***
DIŞARDA
Points: 42.870, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 4,9%
Achievements


İnsanın yaratılış gayesi
İnsan, bir imtihan gayesi ile dünyada bulunmaktadır. Allah-u Zülcelâl insanı başıboş bırakıvermek için değil, bir takım emanet ve yükümlülüklerle sorumlu tutup kendisine vazifeler yükleyerek imtihan için yaratmıştır.
Dünya insanlar için bir imtihan yeridir. Ömür de bu imtihanın süresidir. Bu imtihanın neticesi ise dünyada değil ahirette görülecektir.
Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:“O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.” (Mülk; 2)
Kendisine iyilik ve kötülük yapabilme kudreti verilen insanın, yaradılışı maksatsız değildir. Allah-u Zülcelâl onu özellikle imtihan etmek maskadıyla yaratmıştır.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selem, bu ayet-i kerimeyi: “Hanginizin aklı daha iyi, Allah’ın yasaklarından hanginiz daha uzak ve Allah’a taate hanginiz daha çok koşuyor (ortaya çıksın).” diye tefsir etmiştir.
Bu hayat, insana bir imtihan süresidir ve ölüm bu sürenin sona ermesi demektir. Allah-u Zülcelâl’in bu süreyi insana vermesinin nedeni, onun iyi mi, kötü mü olduğu dünyada fiilen ispatlansın diyedir.
Herkes yaptığı davranışın karşılığını, ceza olsun mükâfat olsun, mutlaka görecektir. Çünkü bu karşılık olmasaydı, bu imtihanın bir anlamı olmazdı.
İnsan dünyada ne yapmış ise yaptığı her iş ahirette açığa çıkacaktır. Orada her şey açığa çıktığı zaman, her insan; “Allah-u Zülcelâl’in razı olduğu amelleri keşke yapsaydım” diyecektir. O halde fırsat daha elimizdeyken Allah-u Zülcelâl’in razı olacağı amelleri yapmamız lazımdır.
Allah-u Zülcelâl başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat; 56)
Bu ayet-i kerimeden de anlaşıldığına göre, Allah-u Zülcelâl insanı, bu dünyada ahlak ve fazilet kazanması ve kendine ibadet etmesi için yaratmıştır.
Kulluk, Allah-u Zülcelâl'in varlığını, birliğini, kudret sahibi olduğunu tasdik ve itaatle olur.
Demek oluyor ki, insanın yaratılmasının asıl gayesi, yaratanını bilmek, O'na bütün ruhuyla ibadet edip rızasını kazanmaktır.
Şu halde, insanın en kudsî vazifesi olan ibadeti, kendi nefsi için selamet ve saadet sebebi bilip Allah-u Zülcelâl'in, kulun yapacağı hiç bir ibadete ihtiyacı olmadığını anlaması icap eder. Çünkü Allah'a yapılan kulluk, insanların birbirlerine gösterdiği hürmetle kıyaslanamaz.
Allah-u Zülcelâl'in hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Aksine, herkes Allah-u Zülcelâl’e muhtaçtır.
Muhammed Diyauddin kuddise sırruh bir sohbetinde şöyle anlatmıştır:
"Bu kâinatın yaratılmasındaki hikmet, Allah-u Teala'nın marifetine kavuşmaya, O'na yaklaşmaya ve O'na ibadet etmeye çalışmaktır. İnsanlar bu dünyaya oyun, oyuncak, mal, evlat, soyu ile iftihar etmek için gelmedi. Allah-u Teala'nın rızasını kazandıran ve O'nun rahmetini celp eden şeyleri elde etmeye çalışmamız gerekmektedir. İnsanın ömrü kıymetlidir. Onunla alçak ve aşağı olan dünyayı değil, en aziz ve matlub olan ahireti istemek lazımdır. Zira dünya, insanı Allah-u Teala'dan uzaklaştıran şeylerdir."
Bir evliya bir gün bir sohbetinde;
- Ey mü’minler! Biz bu dünyaya, yalnız yiyip içmek için gelmedik! Bizim bir sahibimiz, bir yaratanımız ve bir yaratılış gayemiz var. Buyurdu. Dinleyenler sordu:
- Efendim ne için yaratıldık?
- Sadece Rabbimize ibadet etmek için yaratıldık.” dedi. Yine dinleyenler:
- Efendim ibadet nedir? Diye sorun-ca, o evliya şöyle cevap verdi:
- İbadet, emirlere uymaktır. Her yapacağı işte, İslamiyet’in emrini gözeten ve Rabbimizin rızasını düşünen bir kimse, her an ibadet halindedir.
Evet! Mademki bizler kulluk için yaratılmışız, o halde önümüze gelen her işi Allah-u Zülcelâl’in rızasına uygun mu değil mi diye gözetmemiz lazımdır.
Mesela iki mü’min arasında anlaşmazlık ve sürtüşme oluyor ve mü’minler bununla çok zarar ediyorlar. İslam hizmeti için çalışan mü’minler, birbirlerine karşı nasıl davranması gerektiğini çok iyi bilmelidir.
İmam-ı Gazali kuddise sırruhu şöyle demiştir: “Bir kimse size cahillikle karşılık verdiği zaman, siz ona aynı şekilde cevap vermeyin. Eğer siz de ona aynı cahillikle karşılık verirseniz, aranızdan bir ateş çıkar hem sizi yakar, hem de etrafınızda bulunanları yakar. Ama siz ona yumuşak bir huyla cevap verirseniz, hem kendinizi, hem o kişiyi ve hem de etrafınızdakileri selamete çıkarmış olursunuz.”
Bunu daha iyi anlamak için Allah-u Zülcelâl’in aşağıdaki ayet-i kerimede belirttiği şu emrini bilmek ve uygulamak lazımdır.
Mecnun Misali
Leylâ’nın Zülfüne Hemen Gönül Bağlama. Çünkü seni AŞK Çöllerinde Gezdirip Duran Leylâ Değil
Mevlâ’dır Hep…