Kimi fakir var ki dünya malından yoksundur. Böyle olmakla kendisinin mal mülk sahibi olanlardan daha üstün, daha faziletli olduğunu zanneder. Bundan dolayı zenginleri taşlar.
Ancak fakirliğinden dolayı sabreder, haline gerçekten razı olursa fakirliğiyle fazilet kazanır. Fakirlikte üstünlük, hale rıza ve sabırdan ileri gelir. Çünkü mal yoksulluğu, aslında gerçek fakirlik değil, sadece muhtaçlıktır. Hangi fakir kendi fakirliği yüzünden bir zengine dil uzatırsa pintiliğini göstermiş, zenginin elindeki malda gözü olduğunu ortaya koymuş olur. Çünkü o kişi, eğer fakirlik makamının hakikatine erseydi, zenginin içinde bulunduğu halden dolayı ona acır ve kendisinin bulunduğu halden dolayı da Allah’a hamd ederdi.
Rivayet edilir ki Rabia Adeviyye’nin huzurunda bir topluluk dünyayı kötülemiş ve Rabia da şöyle demiş: “İnsan bir şeyi severse onu çok anar.”
Hangi zengin de fakirlere acımaz, onların üstünlüğünü görmezse pintiliğini ortaya koymuş olur. Çünkü o da elindeki emanet şeylerden dolayı bir üstünlüğü olduğunu sanır.
Nice mal sahipleri var ki, mülkün asıl mülk sahibine ait olduğunu gördüğü ve ebedi mülk sahibine muhtaç olduğunu bildiği için fakirdir.
Nice çıplak fakir de var ki, ona fakir demek doğru değildir, ona sadece yoksul ve muhtaç denir. Kimin Allah’a fakr makamı doğru olursa, dünya malının eksikliği, yardım gelmemesi veya kesilmesi kendisine bir zarar vermez. Çünkü onun gözünde dünyanın varlığıyla yokluğu birdir.
O makamda onlar kendilerine gelen yardımları ihvana verirler. Onlar, sadece aracıdırlar. Mala kalplerini bağlamazlar. Çünkü onlar, ihtiyaç duydukları ve yalnız kendisiyle zenginlik duydukları Allah’tan başkasına iltifat etmezler. Onların iradeleri başka şeye bağlanmaz.