Derdin şifresini çözmek ve mesajını algılamak



Bir Ramazan günü arkadaşlarımdan biriyle konuşuyordum. Ekonomik sıkıntılarından söz etti. Çok sıkıldığını ve dayanma gücünün kalmadığını anlattı. Bir yerde ağlamaya başladı ve “İntiharı bile düşündüm. Ama inancım kesinlikle izin vermediğinden yapamadım” dedi. Duyduğum cümlelere inanamadım. Şaşkınlıktan donakaldım. Namazını kılan, orucunu tutan, çevresinde birçok tanıdığı bulunan bir insan, iftara az bir zaman kala, gözyaşı döküyor ve intihardan bahsediyor. Farklı zamanlarda saatlerce konuştum. Birlikte sözlü ve fiilî çözümler ürettik.
Bu durumda o kadar çok insan tanıdım ki, bu tür insanların iş ve geçim sorununu çözmeden yuvalarında mutlu ve üretici bir insan olmaları mümkün değil. Burada problemin çözümü üzerinde durmadan önce bazı temel kriterlerden bahsetmekte yarar var.
Ailevî problemlerimizi çözmek ve dertlerden kurtulmak için en temel inancımız ve dayanağımız şu olmalıdır:
Dünya bir imtihan yeridir. Dünya hayatı gelip geçicidir. Belki pek az insanda olan veya sadece bize özgü bir problemin cenderesinde bulunabiliriz. Hangi çareye başvurduksa olumsuzlukla sonuçlanıp, ne yapacağımızı şaşırdığımız günler olabilir. “Ey şaşkınların yol göstericisi olan Allah'ım! Ne yapacağımı şaşırdım, bir yol göster, bir çıkış ver” diye feryat ettiğimiz anlarımız vardır. Kendimizi dünyanın en bedbaht ve en dertli insanı kabul edip, artık denenmedik hiçbir yolun kalmadığını sanarak müthiş bir kötümserliğe düşebiliriz.

İmtihan sırrı

Böyle durumlarda şu şaşmaz kriterleri hiç aklımızdan çıkarmamalıyız:
Öncelikle bizi Yaratan, her hâlimizi görüyor ve biliyor. Dünyada gördüğümüz her şeye binler hikmet takan ve bizim bilmediğimiz sonsuz gerçekleri bilen Rabbimiz, içinde bulunduğumuz ağır imtihanla birçok hikmetleri hedefliyor.
Unutmayın: Musibetin imtihan için verildiği ve imtihanın hangi sırları hedeflediği bilindiği gün imtihan biter veya çok hafifler. Çünkü Rabbimizin maksadı, bize acı vermek değildir. Sonsuz şefkat sahibi bize acı çektirmekten zevk-i mukaddes duyuyor değildir. Derdimizin bize kazandıracağı muhteşem kazançlar vardır. Dertlerin dış görünüşü gerçekten çirkin ve üzüntü vericidir. Ancak iç yüzü inanılmaz zevk ve lezzetleri barındırmaktadır. Söz gelişi, açlık acısıyla kıvranmak kötüdür. Ancak oruç imtihanının hikmetini bildiğimiz için aç iken tokluktan ziyade lezzet alırız. Çünkü imtihanın sırrını biliyoruz.

Dertlerin esrarı

Acaba dertlerimiz için şikâyet ve isyandan önce onun imtihan yönündeki esrarını çözmek için kafa yoramaz mıyız? Her derdin bir dili vardır. Bize bir şey söylemek ister. Öncelikle onun şifresini çözmeye çalışmamız gerekir. Şayet çözemezsek, o bize eskisinden daha gür bir sesle haykırmaya devam edecektir.
Bu şifreyi çözmek için şu soruları sormalıyız:
1- Bu acıyı çekmemde kişisel sorumluluğum nedir? Hangi hataları yaparak buna müstehak oldum? Meselâ, Rabbime karşı hata ve günahlarım nelerdir? Ayrıca bu derde giriftar olmamda ne gibi maddî hatalar yaptım? Allah'a karşı ibadetlerinde ihmalkâr olan bir kimsenin, “Ya Rabbi, beni bu acılardan kurtar” diye dua etmeye hakkı var mıdır?
2- Bu derdi vermekle Rabbimin iletmek istediği mesaj nedir? Bu derdin diliyle bana ne demek istiyor? Allah, şükrünü ihmal ettiğimiz veya gereği gibi değerlendiremediğimiz bir nimeti hatırlatmak isteyebilir.
3- Bu derdi kendim için avantaj hâline getirebilir miyim? Meselâ, böylece dertlilerin durumunu daha iyi anlar ve onlara yardımcı olmak için çırpınabilirim. Bir kişinin derdiyle dertlenip onu acıdan kurtarmanın zevki, acısız huzurlu bir hayat yaşamanın zevkinden kat kat fazladır.
4- Dertlerimiz, Allah'ı daha iyi tanımamıza yarayabilir mi? Acı ve ıztırapla biz marifetullahta, muhabbetullahta mesafe kat edebilir, Allah'a ait isim, sıfat ve şuunatın sırlarına vakıf olabiliriz. Dünya hayatındaki zevklerin gelip geçici olduğunu, asıl mutluluğun ve sonsuz lezzetin ahirette bulunduğunu kavrayıp, Rabbimize daha içten ve daha candan dua edebiliriz.
5- Benim dertlerimin daha şiddetlilerine başta peygamberler olmak üzere Allah'ın en sevgili kulları muhatap olmuşlar. Onlar nasıl davranmış? Rabbimiz, en sevdiklerine en şiddetli dertleri vermişse, dertlerin görünen yüzünden başka harika hikmetleri ve güzellikleri olmalı. Bunlar nelerdir?
Öncelikle bir köşeye çekilip bu beş temel soruyu cevaplandırmamız gerekir. Hatta bunlara kendimiz de birkaç soru ekleyebiliriz. Bunları cevapladığımızda göreceğiz ki, dert, sandığımız kadar dehşetli ve çözümsüz değildir.

Siz muhteşem bir güçsünüz

Burada yanlış anlaşılmaması gereken bir gerçek var: Biz, var olan dertlerimizin hikmetleri üzerinde düşünür, Allah'a isyan etmeyip sabırla çözmeye çalışırız. Yoksa dertlerin bu kadar hikmeti var diye onların oluşmasını veya devamını istemeyiz. Meselâ, hasta isek onun sayısız hikmetlerini düşünür, kurtulmaya çalışırız. Ancak hasta olmak için kendimize mikrop şırınga ettirmeyiz. Bunlar, iki farklı uygulamadır. Bu açıdan dertlerin hikmetini anlatırken, “Aman dertler ne kadar cici şeyler. Hiç ağzınızı açmayın, çözmeye çalışmayın, güzel güzel çekmeye devam edin” demek istemiyoruz.
Dediğimiz şu:
Derdin şifresini çözelim. İmtihanın esrarına vakıf olalım. Sabredelim, isyan etmeyelim. Allah'ı insanlara değil, Yakub (a.s.) gibi derdi Allah'a şikâyet edelim. Derdimize odaklanıp, onu büyük ve çözümsüz görüp, gücümüzü yitirmeyelim. Bediüzzaman'ın dediği gibi, derdi vereni bulup, belâ yüzünde gülelim ki o da gülüp küçülsün. Eyyûb (a.s.) gibi, “Ya Rabbi, zarar bana dokundu” diyelim. Yoksa, kendisini derde mahkûm görüp sorunlara odaklanmak, insanı kötümser, çekingen, girişimsiz, korkak ve beceriksiz yapar.
Gücünüzü ve cesaretinizi toplayın. Siz insansınız. Her insan muhteşem bir güçtür. Her derdin çözümü vardır. Ayağa kalkın, silkinin, kükreyin. Allah, her insana harika bir enerji vermiştir. En muhteşem güç, sizin bizzat kendinizde kotlanmıştır.