Allah'ı bize tanıtan, kulluğumuzu öğreten, bizimle Allah ara*sındaki engeleri kaldıran, insan ruhunun ancak ibâdetle arınabile*ceğim ve yeterli gıda alabileceğini beyân eden Resûlüllah (A.S.) : Efendimizi salât ü selâmla anmamız Müslüman olarak terbiyemiz, nezaketimiz ve kadir bilirliğimizin gereğidir. O bakımdan namazda teşehhüde oturduğumuzda, Onun talim ettiği şekilde ibâdetimizi ta*mamlarken kendisini salât ü selâm ile yadetmemiz sünnet sayılmış*tır.
İlgili hadisler ;
Ebû Mes'ud (R.A.) den yapılan rivayette demiştir ki :
«Sa'd b. Ubade'nin CR.A.) meclisinde bulunduğumuz bir sırada Resûlüllah (A.S.) Efendimiz çıkageldi. Beşir bin Sa'd CR.A.), Pey*gamberimize dedi ki:
— Allah bize sana salât getirmemizle emretti; sana nasıl (han*gi lâfızlarla) salât getirelim?
Bunun üzerine Resûlüllah (A.SJ Efendimiz sustu, o kadar ki, keşke Beşîr O'ndan sormasaydı diye temenni ettik. Sonra Resûlüllah (A.S.) şöyle buyurdu; Deyin ki :
— allahümme sallı alâ Muhammed'în ve alâ âlî mu*hammed'in kema salleyte alâ ibrahim'e ve barik alâ muhammed'în ve alâ âli muhammed'in kema barekte alâ âli ibrahim'e, inneke hamîdün mecîd. Selâm vermeyi daha önce öğrenmiş bulunuyorsunuz.
Kâb b. Ucre (R.A.) den yapılan rivayette demiştir ki :
«Bizler, Ey Allah'ın Peygamberi! dedik, sana nasıl selâm verilir, onu bize öğret veya tanıt. Şöyle buyurdu : Deyin ki : ALLAHÜMME SALLÎ ALÂ MUHAMMED'İN VE ALÂ ÂLÎ MUHAMMED'ÎN KEMA SALLAYTE ALÂ ÂLİ ÎBRAHÎM'E İNNEKE HAMÎDÜN MECÎD. AL*LAHÜMME BÂRİK ALÂ MUHAMMED'İN VE ALÂ ÂLİ MUHAM-MEDİN KEMA BAREKTE ALÂ ÂLİ ÎBRAHÎM'E İNNEKE HAMÎDÜN MECÎD
Ancak Tinnizî bunu rivayette, her iki yerde de ayrıca İbrahim ismini kullanmış, âli'ni zikretmemiştir.
Fezale bin Ubeyd (R.A.) den yapılan rivayette, demiştir ki :
«Peygamber (A.S.) Efendimiz, bir adamın namazda dua edip Peygamber'e (A.S.) ve âline salât getirmediğini işitti. Bunun üzerine şöyle buyurdu : «Bu adam acele etti.» Sonra da onu çağırıp ona ve*ya başka birine dedi ki : «Sizden biri namaz kıldığı zaman, önce Al*lah'a hamd sena ile başlasın, sonra Peygamber'e (A.S.) ve âline sa*lât getirsin, ondan sonra da dilediği kadar dua etsin.»
Aynı had'îsi Tirmizî rivayet edip sahîhlemiştir.
Hadîslerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır :
1- Namazın sonunda teşehhütten sonra Peygamber (A.S.) Efendimiz ile âline salât-ü selâm getirmek, yani hadîste belirtilen elfazı söylemek sünnettir.
2- Namazın birinci oturuşunda da aynı şeyin söylenmesinin müstehab olduğu anlaşılıyorsa da müctehit imamların farklı görüş*leri söz konusudur.
3- Duada müstehab olan tertip şöyledir : Önce Allah'a ham ve sena edilir; sonra Peygamber (A.S.) Efendimiz'e salât ü selâm ge*tirilir; sonra da meşru sınırlar içinde duâ edenin arzusu doğrultusun*da dilek ve hacetler arzedilir.
Hadîslerin ışığında müctehit imamların istidlal, ihticac ve içti*hatları :
a) Hanefî mezhebine göre :
Namazda birinci oturuşta sadece İbn Mes'ud (R.A.) den rivayet edilen teşehhüt okunur, başkaca ne bir duâ, ne de salâvat söylenir. Nitekim et-Tahavî bu konuda şöyle demiştir : «Kim bundan fazla bir şey okur veya söylerse, gerçekten o, icmaa muhalefet etmiş sa*yılır.» Şüphesiz ki, Ebû Cafer et-Tahavî selefin mezhebini en iyi bi*lenlerden biridir.
O halde birinci oturuşta teşehhütten sonra unutarak ALLAHÜM-ME SALLİ ALA MUHAMMED'in derse, îmanı Ebû Yusuf ile İmam Muhamnıed'e göre, yanılma secdesi gerekmez. Hasan b. Ziyat ise el-Amâlî'sinde îmanı Ebû Hanîfe'den yaptığı rivayette, yanılma secde*sinin gerektiğini belirtmiştir.
Namazda ikinci oturuşta ise, teşehhütten sonra, kişi kendi hace*tini ifade eder, ancak bunlar insan sözüne benzer ölçüde olmamalı*dır. et-Tahavî ise, teşehhütten hemen sonra Peygamber (A.S.) Efen*dimiz'e salât ü selâm getirilir ve sonra hacetini dile getirip birtakım dileklerde bulunur, demiştir. Bu arada kendisi, ana-babası ve bütün mü'minler için istiğfarda bulunur. Sahih plan da budur. Nitekim Resûlüllah (A.S.) Efendimiz şöyle buyurmuştur «Sizden biri namaz kıldığı zaman önce Allah'a hamd ve sena ile başlasın, sonra bana sa*lât ü selâm versin, sonra duâ etsin ve Peygambere (A.S.) salât getir*sin.» îşte ümmet için maruf olanı budur.
b) Şafii mezhebine göre ;
İkinci veya son oturuşta Peygamber'e (A.S.) salât ü selâm getir*mek farzdır. Mezhebin en zahir kavline göre, birinci oturuşta Pey*gambere salât getirmek sünnettir. Birinci oturuşta Peygamberin Âli*ne salât getirilmez, sahîh olan budur. İkinci oturuşta getirmek sün*nettir.
Peygamber'e (A.S.) salâtm en kısa şekli şöyledir : ALLAHÜM-ME SALLÎ ALÂ MUHAMMED'ÎN VE ÂLİHİ.. Fazla olarak INNEKE HAMİDÜN MECÎD'e kadar uzatmak ise, son oturuşta sünnettir. Sa-lâttan sonra duâ etmek de sünnettir, ancak me'sür olanını seçip söy*lemek af daldır.
Salât ve me'sur duaları söylemekten âciz olanlar kendi dillerine çevrilmiş olanını söyleyebilirler.
îmam Şafiî de şöyle demiştir : «Peygambere (A.S.) salât getir*menin en uygun farz olduğu yer namazda teşehhütten sonra olanı*dır. Ayrıca İmam Şafiî teşehhütten sonra, yani ikinci oturuşta söy*lenecek salât elfazını, Kâb b. Ucre ile Ebû Hüreyre'den (Allah ikisin*den de razı olsun) rivayet edilenin daha uygun olduğunu söylemiş*tir.
c) Hanbelî mezhebine göre :
İmam Ahnıed b. Hanbel'e göre, teşehhütten sonra -son oturuş*ta- Peygambere (A.S.) salât getirmek vâcib değil, sünnettir. Nitekim el-Mervezî diyor ki : «Bir adam, İmam Ahmed'e dedi ki : Efendim, îbn Râhuye diyor ki : Eğer bir adam teşehhütte Peygambere (A.S.) salât getirmeyi terkederse, namazı bâtıl olur, siz ne buyurursunuz? İmam ona şu cevabı verdi : Ben böyle demeye cesaret edemem..»
d) Mâliki mezhebine göre :
Birinci oturuşta teşehhütten -sonra sadece Peygambere (A.S.) sa-lât getirmek, ikinci oturuşta yine teşehhütten sonra hem Peygam*bere (A.S.), hem onun âline salât getirmek sünnettir.
Konuyla ilgili diğer rivayetler, yorumlar ve tahliller :
Ihkâmul-Ahkâm sahibi İbn Dakiyk el-Iyd, Kâb b. Ucre (R.A.) hadîsim açıklarken şöyle diyor : Buhari bunu birden fazla yerde muhtelif lafızlarla tahric etmiştir. Ayrıca Müslim, Ebû Dâvud, Ne-sâî, Tirmizi ve îbn Mâce de aynı hadîsi tahrîc edenler arasında bulu*nuyorlar. Bu bapta bir çok, sahih değişik ibareler varit olmuştur.
İmam Nevevî el-Mühezzeb Şerhi'nde diyor ki : Salâtla ilgili va*rit olan sahih hadislerdeki lâfızları toplayıp şöyle demek daha uygun olur : ALLAHÜMME SALLİ ALA MUHAMMED'ÎNİ'N-NEBÎYYİ'L-ÜMMİYYÎ VE ALÂ ÂLİ MUHAMÎVİED'ÎN VE EZVACİHİ VE ZÜHRt-YETÎHİ KEMA SALLAYTE ALÂ İBRAHİM'E VE ALÂ ÂLİ İBRAHİM'E Fİ'L-ÂLEMÎNE İNNNEKE HAMÎDUN MEGÎC.
el-Irakî ise, bu hususta diğer sahih hadîslerle varit olan bazı lâ*fızlar daha kaldı ki onlar beş tanedir, hepsini şöyle demek suretiyle biraraya toplamış oluruz : ALLAHÜMME SALLİ ALÂ MUHAM-MED'ÎN ABDİKE VE RESÛLÎKE'N-NEBİYYÎ'L-ÜMMÎYYİ VE ALÂ ÂLÎ MUHAMMED'İN VE EZVACİHİ ÜMMEHÂTİ'L-MÜ'MİNÎNE VE ZÜRRİYETİHİ VE EHLİ BEYTİHÎ KEMA SALLAYTE ALÂ İBRA*HİM'E VE ALÂ ÂLÎ İBRAHİM'E İNNEKE HAMÎDÜN MECÎD.
el-Münteka Şehr'inde diyor ki : Hadîste Resûlüllah'm (A.S.) «deyin..» emri, namazda salât getirmenin vücubuna delâlet et*mektedir ki bu teşehhütten sonra söylenir. Nitekim Hz. Ömer, oğlu Abdullah, İbn Mes'ud ve Câbir b. Zeyd de aynı görüştedirler. Allah hepsinden razı olsun. İmam Şa'bî, Muhammed b. Kâb el-Kurezî, Ebu Cafer el-Bakır, el-Hâdî, el-Kasım, Şafiî, Ahmed b. Hanbel, îshak da bu görüştedirler. Ancak az yukarıda da açıkladığımız gibi, İbn Kudâme el-Muğnî'de İmam Ahmed'in görüşünü belirtirken, teşeh*hütten sonra salât getirmenin sünnet olduğuna kail bulunduğunu söylemiştir. el-Münteka sahibi ise, onun hilâfına bir tesbitte bulun*muştur. Kanatimce, İbn Kudâme'nin tesbiti daha sıhhatlidir.
Nitekim Cumhur da teşehhütten sonra salât getirmenin vâcib olmadığını belirtmiştir ki İmam Mâlik, İmam Ebû Hanîfe ve arka*daşları, İmam Sevri, İmam Evzaî ve arkadaşları cumhurun bir ka*nadını oluşturmaktadırlar. Taberi ile Tahavî de önce gelen ilim adam*larıyla, sonra gelenler de salâtm adem-i vücubuna kail olmuşlardır, demişlerdir.
Aynı konuyu Sıddîk Hasan Han, Bülûğü'l-Meram şerhinde ele alıp üzerinde durmuş ve teşehhütten sonra salât getirmenin vâcib olup olamadığıyla ilgili görüşleri naklederek araştırıcılara malzeme, vermiştir. Ayrıca Peygamberin âline salât getirmenin gereği üzerin*de durmuştur ki, ileride o konuyu ayrıca işleyeceğimizden burada üzerinde durmak istemedik.
Zeylai ise İbn Mes'ud hadîsini tahlil ederek diyor ki : Hadîsin son kısmında «böyle dediğiniz» veya «böyle söylediğiniz zaman...» cümlesi üzerinde durulmuş, Peygambere (A.S.) ait olup olmadığı hakkında farklı görüşler izhar edilmiştir. Eğer Peygambere ait ol*duğu sıhhat kazanırsa, o takdirde teşehhütte Peygambere salât ge*tirmenin vacib olmadığı ortaya çıkar.
956 nolu Ebû Mes'ud hadîsiyle istidlal edenler ise, teşehhütten sonra Peygambere (A.S.) salât getirmenin vâcib olduğunu söylemiş*lerdir. Nitekim Hakim bunu el-Müstedrek'te tahrîc edip, Müslim'in şartı üzerine sahihtir, demiştir. Dârekutnî de kendi sünen'inde riva*yet etmiştir.
Vücubuna kail olanların ikinci delili şu hadîstir :
Abdülmuheymin b. Abbas b. Sehl b. Sa'd es-Sâidi'den, o da ba*basından, o da dedesinden, o da Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'den ri*vayet etmiştir ki, Efendimiz (A.S.) şöyle buyurmuştur : «Abdesti ol*mayanın namazı caiz değildir. Allah'ın ismini anmayanm abdesti caiz değildir. Peygambere (A.S.) salât getirmeyenin namazı caiz de*ğildir, Ansan- sevmeyenin namazı namaz değildir.» îbn Mâce'-nin tahrîc ettiği bu hadîs üzerinde hayli durulmuş, Hakim el-Müs*tedrek'te nakledip Buharî ve Müslim'in Abdülmuhaymin'den tahrîc yapmadıklarına dikkatleri çekmiştir. Dârekutnî kendi Sünen'inde rivayet ettikten sonra, «Abdülmuhaymin kaviy değildir» demiştir. İbn Hibban ise, onunla ihticac olunmaz, diyerek zayıf olduğunu belirtmiştir. Taberâni bunun bir benzeri hadisi Ubey b. Abbas b. Sehl L Sa'd'den, o da babasından, o da dedesinden merfuan rivayet et*miştir ki, bu durumda Abdülmuhaymin'in hadîsi sevaba daha müşa*bih görülmüştür. Bununla beraber ilim adamlarından bir topluluk Ubey b. Abbas üzerinde hayli şeyler söylemişlerdir ki îmam Ahmed onlardan biridir. Nesâî ile İbn Maîn de onun zayıf olduğuna kail ol*muşlardır. Nitekim Zehebî bu zat hakkında şöyle yazmıştır : «îbn Maîn onun zayıf olduğunu, Ahmed b. Hanbel münker olduğunu, Ne-Isâî ve Dolabı onun kaviy olmadığını söylemişlerdir.»
Zeylai'nin işaret ettiği Abdülmühaymin hakkında ise Zehebi şu sözleri yazmıştır : «Buharî, onun münkerü'l-hadîs olduğunu, Nesâî onun sika olmadığım Dârekutni onun kaviy olmadığım söylemişler*dir.
Namazda Resûlüllah'a (A.S.) salât getirme hakkında bir diğer hadîsi Dârekutnî Câbir ec-Cu'fî'den, o da Ebû Cafer'den, o da Ebû Mes'ud el-Ansarî'den rivayet etmiştir ki, adı geçen, Peygamber CA.S.) Efendimizin şöyle buyurduğunu haber vermiştir : «Kim bir namaz kılar da onda bana salât getirmezse ve ehl-i beytime de salât getir*mezse, o namaz ondan kabul olunmaz.»
Dârekutnî bu hadîsi rivayet ettikten sonra râvi Cabir ec-Cu'fî'-nin zayıf olduğunu belirtmiştir. Bu hadîs bazan mevkuf, bazan da merfu' rivayet edildiğine ve adı geçen râvinin de zayıf olduğuna gö*re, ihticaca uygun görülmemiştir. Zeylai'nin tesbitine göre, adı ge*çen râvinin sika olmadığı anlaşılmıştır.
Bu konuda bir diğer hadîsi Beyhaki, Yahya b. es-Sebbak'dan, o da Beni Hâris'ten bir adamdan, o da İbn Mes'ud (R.A.) den rivayet etmiştir. Reslüllah (A.S.) şöyle buyurmuştur : «Sizde biri namazda teşehhüt okuduğu zaman şöyle desin: ALLAHÜMME SALLİ ALA MU-HAMMED'İN VE ALÂ ÂLİ MUHAMMEDİN VE BÂRİK ALÂ MU-HAMMEDİN VE ALÂ ÂLÎ MUHAMMED'İN VERHAM MUHAM-MED'DEN VE ÂLA MUHAMMEDİN, KEMA SALLAYTE VE BAREK-TE VE TERHAMTE ALÂ ÎBRAHÎM'E VE ALÂ ÂLİ İBRAHİM'E İNNE-KE HAMÎDUN MECÎD.
Hâkim bunu Müstedrek'te riyâyet etmiş ve «isnadı sahih ve mühmeldir» demiştir. Bu hadisin senedinde meçhul bir râvi vardır; o" bakımdan ihticaca uygun görülmemiştir. Nitekim müctehit imam*lar bununla istidlal etmemişlerdir.
956 nolu Ebû Mes'ud hadîsini aynı zamanda İbn Huzayme, İbn Hibban ve Dârekutnî tahric etmişler, Hakim ile Beyhakî onu sahîh-lemişlerdir. Ancak birkaç tarikten rivayet edilen bu hadîsin metni bazı farklarla ve ilâvelerle nakledilmiştir. Meselâ, Muhammed is*minden sonra en-Nebî el-Ümmî kelimeleri ve ALÂ ÂLİ ÎBRAHÎM'den sonra Fl'L-ALEMÎN kelimesi eklenmiş halde rivayetler mevcuttur. Az yukarıda da kısmen bu hususa temas etmiştik.
957 nolu Kâb b. Ucre hadîsinden Peygambere (A.S.) salâtm Te*şehhütten sonra meşru olduğuna delâlet vardır.
958 nolu Fedale b. Ubeyd hadîsi ise, namazda teşehhütten sonra Peygambere (A.S.) salâtı, duadan önce getirmenin muşru olduğu*na delâlet etmektedir.

Çıkarılan Hükümler:


1- Namazda birinci oturuştan sonra sadece teşehhüt okunur, ardından salât getirilmez ve duâ yapılmaz. Bu, Hanefîlere göredir.
2- Namazda birinci oturuşta teşehhütten sonra sadece Pey*gambere (A.S.) salât getirmek sünnettir. Bu, Şâfiüere göredir.
3- Namazda ikinci oturuşta teşehhütten sonra Peygambere (A.S.) salât getirmek, sünnet veya vaciptir. Bu, Hanefîlere göredir.
4- Namazda teşehhütten sonra son oturuşta salât getirmek farzdır. Bu, Şâfiüere göredir.
5- Her iki oturuşta da Peygambere salât getirmek sünnettir, ancak ikinci, oturuşta onun âline de salât getirmek sünnettir veya müstehabdır. Bu, İmam Mâlik'e göredir.
6- Birinci ve ikinci oturuşta teşehhütten hemen sonra, ikinci oturuşta yine teşehhütten hemen sonra ve duadan önce salât getir*mek meşrudur.
7- İkinci oturuşta teşehhütten ve salâttan sonra duâ yapmak meşrudur.