Her şey bir istekle başlamıştı. Gizli bir hazine bilinmek istemişti. Bu istekle başlamıştı varlık serüvenimiz, hayat yolculuğumuz…
Kaf ve nun anahtarı ile açmıştı kendisini. Bu iki harfin sandukçası, varlık âlemini ve ondaki yolculuğumuzu başlatmıştı. Bu yolculukta, benlik adında başka bir anahtar da yol haritamızı oluşturmuştu.
Yol haritamızın iki türlü kullanımı vardı. Harita hem kendisini, hem de başkasını gösterebiliyordu. Bu haritanın kullanımı için de başka kılavuzlar verilmişti.
Yol esnasında farklı güzergâhlardan geçmekteydi yolculuğumuz. Bu yolculuğun ruh boyutunda, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna muhatap olmuştuk. Bu soruyla insan bir yol ayrımını yaşamıştı. Daha da ötesi hayat yolculuğundaki yol tercihini yapmış, varlık alemine geçişte bakışını tespit etmişti.
Kendisine varlık verenler bu soruya cevap veremezken, varlığını başkasından bilenler “Evet, sen bizim Rabbimizsin” demişti.
Bediüzzaman’ın kırk yıllık hayatının, 30 yıllık tahsil sürecinde öğrendiği dört kelime ile kelamdan ikisini oluşturmuştu bu bakış.
Her şeye kendi adına bakmak, nefsi bakış, mana-yı ismiyi oluştururken; her şeyde ve her olayda bir başkasının tasarrufunu ve varlığını görebilmek mana-yı harfi olarak isimlendirildi.

Yeni bir dönemi başlatan kavram
Kulluk sınavının temel noktasıydı bu iki kavramın öğrenilmesi. Bediüzzaman bu öğrenimin kendisi için sürecini de belirtti. Bu süreç, bu eğitimin bir anlık anlama meselesi olmadığını göstermekteydi. Hayata geçirilen bir eğitimdi. Tahsil edilen bir kavramdı.
Bu iki kelimenin hayata oturması Bediüzzaman için yeni bir dönemi oluşturmuştu. Kulluğundaki bu yeni döneme Yeni Said ismini verdi.
Bediüzzaman’ın bu iki kelimedeki yolculuğu, varlıkların arkasında işleyen tecell-i esma kaleminden, sıfat, şuunat ve Zat’a kadar uzanan bir yolculuğu içermekteydi. Binlerce perdenin tek tek okunmasıydı. Mana-yı ismi olan tüm sebep perdelerinin tek tek kaldırılmasıydı.
Mektubat adlı eserinde anlattı bize bu yolculuğundaki aşamaları. Yılları içerisine alan tefekkür boyutlarını...

Varlıkları harf harf okudu
İnsan hikmetinin, varlıkların mahiyetine dair gösterdiği manalar onu tatmin etmemişti. Yani mana-yı ismi ile bakış, varlıkların mahiyetini izah edemediği gibi, var olmaktaki nedenlerini de açıklayamıyordu. O da, Hakim isminin yardımı ile baktı varlıklara.
Bir yıl sürdü bu bakış. Esma penceresinden bir yıl okudu varlıkları harf harf. Bu bir yıllık bakışın onun dünyasına kazandırdığı şey, her bir varlığın mektup olmasıydı.
Okumanın bu ilk basamağında kâinatı mektup olarak görmeye başlamıştı. Kâinatı bu tarz okuyuş, ona ancak bir yıl yeterli geldi.

Her varlık bir ayna
Sonra bu mektubun daha açılımı olmalı diye düşündü, daha başka okuma yöntemleri bulunmalıydı. Bu düşünce, yeni bir bakış için dua oldu. Kâinat mektubunun başka okuma boyutları gösterildi.
Bir kez de bu okuma ile okudu. Bu yeni okuma tarzında tüm varlıkların ayna olduğunu gördü. Bir başkasını gösteren bir ayna. Bir müddet de bu okuyuş ile okudu varlıkları. Belli bir süre sonra bu okuyuş da kafi gelmemeye başladı ona.

Yolculuğun varış noktası
Tefekkür yolculuğunda yol alması devam etmekteydi. Bu yolculuğun sonunda tüm varlıkları, üçüncü bir okuma ile okudu. Bütün kainatı kelimeler olarak gördü. Bir başkasını anlatan, bildiren kelimeler, hatta konuşan kelamlar.
Bu mana-yı harfideki yolculuğunun belki de son varış noktasıydı. Yılları içerisine alan bu bakış, otuz yılda tahsil edilen bir kavramın nasıl metodolojik olarak öğrenilmesi gerektiğinin de ipuçlarını içeriyordu.
Mana-yı harfiyle hayatı değerlendirmek “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitabının her an algılamasıydı. Her an o hitapla muhatap olduğunun farkında olunmasıydı.
Belki de elest meclisi bu kainatı içeriyordu. Ve o hitap hâlâ devam ediyordu. Her an Rabbimiz, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye bizlere teklifte bulunuyordu. Mana-yı ismiyle baktığımız her olay, her şey bu hitaba doğru cevabı vermemek olurken, “ben” demek anlamını da içeriyordu. Her şeye, her olaya mana-yı harfiyle bakış, her şeyde Onu tanımak ve görmek oluyordu.

“Ene”nin kullanım şekli
Mana-yı ismi ve mana-yı harfi olarak isimlendirilen bu iki kavram, enenin varlıkları değerlendirmedeki duruş şekliydi. Benlikte O’nu bulma, tanıma ve görme aşamasıydı.
Hayat yolculuğumuzdaki en önemli yol haritamız olan enenin kullanım şekliydi.
Ve sonunda iki harfin arasından başlayan varlık yolculuğumuz, iki kelamın öğrenilmesi sürecinde dünya safhasında son bulmaktaydı. Yeni bir yolculuğun ilk safhasında ruhlar aleminde yaşadığımız sorunun bir başka şekliyle muhatap olunmaktaydı. “Men Rabbüke” deniyordu bu yolculuğun ilk başlangıcında. O’nun dışındaki her şeye men edilen bir bakışla, mana-yı harfi ile kendimize, olaylara, kainata nasıl baktığımız çıkıyordu ortaya.
Tüm “mana-yı ismi”lerin silindiği bir yerde tanımlıyorduk, mana-yı harfi yolculuğumuzda tanıyabildiğimiz kadarı ile Rabbimizi...
Nuriye Çeleğen