Sayfa 2/2 İlkİlk 12
18 sonuçtan 11 ile 18 arası

Konu: dergilerden yazılar

  1. #11
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: dergilerden yazılar

    Düğünlerimiz Nasıl Olmalı? ( 2 )

    Hamdi Boydak

    Yenidünya


    ŞEYTANI SEVİNDİRMEYELİM
    Nikah veya düğün vesilesi ile bize bazen konuşma yaptırıyorlar.
    Gençlere diyorum ki; “bakınız bu kadar insan
    sizin ikiniz için burada. Kim bilir hangi işlerini bir tarafa
    bırakıp ve hangi şartlar altında geldiler. Hem de hediyeleri
    ile. Hepsi sizin için gülüyor ve sizi tebrik ediyorlar.
    Ömrünüz boyunca baş başa kaldığınız zamanlarda
    dahi olmak üzere bu sahneleri unutmayınız. Onları
    her an yanınızda hissedin. Sakın yanlış yapmayın. Yanlış
    yaparsanız bunlardan hiçbirini yanınızda ve arkanızda
    bulamazsınız. Şeytanı sevindirmeyelim, dostları yerindirmeyelim.''
    Aşımıza zehir, hayatımıza leke katmayalım”. Düğünlerin
    yetiştiricilik yönü vardır. Milli ve dini kültürün gerekleri
    üzerinde çok durulur. Yerleşmiş ve yaygın olan adetlerin
    canlılık ve süreklilik kazanmasını sağlar. Şöyle olsun
    veya olmasın değerlendirilmesi yapılır. Bilirkişilere
    birçok şeyler sorulur. Çok değerli öğütler verilir. Takdir
    yanında tenkitler hiç eksik olmaz. Böylece yetişkinler
    ile yetişenler arasında düğünler ortak noktalar oluşturur.
    Görgü ve bilgi bir arada bulundurulur. Günümüz
    şartları ve ihtiyacı göz önünde bulundurularak eğitici
    ve öğretici, aşk ve heyecan verici, sevgi ve saygıyı kuvvetlendirici,
    neşe ve sevinci helâl sınırları içinde gönüllere
    yerleştirici, geliştirici ve ilerletici özelliklere sahip
    programlar düğün ortamına uyarlanmalıdır. Hem fertler
    hem gruplar hem de herkes aradığını ve umduğunu
    bulmalıdır.

    KOLAYLAŞTIRINIZ ZORLAŞTIRMAYINIZ
    Realite ile dilek ve temenni, teklif ve tenkit, görüş ve
    düşünce, zan ve tahmin vs. arasındaki fark hepimizce
    malumdur. Hayatın akışına dur denemeyeceğine göre
    yapılacak şey hayatı okşayacak, hayatı kolaylaştıracak,
    hayata anlam katacak ve hayat seviyesi ile kalitesini artıracak
    şeylerin önü daima açık bulundurulacaktır. Hayatı
    boğacak, daraltacak, sıkacak ve zora sokacak şeylere
    ise şans tanınmayacaktır. Helâl dairesinin genişliği
    tüm zevk ve neşemizi içine alacak kadar geniş ve derindir.
    Harama gitmeye hiç gerek yoktur. Hatta şüphelilerden
    de uzak durulmalıdır. Peygamberimiz(s.a.v), ben
    muallim olarak gönderildim, diyor.
    Mesele O’na talebeliği iyi yapmak ve hayırlı işlerde yarış
    yapınız ilahi fermanını hayata geçirmektir. Dolayısıyla
    da bir cihetten tüm insanlar ve onları oluşturan milletler
    ve devletler bu konuda seferber olmalı, Peygamberin
    en iyi talebesi biz olmalıyız, demelidir. Bizim, devletimizi
    ve milletimizi sevmemiz buna binaendir. Bu kardeşliği
    körleştirmez tam aksine pekiştirir. Haset yerini
    gıptaya terk eder. Tembellik çalışkanlığa, cimrilik cömertliğe,
    cehalet ilme, kirlilik temizliğe, isyan da itaate
    dönüşür. Taşıdığımız değeri bilsek inanın, bize her günümüz
    düğün, bayram olur.

    MÜSLÜMANA İNCELİK YAKIŞIR
    Milletimiz ağaç kesmeye giderken baltasına bez bağlar.
    Kurbanlık hayvanların gözünü bağlar. Bunlar çok
    ince işlerdir. Çarşıdan alış veriş yaptığında torba, çuval,
    heybe kullanır; açıktan taşımaz. Düğünlerde
    gelinlerin yüzü duvakla örtülür.
    O duvağı kocası açar. Buradaki
    inceliği ve içtenliği gelin anlar. Kocasının
    takdirini kazanır ve takısını (hediyesini)
    alır. Gözünü haramdan koruyanlar,
    ahirette uyandıkları zaman, Rableri onları
    gözlerin görmediği şeylerle mükafatlandırır.
    Gelin kul olalım, kul gibi yaşayalım.
    Sevinci ve üzüntüyü Yaratana,
    “hoştur bana senden gelen” diye niyazda bulunalım.
    Efendimiz (s.a.v.) dikkat edilirse kendisi oyun ve eğlence
    türünden şeyleri pek yapmamış ancak yapanlara
    müdahale edilmesini istememiş ve onların nasıl ve
    ne şekilde yapacaklarına dair bilgi ve talimat vermiştir.

    EBEDÎ CENNETLER KİME VA’D EDİLDİ?
    Hacı Sami Hazretleri, Osman Karabulut’a İslam’da Evlilik
    ve Mahremiyetleri ile İslam’da Çocuk Terbiyesi kitaplarını
    yazdırdı. Bu çok önemli bir hizmettir. Hacı Hasan
    Efendimiz ise sesi ve edası yerinde olan çocuk ve
    gençlerden, önce güzel ve anlamlı türkü ve şarkılar dinler,
    sonra da onları Kuran hafızı ve karisi olmaya teşvik
    ederdi. İlahi ve kasideleri söyleyenlere zaman zaman iştirak
    ederdi. İslam şuraya karışır buraya karışmaz denilemez.
    Allah kullarını kuşatır, bu çerçevenin dışına nasıl çıkılır?
    Oyun ve eğlenceyi meslek edinme ve ömrü onunla geçirme
    ne kadar değer ifade eder? İnsanlığa ne kazandırır?
    Eğlence düşkünü olanların hayatları hiç örnek alındı
    mı? Kötü, örnek olmaz değil mi?
    Kendini arîyye verenlere üzülmemek elde değildir. İslam
    düşüncesi ve ahlakının ölçü alınması ve din kurallarına
    uyulması gerektiğinde şüphe yoktur. Konumuzla
    yakın alakası olan Lokman Suresi’nin 6. 7. 8. ve 9. ayetlerini
    örnek olarak ele alabiliriz. Bunlardan 6. ve 7. ayetler
    yapılmaması gerekeni, 8. ve 9. ayetler ise yapılması
    gerekeni haber verir. Önce yanlış yapanları tanıyalım:
    “ İnsanlar arasında öyleleri vardır ki bilgisizlik yüzünde
    başkalarını Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlence
    vesilesi kılmak için eğlendirici sözleri alıp kullanırlar.
    İşte bunları alçaltıcı bir azap bekliyor. Böyle birine ayetlerimiz
    okunduğunda sanki kulaklarında ağırlık varmış
    da onu işitemiyormuş gibi büyüklük taslayarak sırt çevirir.
    Ona acıklı bir azabı müjdele (Lokman
    Suresi, 6–7)”.
    Şimdi de işin doğrusunu yapanları ve
    durumlarını görelim: “ İman edip hayırlı
    işler yapanlara gelince onları da nimetlerle
    dolu, içinde ebedi kalacakları
    cennetler bekliyor'' Bunu Allah gerçek
    olarak vaat etmiştir. O, Aziz’dir,
    Hakim’dir(Lokman Suresi, 8-9).
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  2. #12
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: dergilerden yazılar

    Mehmet Akif Ersoy ve Kur’ân’ın Birlik Mesajı

    Doç.Dr. Nurettin TURGAY


    İSLÂMİ ARAŞTIRMALAR

    Biz, Mehmet Akif Ersoy'u hep bir şair ve edip olarak biliyoruz. Aslında o, aynı zamanda dini bilgilere ilgi duyan ve Kur’an ile meşgul olan bir insandı. Onun Kur'ân ayetlerine olan ilgisi, bu ayetleri okuyarak halka vaaz şeklinde aktarmış olması, nesir ve şiirlerinde ayetlere yer vermesi, dikkatimizi çekmektedir. Mehmet Akif Ersoy, 1873 yılının Aralık ayında, İstanbul'un Fatih ilçesinin Sarıgüzel semtinde dünyaya geldi. Onun annesi, Buhara asıllı Emine Şerife Hanım (1836 - 1926) ve babası, Arnavutluklu Mehmet Tahir Efendidir (1826 - 1888). Bir baytar olan Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı ile Safahât adlı şiir kitabının yazarıdır. O, Arapça, Farsça ve Fransızca'yı da iyi bilirdi; 27 Aralık 1936 yılında bir pazar günü İstanbul'da vefat etti ve Edirnekapı Mezarlığı’nda defn edildi. Hayatı boyunca Kur'ân ilimlerine ve tefsirine ilgi duymuş, okumuş, vaaz ve şiirlerinde yer vermiş, başkalarına anlatmış ve yaşayışında da, ona uygun hareket etmeye çalışmıştır. 1925 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kendisine Kur'ân'ın Türkçe'ye tercüme edilmesi görevi verildi. O, yedi sene Kur'ân tercümesi ile meşgul oldu. Fakat sonunda bu tercümenin yayınlanmasına rıza göstermedi. Mehmet Akif Ersoy, İstanbul'un çeşitli camilerinde, Kastamonu'nun Nasrullah camisinde, Balıkesir'in Zağanos paşa camisinde ve diğer çeşitli yerlerde halka yönelik konuşmalar yaptı, ayetleri okuyarak tefsir etti ve bu şekilde halkı irşat etmeye çalıştı. Mehmet Akif Ersoy, 6 Şubat 1920 Cuma günü, Balıkesir'in Zağanos paşa camisinde yaptığı konuşmada, Alu İmran suresinin birlik mesajı veren 103. ayetini okuyup açıkladı; bu ayeti önce şiir ve ondan sonra nesir halinde tefsir etti. Mehmet Akif Ersoy, bu konuşmasında Müslümanların, Kur'ân'ın gösterdiği hak ve adalet ölçülerinde birliği sağlamalarının ve bu istikamette çok çalışmalarının gerektiğini anlattı. Zaten Müslümanların başka kurtuluş çareleri de yoktur.
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  3. #13
    ***
    DIŞARDA
    Points: 5.480, Level: 47
    Points: 5.480, Level: 47
    Level completed: 65%,
    Points required for next Level: 70
    Level completed: 65%, Points required for next Level: 70
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    kader_18 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Apr 2010
    Yer
    hatay
    Mesajlar
    317
    Points
    5.480
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    16

    Standart Cevap: dergilerden yazılar

    Rükûda Başlar, Secdede Biter Bu Yazı!
    Neslihan Nur Türk
    Şebnem DERGİSİ

    Hamd O'nadır, şükür O'na, hep O'na tazîm!
    Hiç şüphe yok "Subhâne Rabbiye'l-Azîm!"
    Ben, ne bilirdim bakmayı? Göz verdin de baktım Rabbim! Baktım, istisnâsız herkeste bir dert, bir sıkıntı var da kimileri dertlerinin altında ezilmiş kalmış. Hâlbuki yiğit hizâda, sükûnet ezâda güzel!.. Sefâ sürerken zaten, "mâlum köpek" de memnun. Demek ki, "inanan insan ve eşref-i mahlûkat" olmanın getirdiği farkla, sadece neşeli zamanlarda değil, esas cefâ deminde yakalanmalı "rızâ"... Bir de baktım, sebep perdesini aşana kolay bu iş. Dedim ki:
    "-Rabbim! Her durumda, herkesten daha yakın ve anlayışlı olduğun için Sana şükürler olsun. Her seferinde, "yanımda" olduğunu hissettirdiğin ve içimde hep kocaman bir sevgi duymama sebep olduğun için de... Şükredecek ne kadar da çok şey olduğunu fark ettirdiğin ve hakkıyla şükürden âciz olduğumu bildirdiğin için de şükür! Rahmetin karşısında küçücük kalıveren; fakat bazen bana dağ gibi büyük gelen günahlarım altında ezilmekten koruduğun, farklı sebeplerle affını hep hatırlattığın ve ümitsizlik çukuruna yuvarlanmaktan kurtardığın için, Sana şükürler olsun. Yakınlığın her şekilde mümkün olduğunu, Sana, hayırla da, şerle de yaklaşılabileceğini gösterdiğin ve her seferinde gönlümü eşsiz bir huzurla doldurarak, "korkma" deyişini hissettirdiğin için, minnettarım Sana!
    Yaşamamı takdir ettiğin, aczimi ve zaaflarımı fark ettiren her türlü tecrübe için; yüceliğin karşısında nasıl da bücürük biri olduğumu hatırlatan, çözümsüz zannettiğim; fakat Sen'in bir anda selâmete erdirdiğin problemlerim için, sevincime ve tebessümüme vesîle olan, adını sebep koyduğun "nimetlerin ve lûtufların" için şükürler olsun!"
    * * *
    Baktım, bütün âlem hizmetimde. Verdiği nimeti saymaya kalksam, mümkün değil. Hem baktım, kimileri bu lûtuflardan gâfil, kimileri şükre durmuş. Ben de o teşekkür edenlerden olayım istedim de dedim ki:
    "-Rabbim! Başımdaki saçların her bir teli için ayrı ayrı; ağzımdaki dişlerin her bir tanesi için yana yana ve gözlerime nasip ettiğin yaşların her bir damlası için, sevinçten uça uça şükrediyorum Sana!
    İkramlarından bir ikrâm olan sevenlerim için, onların, hiç haberim bile yokken, hakkımda ettikleri duâlar için, iyi niyetli arkadaşlar, geniş gönüllü dostlar gönderdiğin ve onlara benim her türlü sıkıntılarıma rağmen, yanımda ve yakınımda bulunabilme arzusu ve aşkı verdiğin için, Sana şükür!
    Pek alışmışken birden bire elimden alıverdiğin dünyalıklar ve hiç alışkın değilken ikram ediverdiğin bütün sevinçler için şükürler olsun Sana. Aynı şükrü, hayatıma âniden katıverdiğin hüzün ve kederler için de tekrarlıyorum!"
    * * *
    Baktım, aynada bir yüzüm var ki, kâh solgun, kâh pırıl pırıl... Bazen kederlerle mahzun, bazen sevinçlerle mesrur... Hem baktım o yüzdeki her bir sevincin biricik kaynağı Nûr! Dedim ki:
    "-Rabbim! Zelil yanlarımı setreyleyip, beni insanlara hayırlı ve güzel yönlerimle gösterdiğin; günahlarımı, sır tutmayı çok iyi bilen vefâlı bir dost gibi sakladığın, kendi içimde pek ezikken bile, dışarıya karşı alnı ak, başı dik durmayı nasip ettiğin için şükürler olsun Sana!
    Şüphesiz ki ben, insanlardan bir insanım. Herkes gibi güçlü, herkes gibi zayıf, herkes gibi özel, herkes gibi güzelim. Şüphesiz, hayra da, şerre de istîdâdım pek çok. Günaha da, sevaba da açığım. İşte vaziyetim buyken, beni çoğunlukla güzel işlerle meşgul ettiğin ve hayırlı insanlar arasında bulundurduğun için, sayısız hamd ve şükür Sana!
    Yere düşmüş bir ekmeği kaldıracak kuvvet, fakir düşmüş bir insanı kalkındıracak niyet ve "efendim" gibi bir devlet nasip ettiğin için şükürler olsun Sana!
    Gösterdin de gördüm ki, "kuzular" arasında "kurtlar" gezinir. Kimi kuzu, çobanına mutî iken, kimi kuzu, kurt olmuş da semirir. Rolü ne olursa olsun, karşıma çıkan herkese "hikmet aramak" üzere baktırdığın ve şer içindeki hayır ve hikmeti ucundan da olsa görmeyi nasip ettiğin için, ne kadar da sevinçliyim. Sen bildirdin de bildim ki, Sana dost olmak, Sen'den gelen her durum karşısında hüsn ü zan sahibi olmakla başlar. "Hayrihî ve şerrihî minallâhi Teâlâ"yı biraz olsun anlamayı nasip ettiğin için şükürler olsun!
    Nefsime takılmadan hizmete devamı nasip ettiğin, hizmetimi hezimete dönüşmekten koruduğun için mutluyum. Her an gözettiğini ve seherlerime hayat bahşederek, beni çok sevdiğini hissettirdiğin için şükür Sana!
    Koku alabildiğim, yürüyebildiğim, üşüyebildiğim, terleyebildiğim, konuşabildiğim, görebildiğim, dokunabildiğim ve uyuyabildiğim için şükürler olsun! Sadece hatırlayabildiğim için değil, unutabildiğim için de çok şükür. Gülmekle birlikte ağlamayı da tattırdığın, hayatın neredeyse her lezzetini aldırdığın için şükür. Hissedebilen tenim ve kalbim için, günahından ötürü pişmanlık duyabilen vicdanım için şükür Sana! Sevabından ötürü kibirlenmeyi zül sayan, kalbine yaklaşmış aklım için çok şükür!.."
    * * *
    Baktım, her bir mahlûk, Allâh'ı kendince hissetmede... "İnanmıyorum!" deyip burnunun dikine gidenler bile, başları sıkıştı mı "Allah! Allah!" diye zikretmede... Dedim ki:
    "-Rabbim! Bana, Sen'i özleme duygusunu ve Sana kavuşma arzusunu hediye ettiğin için şükürler olsun. Hiçbir şeyle tatmine ulaştırmadığın ve bana hep kendini arattığın için nihayetsiz şükür! Sevenlerimin tebessümünde, annemin şefkatinde, babamın muhafaza ve dostlarımın tesellî edişinde hep Sen'i hissettirdiğin, benim "her şeyim" olduğun için şükürler olsun Sana! Bildirdin de bildim ki, Sen'den gayrısı fânîdir. Yine bildirdin de bildim ki, aslında Sen'den ayrı ve gayrı olmaya güç yetirebilecek tek bir fânî yoktur. De ki, ben nasıl Sen'den, Sen'i anmaktan, Sana yalvarmaktan, Sana gelmekten ve Sen'i özlemekten ayrı olayım? Beni hep, kendinle beraber tuttuğun için şükürler olsun Sana! Üstelik sadece sevaplar işlerken değil, zaafa ve kusura düşerken de yanımda olduğun için çok şükür!..
    Gösterdin de gördüm ki, önemli olan, "huzurunda huzur bulmakmış", başka bir şey değil... Gelen her ne olursa olsun, asıl olan Sen'den geldiğini bilmek ve mütebessim karşılamakmış. Dertleri sevince çevirdiğin ve "kötü" diye bir şey olmadığını hissettirdiğin için şükürler olsun Sana! Evet! Bu dünyada olmuş ve olacak her ne varsa, hayırdır. Senden gelen, kötü olabilir mi hiç Rabbim?!
    Yorulmam için kuvvet, dinlenmem için fırsat lûtfettiğin ve dinlenmenin, yorulmakla mümkün olabileceğini gösterdiğin için şükürler olsun Sana! Gülen yüzüm, kazılıp içine mühür gömülen alnım için şükürler olsun! Fırtınalı zamanlarımda yanıma yaklaştırmadığım hâlde, yine de sabırla hâlimi seyreden ve durulmam husûsunda duâ eden kardeşler lûtfettiğin için şükürler olsun Sana! Beni, Sen'i bilmem için yarattığına göre, âlemleri ve bütün hâdiseleri de, Sen'i bulmamı kolaylaştırmak için yaratmış olmalısın. O hâlde her durumda, Sana gelen bir yol bulmayı nasip ettiğin için şükür!
    "-Ne olursan ol, yine gel!" demiş büyükler... Umman olsam, ne Sen'den izinsiz gemi yüzdürebilir, ne de Sen dilemeden inci doğurabilirim. Sel olsam, yine Sen'den izinsiz bentler yıkabilecek değilim. Yaprak olsam, düşemem dalımdan Sen dilemeden... Işık olsam, süzülemem kaynağımdan, Sen istemeden... İşte, ne ummânım, ne selim, ne yaprak, ne de ışık! Lûtfunla temizlemezsen, her bir yanım bulaşık! Alt tarafı hayra, affa ve duâya muhtaç bir fakirim ya, yine de bakıyorum, nicesi bana âşık! Madem böyle, sebeplerle beni sevmene çok şükür!..
    Yastığım, yorganım, uykum, uyanıklığım ve gösterdiğin rüyalarım için de şükür Sana! Zira o rüyalardan biriyle azıcık da olsa anlamaya başladım ki, "duânın tamamını mürşidi için etmek gerekir." Kendisine duâ edebini soran ashâbına:
    "Tamamında bana salât ve selâm etsen, bu senin için daha da hayırlıdır." buyuran Habîbullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in, bu cevap ile neyi söylediğini, daha yeni kavradım.
    Anladım ki, eğer ben, mürşidime duâ edersem, zaten yedi ceddime de duâ etmiş olurum. Zira benden gelecek neslin sıhhati bana, benim sıhhatim de efendimin himmetine bağlıdır. Mâdem ki durum budur, kendime duâ etmem, hattâ vakit kaybıdır. Eğer tamamında salât u selâm edersem, bu hâlde de, hem yedi ceddime, hem efendime, hem bütün âleme duâ etmiş olurum. Zira işte, O, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olandır. Ne zaman ki, O tebessüm eder, âlem tebessüm eder."
    * * *
    Baktım, gelin olacak kız, damat adayının kahvesine tuz ile biber katıyor. Bunu tâlibinin sevgisini sınamak ve onun, ağzına gelecek acayip tada rağmen, yüzünü buruşturmadan ve kimselere belli etmeden yine de kahveyi yudumladığını görmek için yapıyor. Üstelik bir de kapının ardından gizli gizli bakıp, cilve ile gülümsüyor. Bunu görünce kadîm dostuma dedim ki:
    "-Rabbim!.. Elbet ben de Sana tâlibim! Şu damat olacak kişi, bir kız için tuza-bibere tebessüm eder de, ben, Sana kavuşturacak yolda hiç, aynısını yapmaz mıyım? Hele de ucunda Sana kavuşmak olsun, acep, hem de perdeler ardından beni seyrettiğini ve cilveyle tebessüm ettiğini bilir de, yüzümü ekşitir miyim?! Âh âh! Elbet sağım-solum belli olmaz. Benden her bir şey de beklenir; lâkin, şu gönlüme koyduğun "rızâ" arzusu için, şükür, çok şükür Sana!
    Murâdım o ki: Beni bana aştır da Sana ulaştır! Sevgimi, acı-tatlı nice farklı lezzetle sınayacağın her seferinde, gönlüme sükûnet, yüzüme nûrâniyet ve neticeye nusret nasip eyle! Zayıflığımı kudretinle, fakirliğimi kereminle destekle! Günahlarımı rahmetinle, hayırlarımı kabûlünle karşıla!.."
    * * *
    Ben ne bilirdim bakmayı? Göz verdin de baktım Rabbim!.. Madem öyle, hamd de Sana, şükür de Sana! Diyorlar ki:
    "-Güzel bir şey söyle bana!.."
    Daha güzel bir şey yok ki: "Sübhâne Rabbiye'l-Âlâ!"

  4. #14
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: dergilerden yazılar

    HASTANELERDE STRATEJİK PLANLAMA VE İŞ GELİŞTİRME
    Hastanelerde iş geliştirme çözümleri



    Ayşenur Asuman UĞUR


    HASTANE


    İş geliştirme ilgili kaynaklara göre, işletmelerin rekabet gücünü arttırmak için yaptıkları kısa vadede kâr getirmeyen ancak orta ve uzun vadede doğru şekilde konumlanmalarına yardımcı olan sistematik faaliyetler olarak tanımlanıyor. Hekim performans, verimlilik ve ve kârlılık analizleri, yüksek teknolojili cihaz tedarik, verimlilik ve kârlılık analizleri, tıbbi işlem bazında maliyet, performans, kapasite ve kârlılık analizleri, tahlil ve tetkik bazında performans verimlilik ve kârlılık analizleri, her türlü işletme, personel ve diğer gider analizleri bu kapsamda yapılan faaliyetler arasında yerini alıyor.

    İş geliştirme ilgili kaynaklara göre, işletmelerin rekabet gücünü arttırmak için yaptıkları kısa vadede kâr getirmeyen ancak orta ve uzun vadede doğru şekilde konumlanmalarına yardımcı olan sistematik faaliyetler olarak tanımlanıyor. Etkili olarak yapılan bir iş planı, kaynakları ile de desteklenirse büyümek ve gelişmek isteyen her işletme için önem kazanıyor. Her sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe de zaman içerisinde “işletme körlüğü” oluşabiliyor. İşletme içinde yıllardır alışılmış işleyiş içinde bazı yanlış işlerin farkına varılmaması olarak tanımlayabileceğimiz işletme körlüğünde, dışarıdan bakan biri işletme körlüğünü çok rahat farkedebilmesine rağmen, işletme içindeki kişiler, iş yoğunluğu veya alışkanlıktan bu durumu farkedemeyebiliyorlar. İşte bu dalgınlıktan dolayı oluşabilecek risklere karşı, çalışanların bazılarının diğer çevreleri takip etmesi sonucunda ele geçen veriler ışığında işletmenin ileri gitmesini sağlayan yenilikçi fikirler ortaya çıkabiliyor. Bu fikirler bazen yeni bir ürün, yeni bir hizmet, bazen mevcut iş yapış şeklindeki bir değişiklik ya da örneğin sağlık alanında “hizmette devrim” şeklinde kendisini gösterebiliyor. İleri sürülen fikirler ya da önerilen ürünler genellikle sektörde stratejik planlama kapsamında iş geliştirme birimleri tarafından organize ediliyor. Fakat iş geliştirme, iş analisti, ürün analisti, Ar-Ge departmanı ifadelerine hala birçok şirket ve hastanenin yabancı olduğu görülüyor. Genelde analiz yazmak, proje yönetmek ve bu süreçlere uymak zaman ve para kaybı olarak görülebiliyor. Fakat ilerleyen dönemlerde de bu konuda yardım almak için danışmanlık firmalarına çok daha fazla para ve zaman harcanabiliyor. Geçtiğimiz yıllarda sadece pazarlama ve satış biriminin çalışma alanı olarak algılanan “stratejik planlama ve iş geliştirme” özel sağlık sektörünün son on yıldaki hızlı gelişimiyle beraber ayrı bir uzmanlık alanına döndüğü görülüyor. Bu alanda da genel olarak şu çalışmalar yapılıyor:
    Veri bankacılığı, medikal ve non-medikal işletme faaliyetlerinin kapasite ve verimlilik açısından değerlendirilmesi, bu değerlendirme sonuçlarına göre kısa ve uzun vadeli iyileştirici iş planlarının hastane içi tüm faaliyet alanları için hazırlanması, karar almaya yön verecek raporlamalar/analizler, bütçe, hizmet fiyatlandırma, maliyet çalışmaları, kar/zarar analizleri, iş geliştirme ve fizibilite etüdleri.
    Stratejik planlama ve iş geliştirme, kısa ve uzun vadeli iyileştirici iş planları yaparken bazı analizler bu planın ortaya çıkmasına yardımcı oluyor. Bu analizler arasındaysa şunlar yer alabiliyor:
    Hekim performans, verimlilik ve karlılık analizleri, departman performans verimlilik ve karlılık analizleri, yüksek teknolojili cihaz tedarik, verimlilik ve karlılık analizleri, tıbbi işlem bazında maliyet, performans, kapasite ve karlılık analizleri, tahlil ve tetkik bazında performans verimlilik ve karlılık analizleri, her türlü İşletme, personel ve diğer gider analizleri.
    İşletmelerde bu analizleri yapanlar genellikle, endüstri mühendisi, matematik mühendisi, ekonomistler oluyor. Sağlık sektöründe de bunların yanısıra sağlık kurumları işletmeciliği, lisans ve yüksek lisans bazında eğitim alan kişiler de çalışabiliyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde bu iş için açılan özel programlar bulunuyor. Bu programları bitiren kişiler bu alanda uzmanlaşıyorlar. Çünkü artık ayrı bir disiplin olarak kabul edilen bu alanda çalışacak kişilerin de konunun uzmanı olması bekleniyor. Dünyada ki bu duruma baktığımızda Türkiye’deki üniversitelerde de ilgili bölümlerin son yıllarda açıldığı görülüyor. İşletmeler için oldukça hayatı bir görevi yerine getiren bu kişiler aslında hastanelerde ve şirketlerde işletme körlüğünün giderilmesinde oldukça önemli bir yerde duruyor. Çünkü işletme ya da hastanelerin başarısızlık ya da müşteri memnuniyetsizliği yaşamaması için bu analizlerin yapılması gerekiyor. Hastanelerde iş geliştirme departmanlarında genelde hastane içi tüm işleyişe hâkim 2 veya 5 kişiden oluşan bir ekibin süreci yönetmesinin yeterli olduğunu ifade eden Medipol Hastanesi Stratejik Planlama ve İş Geliştirme Müdürü Murat Sarısözen, fakat bu kadroda bir meslek grubu sınırlaması olmadığını ancak tüm stratejik planlamaların alt yapısının analitik raporlardan oluşması nedeniyle analitik düşünebilen çalışanların daha çok tercih edildiğini belirtiyor.
    Bayındır Sağlık Grubu Planlama Müdürü Işıl Bölük ise hastanelerinde konuyla ilgili çalışan ekip profili hakkında şu bilgileri veriyor:
    “Benimle beraber 5 kişilik bir ekiple bu süreç yönetilmektedir. İki arkadaşım ekonomist, iki arkadaşım endüstri mühendisi, ben de endüstri mühendisi ve ekonomistim. Ayrıca geçmiş dönemlerde istatistik, işletme/sağlık işletmeciliği bölümlerinden mezun arkadaşlarımız da bölümde görev almıştı.”
    Sağlıklı iş geliştirme yapılanması kurabilmek için her sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe de dinamiklerine göre ve belirli aralıklarla iç ve dış faktörlerin sürekli sorgulanması yani stratejik analiz gerekiyor. Bu stratejik analizler arasında kurumun güçlü ve zayıf yanlarının incelendiği iç analizin, fırsat ve tehditlerin birlikte değerlendirildiği dış analizin ele alınması gerekiyor. Özellikle orta ölçekli işletme ve hastanelerin hemen hepsinde iş geliştirme yapılanması kurumun satış ve pazarlama birimiymiş gibi algılanabiliyor. Bu bölümler sadece kendi açılarından durumları değerlendirdikleri için belli süreler içinde yaşanan, günlük sıkıntılar belki de etraflı bir şekilde değerlendirilemeyebiliyor. Bu nedenle hastanelerde de yılık ya da daha uzun vadeli stratejik analizler yapan ilgili birimlerin oluşturulması gerekiyor ki hastanenin içi ve dışını daha iyi görüp, hastanenin orta ve uzun vadeli politikaları geliştirebilsin.
    Peki, özel sağlık sektöründe iş geliştirme departmanının hazırlamış olduğu raporlar ve iş planları yöneticiler tarafından ne kadar dikkate alınıyor. Konuyla ilgili olarak görüşlerini aldığımız Bayındır Sağlık Grubu Planlama Müdürü Işıl Bölük yönetim kuruluna sunmak üzere aylık faaliyet raporları hazırladıklarını bildirerek sözlerine şöyle devam ediyor:
    “Her ay yönetim kurulu bu rapor üzerinden şirketin adetsel ve mali performasını inceliyor; bütçeden sapmaları görüyor. Üst seviyede birçok karar bu rapordaki bilgiler doğrultusunda alınıyor. Yeni bir ünitenin açılmasına, yeni bir cihazın alımına hazırladığımız fizibilite etüdleri ile karar veriliyor. Tıbbi klinikler için yaptığımız performans ve kar/zarar analizleri doğrultusunda klinikler yeni hedefler belirleyebiliyor; performans arttırıcı planlar yapabiliyorlar. Pazarlama ve fiyatlandırma stratejileri bu raporlar doğrultusunda şekilleniyor.”
    İş geliştirme konusunda akla gelen sorulardan biri de Türkiye’deki özel hastanelerde kurumsal nitelikte stratejik planlama anlayışı yapılıp yapılmadığı. Konu hakkında görüşlerini belirten Murat Sarısözen, bu anlayışın aslında henüz yerleşmediğini söyleyerek gözlemlerini şöyle aktarıyor:
    “Çoğunlukla ve zorunluluktan dolayı yönetim kurullarına sunulmak üzere hazırlanan bütçe ve mali analiz raporları ile kısa vadeli bazı öngörüler yapılmaya çalışılıyor. Uzun vadeli raporlamalar ise genellikle çoğu kurumda yapılmıyor. Oysa durumun bunun tam tersi yönde olması beklenmektedir. Çünkü doğru yönetim anlayışı geleceğin rahatlıkla görülebildiği, alınan kararların nasıl ve ne zaman gerçekleşeceğinin bilindiği ortamlarda hâkimdir.”
    Stratejik planlama doğrultusunda yapılan iş geliştirme çalışmalarında bütün amacın şirket misyonuna ulaşılması olduğu gerçeğinin akıldan çıkarılmaması gerekiyor. Ayrıca yapılan tüm stratejik planlarda amacın sağlık kurumlarının kabulleri doğrultusunda mevcut kapasitenin maksimumda kullanılabilmesi ve bu doğrultuda gelir ve karlılık artışları için altyapı analizleri ve iş planlarının hazırlanmasının gerekliliği de uzmanlarca belirtiliyor.
    Uzun ve kısa vade stratejik plan hazırlarken hangi yöntemle analiz yapıldığı sorusu da yöneticilerin üzerinde düşünmesi gereken bir ayrıntı olarak önümüze geliyor. Bayındır Sağlık Grubu Planlama Müdür Işıl Bölük, analiz yöntemiyle ilgili olarak “mevcut durum ortaya konurken başvurduğumuz çalışma, beyin fırtınası yöntemiyle SWOT analizidir” diyor. Böylece şirketin güçlü ve zayıf yönleri ile fırsatlardan yararlanma durumu ve aldığı riskler değerlendirildiğini belirten Öney, şirketin temel misyonu, vizyonu, değerleri ve analizden elde edilen veriler doğrultusunda gelecekteki fırsatları değerlendirici, tehditleri ise önleyici yönde hedefler belirlendiğini de vurguluyor.
    Medipol Hastanesi Stratejik Planlama ve İş Geliştirme Müdürü Murat Sarısözen de bu bağlamda tehditleri önleyici hedefler açısından konuya bakıldığında iş geliştirmecinin hazırlamış olduğu iş planlarının gelir ve karlılık artırmaya dönük oldukları kadar aynı amaçlar doğrultusunda kapasite düşürmeye dönük olabileceğini de vurguluyor.
    Hastanelerin yönetim kurulunun, birçok önemli kararları iş geliştirme birimlerinin genellikle aylık periyodlarla hazırlamış olduğu bu raporlarlar doğrultusunda verdiği düşünülürse, bu raporda doğru verilerin sunulabilmesi için sektördeki paydaşlar ve davranışlarının, satın alma yapılan kurum ve kuruluşların ve ekonomik, siyasi ve sosyal değişimlerin sürekli izlenmesi gerekiyor. Bu izleme sonuçlarına göre eğer herhangi bir tehdit edici unsur yoksa şirket içi yatay ve dikey iletişim altyapısının güçlendirilerek, hizmet-ürün çeşitlendirme ve çapraz satışlar yapılması hastanenin büyümesi yolunda atılacak uygun adımlar arasında yerini bulabiliyor. Ayrıca, bu uygun adımları atarken, fuarlara katılınması, sosyal sorumluluk projeleri, halk sağlığı günlerinin düzenlenmesi de uygun olabiliyor.
    Sonuçta iş geliştirme kavramı son yıllarda her sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe de sık sık anılmaya başladı. Fakat sadece moda isim ya da departman adıyla şirketi yapılandırmaktan öte, görev tanımlarının da hastanenin ihtiyaçlarına ve sektörün yapısına göre yeniden tanımlanmasının doğru olduğu savunuluyor. Esas olanın, rekabetçi yapıyı koruyarak ve iç ve diş süreçlerin takibini yaparak olası olumsuz gelişme ve krizlere karşı bir ön uyarı sistemini geliştirecek bir yapı inşa etmek olduğu ilgili çevrelerce kabul ediliyor. Hastanelerdeki iş geliştirme çalışmalarında, geleceği öngörerek hastaneyi ve hastane çalışanlarını geleceğe hazırlamak amaçlanıyor. Hepimizin zaman zaman duyduğu, kişisel gelişim kitaplarının yazdığı, çalışanların motivasyonunu artırmak için kullanılan ilkesel sözlerden biri olan, “Değişmeyen tek şey değişimdir” sözünü göz önüne alarak ayakta durabilmek ve ileriye gidebilmek için artık günümüzde bunların yapılması gerekliliği artıyor. Aksi durumda bugünkü ve geçmişteki başarılarla övünerek, birbirini tekrar eden aynı işler yapılarak, hizmette farklılık yaratılamadığı gibi, uzun vadeli bir gelişimden de söz edilemez.

    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  5. #15
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.020, Level: 55
    Points: 7.020, Level: 55
    Level completed: 35%,
    Points required for next Level: 130
    Level completed: 35%, Points required for next Level: 130
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    nazgülüm - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Mesajlar
    892
    Points
    7.020
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: dergilerden yazılar

    Emeklerine sağlık Mihrab.Allah razı olsun.

  6. #16
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: dergilerden yazılar

    Herkesi Memnun Edebilmek Mümkün müdür?

    Yazar : Psk. Mehmet TEBER

    Genç Gelişim



    İnsanlar dış referanslı ve iç referanslı olarak iki gruba ayrılırlar. Dış referanslı insanlar başkalarının sözlerini aşırı önemserler. Hareketlerini çevrelerinin beklentisine göre bina ederler. Harekete geçmek için dışarıdan motive edilmeyi beklerler. Övgülerle aşırı memnun olurken...

    İnsanlar dış referanslı ve iç referanslı olarak iki gruba ayrılırlar. Dış referanslı insanlar başkalarının sözlerini aşırı önemserler. Hareketlerini çevrelerinin beklentisine göre bina ederler. Harekete geçmek için dışarıdan motive edilmeyi beklerler. Övgülerle aşırı memnun olurken eleştirilerle çabuk yıkılırlar.

    Seçil de dış referanslı danışanlarımdan bir tanesiydi. Çevresindeki insanların kendisi hakkındaki görüşlerini aşırı önemsiyordu. Yaşantısını başkalarının beklentisini karşılamaya adamıştı. Eşinin, kendi ailesinin, kayınvalidesinin, kardeşlerinin beklentileri arasında sıkışıp kalmıştı. Herkesi memnun etmek için çırpınıyor fakat hiç kimseyi memnun edemiyordu. Kendinden beklenilen davranışları sergiliyor ama bir türlü kendisi olamıyordu.
    - Artık bu hayat bana çok ağır geliyor. Hiç kimseyi memnun edemiyorum. Şu şekilde davranıyorum eşim bozuluyor. Bu şekilde davranıyorum kendi ailem alınıyor. Kendi ailemi memnun edeyim diyorum bu sefer kayınvalidem mutsuz oluyor. Herkesi memnun etmenin bir yolu var mı?
    - Neden kendini herkesi memnun etmek zorunda hissediyorsun ki?
    - Çünkü onlar memnun olmadığında ben mutlu olamıyorum.
    - Yani mutlu olabilmen için, yaptığın bir davranışın herkes tarafından onaylanması gerekiyor öyle mi?
    - Sanırım öyle.
    - Kusura bakma ama o zaman sen ömür boyu mutlu olamazsın.
    - Neden ki?
    - Bir öykü ile açıklayayım. Bu öykü meşhur bir öyküdür. Nasrettin Hoca’ya da atfedilir, Ezop’un masallarında da geçer. Sıcak bir yaz gününde bir baba ve küçük oğlu yanlarına eşeklerini de alarak yolculuğa çıkarlar. Eşeklerini satılığa çıkaracakları için üstüne binmezler. Bir tarlanın yanından geçerken köylüler dalga geçerler. Bu sıcakta eşeğe binmedikleri için küçümserler. Aptallıkla itham ederler. Bunun üzerine adam çocuğunu eşeğe bindirir ve kendi yanda yürümeye başlar. Başka bir tarlanın yanından geçerken tarladaki köylüler “Şu adama bak! Kendi yaşlı haliyle yayan yürüyor, küçücük çocuk eşekte gidiyor. Çok ayıp.” diye söylenmişler. Adam köylülere hak vermiş ve oğlunu indirip kendi eşeğe binmiş. Ne var ki bir başka köylü grubuna rastladığında onlar da adamı acımasızca eleştirmişler: “Sen de hiç insaf yok mu be adam? Küçücük çocuğu yürütürsün de kendin sefa sürersin”. Adam onlara da hak vermiş. Bu sefer eşeğe her ikisi birden binmişler. Ancak bu sefer de bazı yoldan geçenler “Şu arsıza bak sıskacık hayvana ikisi birden binip hayvanın canını çıkarmışlar” diye adama laf atmışlar.
    Kısacası adam kimseyi memnun edememiş. Herkes kendi penceresinden haklı çünkü.
    - Peki kimin dediğini yapacağım o zaman?
    - Kalbinden geleni, kendi doğru bildiğini yapabilirsin. Vicdanının sesini dinleyebilirsin.
    - Ama ya memnun olmayanlar benim hakkımda ileri geri konuşurlar o zaman.
    - Konuşsunlar. İnsanların ağzı torba değil ki büzesin.
    - Ben böyle diyemiyorum işte.
    - Bunu değiştirmek için buradasın zaten. Öyle değil mi?
    - Evet.
    Hayatın keşfettiğim temel bir kuralı var: Bir seçim yaptığımızda seçmediğimiz şeyleri kaybetmiş ya da terk etmiş oluyoruz. Herhangi bir markanın bir model arabasını aldığımızda diğer tüm marka ve model arabalardan vazgeçmiş oluyoruz. Beğendiğimiz bir evi aldığımızda o bölgede satılık olan tüm evleri dışlamış oluyoruz. Bir mesleğe yöneldiğimizde diğer meslekleri devre dışı bırakmış oluyoruz. Aynı şekilde birilerini mutlu etmeye çalıştığımızda da bazılarını mutlu etmeme ihtimalini göğüslememiz gerekiyor.
    Seçil’le ilerleyen seanslarda bu konu üzerine de konuştuk. O, zaman içinde düşünce yanlışının farkına vardı. Ve kendi deyimiyle başkalarını mutlu etmeye çalışırken başta kendisi olmak üzere kimseyi mutlu edemediğini fark etti. İkinci aşamada onunla olumsuz eleştirilerle baş etme stratejileri üzerine çalıştık. İnsanları kırmadan, incitmeden nasıl “Hayır” denileceği üzerine çalıştık. Uzun bir çalışmanın sonunda Seçil hayatında artık herkesi memnun edemeyeceğini, böyle bir işe girişmenin aptalca olduğunu çok iyi anlamıştı. Hayır diyebiliyor ve olumsuz eleştirilerle baş edebiliyordu. Kısacası daha mutluydu.
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  7. #17
    ***
    DIŞARDA
    Points: 4.121, Level: 40
    Points: 4.121, Level: 40
    Level completed: 86%,
    Points required for next Level: 29
    Level completed: 86%, Points required for next Level: 29
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    DerseDevam - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Jun 2010
    Mesajlar
    132
    Points
    4.121
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    16

    Standart Cevap: dergilerden yazılar

    dergilerden nefis paylaşımlardı emeğine sağlık...

    “Eğer kullar, Ramazan-ı şerîf ayındaki fazilet ve ihsanları bilselerdi, bütün senenin Ramazan olmasını isterlerdi. Çünkü bunda çok sevap vardır.”

  8. #18
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: dergilerden yazılar

    Müslümanın Zamanla İmtihanı

    ANADOLU GENÇLİK DERGİSİ

    Modern insan dünyanın meşguliyeti içinde aşkın olana yabancılaşmış, sekülerleşmiş ve köleleşmiştir. Hayatını modern sistemin dişlisi olarak idame ettirmeyi kendisi için şans kabul eden modern insan için çalışmak, sadece çalışmak yegane amaç olmuştur. İnsan dünyayı mutlaklaştırarak bütün zaman dilimini dünyası için sarf etmektedir. Önce kendine sonra çevresine ve en sonunda tüm değerlerine yabancılaşan modern insan için zahiri olanın dışında başka hakikatlere gözlerini kapamıştır. Modern insan zamanını bile somut ifade etmektedir. Çalıştığı ya da dünyalık bir meşguliyetin içine girdiği zaman dilimi onun için bir anlam ifade etmektedir. Onun için modern litaretüre “boş zaman” diye bir kavram girmiştir. Boş zaman üretimin dışında olan zamanı ifade etmektedir. Kadim dönemlerde insanın zaman dilimi kutsal olan ve kutsal olmayan diye ikiye ayrılırdı. İnsanlar ihtiyaçları olduğu kadar üretirler geri kalan zamanlarını ibadete ve kendilerine ayırırlardı. Ürettikleri yani çalıştıkları zaman kutsal olmayan zaman, ibadet ettikleri zaman ise kutsal zamanları olurdu. İnsanlar bu şekilde hem maddi hem manevi ihtiyaçlarını görürdü. İnsanın ruhsal ihtiyaçları göz ardı edildiği sürece maddi ihtiyaçların giderilmesi insanın mutlu olması için yeterli değildir. İnsanların sadece maddi yönlerinin tatmin edilmesi bir süre sonra insanları azgınlaşmaya ve cinnete götürür. Modern insan için kutsal-kutsal dışı zaman ayrımı kalkmıştır. Modern insan önce sadece çalışmak üzerine kurulu ve işçileri günün üçte ikisini çalışmaya zorlayan vahşi kapitalizm ile tanıştı. Daha sonra işçilerin sürekli çalışarak daha verimli olamayacağı kanaatine vardılar ki, işçilere dinlenmek için belli bir zaman dilimi ayırdılar. İşçilerin çalışma saatlerinin ve en tabi ihtiyaçlarının giderilmesi için gerekli olan üretim dışı zamanın belirlenmesinde bile verimlilik esas kabul edilmiştir. Maddiyat üzerine kurulu dünyalarında modern insan için kutsallık, çağın gerisinde kalmış bir mit olarak görülmektedir. Kutsallıktan bu derece uzaklaşan insanın zamanını dünya için harcamanın dışında başka bir işlevi kalmamıştır. Kutsal olan ile bağlarını koparan ve ahiret inancı zayıflayan insan için tek geçerli yaşam alanı dünyadır. Zamanın kullanılmasında da dünyanın tek ve son yaşam alanı kabul edilmesi etkili olmaktadır.
    Modern insan ölümsüzlük beklentisi içerisinde bütün enerjisini dünyası için sarf etmektedir. Çünkü modern insana ölüm unutturulmuştur. Mezarlıklardan, taziyeden, hasta ziyaretlerinden kopan modern insan ölümün kendisini hiç bulmayacağı hissine kapılır. Ölümü ise son kabul ettikleri için ölüm öncesi onlar için yegane tasarruf alanıdır.
    Modern iktisat teorilerini bile alt üst eden üretim fazlalığı yeni arayışları beraberinde getirmiştir. Liberal ekonomik modeli savunanlarca piyasayı düzenleyeceğine inanılan gizli el devreye girmiş, insanların çalışma dışında kalan zamanlarını tüketime yönlendirerek bu soruna çare bulmuştur.
    İnsanları üretim dışı zamanda tüketime yönlendirebilmek için eğlence, turizm, moda, kumar ve spor sektörleri bu görevi layıkıyla yerine getirmişlerdir. İnsanlar üretim dışı zamanlarını ya televizyon karşısında, ya alışverişte, ya tatilde ya spor müsabakalarında ya da eğlence merkezlerinde geçirmektedir. Elde ettiği geliri bu şekilde tüketerek tekrar yerine iade etmektedir. Modern insanın çıkmazı emeğini satarak üretim yaparken aslında kendi tüketimini üretmekte olduğu gerçeğinde yatmaktadır.

    Modern insan gününü üç zaman dilimine bölmüştür. Sabah öğle ve akşam. Hayatını buna bağlı olarak sürdürmektedir. Zamanı bu şekilde dilimlendirmenin temel gerekçesi insanın sadece bedeni ihtiyaçları esas aldığının bir göstergesidir. Modern dünyanın yemek vakitleri olan bu zaman dilimleri insanın çalışma koşullarını ve gün içindeki programını da kendine göre uyarlamıştır. Böylece insan modern yapıya uygun olarak yaşantısını midesine (nefsine) göre şekillendirmiştir. Kutsal olandan uzak olan ve ahiret bilincinin yosun tuttuğu modern insan için dünya nefsini tatmin etme yeri olarak algılanmaktadır.
    Oysa Müslüman gününü üç değil beş zaman dilimine ayırır. Bu zaman dilimleri namaz vakitleridir. Müslüman insan namaz vakitlerini esas alarak çalışma koşullarını ve gün içindeki programını ayarlamıştır. Böylece Müslüman için dünyada var oluş sebebinin idraki ile zaman dilimlerini sünnetullaha göre belirlemektedir.
    İnsan için esas olan kulluk bilinci ve nefsin terbiyesidir. İnsan nefsinin arzu ettiği şekilde değil Allah´ın rızası doğrultusunda zamanını belirlemektedir. Bu zaman dilimlerinde gereğini yerine getiren insan önce ruhunu manevi anlamda tatmin eder daha sonra midesinin zorunlu ihtiyacını görür. Böylece Allah´ın izni doğrultusunda insan dünya ile ahireti arasında gerekli olan dengeyi sağlamış olur.
    Aynı şekilde Müslüman için gün gece yarısı değil akşam vaktinin girmesi ile değişir. Günün değişimini uykuda değil, uyanıkken yaşanır. Bu da bizim hayatın döngüsünün farkında olmamızı sağlar. Müslümanlar için gün akşam vakti değiştiği için geceyle başlar. Geceden sonra gündüze döner. Böylece Müslüman her geceden sonra bir gündüzün varlığını bilir ve ruhunda sürekli bir umut meşalesi yanar. Oysa günün değişimini uykuda yaşayanlar güne sabahla birlikte başlarlar ve geceyle sonlandırırlar. Sonlarını karanlık olacağı beklentisi ile yaşayanlar için umuttan çok korku hakimdir.
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

Sayfa 2/2 İlkİlk 12

Benzer Konular

  1. Hep Eksik Ep-Eksik Yazılar…
    By BaRLa in forum Köşe Yazarlari
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 23.07.09, 06:30
  2. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.05.09, 09:48
  3. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.03.09, 11:51

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •