözleyen pek çok kişiden, hilâli ilk gören ikisidir ve şahitlik ücreti olan hediyeyi almak için soluk soluğa koşup gelmişlerdir. Kadı sorar:
- Siz hilali görmüşsünüz, öyle mi?
- Evet!
Kadı, hilâlin nasıl olduğunu, tam olarak nerede görüldüğünü, inceliğini ve kalınlığını vs. iyice tetkik edecek suallerden sonra huzurda bulunan heyete döner:
- Sizler bu şahitlerin sözlerini inanılır buluyor musunuz?
- Evet!
- O halde Ramazan sabit oldu. Müddeinin iddia eylediği, senin de inkâr etmediğin mercan tesbih ücreti olan yüz kuruşu müddeiye eda eyle! İstanbul'da her yıl tekrarlanan bu mahkemenin "Evet!"i karar defterine kaydedilir ve şehirde Ramazan başlar ve bu "Evet!"in sonu bayram olur. Ramazanınız mübarek olsun, Allah bayrama eriştirsin!
İskender Pala