805. Vâil bin Hücr (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullahın (s.a.v.) zuhuru bize ulaşınca kavmimin elçisi olarak ona gelmek üzere yola çıktım. Medine'ye geldiğimde Resûlullah ile buluşmadan önce Ashabı ile karşılaştım. Onlar bana, "Sen yanımıza gelmeden üç gün önce, Resûlullah (s.a.v.) seni bize müjdeledi. 'Vâil bin Hücr size geliyor' buyurdu" dediler. Sonra Resûlullah ile karşılaştım. Bana "Hoş geldin" dedi. Beni kendine yakın oturttu, abasını oturmam için yere serdi. Sonra insanların toplanmasını emretti. Halk toplandığında minbere çıktı, ben biraz aşağısında bulunuyordum. Sonra Allah'a hamd etti ve şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Bu, Vâil bin Hücr'dür. Uzak beldelerden, Hadramevt'ten size geldi. Kendisini bir zorlayan olmadan, itaat ederek geldi. Kendisi kral oğullarının kalanlanndandı.
"Ey îbni Hücr! Allah seni ve oğullarını mübarek kılsın." Sonra minberden indi, beni de indirdi. Medine'nin uzakça bir yerinde misafir edilmemi Muâviye bin Ebî Süfyan'a emretti.Ben çıktım, o da benimle beraber çıktı. Biz beraberce yolda giderken Muâviye bana, "Ey Vâil, kızgın yol üzerinde yalın ayak yürümek ayağımı yakıp kavurdu. Ayakkabını bana ver. Güneşin sıcağından onunla korunayım" dedi.
Ben "Sen kralların giydiklerini giyebilecek kişilerden değilsin! Onu sana emaneten de olsa vermekten hoşlanmam" dedim.Muâviye, "Ey Vâil, kızgın yol üzerinde yalın ayak yürümek ayağımı yakıp kavurdu. Beni terkine alsan iyi olur" dedi.Vâil, "Deveme acıdığımdan seni terkime almak istemiyor değilim. Fakat sen hükümdarların soyundan olmadığın için seni terkime almayı kendime yakıştıramam" dedi.
Muâviye, "Öyle ise ayakkabım bana ver, güneşin sıcağından onunla korunayım" dedi
Vâil, "Sen kralların giydiklerini giyebilecek kişilerden değilsin! Onu sana emaneten de olsa vermekten hoşlanmam."Kavmimin yanına dönmek istediğimde Resûlullah (s.a.v.) benim için üç mektup yazılmasını emretti. Bunlardan biri bana Özeldi. Birini benim ve ailem için, diğerini de benim ve kavmim için yazdı.Benim için olana şunlar yazılıydı:"Bismillâhirrahmânir rahim. Allah'ın Resulü Muham-med'den, Muhacir bin Ebî Ümeyye'ye."Vâil Hadramevt'in neresinde olursa olsun, bütün krallar üzerine âmir ve reis olacaktır."
Benim ve ailem hakkında yazdığı mektubta da şu vardı:"Bismillâhirrahmânirrahi m. Allah'ın Resulü Muham-med'den, Vâil bin Hiicr ve Hadramevt'teki bütün krallara.Onlar namazı kılacaklar ve zekâtı vereceklerdir.
Değiş tokuş yoluyla, mehirsiz olarak evlendirme yoktur.Onlar Müslümanların askerî birliklerine yardım etmek ve her on kişi için bir dağarcık hurma vermekle mükelleftirler.Ekini yetişmeden satan kişi faiz yemiş olur.
"Her sarhoş edici şey haramdır."Muâviye İslâm devletinin halifesi olduğunda Kureyş'ten Büsr bin Ebî Ertat isimli birini komutan tayin ederek, ona şu emri verdi:"Şam sınırını geçtikten sonra Medine'ye varıncaya kadar bana bîat etmeyen kime rastlarsan öldür. Medine'ye varınca da bana bîat etmeyenler1 sağ bırakma. Sonra Hadramevt'e yönel. Bana bîat etmeyeni öldür. Eğer orada Vâil bin Hücr'-ü sağ olarak yakalarsan, onu bana getir."Komutan kendisine emredileni yaptı] Vâil bin Hücr'ü de Muâviye'ye götürdü.
Muâviye adamlarını beni karşılamaya çıkardı. Yanma girdiğimde beni kendi tahtı üzerine oturtarak, "Benim bu tahtım mı daha üstündür, yoksa senin devenin sırtı mı?" dedi.Ben ona şöyle dedim:
"Ey Mü'minlerin emiri! Ben o zaman daha yeni Müslüman olmuştum.Câhiliyet ve küfürden daha yeni kurtulmuştum. Benim yaptığım hareket, bir câhiliyye hareketi idi. Senin yaptığın ise İslama uygun harekettir."
Muâviye:'Teki. Bu tamam. Osman (r.a.) seni sırdaş edindiği ve senin yakının olan bir kadınla evlendiği halde sen bize niçin yardım etmiyorsun?"
"Çünkü sen, Osman'a senden daha yakın olan biri ile savaştın" dedim.
O, "Senin dediğin Osman'a nasıl benden daha yakın o-lur. Ben neseben Osman'a ondan daha yakınım" dedi.
Ben, "Hz. Peygamber(s.a.v.) Ali ile Osman arasında kardeşlik kurmuştu. Kardeş amca oğlundan daha yakındır. Kaldı ki, din uğruna vatanını bırakıp hicret eden biri ile savaşmam" dedim.
O, "Biz de hicret etmedik mi?" dedi.
Ben, "Biz de her ikinize karşı tarafsız kalmadık mı? Ayrıca benim tarafsız kalmamın bir sebebi daha var. Bir gün Peygamber Efendimizin huzurunda bulunuyorduk. Cemaat alabildiğine çoktu. Hz. Peygamber(s.a.v.) başını doğu tarafına çevirdikten sonra, önüne eğdi ve şöyle buyurdu:
"Size karanlık gecelerin parçaları gibi bir takım karışıklıklar gelmektedir."
Resûlullah (s.a.v.) bu fitnelerin hemen geleceğinden, şiddetinden ve çirkinliğinden bahsetti.
Ben, "Yâ Resûlallah, o fitneler nedir?" diye sordum.
Resûlullah, "Ey Vâil, İslâmiyette iki kılıç karşılaştığında sen ikisinden de uzak dur" buyurdu.
Muâviye, "Sen Şiîleşmişsin*"* dedi.
Ben, "Aksine. Ben Şiîleşmedim. Fakat Müslümanlar ve Müslümanlık için iyilik isteyen biriyim" dedim.
Muâviye, "Eğer ben bunu daha önce işitmiş olsaydım seni getirtmezdim" dedi.
"Osman şehid edildiğinde Muhammed bin Mesleme'nin Kılıcını taşa vurup kırdığını işitmedin mi?" dedim.
Muâviye, "Onlar bize karşı gelenlerdi" dedi. Peki Resûlullahm şu sözüne ne dersin:
"Kim Ensarı severse beni sevdiği için onları sevmiştir ve kim Ensara düşmanlık ederse, bana düşmanlık ettiği için düşmanlık etmiştir."
Muâviye, "Oturmak için kendine bir yer seç. Sen artık Hadramevt'e dönemezsin" dedi.
"Benim kabilem Şam'da, ailem de Kûfe'dedir" dedim.
Muâviye, "Ailenden bir adam, kabilenden on ferde bedeldir" dedi.
"Ben Hadremevt'i sevdiğim için dönmedim. Aslında bir kimse bir yerden hicret ettikten sonra, oraya tekrar dönmesi için bir sebep bulunmazsa, bir daha oraya dönmez" dedim.
Muâviye, "Bir daha oraya dönmen için sebep nedir?" dedi.
"Hz. Peygamberin (s.a.v.) fitneler hakkındaki sözüdür. Çünkü siz ihtilaf halinde iken sizden ayrı duracağız. Birleştiğiniz zaman sizinle beraber oluruz. İşte sebep budur" dedim.
Muâviye, "Söni Küfe valiliğine atadım. Hemen oraya git" dedi.
"Ben Allah'ın Peygamberinden sonra hiç kimseden vazife almam. Sen bilmiyor musun ki, Ebû Bekir de bana vazife teklif etti, kabul etmedim. Ömer teklif etti, kabul etmedim.
Osman teklif etti, kabul etmedim. Bununla beraber, ben hepsine bîat ettim. Bizim taraftaki halk dinden döndükleri zaman, Ebû Bekir'den bana mektup geldi, üzerimde resmî bir vazife bulunmadığı halde, Cenâb-i Allah onları tekrar İslâmiyete döndürünceye kadar çalıştım" dedim.
Muâviye, Abdurrahman bin Hakem'i çağırdı ve ona, "Seni Küfe valiliğine atadım. Hemen vazifenin başına git. Vâil'i de beraberinde götür. Orada lazım gelen yardım ve himmeti ondan esirgeme" dedi.
Abdurrahman, "Ey Mü'minlerin emiri, sen benim hakkımda kötü zanda bulundun. Bana Resûlullahm, Ebû Bekir'in, Ömer'in, Osman'ın ve senin kendisine hürmet ettiğinizi gördüğüm bir kimseye yardım ve hizmet etmemi emretmenize gerek var mı?" dedi.
Muâviye onun bu sözünden hoşlandı. Bundan sonra Abdurrahman ile Kûfe'ye gittim ve çok geçmeden Abdurrahman, Kûfe'de vefat etti.