Muhammed Ma’sûm Fârûkî "kuddise sirruh" hazretleri buyurdular ki;

Allahü teâlâ, size islâmiyyetin doğru yolunda ilerlemek nasîb eylesin! Kıyâmet yaklaşdı. Küfr, bid’at ve günâh zulmetleri her tarafı kapladı. Herkes, bu zulmetlerin fırtınalarına yakalanıyor. Peygamberimizin sünnetlerinin ışıkları olmadan, doğru yol bulunamaz. Resûlullaha tâbi’ olmadan, kurtuluş olamaz. Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, Allahü teâlânın Habîbine tâbi’ olmak lâzımdır. (Allahü teâlâyı seviyorsanız, bana tâbi’ olunuz! Allahü teâlâ, bana tâbi’ olanları sever) meâlindeki, Âl-i İmrân sûresinin otuzbirinci âyet-i kerîmesi, bu sözümüzün şâhididir. İnsânın se’âdete kavuşması için, âdetlerinde, ibâdetlerinde, kısacası her işinde din ve dünyâ büyüklerinin reîsine benzemesi lâzımdır. Bu dünyâda, herkesin, sevdiğine benzeyenleri çok sevdiğini görüyoruz. Sevgilinin sevdikleri sevilir. Düşmanları sevilmez. Beden ile ve kalb ile erişilebilecek bütün kemâller, yüksek dereceler, Resûlullahı sevmeğe bağlıdır. İnsânın kemâli, bu terâzî ile ölçülür. Bunun için, tâ’atların, ibâdetlerin en kıymetlisi, Allahü teâlânın Evliyâsını, Dostlarını sevmek ve Düşmanlarını sevmemekdir. Çünki, Allahü teâlâyı sevmenin en büyük alâmeti budur. Dostun sevdiklerini sevmek, düşmanlarını sevmemek, insanda kendiliğinden hâsıl olur. Seven kimse, bu husûsda deli gibidir. (Bir kimseye deli denilmedikce, îmânı kâmil olmaz) buyuruldu. Böyle olmıyan kimsenin muhabbetden nasîbi olmaz.