Bize yakışan kim?
Öyle bir rehber ki onun ilkeleriyle hareket ettiğimizde Allah’a yol bulabilmeli. Öteleri olduğu gibi bu hayatı da cennete çevirebilmeli.
Bu hayatın nasıl anlamlı yaşanacağını bize söylemeli. Yaşanası bir hayat nasıl olur, kendisinde gösterebilmeli. Ne için yaşamak gerektiğini bize söylemeli…
Ne için yaşıyoruz? Sabahtan akşama kadar yaptığımız amelleri gözden geçirecek olursak...
Ne uğruna yaşayıp ölmeyi düşünüyoruz?
Kütük gibi istidatsız ölüp gitmek için mi?
Yoksa toprağın altında inkişaf edemeden çürüyüp giden tohum gibi mi olacağız?
Ne için yaşa dediler bize?
Çağdaş bir hayatı imar, konforlu bir hayat mı bütün amaç ve gayret?
Bunun için yaratılmış olabilir miyiz hiç?
Bu kemik (!) için bir ömür koşulur mu hiç?
Bu kemik (!) için dalaşmaya değer mi hiç?
Ölüm döşeğinde hayatımız bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçecek olsa koskoca bir hiç mi göreceğiz yoksa?
Kul makamında, Allah’ı (cc) miraçta görebilme liyakatine ermiş Allah Resulü’nü (sav) bırakıp da; ‘kemiğe’ çağıranlar, kendine çağıranlar ve peşlerine takılanlar, ne de fena yanılıyorlar...
Sokaklara baktıkça işin ciddiyeti daha çok ortaya çıkıyor. O kılık kıyafeti Allah Resulü tasvip ediyor olabilir mi hiç?...
Ne de kötü yanılmışız?
Kimlerin peşine takılmışız?
Mankenlerin mi?...
Ne de kolay aldanmışız?
Ne de ucuza gitmişiz?
Allah’ı unutmak bu kadar kolay mı yani?
Allah’ın emirlerini çiğnemek bu kadar basit mi yani? Allah’ın gazabını celbetme kaygısı taşımamak, bu kadar mı olur?... Hayranlık duydukları şeyler, o kalbe zulüm olmuyor mu?
Dünyadaki hiç bir şey marifetteki zevke yetişemez. Allah’ı bilmekten, tanımaktan daha lezzetli bir şey var mıdır? Ama onu duyamıyorsak, onu hissedemiyorsak demek ki iman ve idrak istidadımız körelmiş.
Şimdi, dünyanın en güzel suyunu al iç dendiğinde, o su onlara acı gibi geliyorsa inkişaf edemeden çürüyen tohum gibi olma kaygısını taşımak gerekmez mi?
Allah’ın Hakkını bilmeyen neyi bilir?
Allah’ın yoktan var edip verdiği hesapsız nimetleri görmeyen, neyi görür?
Allah’ın ilmini hiçe sayan neyi bildiğini sanır?
Şükürsüzlük, idraksizlik Hakka layık değil.
Hz. Mevlana; mürşid kitap olan Mesvevi’sinde şöyle buyurur:
“Arifin biri, yaşlı bir keşişe ‘Sakalın mı daha yaşlı, sen mi?’ diye sorunca o, dedi ki, ‘Ben, sakalımdan önce doğmuş, daha o yokken alemi görmüştüm.’
Bunu üzerine arif dedi ki, ‘Sakalın ağarmış, eski halinden geçmiş, sense hala kötü huyunu değiştirmemişsin! O, senden sonra doğduğu halde seni geçmiş, sense hala benlik, bizlik kuru sevdasındasın! Hala ilk doğduğun fikirdesin. Ondan öteye bir adım atmadın. Her an ekşi ayran gibisin, hala yağını ayıramıyorsun! Bir ömürdür ateşli fırındayken hala balçık küple hamursun. Gerçi heves rüzgârlarıyla kımıldıyorsun ama kuru ot gibi ayağın yerde sabittir...”
Amaçsız bir ömür yaşamamak duasıyla...
Can Yılmaz
Kimi rehber edinmişiz?
Bize yakışan kim?
Öyle bir rehber ki onun ilkeleriyle hareket ettiğimizde Allah’a yol bulabilmeli. Öteleri olduğu gibi bu hayatı da cennete çevirebilmeli.
Bu hayatın nasıl anlamlı yaşanacağını bize söylemeli. Yaşanası bir hayat nasıl olur, kendisinde gösterebilmeli. Ne için yaşamak gerektiğini bize söylemeli…
Ne için yaşıyoruz? Sabahtan akşama kadar yaptığımız amelleri gözden geçirecek olursak...
Ne uğruna yaşayıp ölmeyi düşünüyoruz?
Kütük gibi istidatsız ölüp gitmek için mi?
Yoksa toprağın altında inkişaf edemeden çürüyüp giden tohum gibi mi olacağız?
Ne için yaşa dediler bize?
Çağdaş bir hayatı imar, konforlu bir hayat mı bütün amaç ve gayret?
Bunun için yaratılmış olabilir miyiz hiç?
Bu kemik (!) için bir ömür koşulur mu hiç?
Bu kemik (!) için dalaşmaya değer mi hiç?
Ölüm döşeğinde hayatımız bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçecek olsa koskoca bir hiç mi göreceğiz yoksa?
Kul makamında, Allah’ı (cc) miraçta görebilme liyakatine ermiş Allah Resulü’nü (sav) bırakıp da; ‘kemiğe’ çağıranlar, kendine çağıranlar ve peşlerine takılanlar, ne de fena yanılıyorlar...
Sokaklara baktıkça işin ciddiyeti daha çok ortaya çıkıyor. O kılık kıyafeti Allah Resulü tasvip ediyor olabilir mi hiç?...
Ne de kötü yanılmışız?
Kimlerin peşine takılmışız?
Mankenlerin mi?...
Ne de kolay aldanmışız?
Ne de ucuza gitmişiz?
Allah’ı unutmak bu kadar kolay mı yani?
Allah’ın emirlerini çiğnemek bu kadar basit mi yani? Allah’ın gazabını celbetme kaygısı taşımamak, bu kadar mı olur?... Hayranlık duydukları şeyler, o kalbe zulüm olmuyor mu?
Dünyadaki hiç bir şey marifetteki zevke yetişemez. Allah’ı bilmekten, tanımaktan daha lezzetli bir şey var mıdır? Ama onu duyamıyorsak, onu hissedemiyorsak demek ki iman ve idrak istidadımız körelmiş.
Şimdi, dünyanın en güzel suyunu al iç dendiğinde, o su onlara acı gibi geliyorsa inkişaf edemeden çürüyen tohum gibi olma kaygısını taşımak gerekmez mi?
Allah’ın Hakkını bilmeyen neyi bilir?
Allah’ın yoktan var edip verdiği hesapsız nimetleri görmeyen, neyi görür?
Allah’ın ilmini hiçe sayan neyi bildiğini sanır?
Şükürsüzlük, idraksizlik Hakka layık değil.
Hz. Mevlana; mürşid kitap olan Mesvevi’sinde şöyle buyurur:
“Arifin biri, yaşlı bir keşişe ‘Sakalın mı daha yaşlı, sen mi?’ diye sorunca o, dedi ki, ‘Ben, sakalımdan önce doğmuş, daha o yokken alemi görmüştüm.’
Bunu üzerine arif dedi ki, ‘Sakalın ağarmış, eski halinden geçmiş, sense hala kötü huyunu değiştirmemişsin! O, senden sonra doğduğu halde seni geçmiş, sense hala benlik, bizlik kuru sevdasındasın! Hala ilk doğduğun fikirdesin. Ondan öteye bir adım atmadın. Her an ekşi ayran gibisin, hala yağını ayıramıyorsun! Bir ömürdür ateşli fırındayken hala balçık küple hamursun. Gerçi heves rüzgârlarıyla kımıldıyorsun ama kuru ot gibi ayağın yerde sabittir...”
Amaçsız bir ömür yaşamamak duasıyla...
CAN YILMAZ
GÜLİSTAN DERGİSİ