Adalet, kardeşlik, barış ve merhamet devri olan Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin asrı uzaklarda kaldıkça, insanlar arasındaki iyi ilişkiler zayıflamaya, toplumu ayakta tutan yüksek değerler fazla itibar görmemeye başlamıştır. Hareket noktası olarak aldığımız bu devirden sonra başlayan bozulma bazan yavaş, bazan hızlı bir tempo ile, adeta zikzaklar çizerek devam edegelmiştir. 21. asrın şu yıllarında ise bozulma ve yüksek değerlere saygısızlık daha da hız kazanarak en tehlikeli bir durum arzetmeye başlamıştır. Bu korkunç manzara tesir alanını o kadar genişletmiştir ki, Ziya Paşa'nın da:
"Bir katre içen çeşme-i pürhüni fenadan,
Başın alamaz bir daha bârân-ı beladan.
Asude olam dersen eğer, gelme cihana,
Meydana düşen kurtulamaz senk-i kazadan."1
işaret ettiği gibi, hayatta olan hiçbir fert, zümre veya sınıf böyle bir tehlikeden uzakta olduğunu iddia edemez hale gelmiştir.
Öyle değil mi ki?..
Dün; din kardeşini, kan kardeşinden üstün gören, ona elinde ne varsa eşit bir şekilde paylaşmayı teklif eden kimselerin yerinde bugün "meşru veya gayrı meşru" olduğuna bakmaksızın vatandaşının elindeki varlığı kendi varlığına katmayı, hayali ihracat yapmayı bir açıkgözlülük sayanlar yer almakta.
Dün; ALLAH Teâlâ yolunda savaşırken yara alan ve bu yaranın tesiriyle şehadet şerbetini içmek üzereyken, kendisine sunulan bir yudum suyu yanındaki din kardeşine vermek isteyen kimselerin yerini bugün bir birini caniyane bir şekilde kurşunlayan kimseler almıştır.
Düşman sadece topla, tüfekle mi gelir? Bu millet, Yunan İzmir'e çıkarken; Sovyetler Kars'ı, Ardahan'ı isterken bu kadar yaygın tehlike altında değildi. Nasıl mı? Yunanla savaşta Mehmetçik cephede savaşırken babası, kocası cephede vuruşan kız, gelin vatanın hariminde öz namus emniyetiyle yaşayabiliyordu. Sovyet tehdidinde ordumuz tetikte beklerken, bu milletin harmanı teminat altında idi.
Ya şimdi? Bankaları, fabrikaları, sokağı, çarşıyı, pazarı polisle; jandarmayla koruyamaz olduk!.. Mübalağa var mı bu sözde?
Karakolları kimler basıyor? Vatanın sınırında ve hatta hariminde Mehmetçiği arkadan şehid eden kim?
Teşhisi düzeltelim. Bir çılgınlık değil bu. Düpedüz hainlik. Düşmanı artık iyi tanıyalım. Düşman, perdenin arkasındadır. Silahı da, aramızdaki gruplaşmalar, hizipleşmeler, dalaşmalardır. Yeter artık!.. Bu silahı, düşmanın elinden çekip alalım!..
Biz, önümüze atılan yemlere kanıp, oltaya takıldıkça maskeli düşman basiretsizliğimize, düşüncesizliğimize kasıla kasıla gülüyor.
Benim doğu halkıma "Kürt" diyor; "Etnik gurup" diyor, devlete karşı tavır aldırıyor. Bunu başarıp, kasıla kasıla gülüyor. Düşüncesizliğimizle alay ediyor!
Çalışanıma "Proleter" diyor; "ezilen" diyor; greve, işgale, boykota sürüklüyor. Bunu başarıp kasıla kasıla gülüyor. Düşüncesizliğimizle alay ediyor!..
Okuyanlarımıza "devrimci" diyor; "etkin güç" diyor, O'nu "düzen değiştirmeye yetkili" olduğuna inandırıyor; sokağa döküyor; okumaz- yazmaz; otorite-disiplin tanımaz bir güruh haline getirmeyi planlıyor. Bunu başarıp kasıla kasıla gülüyor. Düşüncesizliğimizle alay ediyor!..
Ey akıl, ey feraset!.. Dondurulduğun yerden kalk!.. Bütün dünyada oynayan, aynı oyundur!.. İbret denilen şey, akıl içindir!..
Pakistan'a bakınız: Bu kardeş ülke, gerek ilim adamları; gerek politikası; gerek kalkınması ile İslâm ülkelerini ciddi ve fiili bir dayanışmaya götürüyordu. Hainler bu gerçeği tam zamanında keşfettiler. Doğulusuna "Siz doğulusunuz; sömürülüyorsunuz" dediler. Batılısına başka birşey söylediler. Sözlerine doğuyu da, batıyı da inandırdılar. Bu inci gibi parlak ülkeyi ikiye böldüler. Bakınız Doğu Pakistan'a!.. Batı'dan koptu da başı göğe mi erdi? Tam aksine açlıktan; hastalıktan kırılıyor...
Afganistan'a bakınız. Fırkalaşma neye maloluyor. Şu cennet vatanımızda buna kim razı olur?.
Afyon'u, İzmir'i kurtarmak için şehid-gazi olan Karslıyı, Vanlıyı, Diyarbakırlıyı bağrımdan kim koparabilir?
Kars'ı, Ardahan'ı, Sovyet tehdidinden kurtarmak için siperde bekleyen İzmirliye, Aydınlı'ya kim sömürgeci; istilacı diyebilir. Düşmanlarımızdan başka...
Yazık!.. Bu böyle gitmez... Ey doğulu kardeşim!..
Dinle beni. Ben Van'a, Diyarbakır'a ve diğer illerime pasaportla gelmek istemiyorum. Sen İstanbul'una, Bursa'na, İzmir'ine pasaportla gelmek ister misin?

1- Fena yani yokluğun kan dolu çeşmesinden bir damla içen, belâ yağmurlarından bir daha başını alamaz, kaldıramaz. Eğer rahat, gailesiz olayım dersen; dünyaya, cihana gelme! Çünkü bu dünya meydanına düşen, kaza taşından kurtulamaz.


Mehmet Talü

Araştırmacı yazar