Lütuf ve kerem sahibi Yüce Allah’a hamd; O’nun Sevgili Resulü’ne, Ehl-i Beyt’ine, Sahabelerine ve onlara hakkıyla tâbi olanlara salât ve selâm…
Merhaba Dostlar;
Yeniden bir rahmet ayında buluşmak, sizlerle hasbihal etmek ne güzel!…
Bir anne şefkatiyle hepimizi kucaklayan Ramazan-ı Şerif’in ılık rahmet esintilerini, ruhumuzun tâ derinliklerine salan Rabbimiz ne güzel!…
Kullarını “bu iyi, şu kötü” diye ayırmadan, takvalısına, fasığına; müminine, inançsızına, rahmet eden Rahman ne güzel!...
Şimdi söyleyin bana a dostlar: Rabbimizin onca güzelliği, şefkat ve merhameti karşısında O’na kurban olmayacağız da kime kurban olacağız?...
Elbette O’na saygı ve minnetimizden dolayı, nefsimizi dizginleyecek; O nasıl istiyorsa öylece oruç tutacağız.
Orucun, sadece aç kalmak olmadığının bilincinde; orucu, azaların her birinin tutması gerektiğinin farkında olarak…
Sadece zahiri organlarla tutulan bir orucun değil; aynı zamanda kalbimizle, ruhumuzla bir “gönül orucu” idealinin peşinde olmalıyız.
Gönül orucu, bir gönül kültürüne sahip olmayı gerektirir…
Gönül orucu, Gülistanvari bir hayat anlayışının ürünü olabilir…
Gönül orucu, maddi zevklerin sığlığına saplanıp kalmamış, ruhunu beslemeyi başaranların orucudur.
Sevgili dostlar; büyük ariflerimizin çok sevdiğim bir sözleri var: “Her şey, her şeyle alâkalıdır.” Yani, Allahu Teâlâ öylesine mükemmel bir âlemler zinciri yaratmış ki; zahiriyle batınıyla, farklı boyutlarıyla… Fakat bunca farklılıklara rağmen, her şey birbiriyle bir şekilde irtibatlı.
Demem o ki dostlarım; insanın kulluğunda da her unsur birlikte olduğunda bir mana ifade ediyor. Namaz ile zikri, oruç ile duayı, fikir ile şükrü birbirlerinden ayırmak ne mümkün...
İşte bu yüzden, gönül orucu dediğimiz hakikî oruç; namazın hasını,
zikrin ihlâslı olanını,
fikrin nuranîsini,
muhasebenin sağlamını,
ahlâkın mülâyimini,
ilmin faydalısını,
amelin salih olanını istiyor…
Buradan çıkardığımız sonuç bize gösteriyor ki bizim orucumuzun kalitesi, toplam kulluk kalitemize bağlı…
Öyle, gerekli emek ve titizliği göstermeden, sağlıklı bir namaz da oruç da mümkün değil. Hani “bakarsan bağ; bakmazsan dağ olur” misali…
Demek ki yapmamız gereken, Sünnet-i Resulullaha ve fıtrata uygun şekilde, asgarisinden bir kulluğu hayata geçirmek ve dozunu yavaş yavaş artırmak…
Yani öyle “Ramazan geldi, hele bir takva olayım” deyip Ramazan çıkınca gevşemekle bir yerlere varılmaz. Ya ne yapacağız? Nefsimizin kaldırabildiği kadar bir yükün altına gireceğiz ama bir daha da o yükün altından kaçmadan, ölünceye kadar, büyük bir sabırla devam edeceğiz yolumuza…
Kalitesi yüksek bir kulluğa adım adım ilerleyeceğiz. Tıpkı yüksek bir apartmanın terasına ulaşmak için merdivenlerin tek tek çıkılması gerektiği gibi… Tıpkı hadisi şerifte beyan edildiği gibi “Amelin, az da olsa sürekli olanı hayırlıdır.”
Sevgili dostlarım, şeytanın en büyük hilelerinden biri de insanı, kaldıramayacağı yüklerin altına girmeye teşvik etmesidir. “Sen iyi bir müslümansın, gece namazına da kalkmalısın; çok oruç tut; sabaha kadar ibadet et” gibi telkinlerle, avını yorgun düşürüp bıktırmak ister.
Biraz sofi olanlarını da aşırı ibadet, uykusuzluk neticesinde; konsantrasyon bozukluğu, hayali ve gerçek dünyanın birbirine karışması sonucu, çeşitli görüntü ve seslerle yoldan çıkarmaya çalışır. Bazı menkıbelerin de etkisiyle, kişi bir anda kendini evliya vs. sanmaya başlar…
Oysa gerçek kulluk ve sofîlikte hiçbir şey hayali, subjektif değildir. Tasavvufî hayat, tamamen objektif, kesin ölçüleri olan bir ilimin neticesidir. Bir manevî durumun, ahlâkî bir özelliğin, dış dünyamıza, davranışlarımıza ve maneviyatımıza çeşitli yansımaları vardır. Bunların ölçüleri, binlerce yıllık bir birikim sonucunda belirlenmiştir. İnsan, bu şaşmaz ölçülerle kendine baktığında, kendini aldatıp aldatmadığını da anlayabilir.
Elbette insan, bu maneviyat yoluna bir danışman olmadan da girmemeli. Doktor olmadan kendini tedavi etmeye de kalkışmamalı, o da ayrı bir mesele.
Evet, sevgili dostlarım, bir Ramazan vesilesiyle kulluk durumumuzu gözden geçirdiğimizde, yolun neresinde olduğumuz gün gibi ortaya çıkacaktır. Ve elbette her yeni Ramazan, kulluk kalitemizin artırılmasında çok önemli bir fırsattır.
Bu düşüncelerle, Ramazanı Şerifinizi ve Kadir Gecenizi şimdiden tebrik ediyor, dualarınızda bu günahkârı da unutmamanızı istirham ediyorum.
SÜLEYMAN KARAKAŞ
GÜLİSTAN DERGİSİ