ŞİMDİ ÖLDÜMAz önce
Bedenimi ameliyat masasının üzerinde görebiliyorum
Doktorlar ölmemem için çok uğraştılar, ama ecelimi bir dakika olsun uzatamadılar
Bu saatten sonra onlara sitem etmemin bir faydası yok
Ellerinden geleni yaptılar çünkü
Şimdi yavaş yavaş toparlanıyorlar
Kan bulaşığı eldivenlerini çıkarıp ellerini yıkıyorlar
Üzerlerinde bir yorgunluk ve yılgınlık hali okunuyor
Ölümle son bulan her ameliyattan sonra onlar için normal hayata dönmenin hiç de kolay olmadığı belli
Ölüm karşısında yaşadıkları acizlik öyle hemen unutulacağa benzemiyor
Belki onların kazancı da, sağlık bahşedenin kendileri olmadığını bir kez de benim üzerimde tecrübe etmiş olmaları
Her neyse, şu anda kendimi o kadar hafif hissediyorum ki, sanki üzerimden tonlarca yük kalkmış gibiSize ilk söylemek istediğim şey bu
Fakat yine de bedenimin etkisini bir şekilde üzerimde hissediyorum
Hani parmağınızdan yüzüğünüzü çıkarırsınız ama çıkarmamışsınız gibi hissedersiniz ya, aynen öyle
Cansız cesedimi önümde görmesem, hâlâ bedenimleyim sanacağım
Ne var ki gerçeği kabullenmek durumundayım, ruhum Azrail’in ellerinde zapt u rapt altındaAllah’ın izniyle beni öldüren o
Ruhumu bedenimden ayırdı ve korumaya aldı
Bu neye benziyor, biliyor musunuz? Hani, düşmek üzere olan uçaktan pilot paraşütle atlar kurtulur, ama uçak yere çakılır ya; işte ona
Yaşayanlar ise hikayenin geri kalanını cesedim üzerinden takip edecekler büyük bir ihtimalle
Önce cenaze namazımda, sonra mezarımda hayat hikayemin sonuna dair ipuçları arayacak gözleri
Ve “İşte faninin son durağı!” diyecekler mezarıma işaret ederek
Oysa o ceset, yere çakılmış uçağın enkazı sadece
Şimdi siz “Bırak lafı dolandırmayı da, daha sonra başına neler geldiğini anlat!” diyeceksinizSizi çok iyi anlıyorum
Buraların ne kadar emniyetli bir yer olduğunu merak ediyorsunuz
Sizi temin ederim, burada her şey kontrol altında
İlk şok halini atlattıktan sonra bunu çok daha iyi görebiliyorum
Şimdiye kadar yaşadıklarımdan çıkaracağım bir sonuç varsa, o da burasının dünyadan çok daha emniyetli bir yer olduğu
Tüm aşamalar, en ince noktasına kadar belirli burada
Yani, hiç merak etmeyin, organizasyonda kusur yok
Ölmüş ve az da olsa ölüm sonrasını tecrübe etmiş bir kardeşiniz olarak, esas merak etmeniz gerekenin, şu anda yaşamakta olduğunuz dünya hayatı olduğunu söylemek zorundayım
ÖLÜM, her şeyden önce dünya hakkında gözlerimi açtıUykudan uyanmış gibi oldum
Meğer dünyada iken dünya hayatının asıl, ölüm ve ahiret yurdunun ise metafizik inanç konuları olduğunu zannetmek ne kadar büyük bir yanılgıymış
Buradan böyle safsataları insanların kafasına sokan felsefecileri uyarmayı bir borç biliyorum
Dünya hayatı dediğin, meğer sadece şu an bulunduğum ve varoluşun esas yurdu olan âlemin arasına açılmış küçük bir parantezmiş sadece
Tıpkı Allah Resulü’nün (a
s
m
) haber verdiği gibi, dünyada yaşadığımız ömür, bir ağacın altında gölgelenip sonra terkedip giden yolcunun misali gibiymiş
BULUNDUĞUM yerden dünya hayatına bakıyorum da, Rabbimiz dünyanın bu geçiciliğini vurgulamak, ölümün hepimiz üzerine gelecek bir olay olduğunu bize duyurmak için ne de çok âyet göndermişEn başta, gördüğümüz rüyalar
Rüyalar, meğer bize yaşadığımız hayatın tek varoluş biçimi olmadığını, varoluşun farklı boyutları olabileceğini fısıldıyormuş
Bu yönüyle bize ölüm sonrası hayattan haber veriyormuş
Meğer kış ve bahar mevsimleri birer provaymış
Kış mevsimi her canlının ölümü tadacağının, bahar mevsimi ise haşir gibi her canlının yeniden diriltileceğinin provasıymış
Her yıl düzenlenen bu provanın biz unutkan insanlara yetmeyeceğini bildiği için Rabbimiz bir de günlük nişanelere yer vermiş
Gündüz ve gece, siyah ve beyaz ipten dokunmuş halı gibi hem varlığı hem yokluğu, hem hayatı hem ölümü bize hatırlatan güçlü birer ayetmiş
Bunlar Rabbimizin gözümüz önüne serdiği ayetler… Bir de kendi bedenimiz üzerinde görünen ayetler, daha doğrusu ölümü hatırlatan elçiler gönderilmiş bizeKırk yaşına doğru saça düşen o ilk ak, ölümün öncü elçilerindenmiş meğer
Gözlerin bozulması, hastalıkların artması, güç ve takatten düşülmesi… hep ölümü hatırlatan elçilermiş, son elçi Azrail’den önce gelen
Ama insan yaşarken bu elçilerden alması gerektiği gibi ders almıyor; bunu şimdi anlayabiliyorum
Ne acı ki gaflet denen o kalın perde, ölmeden tam olarak kalkmıyor
İtiraf etmek gerekirse, öldükten sonra farkına varabildiğim ve çok şaşırdığım başka bir şey de, “benim” diye sahiplendiğim bedenimin sadece bir kabuktan ibaret olduğunu anlamış olmamOysa dünyada iken, “ben” deyince ruhumdan önce bedenim aklıma geliyordu
Kendimi ellerim ayaklarımla, gözlerim ve saçlarımla bir ve aynı addediyordum
En azından, bedenim ile ruhum arasında kopmaz bir birlik ve bütünlük var sanıyordum
Hatta çevremde öyleleri vardı ki, kendisini toplumun gözündeki hali sanıyordu; imajı onun her şeyiydi
Şimdi anlıyorum ki, hepsi de nefsin icat ettiği farazi (mevhum) hat ve bağlantılardan ibaretmiş
Nefis, dünyada iken önce ruha bedeni perçinliyor, sonra dünya üzerinde nefse mal edebileceği ne varsa onları perçinliyormuş
Oysa öldüğünüz vakit, ben(im) sandığınız her şey buhar olup uçuyor
Gövdenize demir halatlarla bağlı olduğunu düşündüğünüz malınız, mülkünüz, çocuklarınız, şöhretiniz, imajınız… hepsi birer birer ben’inizden kopuyor; hatta bedeniniz bile! Kala kala geriye bir tek ruhunuz kalıyor; yani asıl özünüz, sizi siz yapan şey
O yüzden ben de şimdi Necip Fazıl gibi diyorum: “[Ölünce] bu dönen şeyler eski yerine, benim diye baktığım şeyler miydi bir zaman?”
ASLINDA bu gerçeğe ilişkin çok şey yaşıyor insan dünyada ikenMesela ben ölmeden önce yaşanılan son büyük Gölcük depremi böyle değil miydi? Nasıl da uzun emelleri olan insanlar, birden ayılmıştı
Dünyada kalıcı ve güvenli bir hayatı sembolize eden betonarme evler, üç dakika içinde üst üste yığılı tabutlara dönüşmüştü
Dünyanın geçici bir yurt olduğunu bundan daha net hangi olay anlatabilir ki? Hangi olay, bundan daha ibret verici acı bir ders olabilirdi? Ama o gaflet perdesi yok mu, bırakmıyor insanı ayıldığı haliyle
Kısa bir zaman sonra, yine eski tas eski hamam oluveriyor her şey
Şu an ameliyat masasında kalan cesedime bakıyorum da, kendim de dahil olmak üzere, insanların çoğunun dünya hakkında ne kadar yanıldıklarını düşünüp derin acılara boğuluyorumMeğer güneş ışıklarının altında çoğumuz, çok zaman, varımız yoğumuzla dünya için çalışmışız
O ihtiyar ama makyajla güzel görünen aşufteye gönlümüzde asude köşeler ayırmışız
Oysa şimdi derin bir acıyla anlıyorum ki, dünya denen o aşufte, arkasını dönüp gidecek bir aldanma metaından başka bir şey değilmiş
Biz onu ne kadar kendimize yar etmek istesek, o bizden o kadar kaçacakmış, elde kalmayacakmış
Asıl acı olan ne biliyor musunuz; bu arada tüm hızıyla üzerimize doğru gelen ahirete (ölüme) doğru dürüst hazırlık yapmamış oluşumuz
Hazreti Ali’nin dediği gibi, “Dünya arkasını dönmüş gidiyor, ahiret yönelmiş geliyor iken, arkasını dönene yönelip, yönelene sırt çeviren insandan daha şaşkın kim olabilir?”
BELKİ duymuşsunuzdur, bir de “ölüm acısı” denen bir kavram varBu ölüm acısını, şehitler dışında insanların tümü yaşıyor, kaçış yok yani
İşte bu ölüm acısının esasını ne oluşturuyor, biliyor musunuz? Pişmanlık! Hem de derin bir pişmanlık! İnsan ölüm anında ve hemen ertesinde en çok pişmanlık duygusu yaşıyor
Çünkü kendisine verilen güzel ameller, güzel işler yapma imkanı, ölümle birlikte son bulmakta
Kul, ne kadar istese de bir daha asla kavuşamayacağı dünyaya elveda etmiş oluyor
Bunun ölen insanın ruhunda ne kadar ağır bir yük oluşturduğunu tahmin edemezsiniz
İnsan ancak ölünce, gaflet perdesi yırtılınca, kendisine verilen ömür sermayesinin, güzel işler yapma fırsatının değerini anlıyor
Ve az ya da çok, her ölen insan derin keşke’ler içinde tarifsiz pişmanlıklar yaşıyor: “Keşke şunu şöyle yapsaydım, keşke bunu böyle yapsaydım, keşke şunu hiç yapmasaydım, keşke ona hiç uymasaydım…”
Hangi kul, daha iyi bir ubudiyet yapabileceği halde, yapmamış olarak Rabbinin huzuruna çıkmak ister ki? Hiç kimse istemez, ama bu meselede esas ziyana uğrayan zümreyi Kur’an şöyle ilan ediyor: “Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık” (6/27) İşte, esas keşkeci zümre bunlar olacak
Hasılı kelam, siz geçici dünya hayatının aldanış makamında bulunan insanları! Ölümden sonrasını günü gününe merak edeceğinize, şu an dünyada ne yaptığınıza bakınÖlüm her canlının yaşayacağı bir olay
Bugün bana, yarın size
İyisi mi siz, sözümü dinleyin de, şu an ne yaptığınıza dikkat edin
Edin ki, yarın keşkeleriniz sizi yiyip bitirmesin
Şunu iyi bilin ki, ne mallarınız ne de evlatlarınız, öldükten sonra size yarenlik etmiyorÖldükten sonra insanın yanına kalan tek şey, dünyada işlediği amelleri
Mallar evlatlar, hepsi geri dönüp gidiyor
Melekler, “Ne getirdin?” diye sorarken, onlar daha ilk günden ne bıraktığımı soruyorlar
O sebeple, Necip Fazıl’ın şu dizeleri hepinizin kulağına küpe olmalı:
Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir!
Mezarda geçer akçe neyse, onu biriktir!
Ömer Baldık