Bu ümmete verilmiş büyük fırsat
Allahu Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Doğrusu, Biz, Kuran’ı kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail, o gecede Rab’lerinin izniyle, her türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (Kadir; 1–5)
Allahu Zülcelâl bu surede, Kadir gecesini bize beyan ederek methetmektedir. Bundan dolayı da Allah-u Zülcelâl’in beyan ettiği bu kıymetli gecenin değerini bilmemiz lazımdır. İnsan; altının ne kadar değerli olduğunu bildiği halde, yerde bulunan bir altının yanından ihtiyacı olduğu halde geçip giderse o bilgisinin kendisi için hiçbir değeri olmaz.
İşte, Kadir Gecesi de bizim için altın kadar değerli bir fırsattır. Bu sebeple, Allahu Zülcelâl’in bize ihsan etmiş olduğu akıl nimetini, bu değerli geceyi ihya etme yolunda sarf etmeliyiz. Kadir Gecesi gibi bin aydan daha değerli olan bir geceyi fırsat bilip kendimizi kurtuluşa çıkaramazsak, aklımızın bize ne faydası var ki?
Kadir Suresi’nin inişiyle alakalı olarak İbnü Münzir’in ve İbnü Ebi Hâtim’in ve Sünen’de Beyhakî’nin Mücahid’den rivayet ettiklerine göre, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) İsrailoğulları’ndan bir kahramanın, Allah yolunda bin ay silahlı olarak savaştığını anlatmıştı. Ashabı Kiram, buna şaştılar ve kendi amelleri kendilerine pek küçük göründü.
İşte Allahu Zülcelal, bu surei şerifte, Hz. Peygamber (sav)’in ümmetinin Kadir Gecesi’nde yapacağı amelin, İsrailoğullarından o kahramanın amelinden daha hayırlı olduğunu beyan etmiştir. Öyleyse böyle bir fırsatı değerlendirmemek; ya ahirete değer vermemektir ya da akılsızlıktır.
İmam Mâlik’in (r.aleyh) naklettiğine göre ise Resulullah’a (geçmiş) ümmetlerin ömürleri gösterilmişti. Resulullah kendi ümmet fertlerinin ömürlerini kısa sayarak, başkalarının uzun ömürde yaptıkları amellere yetişememelerinden endişe etmişti. Allah Teâlâ da ona Kadir Gecesi’ni verdi ve onu diğer ümmetlerin bin ayından daha hayırlı kıldı.
Bu rivayetlere göre, bin ayın tahsisi, seksen küsur senenin, bu ümmet içinde bir insan için çoğunluk itibari ile, uzun bir ömür olmasına işaret demek olur. (Muvatta)
Olacaklar meleklere bildirilir
Bu geceye: ‘Kadir’ isminin verilmesinin sebebi; şerefinden olacağı gibi, bu gece bütün işlerin takdir edilmesinden ötürü de olabilir. Allah-u Zülcelal, her şeyi ezelde takdir etmiştir.
Allahu Zülcelâl, ne kadar yağmur yağacağını, ne kadar ziraatın olacağını, ne kadar insanın doğup ne kadar insanın öleceğini, senede bir defa Kadir Gecesi’nde meleklere tebliğ etmektedir. Nitekim ayeti kerimede; “O gece, hikmete dayalı her iş ayırt edilir.” (Duhan;4) Buyurulmaktadır.
Ayrıca Kadir Gecesi, çok büyük ve şerefli bir gecedir. Bu derece büyük ve şerefli olmasından ötürü de bu gecede yapılan ibadet ve bu ibadeti yapan kimse de büyük ve şerefli kimselerden olmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): “Kadir gecesi, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır.” buyurmuştur. (Tirmizi)
Hz. Peygamber (sav) başka bir hadisi şeriflerinde ise şöyle buyurmuştur: “Kim faziletine inanarak ve sevabını umarak, Kadir Gecesi’ni ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Teravih, 2; Müslim, Salât, 25)
Tüm bunlardan sonra, Kadir Gecesi’nin kıymetini anlamayıp onun hakkıyla yerine getirmeye çalışmayan kimselere söylenebilecek fazla bir söz yoktur. Allahu Zülcelâl, Kadir Gecesi’ni Ramazan ayının içinde, bilhassa son on gününde gizlemiştir.
Melekler müminleri ziyarete gelirler
Kadir gecesi daralma manasına da gelmektedir ki Allah-u Zülcelâl, bu gecede o kadar meleği yer yüzüne indirir ki yer ile gök arasında adeta boş bir yer kalmaz.
Ka’bul Ahbar şöyle buyurmuştur: “Allahu Zülcelal, Sidrei Münteha’da öyle melekler yaratmıştır ki onların sayısını ancak kendisi bilir. Bu melekler, o kadar şefkatli ve merhametli olarak yaratılmışlardır ki kâinatta onlardan daha şefkatli ve merhametli hiçbir mahlûk yoktur.
Cebrail (aleyhisselam) da bu melekler içerisindedir. Kadir Gecesi’nde bu melekler, Cebrail (aleyhisselam) ile birlikte yeryüzüne inerler ve kime rastlarsa o kişi ile musafaha ederler. Ancak bu musafahanın alameti şudur. Musafaha edilen kimsenin, kalbi titrer, gözlerinden yaş gelir, vücudu ürperir.
Peki, böyle olabilmemizin çaresi nedir? Çünkü bu alametler üzerinde görülmezse, Cebrail (as) ile musafahada bulunmamışız demektir. Böyle olabilmemizin çaresi şudur; kalbimiz incelecek, şefkat ve merhametli olacak. Gözlerimiz Allahu Zülcelal’in korkusundan, aşk ve muhabbetinden yaş dökecek. Vücudumuz Allahu Zülcelal’in korkusundan ürperecek…
Böyle olduğumuz zaman, Cebrail (aleyhisselam) ve beraberindeki melekler bizimle musafaha etmiş demektir. Onlar kiminle musafaha ederlerse, o kimse cennetliktir.
Tabii melekler kendi iradeleri ile yeryüzüne gelmiyorlar. Ayeti kerimede buyrulduğu gibi; “Rablerinin izni ile her türlü iş için (semadan yere) inerler” demek ki melekler, kendi başlarına bir şey yapmazlar.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in ümmetine müştak (aşık) oldukları için Allahu Zülcelal’den izin alarak bizim ziyaretimize gelmektedirler.
Yeryüzünde yapılan bazı ameller, göklerde yoktur. İşte melekler, bu amelleri de görmek için yeryüzüne inerler. Mesela; zenginlerin fakirlere yemek vermesi, göklerde yoktur. Çünkü melekler yiyip-içmezler. İnsanların birbirlerine ikramda bulunmasını, Allah’ın rızası için birbirlerine muhabbet duymalarını gördükleri zaman, çok hoşlarına gidiyor.
Bunların hepsinden daha da önemlisi, günahkâr kimselerin, bu günahlardan dolayı ağlaması, yalvarması ve bu günahlardan pişmanlık duyup tövbe etmesi, göklerde yoktur.
Melekler bu hali görünce çok şaşırırlar. Bu amel, Allahu Zülcelal’in yanında çok kıymetlidir. Çünkü hadisi şeriflerde geçmektedir ki; “Allah katında, günahkâr kimsenin, Allahu Zülcelal’e yalvarıp “Yarabbi!” diye inleme sesinden daha sevimli bir ses yoktur.”
Hatta bu melekler birbirlerine derler ki; “Haydi gidip Allahu Zülcelal’in yanındaki en sevimli olan sesi yeryüzünde insanlardan duyalım.”
Nasıl bir kimse, başka bir belde de bulunan güzel bir şey görmek için seyahate çıkarsa melekler de Allahu Zülcelal’in katında çok sevimli ve çok kıymetli olan, insanların tövbelerinin sesini duymak için yeryüzüne inerler.
Kadir Gecesi’nin belirtileri
Bir insan, ancak bütün yapmış olduğu amellerin içinde bir tanesi ile Allahu Zülcelâl’in rızasını kazanabilir. Tabi, insan bunu bilseydi yalnızca o ameli yapardı. Allahu Zülcelâl rızasını bu amellerin içerisinde gizleyerek, kullarının salih amellere sarılmalarını, kendi rızasına talip olmalarını murat etmiştir. Onun için bize düşen görev, Allahu Zülcelâl’in katındaki ecir ve sevaplara, büyük küçük demeden sarılmak ve onun rızasını kazanmaya çalışmak olmalıdır.
Aynı şekilde, Allahu Zülcelâl’in gazabı da günahların içerisine gizlenmiştir. Olabilir ki bizim için hiçbir önemi olmayan küçük bir hatamızdan dolayı Allahu Zülcelâl bize gazaplanabilir.
Kadir Gecesi de gizlidir. Çünkü Allah-u Zülcelâl, Kadir Gecesi’nde yapılan hiçbir duayı, temenniyi ve tövbeyi geri çevirmez. Affedilmeyi arzu eden, mükâfatlar almak isteyen kullar için bulunmaz bir nimet ve fırsattır.
Hz. Aişe (radıyallahu anha)’a şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Ramazanın son on gününe girdiği zaman, ibadet için kendini toparlardı. O günleri ihya ederdi ve kendi ehlini de ikaz ederdi.” (Buhari, Müslim)
Kadir Gecesi’nin hangi gün olduğu kesin olarak bilinmediği için Ramazan’ın son on gecesini ihya etmeli ve bunu büyük bir fırsat bilerek, kendimizi bu sevaptan mahrum etmemeliyiz. Ulemanın bazıları, Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi olduğunu söylerken, bir kısmı da son on günün tek gecelerinde olduğunu söylemişlerdir.
Hz. Peygamber (sav) hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Kadir gecesinin alâmetleri şunlardır. Gece saf ve berraktır. Bu gecede sanki ay ortaya çıkmış olup saf ve açık bir gecedir. Hava sakin ve hareketsizdir, ne soğuk ne de sıcaktır. Bu gecede hiçbir yıldızın düşmesi helal değildir. Sabahleyin güneş, ayın on dördü gibi ışınsız olarak doğar, fazla parlak değildir. O gün şeytanın güneş ile beraber çıkması helal değildir.” (Ahmed bin Hanbel)
Hz. Aişe (radıyallahu anha) şöyle anlatmıştır:
- Ey Allah’ın Resûlü, dedim, şayet Kadir gecesine tevâfuk edersem nasıl dua edeyim? Şu duayı okumamı söyledi: “Allahumme inneke afuvvun, tuhibbu’l afve fa’fuannî.” Yani,
“Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet” demektir. (Tirmizi)
Allahu Zülcelâl hepimizi, bu Kadir Gecesi’ni mükemmel olarak değerlendiren kimselerden eylesin. Onun hakkını yerine getiremesek dahi, bizi kendi keremi ve ihsanıyla lütuflandırıp af ve mağfiret etsin… (Amin)
SEYDA MUHAMMED KONYEVİ HZ. (K.S)
İLİM MECLİSİNDEN SOHBETLER