Sağolun. Allah(c.c) razı olsun...
Sağolun. Allah(c.c) razı olsun...
Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...
ibretlik bir hikayeydi sağol
Seni çok Özledim Annem
İnsan "ben" diyor kimi zaman, "Ben sabırda
Ammar b.Yasir olmalıyım. Ben sadakatte Sad b. Muaz, Zeyd b.Hârise
olmalıyım. Ben cömertlikte Ebu Bekir edasına bürünmeliyim. İhlâsta bir
Dımam b. Salebe, bir Enes b. Nadr olmalıyım. Ben Uhud' ta tevhid
sancağını taşıyan Musab olup şimdi tebliğ sancağını taşımalıyım. Ve ben
Hamza olmalıyım.
Ben Hamza olmalıyım.
Hamza gibi titremeli yüreğim. Yoldan
çıkmışların karşısında onun gibi durmalıyım dimdik. İçleri çürümüş,
yürekleri pörsümüş, damarları kurumuş bedbahtlara karşı dimdik durmalı
başım. Ve onun gibi Hâkim-ü Mutlak olan Rahmanın karşısında aczimi
bilmeli ve edep örtüsü ile gizlenmeliyim.
Ben Hamza olmalıyım. Bakışlarımla kâfiri
korkutmalı, din kardeşlerime şefkatle ışık saçmalıyım. Gülüşleri sahte,
konuşmaları yalan, davranışları riyakârca insanlarla paylaştığımız bu
dünyada cehaleti yıkmak için, ben Hamza olmalıyım.
Ben Hamza olmalıyım.
Hamza Bedrin arslanıydı. Bedir' de attığı
her adım bir düşmanının canıydı, her adım kazanılmış yiğit bir
müslümandı, her adım yeni doğmuş bir güneşti. Duruşu, heybeti,
yürüyüşü, ölümü bile korkutuyordu. Hamza böyle bir edayla kılıç
sallıyordu cihat meydanında. "ALLAHuekber" derken sesi ne gür
çıkıyordu. Zira bu sesin, bu sözün üzerine çıkacak, bu nidayı
bastıracak bir başka söz yaratılmamıştır. Hamza' nın bu gür sesine imanı
eşti. Yüreği eşti, gözleri eşti. Ben de Hamza Olmalıyım. İman ve
ihlasla yürümeli, attığım her adımda bir cehaleti söndürmeliyim. Her
adımda tevhidi yüklemeliyim omuzlarıma.
Ben Hamza olmalıyım.
Hamza' nın yüreği gibi, benim de yüreğimde
hep bir ateş durmalı. Hamza' nın ateşi mücadele aşkıydı. Onun ateşi
Habib-i Zişan' a sadakatti, onun ateşi Rabbül Alemine "abd" olmaktı,
onun ateşi yeis zulmetini ortadan kaldırmaktı. Onun ateşi Gül' ü
koklamak, Gül' den ırak kalmamaktı. Ben de Bedir' in eteklerinde
dolaşmalı, Gül' ü aramalıyım. Reca ile dolup taşmalı yüreğim.
Ben Hamza olmalıyım.
Onun hiddetli duruşunun ardında yatan
şefkati yakalamalıyım. Kimi zaman, kimi zaman en heybetli duruşumu
katmalıyım duruşuma. Güldüğümde de, hiddetle baktığımda da insanlar
kazanmalıyım bu sonsuz kervana...
Ben Hamza olmalıyım.
Hakk' ı haykırmada, mazlumu savunmada,
dinimi korumada cesur olmalıyım. Hata ve haksızlığa karşı çıkmalı
sesim. Ben Hamza olmalıyım. Hamza gibi bakmalıyım geleceğe. Başım dik,
alnım açık durmalı Rabbimin adı anıldığında. Rasulullahtan bahsedildi
mi mahzunlaşmalıyım...
Hamza Habib-i Zişan' ın cismini ve dinini
yüceltmek ve korumakla sorumlu kıldı kendini. Ben de Efendimizin
sünnetini, Rabbimin dinini korumak ve yaşatmakla görevli görmeliyim
kendimi. Bu yolda önüme çıkacak her engeli bileğimle, Hamza gibi
yüreğimle kaldırıp atmalıyım. Küfrün kararmış vicdanı, kör olmuş gözü
ve cerihalara sıvanmış yüreğine rağmen ben Hamza olmalıyım.
Müslümanların içini ürperten pişmanlıklara son vermek için onları
Rablerini düşünmekten alıkoyacak her şeyi, bütün oyuncaklarını
kırmaları için ben Hamza olmalıyım...
Ben Hamza olmalıyım.
Hamza gibi akmalıyım zalimlerin yurtlarına.
Hamza gibi vurmalıyım vurduğumda... Hamza' nın kılıçları vardı cahilliği
yok etmede. Benim kılıcım ilim olmalı. İlimle aşmalıyım. İlimle
geçmeliyim Bedir' lerden, Uhud' lardan. Hamza gibi olmalıyım; atiye
çiçeklerle kaçmalıyım. Cihada Hamza gibi sarılmalıyım; sadakatle,
ihlâsla, takvayla...
Ben Hamza olmalıyım.
Kaybolmuş değerlerimizin peşinde
koşmalıyım. İlim ve fenni yakalamalıyım. Karanlığı aydınlatacak bir
ışık gördü mü gözleri kapanan insanlarımızın kalplerini uyandırmalı.
Cennete koşan gülleri sunmalıyım önlerine.
Ben Hamza olmalıyım.
Gerektiğinde taş kadar sert, gerektiğinde
bir pamuk yumağı kadar yumuşak Hamza gibi yer yer hışımla akan bir
çağlayan, yer yer sessiz sessiz akan ırmak ve yer yer de durgun su
olmalıyım.
Ben Hamza olmalıyım.
Hamza gibi karanlığa baktığımda aydınlığı
yakalamalıyım. Cennet görüyor gibi savaşmalıyım cihad meydanında.
Rahman' ın anıldığı yer mekânım olmalı. O anıldı mı daha gözüm bir şey
görmemeli. Gizlide de ayanda da hep O' nu düşünmeliyim. Hamza gibi
yalnız Rabbim yolunda harcamalıyım nefesimi. Canımda nihân (c.c) olmalı.
Ben Hamza olmalıyım.
Kalkmalıyım. Ve küfrün üstüne üstüne
yürümeliyim. Sırat-ı Müstakime yol almalıyım. Lakin bu yol nice
tuzaklar, nice pusular ve nice çakır dikenlerle dolu. Birer birer
temizleyip yürümeliyim bu Hakk yolda. Ta ki Firdevs-i Âla' nın kapısına
kadar. (Ki yol alanlar, hep böyle yol aldılar)
Ben Hamza olmalıyım.
Ucuz zaferler değil, kazanmaya değer
zaferler kazanmalıyım zorlu savaşlar sonunda. Gideceğim yeri bilmeliyim
zira varılacak yerin önemi çok büyük, hesabıysa çok çetindir.
Ben Hamza olmalıyım.
Hamza coşkun sular gibi her lahza çağlardı.
Kalbinin derinliklerinde yatan ipek yumuşaklığı yer yer kendisini
gösterirdi... Gizlileri açığa vurmada da Hamza gibi olmalıyım. Basit
değerler peşinde koşmamalı, yeri gelince konuşmalıyım. Öyle sözler
söylemeliyim ki çoğu zaman şifa vermeli. Tıpkı Hamza' nın kabilesine
yaptığı konuşmalar gibi. Hamza gibi olmalı ikazlarım; Kimi zaman
korkutmalı kimi zaman sevince boğmalı. Ben Hamza olmalıyım. Dualarımda
da öyle. Yakarışlarım içimden, kalbimin derinliklerinden gelmeli. Hak
karşısında çözülmeli dilim ve ben ilerilere yürümeliyim.
Ben Hamza olmalıyım.
O Hamza ki, ' ın arslanı, O Hamza ki Nebiler
Nebisinin amcası, O Hamza ki, Müslümanların ilk sancaktarı ve O Hamza
ki şehitlerin Efendisi... Düşman silahıyla alnında ve göğsünde güller
açıp cennete uçan şehid...
Ben Hamza olmalıyım.
Ve Hamza' lar yetiştirmeliyim. Hamzalar bırakmalıyım ardımda, sevgi baharlarının hadimleri, dünyanın bütün gonca gülleri...
Seni çok Özledim Annem
Asr-ı Saadet'ten Gözyaşları
Resulullah(s.a.v.) Abdullah(r.a.)'a
"Bana Kur'an oku" dedi. Ben de:
"Kur'an Sana indirildi, ben Sana nasıl Kur'an okurum!" deyince:
"Onu başkasından dinlemeyi severim" buyurdular. Sure-i Nisa okudum.
"O halde her milletten bir şahit getirip seni de bütün bunlara
şahit tuttuğumuzda onların hali ne olacak" (Nisa, 4/41)
ayet-i kerimesi gelince:
"Kafi!" dedi ve hemen döndü. Gözlerinden yaşlar akıyordu.
Buhari; Bidaye: 6/59
Ebu Hureyre(r.a.)'den:
"Siz bu söze mi, hayret ediyor, gülüyor da ağlamıyorsunuz"
(Necm, 53/59-60) ayetleri nazil olduğu zaman Suffe Ashabı,
yanakları ıslanıncaya kadar gözyaşı döktüler.
Onların iniltilerine Resulullah(s.a.v):
"Allah korkusundan dolayı ağlayan, cehenneme girmez.
Tövbe etmeksizin günahta ısrar eden kimse de cennete girmez.
Eğer siz, günah işlemediyseniz, Allahü Teala mutlaka günah işleyen
bir kavim yaratır, onları affederdi" buyurdu.
Beyhaki; Tergib: 5/190
Enes(r.a.) anlatıyor:
"Bunu yapamazsanız, ki elbette yapamayacaksınız,
kafirler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten korkun!"
(Bakara, 2/24) ayetini okudu ve şöyle dedi.
"Cehennem kızarıncaya kadar bin sene yakıldı.
Beyazlayıncaya kadar bin sene daha yakıldı.
Simsiyah oluncaya kadar bin yıl daha yakıldı.
O, alevi asla sönmeyen simsiyah bir ateş oldu."
Bunun üzerine, Resulullah(s.a.v.)'ın önünde bulunan bir zenci,
yüksek sesle ağladı. Cebrail(a.s.) inerek:
"Önündeki bu ağlayan adam kimdir?" diye sordu. Resulullah(s.a.v.):
"Habeşli bir adamdır" dedi ve onu övdü.
Cebrail(a.s.) de, Allahü Teala'nın şöyle buyurduğunu bildirdi:
"İzzetim, celalim ve arşım üstündeki makamın hakkı için,
dünyada benim korkumdan dolayı ağlayan kulumu, cennette çok güldüreceğim."
Beyhaki: İsfahani; Tergib: 5/194
Ali b. Ebu Talib'in torunu Hasan b. Muhammed 'den:
Ömer b. Hattab, cuma günü hutbede:
"Güneş yuvarlanıp devrildiği, yıldızlar döküldüğü, dağlar yerinden oynayıp
yürüdüğü, develer salıverildiği, vahşi hayvanlar toplandığı,
denizler kabardığı, insanlar birleştiği, diri diri gömülen kıza
'hangi suç yüzünden öldürüldün' diye sorulduğu, defterler açıldığı,
gökyüzünün perdesi kalktığı, cehennem alevlendiği ve
cennet yaklaştırıldığı zaman, herkes ne hazırlamışsa onu bilecek"
(Tekvir, 81/1-14) ayetine kadar okudu, ağlamaktan ilerisine devam edemedi.
Hasan-ı Basri'den: Ömer b. Hattab(r.a.):
"Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecek, ona mani olacak hiçbirşey yoktur"
(Tur, 52/7) ayetlerini okuyunca onların tesirinden karnı şişti
ve yirmi gün yatakta yattı.
Ubeyd b. Umeyr(r.a.)'den:
Ömer b. Hattab bize sabah namazını Sure-i Yusuf'la kıldırdı.
"Oğullarından biri yana çekilerek, ne yazık oldu Yusuf'a dedi.
Kederini sezdirmeden oğullarına karşı öfkesini yenerek hüzünle
gözleri dola dola ağladı" (Yusuf, 12/64) ayetine gelince,
kendisini tutamayarak ağladı ve rukua gitti.
Abdullah b. Şeddad b. Had'dan: Hz. Ömer(r.a.) sabah namazında
Sure-i Yusuf'u okuyordu. Ben son saflarda bulunuyordum.
"Ben kederim ve hüznümü sadece Allah'a şikayet ediyorum"
(Yusuf, 12/86) ayetine gelince hıçkırıklarını duydum.
Hişam b. Hasan'dan:
Ömer(r.a.) bir ayet okuduğu zaman boğazı tıkanır,
yere düşünceye kadar ağlardı. Sonra da evine kapanırdı.
O kadar ki, onu hasta zannedip ziyaret ederlerdi.
Şafi; Müntehabül Kenz. 4/401, Hılye: 1/51
Osman b. Affan(r.a.)'ın azatlısı Hani'den:
Osman, bir kabir başına durduğu zaman gözyaşları sakallarını ıslatıncaya kadar ağlardı. O'na:
"Cennet ve cehennemi hatırlayınca ağlamıyorsun da,
kabri hatırlayınca ağlıyorsun?" dendi. Osman(r.a.) buna:
"Resulullah(s.a.v.)'ın, 'Kabir, ahiret geçitlerinden bir geçittir.
Bu ilk geçitten kurtulanlar için ilerisi daha kolaydır.
Kurtulamayanlar için ise ilerisi daha da zordur' dediğini duydum."
Yine Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu:
"Kabirden daha korkunç bir manzara görmedim."
Yine Hani naklediyor:
Osman'ın bir mezar başında şu mısraları okuduğunu duydum:
"Eğer o çukurdan kurtulursan büyük felaketlerden kurtulmuş olursun.
Aksi taktirde, kurtulacağını zannetmem."
Tirmizi, Tergib: 5/322; Hılye: 1/61.
İbn Ömer (r.a.)'den:
Ömer, Muaz b. Cebel(r.a.)'e uğradı. Muaz ağlıyordu.
Ömer:
"Seni ağlatan nedir?" diye sordu. Muaz b. Cebel(r.a.):
"Resulullah'tan duyduğum şu hadistir: Riyanın en hafifi şirktir.
Allahü Teala'nın en çok sevdiği kullar da, tanınmayan muttakilerdir,
onlar olmadıkları zaman aranmazlar, bulundukları zaman da tanınmazlar.
Onlar, hidayet rehberleri ve ilim kandilleridirler."
Müstedrek:3/270; Hılye:1/15
.
Huzeyfe ibni Yemân (r.a) rivâyet eder.
Bir gün hazret-i Resûlullah (s.a.v) sabâh nemâzını kılıp, dönüp, Ebû Bekr-i Sıddîkı (r.a) süâl etdi. Kimse cevâb vermedi. Hazret-i Resûlullah (s.a.v)ayağa kalkıp,
Ebû Bekr nerede, buyurdu.
Ebû Bekr arka safdan,
Lebbeyk (buradayım) yâ ResûlAllah (c.c.), dedi.
Resûlullah emr buyurdu. Ebû Bekre yol açdılar. Yanına gelip, hazret-i Fahr-i kâinât buyurdular ki,
Yâ Ebâ Bekr nerede idin. Birinci rek'atde bana yetişdin mi.
Ebû Bekr (r.a) dedi ki:
Yâ ResûlAllah (c.c.)! Birinci safda sizinle tekbîr alıp, Fâtiha sûresini okumağa başlamışdım. Sonra, abdestimde vesvese oldu. Abdest için dönüp, mescid kapısına geldim. Birdenbire bir ses işitdim. Ardıma bakdım, gördüm ki, altundan bir kab asılmış ve içi dolu su idi. O su, kardan beyâz ve baldan tatlı idi. Üstünde bir mendil örtülmüşdü. Üzerinde, (Lâ ilâhe illAllah (c.c.) Muhammedün Resûlullah Ebû Bekr-i Sıddîk) diye yazılmış idi. Mendili alıp, önüme koydum. Abdest alıp, mendili geri kabın üzerine koydum. Sonra gördüm, kaybolmuş. Sonra gelip, evvel rek'atde size yetişdim, dedi.
Hazret-i Resûl-i ekrem (s.a.v)buyurdu ki:
Müjdeler olsun sana yâ Ebâ Bekr (r.a). Ben nemâzda kırâ'eti temâmladım ki, rükû'a gideyim. Dizlerim tutuldu. Sen gelmeyince, rükû edemedim. Sana abdest suyu veren Cebrâîl idi. Mendili tutan Mikâîl idi. Benim dizlerimi tutan İsrâfîl idi 'aleyhissalâtü vesselâm'
( Alıntı )
.
HZ. ÖMER (R.A)'DAN TAVSİYELER
Hz. Ömer (r.a.)[1] Diyor ki:
-İnsanların en cahili, ahiretini başkasının dünyası için satandır.
-Çok konuşan çok yanılır. Çok gülenin heybeti ve hayası azalır.
-Şükür nimeti artırır.
-Doğruluk her ne kadar seni öldürse bile ondan ayrılma.
-Bana ayıplarımı söyleyen kimse Allah'ın rahmetine kavuşsun.
-Komşusu, akrabası ve arkadaşı tarafından iyi denen kimse gerçekten iyidir.
-Her gün, falanca öldü denilir. Bir gün gelecek, Ömer öldü, denilecek.
-İyiliğin şerefi çabuk yapılmasındandır.
-Kötülüğü bilmeyen onun tuzağına düşer.
-İnsanlar seni kendinle ilgilenmekten alıkoymasın. Çünkü durumundan onlar değil sonunda sen sorumlu olacaksın.
-Gündüzleri boş geçirme. Çünkü işlediğin amellerin kaydediliyor. Bir kötülük yaptığında hemen iyilik yap. Çünkü işlediğin amellerin kaydediliyor. Bir kötülük yaptığında hemen iyilik yap. Çünkü yapılmış olan bir günah için hemen iyilik yapmaktan daha iyi bir şey görmüyorum.
-Sana kötülük yapanlardan uzak dur. Az bulsan da salih kimseleri dost edin.
-Sana gerçek belli oluncaya kadar, Müslüman kardeşinin işini en güzel şekilde yorumla. Bir Müslüman’ın ağzından çıkan bir sözü hayra yorma ihtimali bulunduğu sürece kötüye yorumlama.
-Kendini suçlamalara açık tutan kimse, zanla kendine kötü diyenleri kınamasın. Sırrı gizleyen kimsenin elinde serbest hareket etme imkânı vardır.
-Kendileriyle yaşayacağın doğru arkadaşlar edin. Çünkü onlar rahatlıkta ziynet, sıkıntılı anında hazırlıktır.
-Seni ilgilendirmeyen işlere karışma.
-Olmayan şeyler hakkında soru sorma. Çünkü boş şeyle meşgul olmuş olursun.
-Senin kurtuluşunu istemeyenden bir ihtiyacını talep etme.
-Yalan yemin etmeyi önemsiz görme; Allah seni helak eder.
-Kötülüklerini öğrenmemek için kötülerle arkadaşlık etme.
-Düşmanından uzak dur.
-Güvenilmeyen arkadaşından sakın.
-Allah'tan korkandan başka güvenilir kimse yoktur.
-Kabirlerde huşu içinde ol.
-İbadet anında tevazu içinde ol.
-Günahtan korun.
-İşlerinde de Allah'tan korkanlarla istişare et
-Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Ve insanlardan ve yürür hayvanlardan ve davarlardan da böylece renkleri muhtelif olanlar (vardır) ve Allah'tan kulları arasında da ancak ilim sahipleri olanlar korkar. Şüphe yok ki, Allah galiptir, yarlığayıcıdır.”[2]
-Erkekler ve Kadınlar üç gruptur:
-Üç grup kadın şunlardır:
-Dindar, iffetli, yumuşak, sevimli ve doğurgan kadınlar. Bunlar kocasının zararına çalışmaz, sıkıntılı günlerinde yardımcı olur. Bunları çok az bulursun.
-Sadece bir kap olan kadınlar. Bunlar çocuk doğurmaktan başka işe yaramazlar. Bir de kocasının boynuna bir bukağı gibi olan kadınlar. Allah bunları dilediğinin boynuna geçirir. Dilediği zaman da çıkarır.
-Üç grup erkek ise şunlardır:
İffetli, yumuşak, görüş sahibi ve kendisine danışılabilecek olanlar. Bunlar başlarına bir iş geldiğinde kendi akıllarıyla onu hallederler.
İkincisi, herhangi bir görüş sahibi olmayan erkeklerdir. Bunlar, başlarına bir iş geldiğinde meseleyi görüşü yerinde olan ve danışılacak kimseye ileterek hallederler.
Üçüncüsü ise görüşü olmayan ve şaşkın kimselerdir. Bunlar da herhangi bir yol gösterene de itaat etmeyen erkeklerdir.
-Çok gülenin heybeti azalır.
-Mizah yapan hafife alınır.
-Çok konuşanın hatası da çok olur.
-Hatası çok olanın hayası azalır.
-Hayası az olanın utanması az olur.
-Utanması az olanın da kalbi ölür.
-Allah'ın, batılı onu terk ederek öldüren; hakkı da zikretmek suretiyle dirilten kulları vardır.
-Bunlar iyiliğe yöneltildiklerinde rağbet ederler, kötülükten sakındırıldıklarında da sakınırlar.
-Korkarlar, emin olmazlar. Gözleriyle görmedikleri halde yakinen inanırlar.
-Korku onları ihlaslı yapar. Ebedi olan için faniyi terk ederler.
-Haya onlar için nimet, ölüm bir şereftir. Hurilerle evlendirilirler, ölümsüz gençler onlara hizmet ederler.
-Kitaplarla ve ilimle dolunuz, ilim pınarı olunuz. Allah'tan her gün rızkınızı isteyiniz.
-Tevbe edenlerle oturunuz. Çünkü onlar kalbi en yumuşak olanlardır.
-Allah'tan korkan intikam almaz. Takva sahibi olan günah işleyemez.
-İnsanlara karşı insaflı olanlar işinde başarılı olur. İbadet edince aşağılanmaz. İyiliğe, günahla yücelmeden daha yakındır.
-Kişinin şerefi takvasıdır. Soyu dini, insanlığı da ahlâkıdır.
-Sen, Farslı, Acemli ve Nabat’lı birinden daha hayırlı değilsin. Üstünlük ancak takva iledir.
-Hikmet yaş büyüklüğünde değildir. Ancak o, Allah'ın dilediğine verdiği bir ihsanıdır.
-Aşağılık ve kötülenen önemsiz işlerden sakın."[3]
[1]Hz. ÖMER BİN HATTÂB (r.a):
Eshâb-ı kirâmın en büyüklerinden, Aşere-i mübeşşeredendir. Resûlullahın ikinci halîfesidir. Dokuzuncu dedesi olan Kâ'b, Resûlullahın yedinci babasıdır. Annesi Hanteme bint-i Hişâm, Ebû Cehil’in kız kardeşi idi. Hicretten kırk sene önce doğdu. Kureyşin büyüklerinden idi. Çok güzel konuşurdu. Önce Resûlullaha düşman idi.
Hz.Ömer(r.a) Dörtbinden ziyâde câmi, mescid yapıldı. Kendi de Şâm’a geldi. Her sene hac yaptı. On buçuk sene ve yedi gün, dünyada hiç görülmemiş bir adalet ile halîfelik yaptı. 23. yıl zilhiccesinde, bir sabah namazına giderken, Mugîre-tebni Şu'be hazretlerinin kölesi Ebû Lü'lü' Firuz tarafından bıçakla karnına vurularak yirmidört saat sonra, 63 yaşında şehit oldu. Hucre-i saadete defnedildi.(İbnül-Esîr, Üsdül-Ğâbe, Kahire 1970, IV,146;H. İbrahim Hasan, Tarihul-İslâm, Mısır 1979, I, 210;Suyûtî, Tarihul-Hulefâ, Beyrut 1986, 123;İbnul-Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Bağdat t.y., II, 518;Şibli Numanî, Bütün yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet İdaresi, Terc. Talip Yasar Alp, İstanbul t.y., I, 285-286;hmed en-Nedvi, Asrı Saadet, Terc. Ali Genceli, İstanbul 1985, I, 317;Hassan Hallâk, Dırâsât fî Tarihil-Hadâretil-İslamiye, Beyrut 1979, 13-15.
[2] Fatır,35/28.
[3]H. İbrahim Hasan, Tarihul-İslâm, Mısır 1979, I, 210; İbn Sa'd, Tabakatu'l Kübra, II, 268-269; İbnul-Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Bağdat t.y., II, 518;
.
HZ. EBU BEKR (R.A)'DAN[1] TAVSİYELER Hz. Ebu Bekr (r.a) Der ki:
-Kendine kabir değil, kendini kabre hazırla.
-Mal cimrilerde, silah korkaklarda, karar da zayıflarda olursa işler bozulur.
-Kabre hazırlıksız giren, denize kayıksız açılmış gibidir.
-Zulüm, vefasızlık ve hile kimde bulunursa zararı yine kendine dokunur.
-Kitaplar, akıllı kişilerin bahçeleridir.
-Cahil abid, şeytanın oyuncağıdır. Tıpkı fareyi cebinde taşıyanlar gibi.
-Komşunla kavga etme, misafir gider o kalır.
-İstişarede doğru söyle ki, görüş doğru olsun..
-Halka iyilik etmek, afetlerden ve belalardan korunmayı gerektirir.
-Takva, akıllıca yapılan işlerin en güzelidir.
-Hakk'a asi olmak, ahmakça yapılan işlerin en çirkinidir.
-Verilen emaneti yerine getirmek, en üstün doğruluktur.
-Hıyanet olarak da en önde, yalan gelir.
-Mazlumun bedduasından korkunuz...
-Ölümü özüne sevdir. Nasıl olsa gelecek.
-İşlerinizi çevirmek için başınıza geçtim... Doğrulukta devam ettiğim müddet bana uyunuz, kaydığımı görünce de bana kıyam hakkınızdır.
-Sonun iyiliği, evvelin iyiliği kadar olur.
-Mazlumun bedduasından korkunuz.
-Ölümden korkma ki, hayat bulasın.
-Dostuna dost ol ve bütün dostlarını hukukta eşit tut.
-Sabredin ki, her şeyin başı sabırdır.
-Düşmana karşı cesaret göster. Çünkü korkarsan maiyetin de korkak olurlar.
-Ne söylediğini ve ne zaman söylediğini düşün.
-Farz eda olunmadıkça nafile kabul olunmaz.
-Allah, dışını gördüğü gibi içini de görür.
-Zulüm, verdiği sözü bozmak, hile; bu üç haslet kimde varsa, zararları yine kendine dokunur.
-Hakk'ı tanıyanların kölesi ol...
-Ya Rabbi! Ruhumu Müslüman olarak al ve beni salihlerle beraber haşreyle.
A.Hz. Ebu Bekr'in, Amr İbn As'a Yaptığı Tavsiye:
Hz. Ebu Bekr, Amr ibn As komutasındaki üç bin kişilik bir orduyu Şam tarafına uğurlarken Amr ibn As'a şu tavsiyelerde bulundu:
"Ey Amr! Gizli ve aleni her türlü davranışta Allah'tan kork! Çünkü O, seni ve yaptıklarını görür. Ey Amr, ben seni, senden daha önce İslam'a giren, senden daha çok İslam'a ve Müslümanlara faydalı olan bazılarına tercih ettim ve seni ordunun başına getirdim. O halde sen ahiret için çalışanlardan ol. Yapacaklarını Allah rızası için yap. Maiyetinde bulunanlara bir baba gibi şefkat göster, onların gizli hallerini araştırma, zahirini müşahedelerinle yetin. Kararlarında azimkar ol, düşmanla karşılaştığında sebat et, korkma, hiyanet edenleri hemen cezalandır.
Askerlerine öğüt verdiğinde az ve öz konuş. Kendi nefsini ıslah et ki emrin altındakiler de sana hiç itirazsız tabi olsun."
B. Hz. Ebu Bekr'in, Zekat Memuru Olarak Görevlendirdiği Amr ile Velid bin Utbe'ye Yaptığı Tavsiye:
"Gizli ve açık işlerde Allah'tan korkunuz. Allah kendisinden korkana kurtuluş kapılarını açar, hatır ve hayaline gelmeyen yerlerden rızık verir. Kim Allah'tan sakınırsa, Allah onun günahlarını affeder, ecirlerini de kat kat arttırır. Takva, Allah’ın kullarının birbirlerine tavsiye ettikleri hayırların en iyisidir. Sen Allah'ın yollarından bir yoldasın, o yolda şahsi menfaatlerine öncelik vermen, gevşeklik göstermen, dininizin ayakta durmasının, işlerinizin de sağlıklı yürümesinin kendisine bağlı olduğu hususlarda gafil davranman çok büyük bir vebaldir.
Bu sebeple üzerine aldığın görevi ifâ hususunda gevşeklik gösterme."
C. Hz. Ebu Bekr'in, Eski İdarecilere Hürmet ve Onlara Fikir Danışmanın İyiliğine Dair Şurahbil bin Hasene'ye Yaptığı Tavsiye:
"Ey Şurahbil! Halid bin Said'e itibar göster, onun senin üzerindeki hakkını bil. O senin komutanın olsaydı sen ondan neler bekleyecek idiysen onun da senden aynı şeyleri beklediğini farz ederek kendisine ona göre davran. İyiliği tavsiye edecek takva sahibi bir kimsenin görüşlerine başvurma ihtiyacı hissettiğinde ilk önce Ebu Ubeyde bin Cerrah'a, sonra Muaz bin Cebel'e, üçüncü olarak da Halid bin Said'e başvur. Muhakkak ki bunlardan faydalanacaksın. Sakın onlarla istişare etmemezlik yapma. Alacağın herhangi bir kararı onlardan saklama."
Allah Tealâ insanları kendisine iman etmeye, böylece ancak kendi himayesini tercih etmeye çağırmıştır.
Bu sebepten dolayı Allah'ın hıfzu emanında olan birine haksızlık yapan, kesinlikle Allah'ın lanetine düçar olur."
E. Hz. Ebu Bekr'in, Savaşa Gidecek Mücahidlere Yaptığı Tavsiye:
"Gideceğiniz memlekette zinhar zulüm ve teaddi etmeyiniz, çok yaşlı olanı katletmeyiniz. Hayvanatı da helak etmeyiniz. Düşman ile ahid ve karar ettiğiniz zaman, ahdinizi bozup da ikrarınızdan dönmeyiniz ve manastırlarda birtakım ruhbanlar vardır ki, onların kavl-i batılları iktizası nefislerini hapsetmişlerdir. Onları sakın katletmeyiniz. Mabedlerini yıkmayınız ve fevkalade zaruri olmadıkça hayvanları kesmeyiniz ve ağaçları da kesip yakmayınız.
Takva, akıllıca yapılan işlerin en güzelidir. Hakk'a asi olmak, ahmakça yapılan işlerin en çirkinidir.
Verilen emaneti, yerine getirmek, en üstün doğruluk sayılır. İhanet olarak da, en önde yalan gelir."[2]
[1]EBÛ BEKR-İ SIDDÎK (r.a): Abdüllah bin Ebû Kuhâfe Osman bin Âmir bin Kâ'b bin Sa'd bin Teym bin Mürre bin Kâ'b Kureyşî, Eshâb-ı kirâmın en üstünü, Aşere-i mübeşşerenin birincisidir. Resûlullahın mağara arkadaşı ve ilk halîfesidir. Annesinin adı Ümmülhayrdır. Manifatura tüccârı olup, çok zengin idi. Kureyşin ileri gelenlerindendi. Hatîce, Ali ve Zeyd bin Hârise'den sonra, dördüncü olarak îman edendi. Resûlullah'a fevkalâde sıdkı ve sevgisi vardı. Osman, Zübeyr, Abdürrahmân, Sa'd bin Ebî Vakkâs, Talha gibi üstün Sahâbîler, Ebû Bekrin çağırması ile îmana geldi. Malının hepsini, Resûlullahın uğrunda harc etti. Çok hadis-i şerif ile ve âyet-i kerime ile medh olundu. Bütün gazâlarda bulundu. Kendini Resûlullaha siper ederdi. Resûlullah vefât ettiği gün, Hz. Ömerin aklı gidip, (Resûlullah göğe çıktı. Kim Ona öldü derse boynunu vururum) diyerek kılıcını çekti. Herkes, üzüntüden ve Ömerin bu hâlinden korktuğu hâlde, Ebû Bekr büyük cesaret ile arslan gibi ortaya çıkıp, (Resûlullahın her insan gibi öleceğini) bildiren âyet-i kerimeyi okudu. Te'sîrli sözleri ile, nasihat ederek, halkı sükûna ve huzura getirdi. Müminlere tesellî verdi. Eshâb-ı kirâmın sözbirliği ile halîfe seçilip, önce, mürted olanlarla ve Peygamber olduklarını söyliyerek câhil köylüleri aldatan Esved-i anesî ve Müseylemetülkezzâb ve Sicah hâtun ve Tuleyhat ibni Hüveylid ile ayrı ayrı harp edip, hepsini kahr ve mahv eyledi. Hîre ve Enbâr şehirlerini feth eyledi. Hâlidi ve Ebû Ubeydeyi büyük ordu ile Şâma gönderdi. Dîn-i islâmı yeniden düzene koydu ve kuvvetlendirdi. İki sene, üç ay ve on gün hilâfetten sonra, hicretin onüçüncü yılı, Cemâzil-âhır ayı yirmiikinci salı günü, akşamdan sonra, 63 yaşında vefât etti. (Taberî, Tarih, Beyrut ty, III, 197,198; İbnül-Esir, Tarih, Beyrut 1979, II, 115 vd.)
[2]Taberî, Tarih, Beyrut ty, III, 197,198; İbnül-Esir, Tarih, Beyrut 1979, II, 115; İbnul-Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Bağdat t.y., II, 422;
DİN NASİLAHTTİR
Salih ÖZBEY
.
Hazret-i Ebu Bekrin üç vasfı
Hazret-i Ebu Bekir hangi vasfıyla Peygamberlerden sonra bütün insanların en üstünü oldu?
Bir gün Peygamber efendimiz, (Ya Cebrail Ömer’in faziletlerinden anlat) buyurdu.
O da dedi ki: (Nuh aleyhisselamın peygamberlik süresi kadar yani 950 yıl Ömer’in faziletlerinden bahsetsem bitiremem; fakat onun bütün iyilikleri, Ebu Bekrin bir iyiliği etmez.) Bir kimsenin yaptığı iyiliğin sevabı öğretene iki misliyle, ona öğretene de, onun iki misliyle verilir. Sevabların katlanması, geometrik dizi gibi artar. Nihayet bütün ümmetin, bütün iyiliklerinin sevabları en sonunda Ebu Bekr-i Sıddık radıyallahü anh’ta toplanır. Ondan da katlayarak Muhammed aleyhisselama gider. Hazret-i Ebu Bekr’i bu üstün dereceye getiren üç vasfı şunlardır:
1- Allah yolunda malının hepsini verdi. Kendi çok zengindi, sonunda üstünde sadece gömlek kaldı, hepsini verdi. Peygamber efendimiz (Hiç kimsenin malı, Ebu Bekrin ki gibi faydalı olmadı) buyurdu.
2- Canını feda etti. Bir gün müşrikler Peygamber efendimize saldırdılar. O da kurtarmak için araya girdi. Öyle bir dövdüler ki, kemikleri kırıldı, öldü diye bıraktılar. Sonra da cesedini bir çuvala koyup evine götürdüler. Üç gün kendine gelmedi. Üçüncü günün sonunda gözlerine açtı, annesi hemen yavrum diye koştu. Ağzına bir yudum su vermek istedi. O zaman, (Muhammed aleyhisselam nerede, onun durumu nasıl, ben onun iyilik haberini almadıkça ağzıma hiçbir şey sürmem) dedi.
3-Trilyonda, katrilyonda bir, kalbinde küçücük bir (Acaba?) yoktu. Tam iman, tam tasdik! Mesela Mirac olayı… Müşrikler bu iş bitti diye sevinerek geldiklerinde, senin efendin bir anda Kudüs’e, oradan göklere gitmiş dediler. (O söylüyorsa doğrudur, inandım) diyerek müşrikleri şaşkına çevirdi ve Müslümanların imanlarında sebat etmelerine vesile oldu. Peygamberlerden sonra insanların en üstünü olmak şerefine kavuştu.
Neyi bekliyorsunuz?
Ölen bir Müslüman, dünyaya gelse ne yapacağını hiç düşündük mü?
Mübarek bir zat, bir Müslümana ait kabrin önünde durup, talebelerine sorar:
— Bu kabirdeki kişi, tekrar dünyaya gelse sizce neyle uğraşır, ne yapar?
Talebenin birisi der ki:
— Elbette sürekli namaz kılar.
Diğer bir talebe de der ki:
— Devamlı oruç tutar.
Bir diğeri de der ki:
— Cihat eder, emri maruf yapar.
Her talebe faydalı bütün işleri sayar. O zat buyurur ki:
— Bu mezarda yatan kişinin dünyaya tekrar gelip gelemeyeceği şüphelidir; ama sizin oraya gideceğiniz kesindir; yani siz de onun gibi öleceksiniz. O halde neden şimdi bu söylediklerinizi yapmıyorsunuz? Neyi bekliyorsunuz? Onun kaybettiği fırsatı, siz bir ganimet bilmelisiniz, yarına bırakmadan bu faydalı işlerle uğraşmalısınız.
Dinimizİslam
.
Efendİmİz İn (sav)olmadigi Bİr Zamanda Ezan Okuyamayan Sahabİ
(Mirac Gecesine) Cebrail ile birlikte Cennete girerken arkamda ayak sesleri duydum Cebraile 'bu ayak sesleri kimindir?' diye sordum.'Bilal'indir 'dedi(HADİSİ ŞERİF)
BİLAL-İ HABEŞİ(R.A)
Bilal in en çok sevdiği şeylerden biri Rasulullah ın ona 'Bilal kalk ezan oku 'hitabıydı. Rasulullah 'Ne mutlu Bilal e o müezzinlerin efendisidir' beyanıyla bilal e olan sevgisini dilegetirmişti. bilal hazretleri bütün slam tarihinde müezzinlerin efendisimanasında 'seyyıdu l_müezzinin' ünvanıyla yad edildi.
Efendimizin (sav) bilal e ezan okuma vazifesini vermesi islam düşmanlarını çigina çevirdi. eskiden köleleri olan biri bugun kalkıp onlarıaçiktan açiğa ALLAHA çağırıordu. 'Muhammed ezan kutacak şu kara kargadan kimse bulamadı mı?' diyecek küstahlığı gösteriyorlardı.
islam düşmanlarının kin ve nefretlerine karşi Rasulullahın sıcak sevgisini kazanan kudsi medih ve senalarına mazhar olan Hz. Bilal müşriklerin söylediklerine aldirmazdi.maddi refahı yoktu. Hz. Peygaberle(a.s.m) o da aç dolaşirdi.
Rasulullah Efendimiz(sav) birgün Bilal e' Ya Bilal Mirac GecesindeCebrail ile birlikte cennete girerken arkamda ayak seslerini duydum. Cebrail e bu ayak sesleri kimindir ? diye sordum Cebrail bana Bilalindir dedi. Sen hangi hayırlı işleri yapyorsun ki bu dereceye vardın?' diye sordu. Hz. Bilal şöyle dedi:
''Ya Rasulullah farzları yerine getiriyorum bir de her zaman abdestli bulunmaya dikkat ediyorum.''
Rasulullsh ın vefatı uhunda derin bir yara açti. Artık Medinede kalamayacaktı.çünkü medinenin dağları taşları ona rasulullahı hatırlatıyortu. Hz Ebubekir beraberkalması için çok isrer ettiyse de ikna edemedi. hz.bilal şam gitti.şam da Hz. Ömer in teşrifleri esnasında okudugu bir ezanla bütün mücahileri ağlattı.
Şam da gördüğü bir rüya üzerine Medine yi ziyarete geldi. Hz Hasan ve Hüseyini Rasulullahın kabri saadeti yanında gördü. eski hatıraları tazelendi. Rasulullahın vefatından sonra medin de hiç ezan okumamişti. O büyük Peygamber (sav) bu fani dünyadan gittikten sonra ezan okuyamiyordu.
Rasulullahtan 'Bilal kalk ezan oku ' emrini almaya öyle alişmişti ki ondan sonra ezan okumaya dayanmıyordu.Fakat son olarak Medine de bir ezan okumaya karar verdi. okudugu sabah ezanıyla Medinede dağ taş adeta Rasulullah ın hasretiyle tutuştu. sokaklar insan seli oldu. Bütün ahali sokağa dökülmüştü. Rasulullahın devrini hatırliyor ağlaşiyorlardı. Sanki Rasulullahkalkmış Bilal e ezan okutmuştu. O gün Medinede ağlamayan kalmamişti. Herkes Rasulullaha olan hasretini bir derece gidermişti.
Hz. Bilal tekrar Şam a döndü. Hicretin 20. senesinde Şam da efat etti..
ALLAH ONDAN RAZI OLSUN
.
Şakacı Sahabi
Nuayman-ra-
Ümmü Seleme –radıyallahu anha- anlatıyor:
“Hz. Ebubekir-ra- Basra’ya ticaret malları götürdü. Nuayman ile Süveybit b. Armele de vardı. Bu iki zat, Bedir Savaşı’na da katılmışlardı. Kervanın yol ağzına Süveybit-ra- bakıyordu. Nuayman-ra- Süveybit’e :
“Benim karnımı doyur,” deyince, o :
“Ebubekir-ra- gelsin de öyle”, dedi. Hemen (köle alıp satan) celepçilerin yanına giderek :
“Gücü kuvveti yerinde, Arap bir kölem var. Satın alır mısınız?” diye teklifte bulundu. Onlar evet deyince, Nuayman-ra- :
“Çok konuşur o. Belki de size ben hürüm (köle değilim) diyebilir. Eğer bu sebeple onu geri verecek olursanız, şimdiden satın almayın. Malımı da çürüğe çıkarmayın.” Dedi. Onlar da, ‘Hayır onu satın alacağız’ dediler. Süveybit’i, Nuayman’dan on genç dişi deveye satın aldılar. Nuayman-ra- develeri götürdü. Celeplere :
“İşte, bu da benim kölem,” dedi. Bunu duyan Süveyit-ra- :
“O yalancıdır, ben hür bir insanım,” dediyse de, celepçiler; “O bize senin durumunu anlattı,” dediler. Boğazına bir ip takarak onu götürdüler. Hz. Ebubekir-ra- gelince, durumdan haberdar oldu. Arkadaşlarını da yanına alarak celepçilere gitti. Develerini iade edip, Süveybit-ra- ı geri aldı.
Daha sonra hadiseyi Resullullah-sav- e anlattılar. Resullullah-sav- ve ashabı, bu olayı bir sene unutmadılar ve hatırladıkça güldüler…
Muhammed Emin NEBİOĞLU
Sahabe Hayatından