Kullarını cehâlet ve dalâlet karanlığından kurtarmak için Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'a peygamberlik müddeti esnasında zaman zaman ve çeşitli vesilelerle, ilâhi bir nûr, ilâhi bir düstur ve bir ahlâk fermanı olan Kur'an-ı Âzimüşan'ı ihsan buyurmuştur.

Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:

"İndirdiğimiz bu Kur'an, feyz kaynağı mübarek bir kitaptır. Ona uyun, emirlerine bağlanın ve Allah'tan korkun. Tâ ki merhamet olunasınız." (En'âm: 155)

Allah-u Teâlâ eşi-ortağı olmayan tek ve benzersiz bir ilâh olduğu gibi Kelâm-ı kadim'i de diğer söz ve kitaplara nispette eşsiz ve benzersizdir.

1400 yıldan bu yana Kur'an-ı kerim'in bir benzeri ortaya konmamıştır, kıyamete kadar da beşer bundan âciz kalacaktır.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Kur'an'a sımsıkı sarılınız, onu önder ve rehber tutunuz. Zira o, âlemlerin Rabb'i olan Allah'ın mübarek kelâmıdır. O'ndan geldi ve yine O'na varacaktır." (C. Sağir)

"Allah'ın Kitab'ına sımsıkı sarılın. Helâlini helâl bilip işleyin, haramını haram bilip terkedin." (Taberânî)

Kur'an-ı kerim; Allah-u Teâlâ'nın varlığına, birliğine, sıfatlarına, meleklere, peygamberlere, kaza ve kaderin mânâsına, ölümden sonraki âhiret hayatına dair inanç meselelerini ihtiva eder, en güzel şekilde açıklığa kavuşturur.

Müslümanların yapmaları gereken namaz, oruç, hacc, zekât... gibi ibadet ahkâmını bildirir.

Fertler arasındaki münasebetleri düzenleyen ticaret, miras, nikâh... gibi hükümleri ihtiva eder.

Adam öldüren, yol kesen, hırsızlık yapan, zina eden kimseler hakkında verilecek cezalarla ilgili hükümler vardır.

İnsanlarla iyi geçinme, ana-babaya hürmet, iyiliği emretme, kötülükten sakındırma... gibi ahlâkî hükümleri ortaya koyar.

Dünya saadetine ahiret selâmetine ulaştıracak nasihat ve tavsiyeler yer alır.

Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz'in kıssalarından, geçmiş milletlerin yükseliş ve helâk oluşlarından bahseden ve bizim ibret almamızı sağlayan Âyet-i kerime'ler vardır.

Hükmü kıyamete kadar devam edecek ve insanlığın bütün ihtiyaçlarını karşılayacaktır.

İslâm dininden saparak nifaka düşenler ve nifak çıkaranlar Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lere istinad ve itibar etmezler. Sadece kendi zanlarına ve çıkarlarına bakarlar.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:

"İşte böyle... Çünkü onlar Allah'ın indirdiğinden tiksinip hoşlanmamışlardır." (Muhammed: 9)

Hazret-i Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayıp tiksinenler İslâm gibi görünürler ve fakat küfre hizmet ederler ve onlarla ünsiyet kurarlar, onlarla birlik olurlar. Dünyaya taparlar. Gayeleri madde, menfaat ve şöhrettir. Şöhret ise bir âfâttır.

Gerçek müslümanlarla aslâ ülfet etmezler ve müslümanları alaya alırlar.

Onlar Allah-u Teâlâ'nın hükümlerinden hoşnut olmadıkları için böyle yapıyorlar. Âyet-i kerime'ler karşılarında açık açık okunduğu halde ikrah ettikleri görülüyor.

"Bunun için Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır." (Muhammed: 9)

Çünkü amellerin kabulü için asıl ve esas olan imandır. Onlar ise bu imandan mahrum kimselerdir.

Allah-u Teâlâ onların hidayetten mahrum kalmalarının sebebini beyan etmek üzere Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:

"Hayır! Zulmedenler körü körüne heveslerine uymuşlardır." (Rûm: 29)

Onlar ahkâm-ı ilâhi'ye gözü yumuk baktılar. Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'ler önlerine serildiği halde hafife aldılar, kendi zan ve tüzüklerine uydular. Madde ve menfaate taptılar, dünyayı ahirete tercih ettiler.

"Allah'ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur." (Rûm: 29)

Delilsiz ve ilimsiz olarak kendi bâtıl yollarına gittikleri için İslâm hududundan çıktılar. İradelerini şerre sarfettiler. Allah-u Teâlâ'nın dalâlete düşürdüğü kimseyi hiç kimse hidayete erdiremez. Onların müstehak oldukları azaptan kurtaracak yardımcıları da yoktur.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde insanların yalnızca kendi dinine yönelmelerini emir buyurmaktadır:

"Hakk'a yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılıştan verdiği dine ver." (Rûm: 30)

Allah-u Teâlâ kullarını İslâm'ı kabul edecek ve onu inkâr etmeyecekleri bir kabiliyete sahip olarak yaratmıştır. Her insan İslâm fıtratı üzere dünyaya gönderilmektedir. İnsanlar bu fıtratta sebat etmelidirler. Allah'ın dininden uzaklaşıp başka yollara yönelirlerse, fıtratlarına aykırı hareket etmiş olurlar.

"Zira Allah'ın yaratışında bir değişme yoktur." (Rûm: 30)

Allah'ın yaratışının benzeri ve karşılığı yoktur. İnsanlar kaybettikleri bu kabiliyeti hiçbir şey ile yerine koyamazlar. Allah-u Teâlâ'nın yarattığı fıtratın aksine din uydurmaya hiç kimse sahib-i salâhiyet değildir. İnsanların bu dine muhalefet etmesi aslâ düşünülemez.

"Bu, dimdik ayakta duran bir dindir." (Rûm: 30)

Dimdik ayakta durmak ne demek? Allah-u Teâlâ indirdi, hükmü ile emri ile indirdi. Bu din O'nun şeriatıdır. Ancak bu din ile amel edilir. Bu din ile amel eden müslümandır, bu din ile amel etmeyenler; inkâr etmezse fâsıktır, inkâr ederse kâfirdir. Bu dini bozmaya ve yıkmaya çalışmak, kâfirin küfür alâmetlerinden birisidir.

İnsan aklı kendi başına bırakılmış olsa, başka bir din seçemez. Hak dinden sapan bir insan ise insan ve cin şeytanlarının azdırmaları sonucu sapar.

"Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rûm: 30)

Bu ilâhi nimetin kıymetini ve ulviyetini takdir edemezler, heva ve heveslerine uyarak bâtıl yollara saparlar.

Bunun içindir ki bunlar kendi zanlarını esas olarak tutarlar. Hakikatin o olduğunu zan ve iddiâ ederler. Hakikati yalnız kendilerinin bildiğini, başka kimsenin bilmediğini zannederler.

Ve böylece hem kendilerini hem de başkalarını gerçekten sapıtırlar. Niçin? Hazret-i Allah'ın âyetlerini ve ahkâmını hiçe saydıkları, kendi zanlarını esas tuttukları için.

"Hepiniz O'na yönelin ve O'ndan korkun, namaz kılın, müşriklerden olmayın." (Rûm: 31)

Allah-u Teâlâ kullarının kendisine yönelmelerini, yalnız kendisinden korkmalarını ve kulluk yapmalarını, nefislerini ilâh edinmemelerini emir buyuruyor. Zira bu bir şirktir, yapan müşriktir. Kim ki bu emr-i ilâhi'yi dinlemezse, onun Hazret-i Allah ile ve İslâm dini ile ne ilgisi kalır?

"Onlar ki dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka oldular. Her bölük her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir." (Rûm: 32)

Bu Âyet-i kerime'de de Allah-u Teâlâ, dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olan bölücülerin müşrik olduğunu ve tuttukları yoldan memnun olduklarını beyan buyuruyor.

Kendi yanında bulunan dinden murad, yaptıkları isimdir. Kitapları ise kendi zanlarına göre uydurdukları hüküm ve tüzükleridir. Bunun böyle olduğunu çok iyi bilin
.