***
DIŞARDA
Points: 25.810, Level: 96
Level completed: 46%,
Points required for next Level: 540
Overall activity: 0%
Achievements


Cevap: İSLAM FIKHI ANSiKLOPEDiSi
FÂCİR Azan, günâha dalan, yemin ve sözünde yalancı çıkan hakîkatten yan çizen kişi Allah'ın emrinden çıkan, günâhkâr, İslam'ın emirlerini çiğneyen, dinî ölçü ve prensiplere aykırı hareket eden kimse
Kur'an-ı Kerîm'de fâcir kelimesi bu ıstılâhı anlamda yedi yerde geçmektedir:
"Yoksa inanıp yararlı iş işleyenleri, yeryüzünde bozguncular gibi mi tutarız? Yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanları, yoldan çıkanlar gibi mi tutarız?" (Sâd, 28/28);
"Doğrusu sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar, sadece ahlâksız ve çok inkârcıdan başkasını doğurup yetiştirmezler" (Nûh, 71/27);
"Işte bunlar inkârcı olanlar, Allah'ın buyruğundan çıkanlardır" (Abese, 80/42);
"Allah'ın buyruğundan çıkanlar cehennemdedirler" (Infitâr, 82/14)
Bu son ayette geçen "fuccâr" kelimesi, "Rabbına karşı terbiyesizlik edip aşırı isyân ve muhâlefete sapanlar" anlamındadır (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VIII, 5642)
"Sakının; Allah'ın buyruğundan dışarı çıkanlar, muhakkak "siccîn" adlı defterde yazılıdır" (Mutaffifin, 83/7);
"Sonra da ona iyilik ve kötülük kabıliyeti verene andolsun ki" (eş-Şems, 91/8)
Bu ayette takva ve fücûr kelimeleri yeralmaktadır Buradan hareketle fücûr, bir bakıma takvânın zıt anlamı olarak kabul edilebilir
"Ama, insanoğlu gelecekte de suç işlemek ister de, ‚Kıyamet günü ne zamanmış' der" (el-Kıyâme, 75/5-6)
Yukârıdaki âyetlerde görüldüğü üzere "fâcir" kelimesi, yoldan çıkmak, ahlâksız, Allah'ın buyruğundan çıkmak, kötülük kabıliyeti ve suç işlemek anlamlarını taşımakta; çoğu yerde de "küfür" kelimesiyle birlikte kullanılmaktadır
Yukarıda geçen Şems sûresi sekızınci âyetindeki "kötülük kabıliyeti" diye tercüme edilen "fücûr"; haktan sapmak, hak yolunu yarıp nizamından çıkmak, fısk ve isyâna düşmek, bilhassa zinâ etmek, yalan söylemek, daha açıkçası edepsızlık etmek olarak izâh edilip bu tür şer ve ma'siyet olan fiillere de denilebildiği ifade edilmektedir (Elmalılı Hamdi Yazır, age, VIII, 5857)
el-Kıyâme suresi beş ve altıncı ayetlerde ise fücûr; "suç işlemek" anlamında geçmektedir Yani, insan suç işlemek, zevk ve sefâda bulunmak için yaşamayı ister; şehvetlerinden, ma'siyetlerinden, lezzetlerinden ayrılmamasını, ilerde onlara devam etmesini ister ve hattâ ebediyyen fısk ve fücûr ile Rabbına karşı terbiyesizlik etmek ister; fücûr içinde bulunmayı, sâlih ve sâlim bir hayata tercih eder de istihzâ ederek, "kıyamet günü ne zamanmış" der Lâkin kıyamet başladı mı gözü açılır, dünyanın başına yıkılmakta olduğunu görür, dehşetler içinde kalır; fakat iş işten geçmiştir, son pişmanlık fayda vermez (Elmalılı Hamdi Yazır, age, VII, 5476-5477)
Bu ayette geçen fâcirin durumu bir başka şekilde de şöyle izâh edilir: O kişi önce günâhı işler, daha sonra da, "yarın tövbe edeceğim ve bir daha bu işi yapmayacağım" der Fakat, tevbeyi gerçekleştirmez ve o işi yapmaya devam eder; neticede bu böyle devam eder ve o kişi daima fısk ve fücûr içinde kalmış olur
Ayrıca, fücûr kelimesi, "yalan" anlamına da geldiğinden yalancıya da fâcir denir (Râgıb el-Isfahânı, el-Müfredât, Istanbul 1986, s562)
Verilen bu bilgilerin ışığında şöyle bir genellemeye gitmek mümkündür: Fâcir, kâfir anlamına gelmez; ancak küfre götüren ve küfre en yakın bir durum olarak kabul edilebilir Her kâfir fâcirdir ama her fâcir Allah'ın hükümlerini inkâr etmediği sürece kâfir değildir
Kısacası fâcir, Islâm dininin kabul etmediği, yasakladığı iş ve hareketleri yapan; aşırı isyâna dalan; özellikle büyük günahlardan olan zinâ etmek, yalan söylemek, adam öldürmek, içki içmek, hırsızlık yapmak gibi fiilleri işleyen, günâhta ısrar eden; başka öz bir ifadeyle, Allah'ın emir ve yasaklarını çiğneyen kimseye denir Eğer bunları yaparken bir inkâr sözkonusu ise o zaman kişi küfre girmiş olur
Fücûr bir bakıma fısk ile eşdeğer sayıldığı gibi bir başka açıdan da fısktan daha ileri bir noktada ele alınabilir
__________________
FÂHİŞ FİYAT Bir malın, normal fiyatının çok üstünde veya çok altında olan satış bedeline denir
Fâhiş kelimesi, fuhuş mastarından ism-i fâil olup, kök anlamı; söz veya işin çok çirkin olması, haddi ve ölçüyü asmak, yüz kızartıcı iş yapmak demektir Fiyat, bir malın satış bedeli olduğuna göre bir malın fiyatının çok üstünde satılması hâlinde, fâhiş fiyat sözkonusu olur
Islâm'da çeşitli mallara yüzde hesabıyla bir kâr haddi belirlenmemiştir Genel olarak arz ve talep kanunlarına bağlı, serbest rekabet esasları içinde hiçbir yapay müdâhale söz konusu olmadân kendiliğinden oluşâcâk piyasâ fiyatları ölçü alınmıştır
Hz Peygamber ve Hulefâ-i Râşidin genel olarak kendi devirlerinde piyasa fiyatlarına müdâhale etmemişlerdir Allah Resulu'nden Medine'de fiyatlar yükselince narh koyması istenmiş, o bu isteklere şöyle cevap vermiştir: "Fiyat tâyin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah ‚tır Ben sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle hakkını benden ister olduğu halde Rabbime kavuşmak istemem " (Ebû Dâvûd, Buyû,-49; Tirmizî, Buyû, 73; Ibn Mâce, Ticârât, 27; Dârimî, Buyû, 1 3; Ahmed Ibn Hanbel, II, s327, III, s85, 106, 286) Hz Ömer de hilâfeti zamanında fiyatlara müdâhale etmek istememiştir Hz Ömer (ra) bir gün musallâ çarşısında Hatîb b Ebı Beltea'ya rastlar Hâtıb'ın önünde iki kap doluşu kuru üzüm vardır Fiyatı ucuz bulan halife şöyle der: "Tâif'ten üzüm yüklü bir kervanın gelmekte olduğunu haber aldım Onlar senin fiyatına aldanırlar Ya fiyatı yükselt yahut da üzümü al evine götür, orada istediğin fiyatla sat" Daha sonra Ömer kendi kendine düşünmüş ve Hâtıb'ın evine giderek şöyle demiştir: "Sana söylediklerim ne emirdir ne de hüküm Bu belde halkının hayrı için arzu ettiğim bir şeydir Nasıl ve nerede istersen satabilirsin" (Imam Şâfii el-Ümm, II, s209; Ibn Kudâme, el-Muğnî, IV, s240) Ancak bu delil ve uygulamalar fiyatlara hiçbir şekilde müdâhale edilemez, bu caiz değildir demek için yeterli açıklıkta değildir, çünkü Allahu Teâlâ karaborsacılıktan ve yüksek fiyatlar koyarak, insanların birbirini aldatmasından hoşnut ve râzı olmaz Ayet-i kerimede, "Birbirinizin mallarını aranızda bâtıl yollarla yemeyiniz" (el-Bakara, 2/188) buyurulur Hz Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Bir kimse haksız olarak başkasının malınıalırsa, Allah'ın gazâbına uğramış olarak ilâhı huzura çıkar" (Buhâri, Tevhîd, 24; Müslim, Iman, 222, 224) Buna göre, haksız ve ölçüsüz olarak fiyat yükselten kimse, insanların mallarını bâtıl yollarla yemiş ve onları Allah'ın mübah kıldığı şeylerden mahrum etmiş olur Işte arzedilen delil ve sebeplerle, tabiîler devrinde ahlâkın bozulması, fiyatların sun'ı olarak yükselmeye başlaması ve halkın bundan zarar görmesi üzerine bazı tâbiîn hukukçuları narh koymayı caiz gördüler Saîd b el-Müseyyeb (ö94/712), Rabîa b Abdirrahmân (ö 136/753), Yahyâ b Saîd el-Ensârî (ö143/760) bunlar arasındadır (el-Bâcı, el-Müntekâ Şerhu'l-Muvatta', Mısır 1331 V s18)
Serbest rekâbet sonucu oluşacak piyasa fiyatlarının ne kadar üstüne çıkılır veya altına inilirse fâhiş fiyat meydana gelir? Bu nokta gabn ile ilgilidir Gabn; aldatma, eksik verme ve farkına varmama gibi anlamlara gelir Kendi arasında fâhiş gabn (çok aldatma) ve yesir gabn (az aldatma) olmak üzere ikiye ayrılır Çok aldatma, başka bir deyimle "fâhiş fiyât", normal fiyatın ne kadar üstüne çıkılırsa teşekkül eder? Bunun sınır ve miktarını belirleyen kesin bir ayet veya hadis yoktur Belh fakihlerinden Nusayr b Yahyâ (ö268/881) satım akdine konu olan malların az veya çok tasarrufa uğramalarını göz önüne alarak fâhiş gabni gayrımenkullerde %20, hayvanlarda %10 ve diğer menkul mallarda %5 olarak sınırlamış ve piyasa fiyatının üstünde veya altında bu nisbetler aşılarak yapılacak satışlardaki satış bedelının fâhiş fiyatı oluşturacağını söylemiştir (Ibn Nüceym, el-Bahru'r-Râik, Mısır 1334, VII, s, 169) Hanefilere göre, fâhiş gabinde satım akdinin feshe sebep olabilmesi için ayrıca malı gerçeğe uygun olmayan şekilde anlatmak gibi hile (tağrir) halının bulunması gerekir Çünkü aldatma olmamak şartıyla bir kimse malınıdilediği fiyata satabilir Taraflar ergin, akıllı olunca yaptıkları hukuki muâmeleler geçerli olup, bunu tek yanlı iradeleriyle bozmaya güçleri yetmez Meselâ, bir kimse bin liralık malınıbilerek yüz liraya satsa veya yüz liralık malı yine bilerek bin liraya satın alsa bu mûteberdir, feshe yetkisi olmaz Hatta Mecelle şerhinde çok daha mübâlağalı örneklere yer verilmiştir Meselâ, bir kimse bir liralık malınıbin liraya satsa akit geçerlidir Yani özü bakımından satım akdinde bir bozukluk yoktur Çok fâhiş fiyatla satıldığı öne sürülerek akdin geçerli olmadığı öne sürülemez Ancak böyle bir satım akdi Imam Muhammed'e göre mekruhtur (Ali Haydar, Düraru'l-Hukkâm Şerhu Mecelleti'l-Ahkâm, I, s588; Mecelle, mad 356-360) Zaman ve yer değişikliği olmadan bu kadar oynak fiyata normal bir piyasada ender rastlanır Özellikle kıyemî mal denilen ve standart olmayan mallarda bu mümkündür Meselâ, kilo hesabıyla üçbin TL'na satın alınan eski kaplar arasında bir taneşinin antika eşya olması yüzünden üçyüz bin liraya satılması gibi
Ancak alış-veriş yapanların birbirlerini uyarmaları ve aldatmaya karşı nasihat etmeleri Islâm ahlâkının gereğidir Ashâb-ı kirâmdan Cerîr b Abdillah el-Becelî pazar yerinden bir at satın almak ister Beğendiği bir at için satıcı beşyüz dirhem fiyat teklif eder Cerir, bu ata altıyüz dirhem verebileceğini, hatta sekizyüz dirheme kadar fiyatı yükseltebileceğini bildirir Çünkü atın değeri yüksek olup, satıcı bunun farkında değildir Kendisine "atı, beşyüz dirheme alman mümkün iken, niçin sekizyüz dirheme kadar fiyatı yükselttin" diye sorulduğunda şu cevabı verir: "Biz alış-verişte hile yapmayacağımız hususunda Allâh'ın Resulune söz verdik" (Ibn Hazm, el-Muhallâ, Mısır 1389, IX, s454,vd)