Allah ona rahmet etsin, Cüneyd-i Bağdadî’nin şöyle dediği anlatılır: “Tasavvufun başlangıcı vakti bilmek, her vakitte insanın yapması gerekli olan hükümleri (ibadetleri) yapmaya dikkat etmektir.”

Sufi, içinde bulunduğu her vakitte, mutlaka yapması gerekli olan bir ibadeti yapmakla meşguldür, onun hiç boş vakti yoktur. Hiç kimse, nefsiyle mücahede yapmadan, dünyalıklardan uzaklaşmadan tasavvufun başlangıcına giremez. İnsan ancak amellerini ve hallerini ihlâs ile düzelttikten sonra gerçek manada tasavvufa girebilir.

Yine Cüneyd’in şöyle dediği anlatılır: “Allah’ın senin üzerinde henüz ödemediğin bir hakkı bulunduğu sürece kalbine tevhidin ruhu girmez.”

Cüneyd’e, dünyadan ancak bir çekirdek miktarı bir şeyi bulunan, başka hiçbir şeyi olmayan adam hakkında sorulmuş, o da demiş ki: “Mükâteb, üzerinde bir dirhemi dahi olmayan köledir.” (Mükâteb, belli bir para karşılığında hürriyetini kazanmak için efendisiyle sözleşme yapan köledir. Kazandığını tamamen efendisine verir, kendisine hiçbir şey kalmaz).

Hasılı, bu tasavvuf başlangıcı olan halleri istisnasız yapan kimse, gerçek manada tasavvufa girer.