...OLMAZSA OLMAZIMIZ NAMAZIMIZ...
Orta yaşlı hali vakti yerinde.,güzel ve sevdiği bir eşi.,çevresinde rakibi olmadığından fazla yorulmadan bol kazandıran bir işi.,evi yazlığı arabası ve sevdiği ve sevildiği çevresi olan sağlıklı sıhhatli bir adamdı...Hayatın gecesini soluklamamış ömrünün gündüzündeydi...
Evliliğinin en güzel meyvalarından olan birde evlada sahipti..Eşinin ve evladının bir dediğini iki etmediği belliydi...O hanımından ve evladından.,hanımı ve evladı ise ondan memnundular..Zaman mutlu huzurlu geçiyordu..Derken dönen dünya ile beraber ibre değişmeye başlar... Yaptığı Ticarette işler değişmeye rakipleri çoğalmaya müşteriler bölünmeye başlamıştır..Geldiğinde üstüste gelir ya bu aksiliklerin üzerine hanımı rahatsızlanır.,doktordu kontrolller tahlillerdi uzun bir süre hastane kapılarını aşındırma vakti gelmişti.. Evladları rahat içinde büyümüşlüğünün alışkanlığı ve tatminsizliği içinde olduğundan bu dönemde birde oğlu ile kutuplaşmalar kendini göstermeye başlamıştı.. Hayatın lezzeti kaçmış Mengene sıkmaya başlamış, kolay olanlar zor işlere dönüşmüştü..Koskoca dünyası bir zindan hükmünde Daraldıkça daralmıştı...
Gün geceye yürüyordu..Karanlık karanlık üstüne çökmekte, gece siyah bir gelin gibi onu sarmaktaydı..Uykuları huzuru firardaydı..Eşinin ve işinin durumu gün geçtikçe kötüleşiyordu.
Evladı ile diyalog köprüleri bir hayli viran olmuştu...O mutlu huzurlu vakitlere imza attıkları evleri yuvaları bir harabe hissi vermeye başlamıştı...Bunalmıştı.,başın a gelenleri anlamakta anlamlandırmakta güçlükler yaşıyordu...Ve derken bir sabah hanımının bu alemi terkedişinin gerçeğinde uyanmıştı..
Ve kaçınılmaz sorgulamalar muhasebelere birde bu olumsuzluk ve ayrılık eklenince ''neden bunlar beni buldu.,niye ben.,neden ben'' şeklindeki isyan homurtularını nefsinde çok daha fazla hissedir olmuştu..Dedim ya yaşadıklarını anlamdırmaktaki sağduyudan gurbetteydi..Yaşadıklarının ardı arkasına gelişmesinin ve yaşadıklarının acemisiydi adam..
Gündüz genişliğinde aklına gelmeyen gece darlığında gelir; aczini hatırlar çözülmüşlüğün girdabında...dua etmek akılına gelir... Yapacağı başka bir şey kalmamıştır da..Değişmez yine birşeyler..Serzenişlerde bulunur Allâh'a...
Ve birgün yine evine dönerken komşusu olan esnaf ile selamlaşır..Komşusu namazında niyazında bir insandır...İçindeki bulunduğu yalnızlığı ve çaresizliği paylaşma ihtiyacı duymuş ve komşusu ile bunları paylaşmıştır..Aralarında akşam kendi evinde devam eden uzun bir sohbet geçer...Bakan kör duyan sağır olduğu birçok hakikat dile geldiğinde Adeta duvara vurmuş da ayılmış gibi olmuştur...Bunca zaman kendisine lütfedilen nimetlere şükretmenin şuurunda olmadığını ve imandan sonraki en yüksek hakikat ve olmazsa olmazımız olan ve birgün içinde abdesti ile sadece 1 saatimizi alan üzerimize farz edilmiş namazlarını kılmanın listenin en başındaki şükrün ve duanın edası olduğunu hiç aklına getirmemişliğinin ayıbı ile o geceyi geçirmiştir...
Bu gafletinin pişmanlığını kendine sermaye yapmayı bilen adamın karanlıkları nurlanmaya gebedir...Eskisi gibi çok kazanmasa ve kendi işinde piyasanın tek esnafı olmasa da artık o karamsar adam yerini şükretmenin talimini yapan birine dönmüştü..Evet çok sevdiği eşi bir daha dönmemek üzere bu dünyadan ayrılmıştı ama artık bu ayrılışın kaçınılmazlığını her canlının her nefsin tadacağını ve her yaratılmışın doğduğu an itibarı ile bir ahiret yolcusu olduğunu anlamıştı..
''YARATILMIŞ OLMAK YOLCU OLMAK DEMEKTİ ve AHİRET ASIL MEMLEKETTİ''
yüreğimin heybesinde sakladığım bir öyküydü paylaşmak istedim...
selam sevgi dua ile