Bir kimse, üç ay sonra değerinin tekabül edeceği Türk Lirasını almak üzere, başka bir kimseye döviz olarak (Avro veya Dolar) ödünç verirse, böyle bir alış veriş caiz midir?
Hanefi ve Şafii mezhebine göre, üç ay sonra tekabül edeceği Türk Lirasını almak üzere, başka bir kimseye döviz olarak borç verilmesi caiz değildir. Çünkü Türk Lirasının değeri ve dolayısıyla ödenecek miktar belli değildir. Buna göre, bir kimse başkasına ödünç para verirse verdiği para ne ise onu almak şartıyla vermelidir.
Bir kimsenin birisinden bir miktar döviz alacağı olsa, onun yerine Türk Lirası alabilir mi?
Bir kimsenin bir başkasından alacağı ne olursa olsun, değeri eşit olmak şartıyla, bu alacağının yerine başka bir şey alabilir. Çünkü borç zimmette olup muayyen (belirsiz) olmadığından satılması caiz olmazsa da, borçlu müstesna kılınmıştır. Kendisine satılabilir.
Bir kimsenin 200 gr. eski bilezikleri var. Kuyumcuya gittiğinde, kuyumcu da buna karşılık 180 gr. kadar yeni bilezik veriyor. Böyle bir muamele caiz midir?
Dinen böyle bir muamele caiz değildir. Çünkü getirilen altın 200 gr. olup karşılığında alınan altın ise 180 gramdır. Bunun için böyle bir muamele faizli bir muameledir. Eski bileziklerini yenisiyle değiştirmek isteyen bir kimsenin yapacağı şey şudur; 200 gr. eski altın sahibi, önce bu altını kuyumcuya satar ve teslim aldığı parayla, 180 gramlık yeni bilezik alır.
Ticaret yapan bir kimsenin yüksek derecede kâr etmesi caiz midir?
İslam dininde aldatma, hile, karaborsa ve her hangi bir zulüm yoluyla olmadığı sürece, sınırsız bir oranda kar elde etmek meşrudur. İslam dini kar için bir sınır getirmemiş, “yüzde şu kadar kar edilecek” diye bir kayıt koymamıştır.
Nitekim Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) zamanında bir ara eşyanın fiyatı yükseldi, bunun üzerine bazı Sahabeler: “Ey Allah’ın Resulü! Eşyanın fiyatını tespit buyur” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (asv) şöyle buyurdu; “Fiyatı tespit eden, rızkı daraltıp genişleten, rızkı veren Allah-u Teala’dır. Sizden hiç biriniz,ne kan ne de mal haksızlığı hususunda benden bir şey istemeden Allah-u Teala’ya kavuşmamı umarım.” Buyurdu. (Ebu Davud, Tirmizi)
Anlatıldığına göre, Vâsile b. Aska’nın dalgın olduğu bir anda, adamın biri kendisine ait bir deveyi üç yüz dirheme sattı. Adam deveyi alıp gittiğinde Vâsile hemen ardından koştu ve onu gördüğünde; “Ey falan kişi! Sen bu deveyi kesmek için mi yoksa binmek için mi aldın?” diye sordu. Adam; “Binmek için aldım” dedi. Vâsile; “ Onun yağında yürümesine engel bir parçalanma olduğunu gördüm” dedi. Bunun üzerine adam geri döndü ve onu geri verdi.
Bu sefer, mal sahibi fiyattan yüz dirhem indirdi ve Vâsile’ye; “Allah sana rahmet etsin, benim alış verişimi bozdun” dedi. Vâsile ise; ‘Biz, Resulullah (asv)’a her müslümana öğüt vermek üzere söz verdik” dedi ve ardından Resulullah (asv)’ın şöyle buyurduğunu duydum, dedi; ‘Biriniz bir alış veriş yaptığında, malında olanı açıklamadığı sürece, yaptığı alış veriş helal olmaz ve bunu bilen kişi de onu açıklamadığı sürece o alış veriş helal olmaz.”
İmam-ı Gazali, bu olayın devamında şunu söylemiştir; “Onlar nasihati, kendileri için istemedikleri şeyi bir başkası için de istememek olarak anlamışlar. Bunun bir fazilet ve makamda yükseliş olduğuna değil, ancak biat ettikleri İslam’ın bir şartı olduğuna inanıyorlardı.”
Buna göre, malın ayıbını gizleyerek hile ve aldatma yoluyla ticari kazanç elde etmek veya müşteriye oyun yaparak eşyayı gerçek görünümünden farklı göstererek aldatmak, eşyanın gerçeğini müşteriden gizleyecek bir şekilde ilan, reklâm vermek caiz değildir. Nitekim Hz. Peygamber (asv) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur; “Bizi aldatan bizden değildir.”
Alış verişte vade farkını eklemek caiz midir?
Alış veriş peşin olursa normal olarak kâr etmek tabii olduğu gibi vadeli olursa da karşı tarafı mağdur etmeden belirtilen zamanı ölçerek kâr etmek de tabiidir. Alış verişte vade farkını eklemek cumhuru ulemaya (âlimlerin çoğunluğuna) göre caizdir. Bu hususta ulema arasında ihtilaf olmamıştır.
Mesela; peşin olarak fiyatı yüz lira olan bir mal için veresiye iki yüz liraya sattım ve müşteri de aldım derse vade farkı eklendiği halde kesin olarak bu alış veriş caizdir. Hatta bir kimse satılık mal için peşin fiyatı şu kadardır, veresiye fiyatı da bu kadardır dese, yani hem peşin hem vadeli fiyattan söz edip bilahare bir fiyat üzerine akit (anlaşılsa) yapılsa yine caizdir. (İbn-i Abidin, Muğni’l Muhtac)
Kaynak: Seyda Muhammed Konyevî; Günümüz Meselelerine Fetvalar, Reyhanî Yayınları, 2004, İstanbul.
GÜLİSTAN DERGİSİ