311. Onlar, avuçlarına toprak alsalar altın olur.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. II, 775)
• Aman, aklını başına al, şehirde iki üç yankesici var. Onlar ne yapıp yapıp bir kolayını bulurlar, "ay"ın bile başından külahını kaparlar.
• Onlar, iki üç rinddir. Gönülleri uyanık, kendileri mesttir. Onlar, öyle kendilerinden geçmişlerdir ki, bir kavgayla, bir patırtıyla gökyüzünü bile döndürürler.
• Onlar, öyle sıkı ağızlıdırlar ki, baş vermedikçe sır vermezler. Sakîdirler, aşıklara şarap sunarlar ama, sundukları şarap, üzüm sıkılarak yapılan şarap değildir.
• Onlar, ruhun özlediği, aradığı gayb alemindeki eşsiz güzelin dostlarıdır. Onlar, o eşsiz gayb güzelinin gözleri gibi dalmışlar, hastalanmışlardır.
• Kendileri bir şekle, bir sürete bürünmüşlerdir. Ama, şekillere düşmandırlar. Onlar bu dünyada yaşadıkları halde, iki dünyadan da bezmiş, usanmışlardır.
• Güneş gibi bütün gün görüş bağışlarlar, insanlara görme kabiliyeti verirler. Ay gibi, yıldızlar gibi bütün gece gezerler, dolaşırlar.
• Avuçlarına toprak alsalar, o toprak altın olur. Gece arpa ekerler, fakat gündüz buğday biçerler.
• Öyle güzellerdir ki, onlar olmadıkça gönül meyve vermez. Öyle başkandırlar ki, ne başları vardır, ne de sarıkları.
• Adam ol da git onların hizmetinde bulun! Çünkü onlar gerçekten adamdırlar. Onlardan başkaları insan şekline girmiş kurtlardır, insan yiyicidirler.
• Her ne kadar ağız sözle dolu ise de, yeter, fazla söyleme; çünkü ağızdan çıkan harf de, nefes de bizden değillerdir, bize