Hizmette iş ve yer seçilmez, verilen hizmet çeşidi ne olursa olsun, onu ihlas ve samimiyetle güç yettiği kadar yerine getirmelidir. Önemli olan ALLAH rızası için hayırlı bir işin içinde olmaktır. Hayırlı işlerde başkan olmak bir maharet olmadığı gibi, geri hizmetlerde koşan birisi olmak da utanılacak bir şey değildir.

Ben bu işte ancak başkan olurum, gerideki işlere bakmam, ben basit şeylerle uğraşacak adam değilim demek ciddi bir manevi hastalık alametidir.

Kibri bırakıp alçak gönüllü olmalıdır. Hizmetle kimse küçülmez. Hizmetin her türlüsü güzeldir. Gönlü ALLAH’a bağlı kimsenin hizmette nasıl davranacağını Rasulullah (s.a.v) Efendimiz şöyle ifade buyurmuştur:

“Müjde olsun o kula ki, bineğini alıp ALLAH yolunda cihada ve hizmete çıkar. Başı açık, ayakları toz toprak içinde var gücüyle bu yolda koşar. Kendisine ordunun önünde gözcülük verilse, onu hakkıyla yapmaya çalışır. Eğer ordunun arkasında geri hizmetleri verilse, onu hakkıyla yapmaya çalışır. İleride veya geride hangi iş verilse, o işin gereğini yapmakla meşgul olur.” Buhari, Cihad, 70.

Bu hal gerçek hizmet ehlinin ahlakı olmalıdır. Bu gün amir olan yarın memur olabilir. Bir yerde müdürlük yaparken, öbür yerde tuvaletleri yıkamak, yolları temizlemek, sırtında çuval taşımak, soba yakmak, misafirlere hizmet etmek gerekebilir. ALLAH dostu her iki işi de gönül hoşluğu ile yapar, kimseden utanmaz, yaptığı işi basit ve gereksiz görmez. Amir iken kibre düşmediği gibi, misafirhanede fakirlere hizmet ederken de basit bir iş yaptığını düşünmez. Şu örnekleri bir düşünelim:

Hz. Ebu Bekir (r.a), önceleri ticaretle uğraşıyor, çarşıya inip alış veriş yapıyordu. Ayrıca koyun sürüsü vardı ve zaman zaman onlarla meşgul oluyordu. Bazen mahellesindeki yardıma muhtaç kimselerin koyunlarını sağıyordu. Halife olup kendisine beyat edildiği zaman,daha önce koyunlarını sağdığı bir ailenin kızı:

-Artık bundan sonra koyunlarımız sağılmaz!” diyerek hayıflandı. Kızın sesini işiten Hz. Ebu Bekir (r.a):

-Hayır, vALLAHi davarlarınızı sağmaya devam edeceğim. Üzerime aldığım bu işin daha önceki ahlakımı değiştirmeyeceğini ümit ediyorum, diye kızı teselli etti ve halife iken de mahellenin koyunlarını sağmaya devam etti. Hatta bazen koyunlarını sağdığı kimselere:

-Nasıl istersiniz, sütü köpüklü mü sağayım, köpüksüz mü olsun? diye sorar, onlar nasıl isterse öyle sağardı. Daha sonra bulunduğu mahalleden Medine’nin merkezine taşındı. Ticaret işiyle halifeliğin beraber yürümediğini görünce, ticareti bıraktı, bütün vaktini müslümanların hizmet ve idaresine ayırdı. Devlet hazinesinden kendisine ve ailesine yetecek miktar maaş bağladı. Vefat edeceği sırada, elinde biriken bütün malını devlet hazinesine geri teslim etti. Üzerimde müslümanların mallarından hiçbir şey kalmasın dedi. Bu duruma şahit olan Hz. Ömer (r.a):

-Ebu Bekir peşinden gelenlerin işini zorlaştırdı, onun gibi kim yapabilir, dedi.
İbnu Sad, Tabakat, III, 167-168; Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, II, 379-380


Sahabenin büyüklerinden Abdullah b. Selam (r.a) sırtına bir yük odun sarmış çarşıdan geçiyordu.
Onu tanıyanlar:

-Niçin sırtında odun taşıyorsun, senin buna ihtiyacın yok, sen zengin adamsın! dediler.
Şu cevabı verdi:

-Kalbimde biraz kendini beğenme hissi gördüm. Onu gidermek için böyle yapıyorum. Ben Rasulullah (s.a.v) Efendimizin şöyle buyurduğunu işittim:

“Kalbinde zerre kadar kibir bulanan kimse cennete giremez.”

Heysemi, Mecmeu’z-Zevaid, I, 99; Münziri, et-Terğıb, IV, 345.

Seyyid Ahmed Buhari (k.s) (Vefat:922/1516) anlatır:

“Mürşidim Abdullah İlâhî (Abdullah Simavî) k.s bana Simav’da olduğumuz zamanlarda beş vakit namazda imamlık görevini vermişlerdi. İmamlığın yanında ayrıca başka hizmetler de yapıyordum. Mürşidimin bir merkebi ve bir de katırı vardı. Güneş doğduktan sonar, her gün onlarla ormana gider öğle vaktine kadar dağdan odun taşırdım. Öğle namazını kıldıktan sonra çift varsa tarlaya gider çift sürerdim. Orak vaktinde ekin biçerdim. Arada bir etraftan çalı çırpı toplar sırtımda taşırdım. Bazen bahçede çalışır, duvar ve su bendlerini yapardım. İkindi namazını kıldıktan sonra da Hz. Şeyhin huzuruna varır, sohbetlerine katılırdım.” Abdurrahman Cami, Nefahatü’l-Üns, 580.

ALLAH dostları ve tevazu sahipleri böyledir. Onlar, helal ve mübah dairede hiçbir işten ve hizmetten kaçınmazlar. Kibre düşüp insan ve iş beğenmemezlik yapmazlar.

Alçak gönüllü olmayan kimse hep alçaklarda kalır, yukarıya yükselemez.

Kaynaklarıyla Tasavvuf