-1-
Dördüncü Söz
Namaz, ne kadar kýymetdar(kýymetli) ve mühim(önemli), hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanýlýr, hem namazsýz adam ne kadar divane(deli) ve zararlý olduðunu, iki kerre iki dört eder derecesinde kat'î(kesin) anlamak istersen; þu temsilî hikâyeciðe bak, gör:
Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârýný, -herbirisine yirmidört altun verip- iki ay uzaklýkta has ve güzel bir çiftliðine ikamet etmek(kalmalarý) için gönderiyor. Ve onlara emreder ki: "Þu para ile yol ve bilet masrafý yapýnýz. Hem oradaki meskeninize(kalacaðýnýz yere) lâzým(gerekli) bazý þeyleri mübayaa ediniz(satýn alýnýz). Bir günlük mesafede bir istasyon vardýr. Hem araba, hem gemi, hem þimendifer(tren), hem tayyare(uçak) bulunur. Sermayeye göre binilir."
Ýki hizmetkâr, ders aldýktan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder(harcar). Fakat o masraf içinde efendisinin hoþuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki; sermayesi birden bine çýkar. Öteki hizmetkâr bedbaht(bahtý kara), serseri olduðundan; istasyona kadar yirmiüç altýnýný sarfeder. Kumara-mumara verip zayi' eder(kaybeder), birtek altunu kalýr. Arkadaþý ona der: "Yahu, þu liraný bir bilete ver. Tâ, bu uzun yolda yayan(yürüyerek) ve aç kalmayasýn. Hem bizim efendimiz kerimdir(bol ikram sahibidir); belki merhamet eder, ettiðin kusuru affeder. Seni de tayyareye bindirirler. Bir günde mahall-i ikametimize(kalacaðýmýz yere) gideriz. Yoksa iki aylýk bir çölde aç, yayan, yalnýz gitmeye mecbur olursun." Acaba þu adam inad edip, o tek lirasýný bir define anahtarý hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkat(geçici) bir lezzet için sefahete(bir eðlenceye) sarfetse(harcasa); gayet akýlsýz, zararlý, bedbaht olduðunu, en akýlsýz adam dahi anlamaz mý?
Ýþte ey namazsýz adam ve ey namazdan hoþlanmayan nefsim!
O hâkim ise; Rabbimiz, Hâlýkýmýzdýr(yaratýcýmýzdýr). O iki hizmetkâr yolcu ise; biri mütedeyyin(dindar), namazýný þevk ile kýlar. Diðeri gafil, namazsýz insanlardýr. O yirmidört altun ise, yirmidört saat her gündeki ömürdür. O has(özel) çiftlik ise, Cennet'tir. O istasyon ise, kabirdir. O seyahat(yolculuk) ise kabre, haþre(öldükten sonra dirilmeye), ebede(sonsuza) gidecek beþer(insan) yolculuðudur. Amele(dünyada yaptýklarýmýza) göre, takva kuvvetine göre, o uzun yolu mütefavit(farklý) derecede kat'ederler. Bir kýsým ehl-i takva, berk(þimþek) gibi bin senelik yolu, bir günde keser. Bir kýsmý da, hayal gibi ellibin senelik bir mesafeyi bir günde kat'eder. Kur'an-ý Azîmüþþan, þu hakikate iki âyetiyle iþaret eder. O bilet ise, namazdýr. Birtek saat, beþ vakit namaza abdestle kâfi(yeterli) gelir. Acaba yirmiüç saatini þu kýsacýk hayat-ý dünyeviyeye(dünya hayatýna) sarfeden(harcayan) ve o uzun hayat-ý ebediyeye(sonsuz hayata) birtek saatini sarfetmeyen(harcayan); ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilaf-ý akýl(akýl dýþý) hareket eder. Zira bin adamýn iþtirak ettiði(katýldýðý) bir piyango kumarýna yarý malýný vermek, akýl kabul ederse; halbuki kazanç ihtimali binde birdir. Sonra yirmidörtten bir malýný, yüzde doksandokuz ihtimal ile kazancý musaddak(doðrulanmýþ, kesin) bir hazine-i ebediyeye(sonsuz bir hazineye) vermemek; ne kadar hilaf-ý akýl ve hikmet(hikmet ve akýl dýþý) hareket ettiðini, ne kadar akýldan uzak düþtüðünü, kendini âkýl(akýllý) zanneden adam anlamaz mý?
Halbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklýn büyük bir rahatý vardýr. Hem cisme de o kadar aðýr bir iþ deðildir. Hem namaz kýlanýn diðer mubah(yeme, içme, ders çalýþma, uyuma vb. haram olmayan her yaptýðý) dünyevî amelleri(iþleri), güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alýr. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü(ömür sermayesini), âhirete mal edebilir. Fâni(geçici) ömrünü, bir cihette(yönde) ibka eder(sonsuzlaþtýrýr).
-2-
SÜREKLÝ NAMAZ BIKTIRICI DEÐÝL MÝ(?)

Yirmibirinci Söz
[Ýki Makamdýr]
Bir zaman sinnen, cismen, rütbeten büyük bir adam bana dedi: "Namaz iyidir. Fakat hergün hergün beþer defa kýlmak çoktur. Bitmediðinden usanç veriyor."
O zâtýn o sözünden hayli zaman geçtikten sonra, nefsimi dinledim. Ýþittim ki, ayný sözleri söylüyor ve ona baktým gördüm ki; tenbellik kulaðýyla þeytandan ayný dersi alýyor. O vakit anladým: O zât o sözü, bütün nüfus-u emarenin(kötülüðü isteyen nefis) namýna söylemiþ gibidir veya söylettirilmiþtir. O zaman ben dahi dedim: "Madem nefsim emmaredir(kötülüðü ister). Nefsini ýslah etmeyen(düzeltmeyen), baþkasýný ýslah edemez. Öyle ise, nefsimden baþlarým."
Dedim: Ey nefis! Cehl-i mürekkeb(kat kat cahillik) içinde, tenbellik döþeðinde, gaflet uykusunda söylediðin þu söze mukabil(karþýlýk) "beþ ikaz(uyarýyý)"ý benden iþit.
Birinci ikaz: Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî(sonsuz) midir! Hiç kat'î(kesin) senedin var mý ki, gelecek seneye belki yarýna kadar kalacaksýn? Sana usanç veren, tevehhüm-ü ebediyettir(kendini bu dünyada sonsuz sanman ve kendini buna haberin olmadan inandýrman-ölümü düþünsen baþkasýna veriyorsun-). Keyf için, ebedî(sonsuz) dünyada kalacak gibi nazlanýyorsun. Eðer anlasa idin ki, ömrün azdýr hem faydasýz gidiyor. Elbette onun yirmidörtten birisini, hakikî bir hayat-ý ebediyenin(sonsuz hayatýn) saadetine(mutluluðuna) medar(sebep) olacak bir güzel ve hoþ ve rahat ve rahmet bir hizmete sarfetmek(harcamak); usanmak þöyle dursun, belki ciddî bir iþtiyak(istek) ve hoþ bir zevki tahrike(harekete geçirmeye) sebeb olur.
-3-
Ýkinci ikaz: Ey þikem-perver(midesine çok düþkün) nefsim! Acaba hergün hergün ekmek yersin, su içersin, havayý teneffüs(nefes) edersin; sana onlar usanç veriyor mu? Madem vermiyor; çünki ihtiyaç tekerrür ettiðinden(tekrarlandýðýndan), usanç deðil belki telezzüz(lezzet) ediyorsun. Öyle ise: Hane-i cismimde(vücut evimde) senin arkadaþlarýn olan kalbimin gýdasý, ruhumun âb-ý hayatý(hayat suyu) ve latife-i Rabbaniyemin(yaratýcýmýzý algýlamak için olan ve sadece O’nu anmakla doyan) hava-yý nesimini(nefes almasýný) cezb ve celbeden(saðlayan, çeken) namaz dahi, seni usandýrmamak gerektir. Evet nihayetsiz(sonsuz) teessürat(etkilenmelere) ve elemlere(acýlara) maruz(baþýna gelene) ve mübtela(tutulan) ve nihayetsiz(sonsuz) telezzüzata(lezzetlere) ve emellere(arzulara, isteklere) meftun(tutulmuþ) ve pürsevda(sevdalý) bir kalbin kut(gýda, besin) ve kuvveti; herþeye kadir(gücü kuvveti yeten) bir Rahîm-i Kerim'in(bol ikram sahibi) kapýsýný niyaz ile çalmakla elde edilebilir. Evet þu fâni(geçici) dünyada kemal-i sür'atle(tam bir hýzla) vaveylâ-yý firaký(ayrýlýk seslerini) koparan giden ekser(çoðu) mevcudatla(varlýklarla) alâkadar(ilgili) bir ruhun âb-ý hayatý(hayat suyu) ise; herþeye bedel(deðer, karþýlýk olabilecek) bir Mabud-u Bâki'nin(sonsuz ibadet edilen), bir Mahbub-u Sermedî'(sonsuz sevilen, aþk duyulan)nin çeþme-i rahmetine(rahmet çeþmesine) namaz ile teveccüh(yönelmek ile) etmekle içilebilir. Evet fýtraten(yaratýlýþça) ebediyeti(sonsuzluðu) isteyen ve ebed(sonsuzluk) için halkolunan(yaratýlan) ve ezelî(öncesi sonsuz olan) ve ebedî(sonu olmayan) bir zâtýn âyinesi(aynasý) olan ve nihayetsiz(sonsuz) derecede nazik(nezaketli, kibar) ve letafetli(hoþ) bulunan zîþuur(þuurlu) bir sýrr-ý insanî(insana ait sýrrý), zînur(nurlu) bir latife-i Rabbaniye(Rabbimizin tanýnmasý ve sevilmesinde rol oynayan bir duygu); þu kasavetli, ezici ve sýkýntýlý, geçici ve zulümatlý ve boðucu olan ahval-i dünyeviye(dünya halleri) içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçtýr ve ancak namazýn penceresiyle nefes alabilir.
-4-
Üçüncü ikaz: Ey sabýrsýz nefsim! Acaba geçmiþ günlerdeki ibadet külfetini(aðýrlýðýný) ve namazýn meþakkatini(zahmetini) ve musibet zahmetini, bugün düþünüp muzdarib olmak(ýzdýraba düþmek, üzülmek), hem gelecek günlerdeki ibadet vazifesini ve namaz hizmetini ve musibet elemini(acýsýný), bugün tasavvur(düþünüp) edip sabýrsýzlýk göstermek hiç kâr-ý akýl(akýl kârý) mýdýr? Þu sabýrsýzlýkta misalin(örneðin) þöyle bir sersem kumandana benzer ki: Düþmanýn sað cenah(taraf) kuvveti onun saðýndaki kuvvetine iltihak etmiþ(katýlmýþ) ve ona taze bir kuvvet olduðu halde; o tutar mühim(önemli, büyük) bir kuvvetini sað cenaha gönderir, merkezi zayýflaþtýrýr. Hem sol cenahta düþmanýn askeri yok iken ve daha gelmeden, büyük bir kuvvet gönderir, "Ateþ et!" emrini verir. Merkezi bütün bütün kuvvetten düþürtür. Düþman iþi anlar, merkeze hücum eder; tar ü mar(darmadaðýn) eder. Evet buna benzersin. Çünki geçmiþ günlerin zahmeti, bugün rahmete kalbolmuþ(dönmüþ); elemi(acýsý) gitmiþ, lezzeti kalmýþ. Külfeti, keramete iltihak(katýlma) ve meþakkati(aðrýlýðý, zorluðu), sevaba inkýlab etmiþ(dönmüþ). Öyle ise ondan usanç almak deðil, belki yeni bir þevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir gayret almak lâzým gelir. Gelecek günler ise madem gelmemiþler. Þimdiden düþünüp usanmak ve fütur(tenbellik) getirmek; aynen o günlerde açlýðý ve susuzluðu ile bugün düþünüp baðýrýp çaðýrmak gibi bir divaneliktir(deliliktir). Madem hakikat böyledir. Âkýl(Akýllý) isen, ibadet cihetinde(yönünde) yalnýz bugünü düþün ve onun bir saatini, ücreti pek büyük, külfeti(zorluðu) pek az, hoþ ve güzel ve ulvî(yüksek) bir hizmete sarfediyorum, de. O vakit senin acý bir füturun(tenbelliðin), tatlý bir gayrete inkýlab eder(döner).
Ýþte ey sabýrsýz nefsim! Sen üç sabýr ile mükellefsin(sorumlusun). Birisi: Taat(itaat) üstünde sabýrdýr. Birisi: Masiyetten(günahlardan) sabýrdýr. Diðeri: Musibete(baþa gelen afetlere) karþý sabýrdýr. Aklýn varsa, þu üçüncü ikazdaki temsilde görünen hakikatý rehber tut. Merdane "Ya Sabur" de, üç sabrý omuzuna al. Cenab-ý Hakk'ýn sana verdiði sabýr kuvvetini eðer yanlýþ yolda daðýtmazsan, her meþakkate(zorluða) ve her musibete kâfi(yeter) gelebilir ve o kuvvetle dayan.
Halbuki biz tamamýyla bu komutanýn tersini yaparak sabrýmýzý yönetemiyoruz. Yarýn ölebiliriz. Biz ise ölmeyecekmiþ gibi 65 yýl yaþayacaðýmýzý planlýyoruz ve diyoruz:
- Ben þu an 32 yaþýndayým. hakiki ömrümü bulunduðum gün görmüyorum. Geçmiþ kazalarýma bakýyorum. Önüme dað gibi bir rakam çýkýyor. Ergenlikten sonra 17 yýl var diyorum. 17 yýlýda güne çevirip günde beþ vakitle çarpýyorum önüme dað gibi bir rakam çýkarýp kendi þevkimi kýrýyorum. Geleceðe bakýyorum. Yarýn ya da hemen ölme ihtimalini tamamen unutuyorum. 33 yýl var. Onu da güne çevirip beþ ile çarpýyorum. Yine karþýma dað gibi bir þey çýkýyor. nefsim ve þeytanýma da sabýr kuvvetim dayanamýyor. Bu iþin çýkýþ noktasý yukarýdaki harika benzetme...
-5-
Dördüncü ikaz: Ey sersem nefsim! Acaba þu vazife-i ubudiyet(kulluk vazifesi) neticesiz(sonuçsuz) midir, ücreti az mýdýr ki, sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akþama kadar seni çalýþtýrýr ve fütursuz(tembellik yapmadan) çalýþýrsýn. Acaba bu misafirhane-i dünyada(dünya misafirhanesinde) âciz((insan acizdir: gözle görünmeyen mikroba bile yenik düþer, ölümü öldüremez, vücudunda sayýsýz þuurlu iþler vardýr þuurlarýnýn haberi bile olmaz)) ve fakir(insan fakirdir: bir çiçeði istediði gibi bir bahçeyide ister, baharýda ister, cennetide ister. Adeta arzu ve istekleri hayali nereye giderse o kadar geniþtir, yapýsý gereði sonsuza kadar uzanmýþ. Elindeki sermayesi ise eli nereye uzanýrsa o kadar dardýr. O yüzden insan fakirdir. Emel ne kadar uzun ömür ne kadar kýsa....) kalbine kut(gýda) ve gýna(zenginlik) ve elbette bir menzilin(gideceðin yerin) olan kabrinde gýda ve ziya(ýþýk) ve herhalde mahkemen olan Mahþer'de sened ve berat(kurtuluþ) ve ister istemez üstünden geçilecek Sýrat Köprüsü'nde nur ve burak olacak bir namaz, neticesiz midir veyahut ücreti az mýdýr? Bir adam sana yüz liralýk bir hediye va'detse(söz verse), yüz gün seni çalýþtýrýr. Hulf-ul va'd(sözünden dönme) edebilir o adama itimad edersin(güvenirsin), fütursuz(tembellik yapmadan) iþlersin. Acaba hulf-ul va'd hakkýnda muhal(imkansýz) olan bir zât, Cennet gibi bir ücreti ve saadet-i ebediye(sonsuz saadet, cennet) gibi bir hediyeyi sana va'd etse(söz verse), pek az bir zamanda, pek güzel bir vazifede seni istihdam etse(yönlendirse, iþ yaptýrtsa); sen hizmet etmezsen veya isteksiz, suhre gibi veya usançla, yarým yamalak hizmetinle onu va'dinde(sözünden dönmekle) ittiham(suçlama etsen) ve hediyesini istihfaf etsen(hafife alsan), pek þiddetli bir te'dibe(azara) ve dehþetli bir tazibe(azaba) müstehak(layýk) olacaðýný düþünmüyor musun? Dünyada hapsin korkusundan en aðýr iþlerde fütursuz(tenbellik etmeden) hizmet ettiðin halde; Cehennem gibi bir haps-i ebedînin(sonsuz hapsin) havfý(korkusu), en hafif ve latif bir hizmet için sana gayret vermiyor mu?
-6-
Beþinci ikaz: Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibadetteki füturun(tenbelliðin) ve namazdaki kusurun meþagil-i dünyeviyenin(dünya iþlerinin) kesretinden(çokluðundan) midir veyahut derd-i maiþetin(geçim derdinin) meþgalesiyle vakit bulamadýðýndan mýdýr? Acaba sýrf dünya için mi yaratýlmýþsýn ki, bütün vaktini ona sarfediyorsun(harcýyorsun)! Sen istidad(kabiliyet) cihetiyle(yönüyle) bütün hayvanatýn fevkinde(üstünde) olduðunu ve hayat-ý dünyeviyenin(dünya hayatýnýn) levazýmatýný(gereklerini) tedarikte(karþýlamakta) iktidar cihetiyle(güç yönüyle), bir serçe kuþuna yetiþemediðini biliyorsun(Hayvanlar dünyanýn bütün þartlarýný hemen kazanmakta. Tek takým elbise, tek takým ayakkabý vb. onlara yetmekte. Geçmiþ ve gelecek endiþe ve kaygýlarý da yok. Ýnsan ise dünyayý yirmi senede kazanamamakta. Serçe kuþu ise günde yirmiden fazla çiftleþmekte. Yani insanlarýn en büyük zevk gördükleri hayvansal kuvvetlerde bile onlara yetiþemeyecek yapýdayýz. Yani sadece dünyayý hedef yapsak hayvanlara bile ulaþamýyoruz.). Bundan neden anlamýyorsun ki, vazife-i asliyen(asýl görevin) hayvan gibi çabalamak deðil; belki hakikî bir insan gibi, hakikî bir hayat-ý daime(sonsuz hayat) için sa'y etmektir(çalýþma). Bununla beraber meþagil-i dünyeviye(dünyevi meþguliyetler) dediðin, çoðu sana ait olmayan ve fuzuli(gereksiz) bir surette(þekilde) karýþtýðýn ve karýþtýrdýðýn malayani(boþ) meþgalelerdir. En elzemini(lüzumlularýný) býrakýp, güya binler sene ömrün var gibi en lüzumsuz malûmat(bilgiler) ile vakit geçiriyorsun. Meselâ: Zühal'in etrafýndaki halkalarýn keyfiyeti(yapýsý) nasýldýr ve Amerika tavuklarý ne kadardýr? gibi kýymetsiz þeylerle kýymettar vaktini geçiriyorsun. Güya kozmoðrafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemal alýyorsun.
-7-
Eðer desen: "Beni namazdan ve ibadetten alýkoyan ve fütur(tenbellik) veren öyle lüzumsuz þeyler deðil, belki derd-i maiþetin(geçim derdinin) zarurî(zorunlu) iþleridir." Öyle ise ben de sana derim ki: Eðer yüz kuruþ bir gündelik ile çalýþsan; sonra biri gelse, dese ki: "Gel on dakika kadar þurayý kaz, yüz lira kýymetinde bir pýrlanta ve bir zümrüt bulacaksýn." Sen ona: "Yok, gelmem. Çünki on kuruþ gündeliðimden kesilecek, nafakam azalacak" desen; ne kadar divanece(delice) bir bahane olduðunu elbette bilirsin. Aynen onun gibi; sen þu baðýnda, nafakan(geçimin) için iþliyorsun. Eðer farz namazý terketsen, bütün sa'yin(çalýþmanýn) semeresi(meyvesi), yalnýz dünyevî(dünyaya bakan) ve ehemmiyetsiz(önemsiz) ve bereketsiz bir nafakaya münhasýr(kayýtlý) kalýr. Eðer sen istirahat(dinlenme) ve teneffüs vaktini, ruhun rahatýna, kalbin teneffüsüne(nefes almasýna) medar(sebep) olan namaza sarfetsen(harcasan); o vakit, bereketli nafaka-i dünyeviye(dünya geçimi) ile beraber, senin nafaka-i uhreviyene(ahiret geçimine) ve zâd-ý âhiretine(ahiret azýðýna) ehemmiyetli(önemli) bir menba(kaynak) olan, iki maden-i manevî(manevi maden) bulursun:
Birinci maden: Bütün baðýndaki (Haþiye: Bu makam, bir baðda bir zâta bir derstir ki, bu tarz ile beyan edilmiþ.)yetiþtirdiðin -çiçekli olsun, meyveli olsun- her nebatýn(bitkinin), her aðacýn tesbihatýndan, güzel bir niyet ile, bir hisse alýyorsun.
Ýkinci maden: Hem bu baðdan çýkan mahsulâttan(ürünlerden) kim yese -hayvan olsun, insan olsun; inek olsun, sinek olsun; müþteri olsun, hýrsýz olsun- sana bir sadaka hükmüne geçer. Fakat o þart ile ki: Sen, Rezzak-ý Hakikî(gerçek rýzýk veren Allah) namýna ve izni dairesinde tasarruf(iþler, kullaným) etsen ve onun malýný, onun mahlukatýna veren bir tevziat(daðýtým) memuru nazarýyla(gözüyle ya da olarak) kendine baksan...
Ýþte bak, namazý terk eden ne kadar büyük bir hasaret(zarar) eder, ne kadar ehemmiyetli(önemli) bir serveti kaybeder ve sa'ye(çalýþmaya) pek büyük bir þevk veren ve amelde(iþlerde) büyük bir kuvve-i manevî(manevi kuvvet) temin eden(saðlayan) o iki neticeden(sonuçtan) ve o iki madenden mahrum kalýr, iflas eder. Hattâ ihtiyarlandýkça bahçecilikten usanýr, fütur(tenbellik) gelir. "Neme lâzým" der. "Ben zâten dünyadan gidiyorum. Bu kadar zahmeti ne için çekeceðim?" diyecek, kendini tenbelliðe atacak. Fakat evvelki adam der: "Daha ziyade(fazla) ibadetle beraber sa'y-i helâle(helal iþlerde daha çok) çalýþacaðým. Tâ, kabrime daha ziyade(fazla) ýþýk göndereceðim âhiretime daha ziyade zahîre(azýk: sevap vb.) tedarik edeceðim(elde edeceðim)."
-8-
Elhasýl: Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çýktý. Yarýn ise senin elinde sened yok ki, ona mâliksin(sahipsin). Öyle ise hakikî ömrünü, bulunduðun gün bil. Lâakal(en azýndan) günün bir saatini, ihtiyat akçesi(kötü günler için biriktirilen para) gibi, hakikî(gerçek) istikbal(gelecek) için teþkil olunan(oluþturulan) bir sandukça-i uhreviye(ahiret sandýðý) olan bir mescide veya bir seccadeye at. Hem bil ki: Her yeni gün, sana hem herkese, bir yeni âlemin kapýsýdýr. Eðer namaz kýlmazsan, senin o günkü âlemin(dünyan) zulümatlý(kötü) ve periþan bir halde gider, senin aleyhinde âlem-i misalde(misal aleminde) þehadet(þahitlik) eder. Zira herkesin, her günde, þu âlemden bir mahsus(özel) âlemi var. Hem o âlemin keyfiyeti(yapýsý), o adamýn kalbine ve ameline(iþlerine) tabidir(bakar, uyar). Nasýlki âyinende(aynanda) görünen muhteþem bir saray, âyinenin rengine bakar. Siyah ise, siyah görünür. Kýrmýzý ise, kýrmýzý görünür. Hem onun keyfiyetine(yapýsýna) bakar. O âyine þiþesi(camý) düzgün ise, sarayý güzel gösterir. Düzgün deðil ise, çirkin gösterir. En nazik þeyleri kaba gösterdiði misillü(örneði gibi); sen kalbinle, aklýnla, amelinle(yaptýklarýnla), gönlünle, kendi âleminin þeklini deðiþtirirsin. Ya aleyhinde, ya lehinde þehadet(þahitlik) ettirebilirsin. Eðer namazý kýlsan, o namazýn ile o âlemin Sâni'-i Zülcelal'ine(evrenin yaratýcýsýna) müteveccih olsan(yönelsen); birden, sana bakan âlemin tenevvür(nurlanýr) eder. Âdeta namazýn bir elektrik lâmbasý ve namaza niyetin, onun düðmesine dokunmasý gibi, o âlemin zulümatýný(karanlýklarýný) daðýtýr ve o herc ü merc-i dünyeviyedeki(dünyanýn karmakarýþýklýðý, daðýlmasý) karmakarýþýk periþaniyet içindeki tebeddülat(deðiþimler) ve harekât(hareketler), hikmetli bir intizam(düzen) ve manidar(manalý, anlamlý) bir kitabet-i kudret(kudret kitabý) olduðunu gösterir. ¬Œ²*«ž²!«:ö¬€!«Y´WÅK7!ö­*x­9ö­ yÁV7«!ö âyet-i pür-envârýndan(nurlarýndan) bir nuru, senin kalbine serper. Senin o günkü âlemini, o nurun in'ikasýyla(yayýlmasý ve yansýmasýyla) ýþýklandýrýr. Senin lehinde nuraniyetle þehadet ettirir.
-9-
Sakýn deme: "Benim namazým nerede, þu hakikat-ý namaz(gerçek namaz) nerede?" Zira(öyle ki) bir hurma çekirdeði, bir hurma aðacý gibi, kendi aðacýný tavsif eder(özelliklerini içinde barýndýrýr). Fark yalnýz icmal(öz, özet) ve tafsil(ayrýntýlarýyla anlatým, açýklama) ile olduðu gibi; senin ve benim gibi bir âminin -velev hissetmezse- namazý, büyük bir velinin namazý gibi þu nurdan bir hissesi var, þu hakikattan bir sýrrý vardýr -velev þuurun taalluk etmezse(anlamasa bile)-. Fakat derecata göre inkiþaf(açýlma) ve tenevvürü(nurlandýrmasý) ayrý ayrýdýr. Nasýl bir hurma çekirdeðinden, tâ mükemmel bir hurma aðacýna kadar ne kadar meratib(mertebeler) bulunur. Öyle de: Namazýn derecatýnda(derecelerinde) da daha fazla meratib bulunabilir. Fakat bütün o meratibde, o hakikat-ý nuraniyenin(nurani namaz hakikatinin) esasý(özü) bulunur.
-10-
NAMAZ NEDEN BEÞ VAKÝT, HÝKMETÝ NEDÝR?
Dokuzuncu Söz
Ey birader! Benden, namazýn þu muayyen(açýkça belirlenmiþ, vakitlenmiþ) beþ vakte hikmet-i tahsisini(ayrýlmasýnýn hikmetini, faydasýný, mantýðýný) soruyorsun. Pek çok hikmetlerinden yalnýz birisine iþaret ederiz.
Evet herbir namazýn vakti, mühim(büyük ve çok önemli) bir inkýlab(yeniliðin) baþý olduðu gibi, azîm(büyük) bir tasarruf-u Ýlahînin(yaratýcýnýn büyük iþlerinin, hareketlerinin) âyinesi(aynasý) ve o tasarruf(yaptýðý yeni yaratma iþleri) içinde ihsanat-ý külliye-i Ýlahiyenin(yaratýcýnýn her þeyi içine alan ihsanlarýnýn, hediyelerinin) birer ma'kesi(aynasý) olduðundan, Kadîr-i Zülcelal'e o vakitlerde daha ziyade(fazla) tesbih(yarattýklarýna benzememesini ve sübhanlýðýný ilan) ve ta'zim(büyüklüðünü ilan) ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasýnda toplanmýþ yekûnüne(toplamýna) karþý þükür ve hamd demek olan namaza emredilmiþtir. Þu ince ve derin manayý bir parça fehmetmek(anlamak, akla yaklaþtýrmak) için "beþ nükte"yi nefsimle beraber dinlemek lâzým...
Dördüncü Nükte: Nasýlki haftalýk bir saatin saniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri(dönen çarklarý) birbirine bakarlar, birbirinin misalidirler ve birbirinin hükmünü alýrlar. (yani salise, saniye, dakika, saat vb. ayný yollardan geçer, bir birini gösterir) Öyle de; Cenab-ý Hakk'ýn bir saat-ý kübrasý(büyük saati) olan þu âlem-i dünyanýn(dünya aleminin) saniyesi hükmünde olan gece ve gündüz deveraný(dönüþümü) ve dakikalarý sayan seneler ve saatleri sayan tabakat-ý ömr-ü insan(insan ömrünün tabakalarý) ve günleri sayan edvar-ý ömr-ü âlem(evrenin ömrünün devirleri) birbirine bakarlar, birbirinin misalidirler(iþaret ederler, gösterirler) ve birbirinin hükmündedirler ve birbirini hatýrlatýrlar. Meselâ:
Fecir zamaný(sabah namazý), tulûa(güneþ doðuncaya) kadar, (bir yýlýn ömründe)evvel-i bahar(baharýn öncesi, baþlangýcý) zamanýna, (insanoðlunun ömründe)hem insanýn rahm-ý madere(anne rahmine) düþtüðü âvânýna(zamana), (evrenin ömründe) hem semavat ve arzýn(yerlerin ve göklerin) altý gün(devrede) hilkatinden(yaratýlýþýndan) birinci gününe benzer ve hatýrlatýr ve onlardaki þuunat-ý Ýlahiyeyi(ilahi iþleri) ihtar eder(hatýrlatýr).
Zuhr zamaný(öyle namazý vakti) ise, (bir yýlýn ömründe) yaz mevsiminin ortasýna, (insanoðlunun ömründe) hem gençlik kemaline, hem ömr-ü dünyadaki(dünyanýn ömründe) hilkat-ý insan(insanýn yaratýlýþ) devrine(çaðýna) benzer-yani dünyanýn ömrünü bir güne indirgediðimizde ilk insan Adem peygamber dünyanýn ömrünün öyle vaktinde gelmiþ oluyor- ve iþaret eder ve onlardaki rahmet tecellilerini ve nimet feyizlerini hatýrlatýr.
Asr zamaný(ikindi namazý vakti) ise, (bir yýlýn ömründe) güz mevsimine, (insanoðlunun ömründe) hem ihtiyarlýk vaktine, hem âhirzaman Peygamberinin (Aleyhissalâtü Vesselâm) asr-ý saadetine benzer ve onlardaki ilahi iþleri ve rahmani nimetleri hatýrlatýr.
Maðrib zamaný(akþam namazý vakti) ise, güz mevsiminin âhirinde(sonunda) pekçok mahlukatýn gurubunu(ölüp, gitmesini), hem insanýn vefatýný(ölümünü), hem dünyanýn kýyamet ibtidasýndaki(baþlangýcýndaki) harabiyetini(harap olmasýný) ihtar(hatýrlatmasý) ile-yani dünyanýn ömrü bir güne indirgendiðinde kýyamet baþlamasý akþam namazýna denk gelmekte, zaten bu sebeple akþam ezanýnýn temsil olarak hýzlý okunduðu rivayetlerden söyleniyor. “Kýyamet akþam namazý vaktinde kopacak”-, celali tecelliyi hatýrlatma ve beþeri gaflet uykusundan uyandýrýr, ikaz eder(uyarýr).
Ýþâ' vakti(yatsý namazý vakti) ise, âlem-i zulümat(karanlýk alemi), nehar(gündüz) âleminin bütün âsârýný(eserlerini) siyah kefeni ile setretmesini(örtmesini), hem kýþýn beyaz kefeni ile ölmüþ yerin yüzünü örtmesini, hem vefat etmiþ insanýn bâkiye-i âsârý(eserlerinden diðer kalanlarýnýn) dahi vefat edip nisyan(unutma) perdesi altýna girmesini, hem bu imtihan yeri olan dünyanýn bütün bütün kapanmasýný ihtar(hatýrlatma) ile Kahhar-ý Zülcelal'in celalli tasarrufatýný(iþlerini) ilân eder.
Gece vakti ise, hem kýþý, hem kabri, hem âlem-i Berzahý(kabir alemini) ifham(hatýrlatma) ile, ruh-u beþer(insanýn ruhu) rahmet-i Rahman'a(Cenab-ý Hakkýn rahmetine) ne derece muhtaç olduðunu insana hatýrlatýr. Ve gecede teheccüd ise, kabir gecesinde ve Berzah karanlýðýnda ne kadar lüzumlu bir ýþýk olduðunu bildirir, ikaz eder ve bütün bu inkýlabat(yaratýlýþtaki yenilikler) içinde Cenab-ý Mün'im-i Hakikî'nin(Hakiki nimet verici Allah’ýn) sonsuz nimetlerini hatýrlatma ile ne derece hamd ü senaya(þükür ve övgüye) müstehak(layýk) olduðunu ilân eder.
Ýkinci sabah ise, sabah-ý haþri(haþir sabahýný-öldükten sonra yeni diriltilmeyi) ihtar eder. Evet þu gecenin sabahý ve þu kýþýn baharý, ne kadar makul(akla uygun) ve lâzým(gerekli) ve kat'î(kesin) ise, haþrin sabahý da, Berzahýn baharý da o kat'iyyettedir(kesinliktedir).
Demek bu beþ vaktin herbiri, bir mühim inkýlab baþýnda olduðu ve büyük inkýlablarý hatýrlattýðý gibi; kudret-i Samedaniyenin(hiçbir þeye ihtiyacý olmayan ve her þeyin ona ihtiyacý olduðu yaratýcýnýn kudretinin) bir günde yaptýðý iþlerin iþaretiyle; hem senevî(bir yýldaki yaptýklarýna), hem asrî(bir devirde, insanýn ve dünyanýn ömründe, çaðda yaptýklarýna), hem dehrî, kudret mucizelerini ve rahmetin hediyelerini hatýrlatýr. Demek asýl yaratýlýþ görevi ve kulluðun esasý, özü ve kesin borç olan farz namaz, þu vakitlerde lâyýktýr ve ensebdir(en uygundur).
11
Birinci Nükte: Namazýn manasý, Cenab-ý Hakk'ý tesbih(yaratýcýnýn sübhan olduðunu ilan) ve ta'zim(büyüklüðünün sonsuzluðunu ilan) ve þükürdür. Yani, celaline karþý kavlen(sözle) ve fiilen(eylem olarak, namaz hareketleriyle) "Sübhanallah" deyip takdis etmek. Hem kemaline(mükemmelliðine) karþý, lafzan(sözle) ve amelen(eylemle, fiille) "Allahü Ekber" deyip ta'zim etmek(büyüklüðünü ilan etmek). Hem cemaline karþý, kalben ve lisanen(dille) ve bedenen(beden diliyle) "Elhamdülillah" deyip þükretmektir. Demek tesbih ve tekbir ve hamd, namazýn çekirdekleri hükmündedirler. Ondandýr ki, namazýn harekât(hareketlerinde) ve ezkârýnda(zikirlerinde) bu üç þey, her tarafýnda bulunuyorlar. Hem ondandýr ki, namazdan sonra, namazýn manasýný te'kid(kuvvetlendirmek) ve takviye için þu kelimat-ý mübareke(mübarek kelimeler), otuzüç defa tekrar edilir. Namazýn manasý, þu mücmel(öz) hülâsalarla te'kid(kuvvetlendirilir) edilir.
12
Ýkinci Nükte: Ýbadetin manasý þudur ki: Dergâh-ý Ýlahîde(Allahýn huzurunda) abd(kul), kendi kusurunu ve acz ve fakrýný görüp kemal-i rububiyetin(evreni terbiye eden yaratýcýnýn) ve kudret-i Samedaniyenin(evrende her þeyin Allaha ihtiyacý olmasý Allahýn ise hiçbir þeye ihtiyacý olmamasý) ve rahmet-i Ýlahiyenin(ilahi rahmetin) önünde hayret ve muhabbetle(sevgiyle) secde etmektir. Yani rububiyetin saltanatý, nasýlki ubudiyeti(kulluðu, ibadeti) ve itaati ister; rububiyetin kudsiyeti, paklýðý dahi ister ki: Abd(kul), kendi kusurunu görüp istiðfar ile ve Rabbýný bütün nekaisten(noksanlýklardan) pâk ve müberra ve ehl-i dalaletin(sapýtan ve doðru yoldan ayrýlanlarýn) efkâr-ý bâtýlasýndan(batýl saçma sapan, yanlýþ fikirlerinden ve yaratýcýyý yaratýk türüne benzetme hastalýðýndan) münezzeh(uzak) ve muallâ ve kâinatýn bütün kusuratýndan(kusurlarýndan) mukaddes ve muarrâ olduðunu; tesbih ile Sübhanallah ile ilân etsin.
Hem de rububiyetin(rabliðin) kemal-i kudreti(kudretinin mükemmel ve sonsuz olmasý) dahi ister ki: Abd(kul), kendi za'fýný(zayýflýðýný) ve mahlukatýn(yaratýklarýn) aczini görmekle kudret-i Samedaniyenin(Samet olan yaratýcýnýn kudretinin) azamet-i âsârýna(eserlerinin büyüklüðüne) karþý istihsan(güzellik) ve hayret içinde Allahü Ekber deyip huzû ile rükûa gidip ona iltica(yönelme) ve tevekkül etsin.
Hem rububiyetin nihayetsiz(sonsuz) hazine-i rahmeti(rahmet hazinesi) de ister ki: Abd(kul), kendi ihtiyacýný ve bütün mahlukatýn(yaratýklarýn) fakr ve ihtiyacatýný sual(isteme) ve dua lisanýyla(diliyle) izhar(gösterme) ve Rabbýnýn ihsan(hediye) ve in'amatýný(nimetlerini), þükür ve sena ile ve Elhamdülillah ile ilân etsin. Demek, namazýn ef'al(fiilleri) ve akvali(sözleri), bu manalarý tazammun ediyor(içine alýyor) ve bunlar için taraf-ý Ýlahîden(yaratýcýmýz tarafýndan) vaz'edilmiþler(konulmuþlar).
13
Üçüncü Nükte: Nasýlki insan, þu âlem-i kebirin(evrenin) bir misal-i musaggarýdýr(küçültülmüþ bir örneðidir) ve Fatiha-i Þerife, þu Kur'an-ý Azîmüþþan'ýn bir timsal-i münevveridir(nurlu bir örneði). Namaz dahi bütün ibâdâtýn(ibadetlerin) enva'ýný(her çeþidini) þamil(içinde bulundurur) bir fihriste-i nuraniyedir(nurani menü) ve bütün esnaf-ý mahlukatýn(mahluk türlerinin) elvan-ý ibadetlerine(çeþit çeþit, renk renk ibadetlerine,) iþaret eden bir harita-i kudsiyedir(kudsi haritadýr).

Ýnsan bütün alemlerin toplanmasýyla ve her alemden bir alem insana yerleþtirilmesiyle yaratýlmýþtýr. Ruhlar aleminden insan ruhu, mana aleminden kalp ve latife-i rabbaniye, madde aleminden ne ararsanýz hepsi hatta ayný oranlarda var. Dünyanýn dörtte üçü su insanýn da. Demir ne kadar oranda varsa insanda da ayný oranda... þeytanlýk var. Meleklik var. Bitkisel alemden týrnaklar, saçlar, hayvansal alemden bazý duygular hakim olduðunda aklýn susmalarý var.
Namaz da da bütün ibadetler var. Kuran okunuyor. Dua var. Yaratýldý yaratýlalý secde, rüku(bitkiler, aðaçlar, hayvanlar vb.) kýyam(belki bütün atomlar, gezegenler v.b.) vaziyetinde olan yaratýklar var. Ayrýca namazda kýbleye yöneliniyor(hac ibadeti), bedenin ve zaman ayýrýlýp (ömrün ve hayatýn zekatý) zekat, yani her türlü ibadetler var. Ayrýca içinde “ettehiyyatü lillah” var yani her kimden her kime her mahluktan her mahluka ve her þeyden yaratana giden bütün zikir , tesbih , þükür , hamd ve benzeri bütün ibadetler Allahýndýr. Bu sebeple þu manzara namazla açýða çýkýyor. Bütün ibadetler namazda, namaz fatihasýz olmaz, bütün Kuran fatiha suresinde, bütün evren insanda hepsi namazla birleþtiriliyor. Ve böylece insan namazla kemalata kavuþup, evrenin anlamý yerine getirilmiþ oluyor.