Yaratılmışlar harâbiyete mahkumdur. Güneş batar, çiçekler solar, zamanın geçmesiyle saniyeler, dakikalar ölür. Lezzetler gibi musibetler de fânidir. Her dakika binler hücresi ölen beden-i insanî gün gelir kendisi de ölür. Dünya da içindekiler gibi gün gelecek harap olacaktır. Tevessu’ (büyüme gelişme) kanununa dahil olan her şey ölüme mahkûm olduğu içindir ki; küçük kâinat olan insanın ölmesi gibi sürekli büyümekte olan şu koca kâinat da gün gelecek ölecektir.

Ölümden kurtuluşu yoktur cisimlerimizin. ALLAH’ın bekasından beka verdiği ruhlarımızdır geriye kalan. Üstad Bedîüzzaman Hazretleri’nin yakaladığı “El mevtü hakkun” tefekkürünü keşke yapabilsek her an. “Benden öncekiler öldü, ben de öleceğim, hemasırlarım da ölecek, ölüp gidenlerin ardında kalan eserleri de, dünya da, kâinat da ölecek.” Ve şimdi dünya sahnesinin oyuncuları olan insanlar elli sene sonrasının iskeletleri değil midir? Evet şu an yaşayan, nefes alan, konuşan, koşuşturan, gülen, eğlenen, yazan ve okuyan bizler.. elli sene sonrasının ehl-i kubûru değil miyiz!?
Ve şu fânî dünyada bildiğimiz belki de en kat’î hakîkat her şey ya cennet ya cehennemde açmak üzere ölecektir.

Ölümün getirdiği firkat azabıyla müteessir olan kalplerimize ise ALLAH (cc) ne büyük mütesellîdir. Ölüm öldürülmüyor. Lâkin öleni tekrar diriltecek olan var! Öyleyse

“Madem O (cc) var her şey var.”

Ölümü ümit ile yeis arasında sık tefekkür etmek ve dünyadaki bu en büyük ve kaçınılmaz gerçeği güzel bir hazırlık içinde sevebilmektir marifet. Her mü’min onun karanlık, siyah ve çirkin peçesini cesurca aralayabilmelidir. Ve o peçenin altında fevkalade güzel nuranî sima ile karşılaşılacak ve ölüm gelmeden ölüm özlenecektir. Öbür âlemde olan sevgililer ise ölümü bize özlemek için zaten kâfi birer sebeptirler.

“Ehl-i iman için ölüm, rahmet kapısıdır. Ehl-i dalalet için, zulümat-ı ebedi kuyusudur.”

Yâ Rab!
Ölüm gecelerine «şeb-i arûs” (âşıkın mâşukuna kavuştuğu gece, vuslat gecesi) dedikleri Mevlanâ’lar misali ölümü bize senin de sevgilin olan sevgililerimize kavuşma vesilesi kıl.

Ve ey ölüm!
Öyle yaşayayım ki seni sevenleri, geldiğinde bana beni alnımdan şehâdetle öpesin!

Nasîhat istersen ölüm yeter, evet ölümü düşünen
hubb-u dünyadan kurtulur ve âhiretine ciddi çalışır..
Bedîüzzaman Said Nursi (rh)

Bugünü düşünürüm, dün geçti yarın var mı?
gençliğime de güvenmem, ölen hep ihtiyar mı?
Hallac-ı Mansur


Mehlika YAĞMUR