Erteleyenler Helak Oldu


Hayatimizin akisi içerisinde çok seyleri ihmal ederiz. Bazen bu ihmal ettigimiz seyler gözümüze çok hafif gelir, çogu zaman da ihmal ettigimiz degerlerin farkina bile varamayiz. Nice zaman sonra geriye dönüp baktigimizda, o erteleyip deger vermedigimiz seylerin hakikatte en çok deger vermemiz gereken güzelliklerden oldugunu anlariz.

Bosuna geçirdigimiz yillar aklimiza geldikçe içimizi bir hüznün ve pismanligin sardigini hissederiz, derken geriye kalan ömrümüzü de geçmiste erteledigimiz en önemli görevimiz olan Allah'a kulluk vazifelerimizi yerine getirme telasi içerisinde geçiririz. Tabi ki bu da, ancak böyle bir hatanin anlasilmasiyla mümkün olabilir. Eger hatanin farkina varilmamissa, yüce Allah'a kulluk yapmak üzere yaratilan insanoglu, Peygamber Efendimizin hadis-i serifte buyurdugu veçhile: "Erteleyenler helâk oldu." sözünün muhatabi olma durumuyla karsi karsiya gelir.

Birileri bize Allah'a kulluk vazifelerimizi hatirlatinca hemen bahaneler üretiriz. Vakit bulamadigimizdan, darda oldugumuzdan, isimizin yogunlugundan yakiniriz. Bu bahanelerin Allah katinda bizi kurtarmayacagini, hiçbir fayda saglamayacagini da çok iyi bildigimiz halde bunlara sarilmaktan da vazgeçmeyiz. Bu gibi duygular tamamiyla nefsin ve seytanin aldatmacasindan baska bir sey degildir. Cenâb-i Allah bu hali Kur'ân-i Kerim'de söyle açiklamaktadir: "Ve gaflet içerisinde oyalanmaktasiniz."(1), "Simdi Sen onlari bir zamana kadar gaflet ve sapikliklari ile bas basa birak."(2)

Ne zamana kadar nefsin ve seytanin sözlerine kulak verip kullugumuzu erteleyecegiz. 21. yüzyilda insanlar artik öyle bir hale gelmislerdir ki manevîyati birakmislar, tamamiyla maddîyata yönelmislerdir. Halbuki manevîyat, toplumlari ayakta tutan ilâhî bir kuvvettir. Toplum bu degerlere sahip çiktikça birlik ve beraberligini idame ettirebilir. Allah (c.c.), manevî erleri hürmetine bu gök kubbeyi ayakta tuttugu gibi, mü'min kullarinin kalplerindeki îmani o büyüklerin manevî nazarlariyla takviye etmekte ve diri tutmaktadir. Böyle nazarlardan mahrum olan kalplerde nefsin ve seytanin arzu ve istekleri cirit atmaktadir. Manevîyatin yerini tamamiyla maddîyat aldigi vakit, o toplumda her türlü kargasalik zuhur eder. Manevîyatlari olmayan insanlarin psikolojik bozukluklari ve ruh hallerinin daginikliklari, hayatlarinda rahatlikla görülmektedir. Her ne kadar maddî refah içerisinde olsalar da iç âlemlerinde bir türlü huzuru bulamamaktadirlar. Allah'a kullugun güzelligini ve nurunu tasiyan bir gönül ile Allah'a kullugu devamli sûrette erteleyen bir gönül ayni safiyeti tasimamaktadir.

Iste yukarida ifade etmis oldugumuz karmasaligin ana sebebi, Allah'a olan îmanimizin zayifligi ve O'na olan kulluk vazifemizi hep ertelemeyi ahlâk edinmis olmamizdandir. Manevî yattan uzak olan bir kalp, suyunu alamayan bir gül gibi solmaya mahkumdur. Kalbi diri ve canli tutan da Allah'a kulluk ve salihlerle sohbet nimetidir. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Bedende bir et parçasi var ki o salim olursa bütün azalar salim olur, o fasit olursa bütün azalar fasit olur. O et parçasi kalptir."(3) Peygamber Efendimizin buyurdugu gibi asil önem vermemiz gereken Hazreti Allah'in nazargâhi olan kalplerimizdir. Kalbini güzel seylerle dolduranin azalarindan güzellikler yayilir. Kalbini kötü seylerle doldurandan da kötülükler yayilir. "Her kalp, içindekini sizdirir." sözünü hatirlamali, sizan seylerin de Allah'a itaat olmasi gerektigini unutmamaliyiz.

Kisi nefsine su sorulari hep sormalidir:

Allah'a itaati daha ne vakte kadar erteleyeceksin?! Nefsin bitmez tükenmez arzu ve isteklerinin pesinde ne zamana kadar kosacaksin?! Nefsine ne verirsen ver: "Daha yok mu?" diyecektir. "Onun gözünü ancak kara toprak doldurur."(4), sözünün sahibi Peygamber Efendimize ne zaman kulak verip O'na itaat edeceksin!? Dilinde sadece birtakim temenniler var; fakat o temennilerin eseri olan fiiliyat maalesef vücut bulmamis.

Cenâb-i Allah kulundan gayret bekler, kullugunda devamlilik ister. Böylelikle de iddia sahiplerinin iddialarinda ne kadar samimi olup olmadiklari ortaya çikar. Yakinda ölümün soguk nefesini ensende hissedeceksin. Hayatin bir film seridi gibi gözünün önünden geçecek; ama artik nafile, geriye dönüs yok. Pismanliklar bütün benligini sarar; fakat kimseden fayda yok, yaptiklarinla simdi bas basa kalacaksin. Sen de biliyorsun ki yaptiklarin güzel seyler degilse bugün sana bir faydasi olmayacak. Allah'a kullugu hep erteledin. Gaflet içinde ömrünü geçirdin. Geçligine, malina, makamina güvendin, gününü gün ettin, nasil olsa yapariz dedin; fakat hesap gününün bu kadar çabuk gelecegini aklina getirmemistin. Simdi o gün gelip çatti. Yaninda azik olarak bir seyin yok. Hesap zor. Allah'tan baska tutunacak kimse yok. Simdi halin ne olacak?

Cenâb-i Allah Kur'an-i Kerim'de söyle buyurmaktadir: "Insanlarin hesaba çekilecegi gün yaklasti. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler."(5)

Hz. Abdulkadir Geylânî (k.s.) Efendimiz de "el-Fethur-Rabbânî ve'l-Feyzur-Rahmânî" adli eserinde söyle buyuruyor:

"Ey evlâd! Insanlarin önünde gezen birçok felâket vardir. Her felâketin de kendine göre hayli dallari vardir. En büyük felâket, sonsuz saadetten mahrum olmaktir. En büyük saadet, ruh zenginligine ermektir. Bunun için çok çalismak ve tembel olmamak lâzimdir. Tembellik insani korkunç uçurumlara atar. Telâfisi kabil olmayan kin ve düsmanlik tohumlari saçar. Tembel olma! Islerini saglam yap ve çaliskan ol! Dünyayi çalisanlar kazanir. Âhireti de çalisanlar kazanir... Durum böyleyken...

Siz artik erteleyenlerden olmayacaksiniz degil mi?"



Kaynakça:
1. en-Necm, 53/61.
2. el-Mü'minûn, 23/54.
3. Tecrîd-i Sarîh, c.1, H.No: 48.
4. Ibn-i Mâce, c.2, s.1415, H.No: 4235.
5. el-Enbiya, 21/1.