Hoca Efendinin tasavvuf yoluna adım attığında tanıştığı üstâdı Alâaddin Fersafi (k.s) Hazretleridir. Fersafi Hazretleri, İslam'ı yaymak ve kalplere Allah sevgisini aşılamak için bütün Anadolu da ve Ortadoğu ülkelerini de içine alan geniş bir coğrafyada gezen, tanınan ve etkinliği olan son derece yaşlı olmasına rağmen gayret ve cehdini tükenmez bir enerji ile sürdüren çok müstesnâ, çok mübârek bir zâttır.

Alâaddin Fersâfi Hazretleri, Irak'ta Halepçe'ye bağlı Bağa köyünde ikamet eden, yüksek hasletlerle donatılmış, mânevi nazar ve hâlleri çok yüksek olan ve Allah için yaptığı yolculuklarda atının ayakları altına gelen taşların bile un gibi ufalandığı bir büyük veli olan Şâh Muhammed Ali Hüsâmeddin'in bağlısıdır.

Onun bir ötesindeki halkada ise; kökeni Hz. Muhammed (s.a.v), Hz. Ali, Hz. Hüseyin (r.anhüm ecmain)'e uzanan ve veliler içinde bir güneş mesabesinde mesabesinde olan Seyyid Abdülkâdir Geylâni (k.s) Hazretler'inden gelen bütün mübârek kolların Anadolu'ya yansıtıcısı olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi Zülcenâhayn Hazretleri'nin hâlifelerinden Osman Siraceddin-i Tavili(k.s) Hazretleri bulunmaktadır. Şâh Muhammed Ali Hüsâmeddin Hazretleri bu zâtın torunudur.

Hoca efendinin üstâdı Alâaddin Fersâfi (k.s) Hazretleri ve tasavvuf târihindeki yeri üzerine Ankara Üniversitesindeki R.Fevzi Kahtalı tarafından bilimsel bir araştırma yapılmış ve lisans tezi hazırlanmıştır.

Bu silsile Abdullah Fârûki Hocaefendi 'nin vâris olduğu Hâlidi silsilesidir. Fakat o Nakşibendiyye tasavvuf okulunun farklı bir diğer silsilesine de vâris olmuştur ki , bu silsile Ömer'i Müceddidi bir silsiledir bu silsilenin icâzeti, 1976 yılında Kayseri'de mukim olan ve İmâm-ı Rabbâni Hazretlerinin torunlarından Şeyh Abdulhalil Mücedidi (k.s) tarafından kendisine tevdi edilmiştir. Bilindiği üzere İmâm-ı Rabbâni (k.s) Hz. Ömer soyundandır ve bu silsile sâdece Hz. Ömer soyundan olanlarca sürdürülmüş bir silsile olması bakımından tasavvuf tarihinde ayrıcalıklı bir yere sâhiptir.

Abdülhâlil Müceddidi Hazretleri, Çin Türkistanı'ndaki zulümlerden kaçarak uzun bir yolculuktan sonra Türkiye'ye sığınan Doğu Türkistan'lılardandır. Kayseri'ye yerleştirilmişler ve burada irşad faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Doksan yaşını aşkın bir pir-i fâni olmasına rağmen, ders halkasını sürekli canlı tutar, evine misafir geldiğinde çocuklar dahil kapı dibinde oturarak ağırlar ve hizmetlerini bizzat kendisi yapardı.

Bu muhterem zâd, Fârûkî Hocaefendi ile bir görüşmesi esnâsında kendisine ; "Biz akrabayız dolayısıyla Hz. Ömer'in de torunuyuz." Demiş ve Hocaefendi'ye ders vermek istediğini söylemişti. Fârûkî Hocaefendi ise ; "Akraba olmak münasebetiyle size ölünceye kadar hizmet ederim. Fakat sizden ders almam mümkün değildir. Çünkü bizzat Peygamber Efendimiz(s.a.v)den mânen ders almış bulunuyorum…" diyerek mazeretini kabul etmesini ister.

Bunun üzerine Abdulhâlil Müceddidi (k.s) Hazretleri, gözyaşlarını tutamayarak ağlamış, torunlarını ve bütün yakınlarını yanına çağırarak, Abdullah Fârûkî Hocaefendi'den kendilerine dua etmelerini istemiştir.

Fârûkî Hocaefendi, bu olaydan sonra Hacca gitmiş dönüşte kendisini çeşitli hediyelerle ziyaret ettiğinde Abdulhâlil Müceddidi Hazretleri O'na şöyle demiştir:

" Oğlum, Sen hacca gittikten sonra ceddimiz İmâm-ı Rabbâni Hazretleri iki defa gelerek bendeki icâzeti sana vermemi istedi. ve senin için ; "O da benim oğlumdur ve benim yolumu tâkip ettirecektir dedi."

Bunun üzerine Abdlah Fârûkî Hazretleri O nun verdiği Müceddidi icâzetnâmesini kabul etmiş ve bundan sonra da "el-Müceddidi" nisbesini kullanmıştır. Bu unvan, Müceddidiyye koluna nisbetini belirtmektedir. Bu zât , ayrıca Hocaefendi' nin Seyyid Abdülkâdir Geylâni Hazretleri'nden aldığı mânevi icâzeti de tasdik ederek, bu kanaldan da kendisine icâzet vermiştir.

1982 yılında mânevi bir işaretle Malatya'dan Ankara'ya hicret eden Hocaefendi , Hacı Bayramı Veli (k.s) Hazretlerinin doğup büyüdüğü Solfasol(Zülfadıl) semtine yerleşmiş ve vefat edinceye kadar buradaki külliyesinde irşad çalışmalarını sürdürmüştür.

Hocaefendi, zâhirî ve mânevî icâzetlerine vâris olduğu Kâdiriyye, Nakşibendiyye-i Müceddidiyye, Nakşıbendiyye-i Hâlidiyye, Dussûkiyye, Bedeviye, Şâzeliyye, Mevleviyye ve Bayramiyye'den ders vermekte idi.

Vâris olduğu silsileler, sağlığında basılmış bulunan İslam'da Zikir ve Râbıta adlı eserinin sonunda gösterilmiştir.