Tevbe Allahu Zülcelal'in kullarına açmış olduğu çok büyük bir merhamet kapısıdır. İnsanın pişmanlık duyarak samimi bir şekilde yaptığı bir tevbe kendisi için kurtuluştur. Nitekim Allahu Zülcelal bir ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur;
'De ki; Ey nefisleri aleyhine ileri gitmiş olan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz, Allah tüm günahları bağışlar. Çünkü o çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.' (Zümer;53)


Muhammed bin Mutrif'in belirttiğine göre; Allahu Zülcelal şöyle buyurur;
'Hayret şu ademoğluna! Bir günah işler, arkasından benden af diler, bende onu affederim. Sonra aynı günahı yine işler, yine benden af diler, bende onu yine affederim. Hayret ona ki, ne yaptığı günahtan vazgeçiyor ve ne de rahmetimden ümidini kesiyor! Ey meleklerim, sizi şahid tutarım ki, ben onu affettim.'

İşte Allahu Zülcelal böyle merhamet sahibidir. 'O;na dönmek lazımdır. Bizim günahlarımız O'nun yanında hiçbir şey değildir. İnsan Allahu Zülcelal'den af dilediği zaman annesinden yeni doğmuş bir çocuk gibi tertemiz olur.
O halde aklı başında olan kimse sık sık Allahu Zülcelal'e karşı tevbe etmeli ve işlediği günahta ısrar etmemesi gerekir. Çünkü işlediği günahtan vazgeçen kimse, aynı günaha günde yetmiş kere dönse bile o günahı ısrarla işleyemez.

Anlatıldığına göre israiloğulları zamanında bir kral vardı. Kendisine bir abidi methetmişlerdi. Bunun üzerine o abidi çağırarak sarayına bağlanmasınıi her zaman yanında kalmasını teklif etti. Bu teklife karşılık abid, krala; 'Ey kral! Söylediklerin güzel, fakat bir gün içeriye girince beni cariyenle oynaşır bulursan ne yaparsın?' dedi. Kral bu söze fazlası ile öfkelenerek, 'Benim karşımda hangi cüretle böyle konuşuyorsun?' dedi. Bunun üzerine abid krala şöyle dedi;
'Oysa benim öyle kerem sahibi bir Rabbim var ki, günde yetmiş kere günah işlediğimi görse bile bana ne kızar, ne beni kovar, ve ne de beni rızkından mahrum eder. O halde ben nasıl olurda O'nun kapısını bırakıp bana henüz suç işlemeden kızan birine kapılanabilirim. Bir de suç işlediğimi görsen kim bilir bana neler yapacaksın.' Abid bu sözleri söyleyip kralın sarayından ayrılıp gitti.

İbn-i Abbas'ın anlattığına göre, kul günahından tevbe edince Allah da onun tevbesini kabul eder. Ayrıca amel defterini tutan meleklere yazmış oldukları günahları unutturur. Bunun yanında işlemiş olduğu kötülükleri azalarına unutturur. Hatta gerek yeryüzündeki ve gerekse gökteki makamına da günahlarını unutturur da kıyamet gününde aleyhine şahidlik edecek hiçbir varlığın kalmamasını sağlar.

Muğis bin Summi şöyle anlatmıştır;
'Sizden önce yaşamış kavimlere mensup biri vardı. Devamlı günah işlerdi. Bir dün yolda yürürken geçmişini düşünerek üç kere;
'Allah'ım senin mağfiretine sığınırım.' dedi. Bu sözün arkasından hemen ölüme yakalanıverdi. Allah da onu affetti.'

Buradan da anlaşıldığına göre kul tevbe edince Allah da onun tevbesini kabul eder. Nitekim Allahu Zülcelal bir ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur;
'Allah kullarının tevbesini kabul eden ve günahlarını bağışlayandır.' (Şura;25)
Hasan-ı Basri (Rh.a)'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (a.s.v) şöyle buyurmuştur;
'Allahu Teala şeytanı cennetten kovunca şeytan Allah'a; 'Ululuğun hakkı için, ademoğlunun ruhu cesedinden ayrılmadıkça, ben de onu rahat bırakmam.' dedi. Allahu Teala'da şeytana şu cevabı verdi;
'Ululuğum ve yüceliğim hakkı için, ben de kulumun canı boğazına gelinceye kadar tevbe kapısını önünde açık tutarım.'
Allahu Zülcelal, Hz. Musa (a.s)'ya şöyle buyurmuştur;
'Ey Musa! Bir tevbekarın inlemesi benim katımda abidin sesinden daha sevimlidir.'
Said bin museyyeb; 'Allah evvabların (geri dönenlerin) günahlarını bağışlayıcıdır' mealindeki ayet-i açıklarken; 'Evvab günah işleyince tevbe eden ve yine günah işleyip tevbe eden kimsedir.' demiştir.

İnsan dili ile af dilerken tekrar aynı günahı işlemeyi düşünürse yapmış olduğu tevbe yalancı tevbesi olur, gerçek anlamda tevbe olmaz. Tevbenin gerçek olabilmesi için günahkarların dili ile af dilediği gibi aynı günahı bir daha işlememeye karar vermesi gerekir. Kul böyle tevbe yapınca Allah Zülcelal de, ne kadar büyük olursa olsun, onun işlediği günahı affeder. Çünkü Allahu Zülcelal, kullarına karşı çok merhametlidir.
Rivayet edildiğine göre israiloğullarundan bir genç, yirmi yıl ibadetle meşgul oldu. Sonra yirmi yılda isyan etti. Bir gün aynaya baktı. Saç ve sakalının ağarmakta olduğunu görünce, yirmi senelik isyanına nedamet ederek;
'Ya Rabbi! Yirmi yıl sana itaat ettim, sonra tam yirmi yıldır sana isyan ediyorum. Acaba sana yönelir ve tevbe edersem tevbemi kabul eder misin?' deyince, boşluktan duyduğu bir ses de;
'Bize icabet ettin, biz seni kabul ettik. Bizi terkettin, biz de seni terkettin. İsyan ettin sana mühlet verdik. Ne zaman bize yönelirsen biz yine seni kabul ederiz.' Dedi.
Buradan da anlaşıldığına göre insan ne isterse Allahu Zülcelal o kuluna istediğini veriyor. İnsanın tek çaresi hatalarını itiraf edip, merhametlilerin en mehametlisi olan Allahu Zülcelal'e yönelmektir.

Anlatıldığına göre, Allahu Zülcelal Davud (a.s)'a şöyle buyurmuştur;
'Ey Davud! Benden yüz çevirenleri benim nasıl beklediğimi, günahları terkedip bana yönelenlerini nasıl arzu ettiğimi bilseydiler, hemen bana yönelirlerdi.
Ey Davud! İşte benden yüz çevirenlere karşı muamelem budur. Bana yönelenlere karşı muamelemin nasıl olacağını sen düşün.
Ey Davud! Kulumun bana en çok muhtaç olduğu, benden yüz çevirdiği vakittir. Kendisine en çok merhamet edip acıdığım bu zamandır. Kendisini en çok yükselttiğim zamanı da bana yöneldiği vakittir.'

İşte burada çok dikkat etmek lazımdır. Bilindiği gibi her baba çocuğunu aşık olmuşçasına sever. Bir çocuk aniden babasından yüz çevirip de kaçarsa, o şevkatli baba bir an önce çocoğunun evine dönmesini ister. Allahu Zülcelal'in merhameti kulların merhametinden daha fazladır. Allahu Zülcelal kullarına karşı çok şevkat ve merhamet sahibidir. Herkes kendine sormalıdır? Bu kadar şevkat ve merhamet sahibi olan Rabbimize, muhabbet beslemek, tevbe edip O'na layık bir kul olmaya çalışmak hak değil midir?

Netice olarak tevbe etmeden ölüm gelip çatarsa, kıyamet günü Allahu Zülcelal'in huzuruna gittiği vakit korku ve hüzün içinde olacaktır. Bunun tersine insan tevbe etmiş olarak ölürse, rahat ve hüzünsüz olarak Allahu Zülcelal'in huzuruna varacaktır.
Hz. Peygamber (a.s.v) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur; 'Ey insanlar! Allah'a karşı tevbe ediniz. Ben günde yüz sefer tevbe ederim.'

Bu tevbe nimetinden mahrum olmamak lazımdır. Tevbe, günahtan sonra tehir edilmemekle beraber her mümin erkek ve kadına vaciptir. Olabilir ki insan nefsine uyar da bir günah işler. O günahı bertaraf etmek için hemen tevbe etmek lazımdır. Çünkü tevbe ile günahlar yok olur. Hatta Allahu Zülcelal kulun tevbe etmesiyle, yapılan günahları sevaplara dönüştürür.

Mesab (r.a)'ın anlattığına göre; bir kul günah işledikten sonra, ellerini açıp; 'Ya Rabbi!' dediği zaman, melekler onun sesinin önüne bir perde gibi geçip. Allahu Zülcelal'in duymasına mani olmak isterler. Kul ikinci sefer; 'Ya Rabbi! Dediği zaman yine böyle yaparlar. Üçüncü sefer; 'Ya Rabbi! Dediği zaman yine böyle yaparlar. Dördüncü sefer yine böyle yaptıkları zaman, Allahu Zülcelal meleklere şöyle buyurur;

'Siz kulumun sesinin bana gelmesine ne zamana kadar mani olacaksınız? Bu kadar yetmez mi? Benim kulum, benim kendisinin Rabbi olduğumu ve benden başka onun günahını kimsenin affetmeyeceğini bildiği için bana yalvarıyor. Siz şahid olun ki, ben onun af ve mağfiret ettim.'

İşte Allahu Zülcelal böyle kıymetli olan tevbeyi herkese nasip etmez. Tevfik, Allahu Zülcelal'in vermesidir. Yani biz Allahu Zülcelal'e ne kadar gidersek, O' da bize amel-i salih yapmakla ve günahlardan muhafaza etmekle bizlere tevfik verecektir. Allahu Zülcelal tevbe nimetinden bütün mümin kardeşlerimizi mahrum etmesin İnşaallahu Teala...