Ben bir ateş gördüm
“Ben bir ateş gördüm” gibi bir sözü kim söyleyebilir? Muhtemelenherkes. Çünkü herkes
hayatının en az bir anında bir ateş görüp böyle bir söz söylemiştir. Hele ki bir yolculuk anında bir ihtiyaç zuhur ettiğinde her insanın pekâlâ söyleyebileceği bir sözdür bu: “Ben bir ateş gördüm.”
Gelin görün kihemen herkesin dilinden dökülmüş olması muhtemel bu söz
âlemler Rabbinin Kelam-ı Ezelî’sinde
onun âyetleri arasında zikrolunmaya değer bulunmuş bir sözdür de. Âlemler Rabbi
her kulunun söylemesi muhtemel bu sözü Musa adlı bir kulunun dilinden döküldüğü haliyle
üç kere zikreder bize Kur’ân’ında:
* “Siz durunben gerçekten bir ateş gördüm” dedi. “Umarım ondan ya bir haber
ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm.” (Kasas
29)
* “Ben gerçekten bir ateş gördüm” dedi. “Size ondan ya bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim.” (Neml7)
* “Hani bir ateş görmüştü deailesine şöyle demişti: ‘Durun
gerçekten ben bir ateş gördüm; umulur ki size ondan bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol gösterici bulurum.’” (Taha
10)
Hepimizin söylemesi muhtemel bu sözü Hz. Musa söyleyincebu söz ona atıfla Kelâm-ı Ezelî’de üç kere tekrar edilmeye değer bir kıvam kazanmıştır; çünkü
Hz. Musa
gördüğü bu ateşin olduğu vadiye bir kor veya bir haber umuduyla gittiğinde
korların en parlağı ve haberlerin en büyüğüyle karşılaşmıştır. Açıkçası
gördüğü bu ateşin peşine düşmesiyledir ki
Hz. Musa
mukaddes Tuva vadisine ayak basıp vahiy nuruyla nurlanmıştır. ‘Sıradan’ bir ihtiyacın vadiye sevkettiği Hz. Musa
böylece
ancak az sayıda seçilmiş kula nasip olan bir büyük vazifeyle ve yalnızca ona nasip olan iki mucizeyle dönmüştür. Elinde
geride bıraktığı eşini ve çocuklarını ısıtacak kor yoktur gerçi; ama sağ eline ‘yed-i beyzâ’ mucizesi verilmiştir; eli karanlığın içinde nurlu bir lamba gibi parlamakta ve nasıl mazhar olduğu vahiy Musa aleyhisselamın iç dünyasını aydınlatmışsa eli de ortalığı öyle aydınlatmaktadır. Yine elindeki asâ da bir büyük mucizenin simgesidir artık. Asâ-yı Musa’dır. Kâh vurduğu yerden su çıkarmakta
kâh sihirleri yutup yokluğa atmaktadır.
On yıl öncebir haksızlık karşısında verdiği tepkiye binaen Mısır’ı terk etmeye mecbur kalan Hz. Musa
mucizeler sahibi bir peygamber olarak Mısır yolundadır şimdi.
On yıl öncebir haksızlık karşısında tepkisini biraz sertçe ortaya koyup istemeden bir Kıptî’nin ölümüne sebebiyet verdiğinde Firavun sarayında bir ‘prens’ olarak yaşadığı hayatı terk edip yollara düşmüştür genç Musa. Canına kasdolunan Mısır’dan kaçarak geldiği Medyen diyarında gördüğü bir başka haksızlığa gösterdiği ‘ölçülü’ tepkiye karşılık
Şuayb aleyhisselam gibi bir kudsî nebînin önce misafiri
sonra çobanı ve damadı olmuştur. (Medyen’de Rabbinden gelecek ‘her hayra muhtaç’ halde bir kuyu başına gelen Hz. Musa
orada koyunlarını sulayan erkeklerin
iki genç kızı evvelce orada olmalarına rağmen beklemeye mecbur bıraktıklarını görmüştür. Çünkü onlar kadındır
zayıftır
haksızlığa fiilen karşı koyacak güçleri yoktur. Ama Hz. Musa
bu haksızlığa karşı
kuyudan bizzat su çekip
belki hayatlarında ilk defa
bu iki genç kızın doya doya
kana kana su içmelerini sağlamıştır.)
Ve şimdion yıl aradan sonra
yine Mısır’a doğru yol almaktadır ve bir kor veya bir haber umuduyla gördüğü ateşin olduğu vadide kendisine vahyolunan emr-i ilâhî mucibince
Firavun’a hakkı tebliğle memur bir Allah elçisidir o.
Her ânıher karesi ayrı bir hikmet yüklü kıssanın tam da burasında
dikkat çekici bir ‘ayrıntı’ vardır.
Musa aleyhisselamne için ateşin olduğu yere yönelmiştir?
Çünkü çöldedirlergece vaktidir. Çölde gece
kimi vakitler
ziyadesiyle soğuktur. Ve yine çölde
geceleyin yol almak da
konaklamak da müşkildir. Yol almak için ışığa ihtiyaç olduğu gibi
konaklamak için de vahşi hayvanları ve haşeratı konaklanılan yerden uzak tutacak ışığa ve ateşe ihtiyaç vardır. Çoluk çocuğun ısınması için de öyle.
YaniHz. Musa’ya “Ben bir ateş gördüm” dedirten
ailesiyle ilgili bir ihtiyaçtır. Sözünün devamında
“Umulur ki
ondan bir kor veya bir haber getiririm” demesi de bunun delilidir. Ateşin varlığı
o ateş etrafında konaklamış bir grup insanın varlığını düşündürmüştür ona. Karanlıkta yol
iz bulmak veya uygun bir yerde konaklamak için
onların vereceği bilgiye; keza bir parça kora ihtiyaç vardır.
Eşinde ve çocuklarına karşı sorumluluğunu müdrik bir baba olarak ateşin olduğu yerden bir kor veya haber edinmek üzere giden Hz. Musa’nınailesine “Siz durun” deyip kendisinin gitmesi de manidardır. Sorumluluğu alan
yükü üstlenen kendisidir. Hem
aile efradı içinde kendisini en ziyade savunabilir durumda olan da odur. Bir kor veya haber umuduyla gidilen yerde yaşanması muhtemel bir kötü duruma karşı da
kendisi risk alarak yola koyulmakta; eşini ve çocuklarını daha emniyetli bir noktada
geride tutmaktadır.
Velhasılbir koca ve bir baba olarak zahirde ‘dünyevî’ bir ihtiyacı karşılamak içindir Musa aleyhisselamın o gece vakti çölde ateşin olduğu yere doğru yolculuğu. Ateş almaya gitmiş
âlemler Rabbiyle buluşmuş
nura kavuşmuş
iki büyük mucizeye mazhar olmuş ve bir büyük vazifeyle tavzif olunmuştur.
Hadisenin bu veçhesibizatihî dünya hayatını ve bu dünya hayatı içinde ‘derd-i maişet’i ubudiyet engeli olarak gören bizlere de bir ders veriyor gibi geliyor bana.
Ateşe gidip nuru bulan Hz. Musamaddeden mânâya
dünyadan ahirete
derd-i maişetten marifetullaha giden bir yol bulmanın timsali sanki.
Dünya hayatı içindeki vazifelerine sırtını dönerek değilbu vazifelerin gerektirdiği sorumluluğu üstlenerek; dünyadan vazgeçerek değil
dünyanın içinden geçerek kemâlâta ulaşmanın timsali...
“Ben bir ateş gördüm” deyip yola koyulan kudsî nebîmazhar olduğu vahyin yanısıra
yed-i beyzâsı ve asâ-yı Musa’sı ile bize de bir mesaj vermektedir: Nuru arayan nârdan
ahretin izini süren dünyadan korkmamalıdır. Bir insan
meselâ bir koca ve bir baba olarak sorumluluğunu üstlenmek
bir mü’min olarak marifet ve rıza-yı ilâhî basamaklarında yol katetmenin ilk adımı ve ön şartıdır.
M.KARABAŞOĞLU