"Elif lâm râ, Bunlar gerçeği açıklayan kitabın ayetleridir. Biz onu anlayasınız diye arapça bir Kur'an olarak indirdik. Biz, bu Kur'an'ı sana vahyederek, sana en güzel kıssaları anlatıyoruz. Oysa daha önce sen bunlardan habersizdin." (Yusuf:1-2)
Kur'an karşısındaki güçler konusunda açıkladığımız gibi şeytan Kur'an'ın doğru bir şekilde anlaşılıp yaşanmaması için onu tahrif etmek istiyor. Lafzen tahrif olmaktan Allahu Teâlâ tarafından korunduğu için kelimelerinin anlamını değiştirmeye çalışıyor. Bölüp parçalayarak başka manalara çekmeye çalışıyor veya insanların zihninde onun anlaşılasının kolay olmadığına dair imajlar bırakarak insanları ondan uzaklaştırıyor. Cehalet insanları ya din istismarcılarının veya islam düşmanlarının arzuladıkları yönde yürütüyor. Onlar da cahil insana Kur'an diye kendi heva ve heveslerini uydurdukları masalları veya anlamını tahrif ederek kur'an'dan aldıkları bazı pasajları sunuyorlar.
Kur'an'ı en güzel bir şekilde anlamanın yolu onu indiği dil olan arapça orjinalinden okumaktır. Fakat, Kur'an başka dillere tercüme edilemez, başka dillerde anlaşılmaz ve mutlaka yanlış olur demiyoruz. Herkesin bildiği gibi Kur'an evrensel bir mesajdır ve bütün insanlığa aittir. Bütün insanlığın onu yaşaması gerekmektedir.
Allahu Teâlâ'nın Kur'an'ı Arapça indirmesinin hikmetlerinin en başında Peygamberin içlerinden çıktığı ve kendilerini uyardığı toplumun Arapça konuşuyor ve arapça anlıyor olması gelir. Nitekim ayeti kerimede "Kendilerine apaçık anlatabilsin diye her peygamberi kendi toplumunun dili ile gönderdik." (İbrahim:4) buyruluyor.
Her peygamber içinden çıktığı toplumunun dilini konuşur. Dil asıl itibariyle insanlar arasında bir anlaşma vasıtasıdır. Her dil kendi kültür yapısına uygun, sesler, heceler ve kelimeler içerir. İnsanlığın genel kültüründe ve sosyal hayatında ortak olan mefhumlar vardır. Bunlar asli ihtiyaçlarla (beslenme, barınma, çoğalma, çalışma, giyinme gibi) sosyal ve inanç konuları gibi hususlardadır. Fakat bir de her toplumun kendine has bazı mefhum ve zevkleri vardır. Bir kelimenin bir çok anlamı olabilir.
Başka bir dil ile bir çok anlamı içeren bu kelime için yine aynı anlamları içeren bir karşılık bulunması oldukça zordur. Bu sebeple bir çok anlama gelebilen bir kelimeyi tercüme ederken bu kelimenin karşılığı olan kelimelerden sadece birini seçecektir. Bu da anlam daralmasına veya eğer yanlış bir kelime seçilmişse anlam sapmasına neden olacaktır. Hele bu kelimeler somut şeyler değil soyut ifadeler üzerinde ise bunun tesbit edilmesi daha da zorlaşacaktır. Bu sebeple Kur’an'ı kendi dilinden anlamaya çalışan birisi o manaların hepsini de göz önünde bulundurarak bir anlam verecektir.
Tercüme konusunda bir diğer önemli mesele de mütercimin tercüme ettiği dilin kültürüne yabancı olmaması onun felsefesini iyi bilmesi gereğidir. Kendi dilini de çok iyi kullanabilmesi şarttır. Yoksa doğru anladığı şeyleri doğru ifade edemez.
Herşeye rağmen üzerinde ihtilaf edilebilecek, yanlış anlamlandırmaların olacağı kelimeler sayılıdır. Bunların dışında karşılığını kolayca bulacağımız ve zorlanmadan anlaşılacak büyük bir kısım vardır.
Kur'an'ı kendi dilinden tanımanın diğer bir yönü de Kur'an hakkındaki yargılarımızı Kur'an'ın bizzat kendisinin bize vermiş olmasıdır. Yani Kur'an bize kendisini nasıl tanıtıyor ise biz onu öyle tanımak zorundayız. Yoksa başkalarının bize tanıttığı Kur'an, Kur'an'ın bizzat kendisi olmayabilir... Kur'an'ı kendi dilinden tanımaya çalışalım, bakalım kendisini nasıl tanıtıyor bize: