***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


İman; Daha Dünyadayken Sevgiliye Ulaşmaktır
İman; Daha Dünyadayken Sevgiliye Ulaşmaktır
“Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.” (Bakara: 186)
“İman sevgi ve buğzdan ibarettir” demiş, İmam Muhammed Bakır hazretleri. İmanın duygusal temelinde iki uç nokta vardır; sevgi ve nefret. İman, nifak gibi bir ara ton üzerine bina olmamıştır. Hak ancak sevilir, batıl ve zulüm ise ancak nefrete lâyıktır. Madem işin sırrı sevgidir. Sevgiye de bir sevgili olsa gerek. Sevda uzakta değil içte ve yakın olsa gerek.
Dünyadayken sevgiliye (
’a) ulaşmayan bir kalp, ahirette sevgiliye varır mı sanıyorsun? Müminin sevgisinin her bir telinden
bilir ki birer sırat köprüsü yapılır. Yapılır da biz kendi sevgi telimize basarız da karşıya, ta cennete kadar yol alırız. İslâm’ı ve hakkı sevmeyenin basıp da geçebileceği bir sırat köprüsü yoktur. Çünkü onlar, daha dünyadayken bu gönül bağını kurmamışlardı. Bağları yoktu ki bağlanıp da uçabilecekleri bir “hablullah” olsun. Onların
ile olan sevgileri çok cılızdı, hatta bir çiçeği
’tan daha çok severlerdi. Akıl böyle çürük bir ipin onları
’a götüreceğini kabul eder mi? Hem “Hablul Metin”leri (sağlam ipleri) yoktu, sevgileri güçsüzdü.
“Sensiz (
’sız) yaşayan her canı ölü say ölü.” (1) Ölüm bütünden kopmak, ayrılmak değil midir? O halde rabbinden, yaratanından, sahibinden, sevgilisinden uzak bir bedene “sen sağsın” demek yaraşır mı? Ama kişi kertenkelenin kopan kuyruğu misali kendisinin hareketlerine bakıp “ben sağım” deyip aldanmaktadır. Oysa kopuk kuyruğun hareketleri belli bir zamanla ve mekânla sınırlıdır. Kısa bir süre sonra ölüp gidecektir.
Hz Ali’ye: “Sen
’ı gördün mü?” diye sorduklarında Hz Ali: “Ben görmediğim
’a inanmam, ben rabbimi kalbimle gördüm” diye karşılık vermesi, onun hakikaten dünyadayken
’a ulaştığının ispatıdır. Nitekim Peygamberi Zişan efendimiz de ölüm sarhoşluğunda yani sekerat anında “yüce Dosta” diye diye can vermişti. Mevlâna ise kendi ölümünü “şeb-i aruz” yani “düğün gecesi” olarak görür, hatta ölümünde sevinmelerini isteyip ağlamalarını da yasaklar. Çünkü o sevgiliye ulaşmayı bayram olarak bilmektedir. “Onlar en çok
’ı severler” gibi ayetler, dünyada Müslüman’ın olması gereken halini yansıtır. Esasen Müslüman her zaman
’ın onunla olduğunu, gördüğünü, şah damarından yakın olduğunu bilerek
’a iman etmiştir. “Mümin
’a mukarreb meleklerden daha yakındır.” (Hadis) Biz, iman ederken daha ölmeden
’a ulaşmıştık yâ da öyle olmalıydık.
“Sevgisiz inancın hiçbir değeri yoktur.” (2) İnanç cesetse sevgi onun ruhudur. Davaya verilecek en büyük katkı maddesi veya harç, sevgidir. Sevginin olmadığı bir binanın harcı çürük demektir.
Yazar, “derdimizin kaynağı yalnızlık değil,
’tan ayrılıktır” (3) demiş,
’a yakın cennetlik bir kişi niçin acıdan ve tüm kederlerden ıraktır? Çünkü
’a yakındır da ondan.
“
bizi kendine ulaştırsın hepimiz de; “nefsim, nefsim” deyip durmakta, hepimiz de kendimizi düşünmekteyiz.
’ım sen bize lütufta bulunmazsan, hepimiz azıtırız, şeytanlaşırız.” (4)
Korumamız Gereken En Büyük Şey: İman
İman gider mi? Her gelenin gidebileceği büyük bir vaka ise, imanın korunmasının bir başka önemi vardır.
Devletlerimiz için ordular kurup trilyon dolarlar harcıyoruz. Bunda hakkımız var. Üşümemek ve korunmak için elbiseler alıyoruz giyiyoruz, bunda garipsenecek bir durum yok. Soyumuzu ve namusumuzu koruyup kolluyor kimi zaman bunun için ölüyor öldürüyoruz, bunda bir gariplik yok. Sevdiklerimizi muhafazaya çalışıyoruz bu da gayet doğal. Peki, kişinin kendi imanını koruyup kollaması, imanını ve inancını canı pahasına her türlü kalbi ve aklî fitneden beri yapması devamlı bir şekilde zikir, ibadet ve günahtan korunma ile imanını güçlendirmesi mi garip ya da tuhaftır? “Ben imanımı koruyorum” gibi bir görev takınmak kişinin en büyük amaçlarından olsa yeri değil midir?
İmanını beş paralık hazır dünya menfaatine satmak,
İmanını on kuruşluk dünya zevklerine peşkeş çekmek,
Bir kadının bakışlarına dinini imanını satmak,
Üç günlük dünyanın meşgalelerine aldanıp farzlarını geçiştirmek kazaya bırakmak,
Rabbinin azap ayetlerini göre göre kendini evladu iyalini cehennemden korumaya çalışmamak
bilir ki büyük bir ahmaklık olur bizim için. Ahmak; eldekinin kıymetini bilmeyen değil midir?
İmanını Korumak Nedir?
İmanını korumak kişinin içteki namusu olan fikrini ve inancını korumaktır. Fikir namusumuzdur.
İmanını korumak istikbalini, akibetini garantiye çalışmaktır. Cenneti kazanmak,
’la buluşmak yani “Likaullah” mertebesine terfidir.
Belki ruhunu habis yaratıklardan ve onların şerlerinden muhafazadır.
“İman daimi bir farzdır. Vakit ve mekanla sınırlı değildir. Namazın tehirine ruhsat vardır ama imanın tehiri/ertelenmesi yoktur. İman her durumda fayda verir.” (5)
“İman (ilâhî) dinlere göre değişmez, hep aynıdır.” (6) Yahudi, Hıristiyan yâ da Müslüman hep aynı
’a kuldurlar. Nuh, İsa, Musa yâ da Muhammed Mustafa (s.a.v) hep aynı inancın insanlarıdır. Cahil o dur ki, peygamberleri ayrı imiş gibi görür. Değişen nedir? Değişen sen ben ve binanın süsüdür.
“İnsan, iki taifenin, yani şeytanî ve rahmanî orduların savaştığı bir meydandır. Savaşı kim kazanırsa galip odur ve o memleket, ona göre muamele görür” (7) Kötülük yapan kişi içindeki şeytanî orduları galip kıldığını bilmem bilir mi, bilmez mi?
İmanını korumak elindeki iman ve İslâm kalkanını savaşta düşürmemektir. İman kalkanı olmayınca şu insanın alacağı darbelerin bilmem sayısı ne olur?
Adamın biri karar veremediği bir konuda birisine danışmaya çalıştı. Adam; “ben senin dostun değilim ki bana danışıyorsun. Ben düşmanınım, düşmanın uzattığı iple kuyuya inilmez. Ben sana eğri yolda eğri yürüyüş sunarım. Sen dostunu ara ve ona danış, çünkü ancak o sana düzgün bir yol önerir” dedi. İman ve İslâm konusunda düşmanlarımız olan şeytana ve imansızlara danışamayız. Çünkü bu işin tabiatına terstir. Marx’ın, Lenin’in yâ da başkalarının bize din hakkında verecekleri bilgiye güvenmek, düşmanın ipiyle kuyuya inmektir.
“
, ‘onlar İmanlarını muhafaza ettiler’ sırrına bizi ve tüm inananları eriştirsin.” ÂMİN
İman, Gönlün Pusulasıdır
İman, gönlün pusulasıdır. Sana yön olur, amel burağına biner ve seni alır ta cennete kadar götürür. Belki imanın kolu ve ayağı yoktur. Ama iman, kalbin en büyük amelidir. Senin irade ve azmini coşturur. Coşan irade ve azim sana el ve ayak olur da seni ta Firdevs cennetlerinin bağlarına kadar taşır.
Gönlümüzün sağa sola kaymaması, üstten alta düşmemesi için, beş paralık şeylere gönlü kaptırmamak için elde bir pusula lâzımdır. İşte o ancak imandır.
Hiç kimse “Ben imansız bir şekilde de kurtulabilirim” diye bir fikre saplanmasın.
bilir ki hiç kimse bu izdihamdan, bu nefis ormanının karmaşasında şu kâinat okyanusunun enginliğinden pusulasız, yani imansız kurtulamaz.
Her şeyde belki bir kapı var ama küfürde imansızlıkta hiçbir çıkış ve kurtuluş kapısı yok. İmansız yön bulmak, kurtuluş ummak mümkün değildir. Dağları delip okyanusları aşıp, uzayları feth edebilirsiniz ama siz iman pusulası olmaksızın hiçbir zaman
’a ve mutlak kurtuluş ve hürriyete ulaşamazsınız. Ömrünüzü Ben-i İsrail’in istediği gibi bin yıla da (sözde bazı tedbirlerle) kavuşturursunuz ama siz yine de ölümden ve mutlak sonunuzdan ve cehennem ateşinden kurtulamazsınız.
bilir ki kendine “Müslüman” diyen ama imandan nasipsiz Müslümanlar ismini takınanlar sizler kâfirler kadar bile olamaz ve cehennemin en aşağı katmanlarından kurtulamazsınız. Beş günlük dünyanın kendisini dahi bu yamukluğunuzla onaramazsınız. İman fenerinin ışığı ancak bir anlık sizi sarar sonra karanlıklar içinde kalır da kalırsınız. Nifakla
’ı kandıramazsınız.
“Şu balçıklı bedende manen yükselmek imkânsız ama sen iyisi mi gönül ovasına yürü çünkü orda geniş, güzel ve zenginlik vardır.” Selam ve dua ile.
DİPNOTLAR
(1) Mevlâna
(2) M.Luther
(3) Ali Şeriati
(4) Mesnevî 12 sh.252
(5) Mevlana; Fihi Ma fih, sh.32
(6) Mevlana; Fihi Ma fih,
(7) İmam Humeyni, 40 Hadis Şerhi, S.22
Selahaddin ÇELİK