Yıllardır beni uyuttun. Hep yarına bıraka bıraka koca bir ömür heder oldu. Gecelerim teheccütsüz heyecansız gündüzlerim semeresiz başarısız geçti. Acaba yarın yarın diye uyuttuğun yarınlarımımeçhul bir yarında nasıl doldurabileceksin?
Ne zaman beni çevreleyen basitliklerle bağımlılıklara civciv misali küçük bir darbe vurup hür dünyaya açılmak istesemgranitten dağlar gibi karşıma dikildin. Olmadık desiselerle beni kandırdın. Bitmeyen isteklerle beni aldattın. Yıllardır taam (yemek)
kelam (konuşma) menam (uyku) hapisanesinde
inim inim inlettin
ızdıraplarımı
bana ney gibi dinlettin. İrademi
rehavet
meskenet zincirleriyle sımsıkı sardın.
Bana sunulan saat altınlarını değerlendiremedin. Hepsini badi heva zayı ettin. Kimbiliriçinde ne hediyeler saklayan günlerin ve ayların zarfını açamama bile müsaade etmedin. Hepsi boşa gitti. İçlerinde neler sakladığını anlayamadan.
Söyler misin; ALLAH aşkınasenin yaşayan bir cenazeden ne farkın var?
İnsan süresini ağlaya ağlaya okudun. Amma o muhteşem sarayın kapılarını bir türlü aralayamadın. Kendinikendi çevreni tanıdığın kadar tanıyamadın. Kendi içinde kendine yabancı kaldın. Kendi kendine hapisane yaptın.
Fetih süresini okudunbırak dışarıyı
içinde bir tek fetih bile yapamadın. Konuşma
yemek
uyku esaretinden kurtulamadın. İradeni feth edemedin. Namazla cenneti takas etmeyi çalıştın
ayetleri bir teyp gibi ezberledin amma uyguladıkların hep adetlerin oldu.
Peygamberimizin saçlarını ağartan Hud süresiyle karanlık gecelerin bir türlü aydınlatamadın. Gayreti hep birilerinden bekledin. Senin de birileri olduğunu hep unuttun.
Bir fikir uğruna hayatı hakir gören peygamberlerin hayatınıuzun kış gecelerinde kıssa niyetiyle okudun. Fakat hayatındaki kışları
bir türlü baharlara çeviremedin. Çünkü onları anlayamadın.
Yusuf’u düşündün mü hiç? Kuyu diplerini sultanlığa sıçrama rampası yaptığınıhapisaneleri nasıl medreseye çevirdiğini anlayabildin mi? Dünya ve içindeki her şey ayaklarının ucundayken hayatı istihkar edip ölümü özlemesini anlayabildin mi? Anlayamadın evet anlayamadın... onun içindir ki Yusuf’ta boğulan dünyada
boğulmak üzere ölüm çığlıkları atıyorsun.
Ateşler içindeki İbrahim’in ateşleri bir baharistana çevirdiğinibıçak altındaki İsmail’in yeniden doğduğunu
Sefine-i Nuh’u batırmak isteyen tufanların ancak sahili selametle çıkmasına hizmet ettiğini suikastlar içinde İsa’nın denizler ortasında
Musa’nın nasıl vuslata erdiğini anlayabildin mi?
Anlayamadın ...
Ya çelikten duvarlara çarpmış gibi bir örümcek ağı karşısında beyinleri dumura uğrayan müşriklerin düştüğü perişan halde yatan gizli hikmeti çözebildin mi?
Bir gergef gibi ömrünün her anın çile yumağıyla dokuyan Hz. Muhammed (S.A.V) “Ümmetim” derken sen nefsim dedin. O davam derken sen hevam dedin. O davasını yüceltirken sen hevanda cüceleştin. Onun çağları peşinden sürükleyen davasından ne yazık ki kala kala sarığısakalı
tesbihi
umresi
namazı kaldı. Ne yazık ki; onları da bir türlü anlayamadın.
Kokularla süslediğin sakalın ruhunuruhunla mecz edemedin. Dolayısıyla sakallı çocuk olmaktan kurtulamadın!
Başındaki sarık beyaz kefenin ikenyastığının altındaki ölümü çok uzaklarda zannettin. Dünyanın oyuncaklarıyla evcilik oynarken
dünyanın elinde
oyuncaklaştığının farkında bile olamadın.
Bir adet halinde getirdiğin beş vakit namazın aynı safta omuz omuza namaz kıldığın kardeşini gıybet etmekten seni kurtaramadı. Kalbine gözüne kulaklarına el ve ayaklarına tutturamadığın oruçların sadece midene münhasır kaldı. Oruç tuttuğunu zannettin ammaaç kaldığını anlayamadın.
Başına taç ettiğin başörtüsü sadece başını örtebildi. Başının altındakiler ne yazık ki başörtüsünden nasibini alamadı. Çünkü başörtüsünü takva örtüsüyle birlikte örtmedin. Gözlerinkalbin ve duyguların çıplak kaldı. Kendini fark ettirebilmek için aynanın karşısında çeşit çeşit kılıklara girdin. Yapmacık gülüşlerle
hırsızlama bakışlarla başkalarının duygularını çalmaktan utanmadın. Ruhunun çığlıklarına bedel sen gülüyordun. Düştüğünü ve düşürdüklerini anlayamadın.
Burnunun dibindeki farzları görmezden gelipsünnet diye diye defalarca umreye gittin. Kabe’yi tavaf ettin. Yeryüzündeki iki milyar Müslüman’ın sadece kemmiyet olduğunu
bir keyfiyet olmadığını hiç düşündün mü? Düşündün mü binlerce birilerimiz varken nasıl ayrı kaldığımızı nasıl parçalandığımızı.
Aynı camii de birlikte namaz kıldığın kardeşinin fakr-u zaruretini görmezden geldin. Onu ihtiyaçları pençesinde kıvranırkenzevkle seyrettin. O kuşların dondurucu soğuklarını kemiklerinde ısıtırken
sen buğulu camların arkasında tesbih çekiyordun. Dünya cennet kevserlerine denk bir lezzeti
kardeşinin acılarını dindirme lezzetini tadamadın. O lezzeti falan duayı şu kadar okuyarak alacağını zannettin. Aldandın. Elindeki elmasları birkaç şekerlemeye değişen ahmak çocukları gibi aldandın.
Hani hepimiz mümindikhani birimizin ızdırabı hepimizin ızdırabıydı. Hani şarkta bir müminin ayağına diken batsa
garptaki mümin rahatsız olacaktı. Hani bir mümin öldüğü zaman
sema ve arz onun ölümüne gözyaşı dökerdi. Hani mümin yeryüzünün zinetiydi. Hani müminler bir vücudun azaları gibiydi. Hani göz ağrısa
bütün vücud o acıyı içinde hissedecekti.
Hani Hz. Ebubekir’in teslimiyeti? Hani Hz. Ömer’in destanlaşan adaleti? Hani Hz.Osman’ın dillerden düşmeyen hayası? Hani Abdurrahman gibi zenginler? Hani Ebuzer gibi fakirler hani Ensar Muhacır gibi kardeşlikte yarışanlar neredenerede hani? Anlayamadın. Ne yazık ki bunları anlayamadın!
Anla artık!... Ne olur anla!
Anla kicennet ucuz değil
cehennem dahi lüzumsuz değil!
Anla ki; cennete giden yol asfaltla döşenmemiş!
Anla ki; bedelini ödemediğin hiçbir şeye sahip olamazsın!
Anla ki; dünyayı bize bizler zindan ediyoruz.. ihmallerimizenaniyetimiz
samimiyetsizliğimiz ......
Anla ki; Eyüp gibi sabır erbaini doldurmadanYusuf gibi kuyu diplerinde yıllarca çile çekmeden
Yakuplar gibi gözlerini hasrete kurban etmeden
olmaz!
Anla ki; İsmail’ler gibi bıçak altına yatmadanİbrahimler gibi YA ALLAH deyip kendine ateşlere atmadan olmaz. Sefine-i Nuh gibi tufanları yara yara hedeflere gitmeden olmaz!
Ve Anla ki; bir ömür boyu gözyaşlarını ceyhun edip alın teriyle mecz ederek ümmeti için an be andem be dem
çile çeken Hz.
MUHAMMED (s.a.v.) gibi çekmeden olmaz!
Ve şunu çok iyi anla ki; başkalarının hayata Aşık olduğu kadar Ölüme Aşık olmadan Olmaz!