Kur'ân-ı Kerim'i okumak ve anlamak konusu üzerinde duracağız. "Müslümanlar, Kur'ân okuyun" diyeceğiz. Şu hususu daha baştan hemen beyan edelim: Müslüman bir camiada insanları Kur'ân okumaya davet etmek kadar normal bir şey olmaması lazım. Maalesef bu da bir vakıa. Böylesine bir garipliği yaşıyor da olsak, konuya girebilmek için önce şöyle bir soru soralım:
Kur'ân-ı Kerim'i nasıl okumalıyız?
Efendim, Kur'ân'ı yaşamak ve yaşatmak için okuyacağız. Elbette bu da bilgi temeline dayanır. Hislenerek okunan Kur'ân taktir edersiniz ki, yaşanılmayınca insanı bir yere götürmez. Okumanın netice vermesi için iki koldan hareket edilmelidir:
1- Kur'ân'ın metni öğretilecek.
2- Kur'ân'ın ruhu ve mânâsı zihinlere yerleştirilecektir.
Muhterem Müslümanlar!
Çocuklarımıza Kur'ân'ı öğretir de onun ne dediğini anlatmaz, emrettiği yaşantıyı göstermezsek, o zaman çocuk Kur'ân'ın ancak, kabirlerin başında Yasin okumak ve Cum'a geceleri geçmişlerimizin ruhuna bir aşır okunması için gerekli olduğunu zanneder. Son 50-60 yıllık Kur'ân okuyuşumuz, bu durumun ötesine geçmemiştir.
Maalesef bugün Kur'ân şu gayeler için okunuyor:
1- Musiki zevkini tatmin için.
2- Geçmişimize olan saygıyı canlı tutabilmek için.
3- Bir alışkanlığın baskısından kurtulmak için.
4- "Ben de Kur'ân okuyorum" diye kendimizi tatmin için.
Bu okuyuşlar, Kur'ân okumanın birinci derecede gerekleri olmadığı için, bize bir şey sağlamıyor. Bunlar en son gözönünde bulundurulması gereken hususlardır.
Kur'ân, evde dekoru tamamlamak için bulunduruluyorsa, bu bizi kurtarmaz. Bunu herkesin bilmesi lazım.
Muhterem Müslümanlar!
Nice yıllardır biz Müslümanlar Kur'ân ile hayatın arasına yıkılmaz setler çekmişiz. Hele son asırlarda Kur'ân-ı Mübin'e beşerin hayat kitabı olarak değil; mihrap nağmeleri, mezar duâları gözüyle baktık. O'nu sırf âhiret kitabı olarak bildik.
Asr-ı Saadet Müslümanları, Kur'ân-ı Kerim'i hayat kaynağı olarak tatbik ediyorlardı. Onlar hayatlarını "Kur'ân'ın kumandası"na teslim etmişlerdi. O yüzden de Kur'ân-ı Kerim sadece dualar manzumesi değil, canlılık bahşeden bir hayat nizamı olarak cihandaki mümtaz yerini almıştı.
Hâfız Şirazî "Bostan" isimli eserinde şöyle demektedir:
"Yetim ki nahânde Kur'ân dürüst
Kütüphane-i heft millet bişüst."
Mânâsı: Yedi milletin kütüphanesini yutmuş öyle insanlar vardır ki, Kur'ân'ı doğru dürüst okuyamaz. Okuyabildiklerini de yaşamaz. Ama "Müslümanım" derler. İşte asıl yetimler bunlardır.
Muhterem Müslümanlar!
Buraya kadar ifade ettiklerimizden hareketle, gafletimizi gidersin diye, birkaç âyet ve hadis meâlini arzedeceğim. Allah (c.c.) bize Kur'ân'da buyurur ki:
• "Allah'ın adıyla başlayarak okuyun..." (Alak suresi, Âyet: 1)
• "...Onlar geceleri secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar." (Al-i İmran: 113)
Peygamberimiz Efendimiz (sav) buyurur ki:
• "Sizin en hayırlınız Kur'ân'ı öğrenen ve öğretininizdir."
• "Şu Kur'ân'ı öğreniniz. Şüphesiz ki O'nu okumakla her harfine bedel on sevapla mükafatlandırılırsınız."
• "Kur'ân okuyunuz. Zira Kur'ân, okuyanlara kıyamet gününde şefaatçı olarak gelir.
• "Evlerinizde çok Kur'ân okuyunuz. Çünkü Kur'ân okunmayan evde hayır az, şer çok olur ve o ev halkı daima sıkıntı içindedir. Huzursuzdur."
• "Yalnız iki şey gıbta edilmeye değer:
1- Biri, Allah'ın kendisine vermiş olduğu Kur'ân'ı gece-gündüz okuyan kimsedir.
2- Diğeri de, Allah'ın kendisine vermiş olduğu malı gece-gündüz infak eden kimsedir."
Kur'ân'ı böyle okumak, anlamak ve yaşamak lazım. O'nun indiriliş hikmeti de budur.
Mevlüt Özcan
Araştırmacı yazar