***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 16. MEKTUP
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
Onaltinci Mektub
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَلَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ اِيمَانًا وَ قَالُوا حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
Su mektub فَقُولاَ لَهُ قَوْلاً لَيِّنًاsirrina mazhar olmus, siddetli yazilmamis.
Çoklar tarafindan sarihan ve manen gelen bir suale cevaptir.
(Su cevabi vermek benim için hos degil, arzu etmiyorum. Her sey'imi, Cenâb-i Hakk'in tevekkülüne baglamistim. Fakat ben kendi halimde ve âlemimde rahat birakilmadigim ve yüzümü dünyaya çevirdikleri için, Yeni Said degil, bilmecburiye Eski Said lisaniyla, sahsim için degil, belki dostlarimi ve Sözlerimi ehl-i dünyanin evham ve eziyetinden kurtarmak için; hakikat-i hâli hem dostlarima, hem ehl-i dünyaya ve ehl-i hükme beyan etmek için "Bes Nokta"yi beyan ediyorum.)
BIRINCI NOKTA: Denilmis: "Ne için siyasetten çekildin? Hiç yanasmiyorsun?
Elcevap: Dokuz-on sene evveldeki Eski Said, bir mikdar siyasete girdi. Belki siyaset vasitasiyla dine ve ilme hizmet edecegim diye beyhude yoruldu.. ve gördü ki; o yol meskûk ve müskilâtli ve bana nisbeten fuzuliyane, hem en lüzumlu hizmete mani ve hatarli bir yoldur. Çogu yalancilik ve bilmeyerek ecnebi parmagina âlet olmak ihtimali var. Hem siyasete giren, ya muvafik olur veya muhalif olur. Eger muvafik olsa; mâdem
sh: » (M: 65)
memur ve meb'us degilim, o halde siyasetçilik bana fuzulî ve malayani bir seydir. Bana ihtiyaç yok ki, beyhude karisayim. Eger muhalif siyasete girsem, ya fikirle veya kuvvetle karisacagim. Eger fikirle olsa, bana ihtiyaç yok. Çünki mesail tavazzuh etmis, herkes benim gibi bilir. Beyhude çene çalmak manasizdir. Eger kuvvet ile ve hâdise çikarmak ile muhalefet etsem, husulü meskûk bir maksad için binler günaha girmek ihtimali var. Birinin yüzünden çoklar belaya düser. Hem on ihtimalden bir-iki ihtimale binaen günahlara girmek, masumlari günaha atmak; vicdanim kabul etmiyor diye Eski Said, sigara ile beraber gazeteleri ve siyaseti ve sohbet-i dünyeviye-i siyasiyeyi terketti. Buna kat'î sahid, o vakitten beri sekiz senedir birtek gazete ne okudum ve ne dinledim. Okudugumu ve dinledigimi, biri çiksin söylesin. Halbuki sekiz sene evvel, günde belki sekiz gazete Eski Said okuyordu. Hem bes senedir bütün dikkat ile benim halime nezaret ediliyor. Siyasetvari bir teressuh gören söylesin. Halbuki benim gibi asabî ve
اِنَّمَا الْحِيلَةُ فِى تَرْكِ الْحِيَلِ düsturuyla, en büyük hileyi hilesizlikte bulan pervasiz, alâkasiz bir insanin, degil sekiz sene, sekiz gün bir fikri gizli kalmaz. Siyasete istihasi ve arzusu olsaydi; tedkikata, taharriyata lüzum birakmayarak top güllesi gibi sada verecekti.
IKINCI NOKTA: Yeni Said ne için bu kadar siddetle siyasetten tecennüb ediyor?
Elcevap: Milyarlar seneden ziyade olan hayat-i ebediyeye çalismasini ve kazanmasini; meskûk bir-iki sene hayat-i dünyeviyeye lüzumsuz, fuzulî bir surette karisma ile feda etmemek için.. hem en mühim, en lüzumlu, en saf ve en hakikatli olan hizmet-i îman ve Kur'an için siddetle siyasetten kaçiyor. Çünki diyor: "Ben ihtiyar oluyorum, bundan sonra kaç sene yasayacagimi bilmiyorum. Öyle ise bana en mühim is, hayat-i ebediyeye çalismak lâzim geliyor. Hayat-i ebediyeyi kazanmakta en birinci vasita ve saadet-i ebediyenin anahtari îmandir; ona çalismak lâzim geliyor. Fakat ilim itibariyle insanlara dahi bir menfaat dokundurmak için ser'an hizmete mükellef oldugumdan, hizmet etmek isterim. Lâkin o hizmet, ya hayat-i içtimaiye ve dünyeviyeye ait olacak; o ise elimden gelmez. Hem firtinali bir zamanda saglam hizmet edilmez. Onun için o ciheti
sh: » (M: 66)
birakip, en mühim, en lüzumlu, en selâmetli olan îmana hizmet cihetini tercih ettim. Kendi nefsime kazandigim hakaik-i îmaniyeyi ve nefsimde tecrübe ettigim manevî ilâçlari, sair insanlarin eline geçmek için o kapiyi açik birakiyorum. Belki Cenâb-i Hak bu hizmeti kabul eder ve eski günahima keffaret yapar. Bu hizmete karsi seytan-i racîmden baska hiç kimsenin, -mü'min olsun kâfir olsun, siddik olsun zindik olsun- karsi gelmeye hakki yoktur. Çünki îmansizlik baska seylere benzemiyor. Zulümde, fiskta, kebairde birer menhus lezzet-i seytaniye bulunabilir. Fakat îmansizlikta hiçbir cihet-i lezzet yok. Elem içinde elemdir, zulmet içinde zulmettir, azab içinde azabdir.
Iste böyle hadsiz bir hayat-i ebediyeye çalismayi ve îman gibi kudsî bir nura hizmeti birakmak, ihtiyarlik zamaninda lüzumsuz tehlikeli siyaset oyuncaklarina atilmak; benim gibi alâkasiz ve yalniz ve eski günahlarina keffaret aramaga mecbur bir adamda ne kadar hilaf-i akildir, ne kadar hilaf-i hikmettir, ne derece bir divaneliktir, divaneler de anlayabilirler.
Amma Kur'an ve îmanin hizmeti ne için beni men'ediyor dersen, ben de derim ki: Hakaik-i îmaniye ve Kur'aniye birer elmas hükmünde oldugu halde, siyaset ile âlûde olsa idim; elimdeki o elmaslar igfal olunabilen avam tarafindan, "Acaba taraftar kazanmak için bir propaganda-i siyaset degil mi?" diye düsünürler. O elmaslara, âdi siseler nazariyla bakabilirler. O halde ben o siyasete temas etmekle, o elmaslara zulmederim ve kiymetlerini tenzil etmek hükmüne geçer. Iste ey ehl-i dünya! Neden benim ile ugrasiyorsunuz? Beni kendi hâlimde birakmiyorsunuz?
Eger derseniz: Seyhler bazan isimize karisiyorlar. Sana da bazan seyh derler.
Ben de derim: Hey efendiler! Ben seyh degilim, ben hocayim. Buna delil: Dört senedir buradayim; bir tek adama tarîkat verseydim, süpheye hakkiniz olurdu. Belki yanima gelen herkese demisim: Îman lâzim, Islâmiyet lâzim; tarîkat zamani degil.
Eger derseniz: Sana Said-i Kürdî derler. Belki sende unsuriyet-perverlik fikri var; o isimize gelmiyor.
Ben de derim: Hey efendiler! Eski Said ve Yeni Said'in yazdiklari meydanda. Sahid gösteriyorum ki: Ben
sh: » (M: 67)
َاْلاِسْلاَمِيَّةُ جَبَّتِ الْعَصَبِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةَ ferman-i kat'îsiyle, eski zamandan beri menfî milliyet ve unsuriyet-perverlige, Avrupa'nin bir nevi firenk illeti oldugundan, bir zehr-i katil nazariyla bakmisim. Ve Avrupa, o firenk illetini Islâm içine atmis; ta tefrika versin, parçalasin, yutmasina hazir olsun diye düsünür. O firenk illetine karsi eskiden beri tedaviye çalistigimi, talebelerim ve bana temas edenler biliyorlar. Mâdem böyledir; hey efendiler!. Herbir hâdiseyi bahane tutup, bana sikinti vermeye sebeb nedir acaba? Sarkta bir nefer hata etse, garbda bir nefere askerlik münasebetiyle zahmet ve ceza vermek.. veya Istanbul'da bir esnafin cinayetiyle, Bagdad'da bir dükkânciyi esnaflik münasebetiyle mahkûm etmek nev'inden, her hâdise-i dünyeviyede bana sikinti vermek, hangi usûl iledir? Hangi vicdan hükmeder? Hangi maslahat iktiza eder?
ÜÇÜNCÜ NOKTA: Hâlimi, istirahatimi düsünen ve her musibete karsi sabir ile sükûtumu istigrab eden dostlarimin söyle bir sualleri var ki: "Sana gelen zahmetlere, sikintilara nasil tahammül ediyorsun? Halbuki eskiden çok hiddetli ve izzetli idin, edna bir tahkire tahammül edemezdin?"
Elcevap: Iki küçük hâdiseyi ve hikâyeyi dinleyiniz, cevabini aliniz:
Birinci hikâye: Iki sene evvel benim hakkimda bir müdür sebebsiz, giyabimda tezyifkârane, hakaretli sözler söylemisti. Sonra bana söylediler. Bir saat kadar Eski Said damariyla müteessir oldum. Sonra Cenab-i Hakk'in rahmetiyle söyle bir hakikat kalbe geldi, sikintiyi izale edip o adami da bana helâl ettirdi. O hakikat sudur:
Nefsime dedim: Eger onun tahkiri ve beyan ettigi kusurlar, sahsima ve nefsime ait ise; Allah ondan razi olsun ki, benim nefsimin ayiplarini söyler. Eger dogru söylemis ise, beni nefsimin terbiyesine sevkeder ve gururdan beni kurtarmaya yardimdir. Eger yalan söylemis ise, beni riyadan ve riyanin esasi olan söhret-i kâzibeden kurtarmaya yardimdir. Evet ben nefsim ile musalaha etmemisim. Çünki terbiye etmemisim. Benim boynumda veya koynumda bir akrep bulundugunu biri söylese veya gösterse; ondan darilmak degil, belki memnun olmak lâzim gelir. Eger o adamin tahkirati, benim îmana ve Kur'ana hizmetkârligim
sh: » (M: 68)
sifatima ait ise, o bana ait degil. O adami, beni istihdam eden Sahib-i Kur'ana havale ediyorum. O Aziz'dir, Hakîm'dir. Eger sirf beni sövmek, tahkir etmek, çürütmek nev'inden ise; o da bana ait degil. Ben menfî ve esir ve garib ve elim bagli oldugundan, haysiyetimi kendi elimle düzeltmeye çalismak bana düsmez. Belki misafir oldugum ve bana nezaret eden su köye, sonra kazaya, sonra vilayete hükmedenlere aittir. Bir insanin elindeki esirini tahkir etmek, sahibine aittir; o müdafaa eder. Mâdem hakikat budur, kalbim istirahat etti.
وَاُفَوِّضُ اَمْرِى اِلَى اللّهِ اِنَّ اللّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ dedim. O vakiayi olmamis gibi saydim, unuttum. Fakat maatteessüf sonra anlasildi ki, Kur'an onu helâl etmemis...
Ikinci hikâye: Su senede isittim ki, bir hâdise olmus. O hâdisenin vukuundan sonra yalniz icmalen vukuunu isittigim halde, o vakia ile ciddî alâkadar imisim gibi bir muamele gördüm. Zâten muhabere etmiyordum; etsem de pek nadir olarak bir mes'ele-i îmaniyeyi bir dostuma yazardim. Hattâ dört senede kardesime birtek mektub yazdim. Ve ihtilattan hem ben kendimi men'ediyordum, hem de ehl-i dünya beni men'ediyordu. Yalniz bir-iki ahbab ile, haftada bir defa görüsebiliyordum. Köye gelen misafirler ise; ayda bir-ikisi, bazi bir-iki dakika bir mes'ele-i âhirete dair benimle görüsüyordu. Bu gurbet halimde; garib, yalniz, kimsesiz, nafaka için çalismaya benim gibilere muvafik olmayan bir köyde, her seyden herkesten men'edildim. Hattâ dört sene evvel, harab olmus bir câmiyi tamir ettirdim. Memleketimde imamlik ve vaizlik vesikam elimde oldugundan, o câmide dört senedir (Allah kabul etsin) imamlik ettigim halde, su mübarek geçen Ramazanda mescide gidemedim. Bazan yalniz namazimi kildim. Cemaatle kilinan namazin yirmibes sevabindan ve hayrindan mahrum kaldim.
Iste basima gelen bu iki hâdiseye karsi, aynen iki sene evvel, o memurun bana karsi muamelesine gösterdigim sabir ve tahammülü gösterdim. Insâallah devam da ettirecegim. Söyle de düsünüyorum ve diyorum ki: Eger ehl-i dünya tarafindan basima gelen su eziyet, su sikinti, su tazyik; ayipli ve kusurlu nefsim için ise, helâl ediyorum. Benim nefsim belki bununla islah-i hâl eder; hem ona keffaret-üz zünub olur. Dünya misafirhanesinin safasini