Hz. Aişe, Resulullah'tan (as) fetva isteyerek şöyle dedi: Bir cariye satın alarak azad etmek İstiyordum. Ne var ki cariyenin sahibi, "sana köleyi (cari*yeyi) yalnızca vela (velilik) hakkı hizim olmak koşuluyla satarız" diyor. Re*sulullah (as), "onların bu tutumu seni engellemesin. Kölenin vela hakkı yal*nızca onu azad edene aittir" dedi.
Bu hadis, Buharî'nin Sahihi'nde şöyle geçmektedir: B,azı kimseler kae alım satımında şart ileri sürmenin ve sözleşme yapmanın doğru olduğunu söylüyor, ama bu ahm-satımın vela hakkım gerektirdiği fikrini kabul etmiyor*lar. Bir başka gurup bu alım satımda şart ve sözleşmeyi kabul etmiyor. Yal*nızca Hz. Aişe şart ve sözleşmeyi kabul ediyor. Zira önşart, sözleşmenin met*ninde ancak sözleşme yapılmazdan önce verilen vaad (söz verme) derece*sindedir. Ama bu özellik dikkate alınsa da ona uymak gerekmez. Bu hususla belirtilen görüşler hemen hemen bu merkezdedir. Eğer bu önceki şart anlaş*ma metni şartlarından birisi olsaydı Resulullah (as) onlar için deliller sunmaz hadiste de onlara herhangi bir şekilde işaret etmezdi. Sözleşmeler yapılmaz*dan önce sürülen şart İki tarafı eşitleyen dengeleyici bir unsur gibidir. Bir başka guruba göre ise, sözde şart öne sürmek ifadenin gizlediği hususları cr-taya çıkarmak demektir. Bu gizlilik, vela hakkının köleyi satın alan kişiye şart olarak sunulmuş olması ya da olmamasıdır. Vela hakkının şart koşulması hiç*bir anlam İfade etmez. Zira vela hakkı zaten köleyi satın alıp azad eden kişi*ye aittir. İşte bu durum her ne kadar lafzın dış anlamı itibariyle bir ihtilaf o-İuştursa da daha önce geçen anlatımlara yakındır. Bir diğer gruba göre de, "vela hakkı köleyi azad eden kişiye aittir yahut kişi içindir" derken kullanı*lan, "aittir" ve "içindir" anlamını ifade eden edat, "üzerinedir" anlamına gelir. Bu da daha önce geçen, "vela hakkı, satın alıp azad eden kişiye aittir" ifade-sindeki sorumluluk yükleme keyfiyetinden daha hafiftir.