بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
Onyedinci Mektub
(Yirmibesinci Lem'anin zeyli)
(Çocuk Ta'ziyenamesi)
بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

Aziz âhiret kardesim Hâfiz Hâlid Efendi!
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
وَبَشِّرِ الصّابِرِينَ * اَلَّذِينَ اِذَا اَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا اِنَّا لِلّهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ
Kardesim, çocugun vefati beni müteessir etti. Fakat اَلْحُكْمُ لِلّهِkazaya riza, kadere teslim Islâmiyetin bir siaridir. Cenâb-i Hak sizlere sabr-i cemil versin. Merhumu da, size zahîre-i âhiret ve sefaatçi yapsin. Size ve sizin gibi müttaki mü'minlere büyük bir müjde ve hakikî bir teselli gösterecek "Bes Nokta"yi beyan ederiz:
Birinci Nokta: Kur'an-i Hakîm'de
وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَsirri ve meali sudur ki: Mü'minlerin kablelbülug vefat eden evlâdlari, Cennet'te ebedî, sevimli, Cennet'e lâyik bir surette daimî çocuk kalacaklarini.. ve Cennet'e giden peder ve validelerinin kucaklarinda ebedî medar-i sürûrlari olacaklarini.. ve çocuk sevmek ve evlâd oksamak gibi en latif bir zevki, ebeveynine temine medar olacaklarini.. ve herbir lezzetli sey'in Cennet'te bulundugunu.. "Cennet tenasül yeri olmadigindan, evlâd muhabbeti ve oksamasi olmadigi"ni diyenlerin hükümleri hakikat olmadigini.. hem dünyada on senelik kisa bir zamanda teellümatla karisik evlâd
sh: » (M: 82)
sevmesine ve oksamasina bedel safi, elemsiz milyonlar sene ebedî evlâd sevmesini ve oksamasini kazanmak, ehl-i imanin en büyük bir medar-i saadeti oldugunu su âyet-i kerime
وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ cümlesiyle isaret ediyor ve müjde veriyor.
Ikinci Nokta: Bir zaman bir zât, bir zindanda bulunuyor. Sevimli bir çocugu yanina gönderilmis. O bîçare mahbus, hem kendi elemini çekiyor, hem veledinin istirahatini temin edemedigi için, onun zahmetiyle müteellim oluyordu. Sonra merhametkâr hâkim ona bir adam gönderir, der ki: "Su çocuk çendan senin evlâdindir, fakat benim raiyetim ve milletimdir. Onu ben alacagim, güzel bir sarayda beslettirecegim." O adam aglar, sizlar; "Benim medar-i tesellim olan evlâdimi vermeyecegim" der. Ona arkadaslari der ki: "Senin teessüratin manasizdir. Eger sen çocuga aciyorsan, çocuk su mülevves, ufûnetli, sikintili zindana bedel; ferahli, saadetli bir saraya gidecek. Eger sen nefsin için müteessir oluyorsan, menfaatini ariyorsan; çocuk burada kalsa, muvakkaten sübheli bir menfaatinle beraber, çocugun mesakkatlerinden çok sikinti ve elem çekmek var. Eger oraya gitse, sana bin menfaati var. Çünki padisahin merhametini celbe sebeb olur, sana sefaatçi hükmüne geçer. Padisah, onu seninle görüstürmek arzu edecek. Elbette görüsmek için onu zindana göndermeyecek, belki seni zindandan çikarip o saraya celbedecek, çocukla görüstürecek. Su sartla ki, padisaha emniyetin ve itaatin varsa..."
Iste su temsil gibi, aziz kardesim, senin gibi mü'minlerin evlâdi vefat ettikleri vakit söyle düsünmeli: Su veled masumdur, onun Hâliki dahi Rahîm ve Kerim'dir. Benim nâkis terbiye ve sefkatime bedel, gayet kâmil olan inayet ve rahmetine aldi. Dünyanin elemli, musibetli, mesakkatli zindanindan çikarip Cennet-ül Firdevsine gönderdi. O çocuga ne mutlu! Su dünyada kalsaydi, kim bilir ne sekle girerdi? Onun için ben ona acimiyorum, bahtiyar biliyorum. Kaldi kendi nefsime ait menfaati için, kendime dahi acimiyorum, elîm müteessir olmuyorum. Çünki dünyada kalsaydi, on senelik muvakkat elemle karisik bir evlâd muhabbeti temin edecekti. Eger sâlih olsaydi, dünya isinde muktedir olsaydi, belki bana yardim edecekti. Fakat vefatiyla, ebedî Cennet'te on milyon sene bana evlâd muhabbetine medar ve saadet-i ebediyeye vesile bir sefaatçi hükmüne geçer. Elbette ve elbette meskûk, muaccel bir menfaati kaybeden, muhakkak ve
sh: » (M: 83)
müeccel bin menfaati kazanan; elîm teessürat göstermez; me'yusane feryad etmez.
Üçüncü Nokta: Vefat eden çocuk, bir Hâlik-i Rahîm'in mahlûku, memlûkü, abdi ve bütün heyetiyle onun masnu'u ve ona ait olarak ebeveyninin bir arkadasi idi ki; muvakkaten ebeveyninin nezaretine verilmis. Peder ve valideyi ona hizmetkâr etmis. Ebeveyninin o hizmetlerine mukabil, muaccel bir ücret olarak lezzetli bir sefkat vermis. Simdi binden dokuzyüz doksandokuz hisse sahibi olan O Hâlik-i Rahîm, mukteza-yi rahmet ve hikmet olarak o çocugu senin elinden alsa, hizmetine hâtime verse; sûrî bir hisse ile, hakikî bin hisse sahibine karsi sekvayi andiracak bir tarzda me'yusane hüzün ve feryad etmek ehl-i îmana yakismaz, belki ehl-i gaflet ve dalalete yakisiyor.
Dördüncü Nokta: Eger dünya ebedî olsaydi, insan içinde ebedî kalsaydi ve firak ebedî olsaydi; elîmane teessürat ve me'yusane teellümatin bir manasi olurdu. Fakat mâdem dünya bir misafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmisse, siz de biz de oraya gidecegiz. Ve hem bu vefat ona mahsus degil, umumî bir caddedir. Hem mâdem müfarakat dahi ebedî degil; ileride hem berzahta, hem Cennet'te görüsülecektir.
اَلْحُكْمُ لِلّهِ demeli.. O verdi, O aldi. "Elhamdülillahi alâküllihal" sabir ile sükretmeli.
Besinci Nokta: Rahmet-i Ilâhiyenin en lâtif, en güzel, en hos, en sirin cilvelerinden olan sefkat; bir iksir-i nuranîdir. Asktan çok keskindir. Çabuk Cenâb-i Hakk'a vusule vesile olur. Nasil ask-i mecazî ve ask-i dünyevî pek çok müskilâtla ask-i hakikîye inkilab eder, Cenâb-i Hakk'i bulur. Öyle de sefkat -fakat müskilâtsiz- daha kisa, daha safi bir tarzda kalbi Cenâb-i Hakk'a rabteder. Gerek peder ve gerek valide, veledini bütün dünya gibi severler. Veledi elinden alindigi vakit, eger bahtiyar ise, hakikî ehl-i îman ise; dünyadan yüzünü çevirir, Mün'im-i Hakikî'yi bulur. Der ki: "Dünya mâdem fânidir, degmiyor alâka-i kalbe..." Veledi nereye gitmisse oraya karsi bir alâka peyda eder, büyük manevî bir hal kazanir.
Ehl-i gaflet ve dalalet, su bes hakikattaki saadet ve müjdeden mahrumdurlar. Onlarin hali ne kadar elîm oldugunu sununla
sh: » (M: 84)
kiyas ediniz ki: Bir ihtiyar hanim gayet sevdigi sevimli tek bir çocugunu sekeratta görüp, dünyada tevehhüm-ü ebediyet hükmünce gaflet veya dalalet neticesinde; mevti, adem ve firak-i ebedî tasavvur ettiginden, yumusak dösegine bedel kabrin topragini düsünüp gaflet veya dalalet cihetiyle, Erhamürrâhimîn'in Cennet-i rahmetini, Firdevs-i nimetini düsünmediginden, ne kadar me'yusane bir hüzün ve elem çektigini kiyas edebilirsin. Fakat vesile-i saadet-i dâreyn olan îman ve Islâmiyet, mü'mine der ki: Su sekeratta olan çocugun Hâlik-i Rahîmi, onu bu fâni dünyadan çikarip Cennetine götürecek. Hem sana sefaatçi, hem ebedî bir evlâd yapacak. Müfarakat muvakkattir, merak etme;
اَلْحُكْمُ لِلّهِ اِنَّا لِلّهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ de, sabret.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Said Nursî