Bu yaz İzmir'e gidince, 1963'lerden beri tanıdığım Mustafa Birlik ağabeyi ziyaret ettim. Evinde koltukta Cevşen-i Kebir okurken buldum. "Bir-iki cüz Kur'an-ı Kerim okuduktan sonra buna devam ediyorum." dedi.
Yine geçmişlere gittik; yer yer gündemlere döndük....
Kestanepazarı Yurdu'ndan tanıdığım Havacı Albay Mehmet Çatalkaya'nın birkaç defa kendisine anlattığı bir hatırayı nakletti: "1950 seçimlerinden üç ay önceydi. İsmet Paşa, binbaşıdan aşağı olmayan subayları topladı... Demokrat Partililer için 'Bu çapulcular parti kurdu. Bunları bitirmek istiyorum. Ama sizler yanımda mısınız, onu öğrenmek istiyorum!" dedi.
Salondaki bütün subaylar, ayağa kalkıp 'Emrinizdeyiz paşam!' dediler. Sadece, Birinci Ordu Komutanı Nuri Yamut Paşa ise, 'Siz böyle dediniz, herkes arkanızda olduğunu söyledi. Fakat ben sana bunu yaptırmam; karşınızdayım!' dedi. Salonda tıss yoktu. Ama on sene sonra 27 Mayıs'ta İsmet Paşa dediğini yaptırdı."
Mustafa ağabey "Benim eski küçük dükkanı bilirsin. Oraya kitapları da koyardım. Polisler gelir götürürler, ben de yenilerini koyardım. Bir gün 40 yaşlarında birisi geldi. Su bardaklarından beğendiklerini paketliyordum. Kitapları görünce 'Sen Risale mi okuyordun? Nurcu olduğunu bilseydim bu bardakları almazdım.' dedi.
Ben de 'Benim bardaklarım senin gibi birisine gitmesin.' diyerek ambalajı açtım. Adam 'Acele etme! Ben seni denemek için söyledim. Denizli Mahkemesi sırasında eniştem hapishane müdürü idi. Ben 17-18 yaşlarındaydım. Beni, Yusuf hapishaneye gel, diyerek çağırdı. Müdür odasına gittim. Baş gardiyana -Hocaefendiyi çağır da bir hava alsın-, dedi.
Maksadı, odasında benim Bediüzzaman'ın elini öpmemi sağlamaktı. Adam gitti ve telaşla -Efendim, yok- dedi. Eniştem hemen savcılığa bildirdi. Jandarma teşkilatına haber verildi. Günlerden cuma idi. Bir savcı, Eskişehir'de de cuma günleri hapisten Ak Cami'ye giderdi, camiye gitmiştir, demiş. Câmileri arıyorlar, Delikli Çınar Camii'nde ön safta görüyorlar. Cemaat dağılırken o da çıkar biz de yakalarız diye düşünüyorlar. Herkes çıkıyor, Bediüzzaman'ın çıktığı yok. İçeri girip her tarafı arıyorlar, bulamıyorlar. Sonra hapishanede hücresinde namazlarını tamamlarken buluyorlar...' dedi."
"Obama'ya İngilizce 'Gençlik Rehberi Risalesi' gönderdim, göndereceği cevabı bekliyorum." dedi.
Mustafa Birlik ağabey, 1960'larda Amerika'nın Başkanı J. Kennedy'ye de İngilizce Risale göndermişti ve cevabını da almıştı. Himmeti âlî tutma buna denilir. Yâni 163. maddenin ceberut bir şekilde uygulandığı bir dönemde, siz kalkacaksınız, resmen PTT'den Risale göndereceksiniz. Bunu daha o zaman ilkokul diploması olmayan bir köylü çocuğu yapacak!
Mustafa ağabey, ilkokul diplomasını ehliyet alabilmek için tâ 1966 yılında almıştır.
"1955'te düğün için köyümüz Eğirler'e gittim. Kazamız Beyşehir'in müftüsüne Risale-i Nurları vermek istiyorum. Amcam, müftünün çok sert yapıda birisi olduğunu söyledi. Afyon cephesinde bulunmuş ve Ankara'nın sevdiği bir zâtmış. Ama ben, Zülfikar ve Sikke-i Tasdik-i Gaybî gibi Risalelerden bazılarını paketleyip götürdüm.
Birkaç kişiyle oturuyordu, elini öpüp Üstad'ın nasıl bir zât olduğunu teferruatıyla anlatmaya başladım. Hiç sözümü kesmeden dinledi. Sonra bana nereli olduğumu sordu. Köyümün ismini söyleyince 'Elhamdülillah, bizim memleketimizden de böyle insanlar çıkmış!' dedi. Meğer öğrenci iken Fatih Dershanelerinde okurken tâ o zaman Üstad'ı tanımış."
Mustafa ağabeyin anlattıkları bunlardan ibaret değil...
Zaman Gazetesi
Mustafa Aymaz