Hoca’nın Kabak Hikâyesi
Nasrettin Hoca, Allah’ta fani olduğu devrede uzun bir zaman evden çıkmıyor; halvete çekilmiş çünkü. Karısı da Hocanın bu halinden usanmış. Ona: “Çoktan beri dışarıya çıkmıyorsun. Evde tuz kalmadı. Bakkal git de bira tuz al” diyor. Hoca: “Kadın, diyor, ben kendimde değilim. Dalıp dalıp gidiyorum. Gidersem hem tuzu alamam, hem de evin yolunu çıkaramam” Kadı ısrar ediyor ve Hocaya şu aklı öğretiyor: “Merak etme, kaybolmazsın. Beline tuz kabağını bağlarım. Kendini kaybetmemen, kendine gelmen için şu taşla kabağa vurursun. Tık1 tık! diye ses çıkınca kendine gelirsin.” Hoca itiraz etmiyor. Kadın kabağı bir iple Hocanın beline bağlıyor. Hoca evden çıkıyor. Yolda dalar gidermiş. Sonra âlemi farka gelince önündeki kabağı taşla tık! tık! diye vururmuş; o zaman kendi varlığını idrâk edermiş.
Nasrettin Hocayı çoktan beri göremeyen mahalle çocukları, sevgili Hocalarının peşine takılırlar. Fakat bakarlar ki Hocada başka bir hâl var: Hoca zaman zaman belindeki kabağa tık! tık! diye vuruyor, “Gelin diyorlar, şu hocaya bir oyun oynayalım”. Hoca zorla bakkıh bulup, orada da kendinden geçtikten geçtiği bir sırada, çocuğun biri kabağı Hocanın belinden çözüp kendi beline bağlıyor. Hocanın karşısına geçiyor. Hoca etrafındaki seslerden âlemi farka gelip “acaba ben kendim miyim?” diye kendinin kendi olup olmadığını anlamak için elindeki taşı belindeki kabağa vurmak istiyor. Kabaktan ses çıkmayınca, şaşırıyor. Bir de bakıyor ki kabak karşısında duran bir çocuğun belinde; hemen gidip kabağa tık! tık! diye vuruyor. Sesi duyunca rahatlıyor. Fakat halledemediği bir mesele çıkıyor meydana: O çocuk, kendisi olmaya kendisi... Peki, öyleyse kendi kim? Bunu anlamak için çocuğa soruyor:
“Oğlum! Sen ben olmaya bensin ya...
Acaba ben kimim?”başım döndübaşım döndübaşım döndü