Berke Can Güneş
Burada!
Büklüm Ayaz
Burada!
Orçun Demir
Burada!
Yalın korkmaz
Burada!
İdil Lara Canayakın
Burada!
Fatih Sultan Mehmet
Yok!
Bu yoklama kağıdını bugün Galata Köprüsü’nden denizin saçlarına bıraktım.Bir balıkçının gülümseyerek küreğiyle kurtardığı tek isimdi Fatih Sultan Mehmet.
İstanbul’un sokaklarınasınıflarına
cafe önlerinde çiğ kahkahalar atarak boşluğa düşenlerin mekanlarına
gazeteleri günlük fallarını öğrenmek için lime lime eden aklı sarışınların ve fikri kararmışların takıldığı yerlere seni arayarak girdim bugün.
Yoktun Fatih…yoktun.
Konser salonlarından yozluğun nakaratlarıyla ayrılanseni hayat bilgisi kitaplarında bir kez gördükten sonra bir daha hiç hatırlamayan
çok modern gençliğin içinden istifa ettim bugün.
Tek başımayım. İçimde küçük bir atlıyla kalbine siyah batırılmış bir bankın üzerinde sensizliği seyrediyorum.
Teneke kutulara tekma atan özgür kızlaraeve bedenleri uyuduktan sonra dönen erkeklere
modernliği köhnelikle karıştıran tenha kafalara
acı acı gülümseyerek yürüyorum
Mahalle aralarında yakışıklı oğullarının gençliklerine beyhude methiyeler dizen babalardan
Kaldırımlara oturup kızlarının kadife sesleriyle övünen annelerden pembe kompozisyonlar dinleyerek kırılıyor kalemdeki kalbim
Ve sana karşı mahcup olmuş bir kağıdın üzerine düşüyor utangaç harflerimin küçük adımları
Otobüs duraklarında saati soran yaşlı adamlarakulaklarına taktıkları tıpaları işaret ederek cevap vermeyen merhamet iskeleti gençliğin içindeyim ve dışarı çıkmak istiyorum Fatih
Dışarı çıkmak istiyorum.
Sınav öncesinde oyalı yazmalar takarak türbe önlerinde test çözenlerden
Bütün şıkları doğru cevaplanmış hurafe problemlerindendedeleri gelince odayı terk edenlerden
Vitrinde gördüğü sahteliğin aynısını alamadığı için depresyona giren gençlikten
Asitli içeceklerin yanında estetik çöplüğüne dönmüş hamburgerler yiyerek
Ekmeğin ve zeytinin olduğu masaya beyin bükenlerden
Üç-beş popüler kitap okuyarak “üstad” diye çağrılmayı bekleyen entelektüelleri muşambaya dönüştürenlerden hepsinden ama hepsinden dışarı çıkmak istiyorum Fatih.
Sen surların saçlarını kılıcıyla tarayanşeytanın kasvetine kalbinden tekbir oklarını çıkarıp çıkarıp saplayan
atlıların alnındaki secde izini takip ederek ilk hücumda nefsin kalesini yıktığı Fatih
denizin hırkasından o karanlık gemileri kolay bir düğme gibi çözüp atan
her sözcüğüyle düşman toprağının dizlerini titreten
her duasıyla İstanbul’un gönlünü gülümseten Fatih.
Bugün cebimden çıkardığım kurşun kalemimi uykudan kaldırdım. Vakit cesetlerinin içinde bulmaca çözmekten bıkmış kalemimsana senin gibi uyandı. Ve hiç bu kadar düşük yakalamamıştım kendimi…
Hiç bu kadar ayakta bekletmemiştim kalemimin damarlarını .ve kılıcının değdiği yerlere kalemimle dokunacağım hiç aklıma gelmemişti.
Senin bıraktığın istanbulla fethettiğin İstanbul arasındaki 1453 farkı içimi dökeceğim hiç hatrımdan geçmemişti.
Gömleğinin kan lekesi değmiş asaletine karşıgömleklerini konser salonlarında yırtan
tekbir getirmekten yorulmuş yakuti sesine karşıhit olmuş parçalarla ucuzluğun tezahuratını yapan cırtlak kalabalıklardan sana yazmanın mahcubiyetiyle
Bu gençlikten uzaklaşıyorum.
Ama sen yine sen yine de bizi ve İstanbulu bıraktığın gibi hatırla Fatih.
Çünkü Cennette fethedilecek yerler seni bekliyor!…