Hasan-ı Basri şöyle demiştir: “Marifet ehli üç kısımdır; Birinci kısım: Bir kimse ibadetle karşılaştığı zaman o ibadeti öyle kucaklar ki eti ve kanı sanki o ibadete karışır. Kalbinden her şeyi boşaltır. Allah-u Teala’nın kendisine râzık (rızık veren) olduğunu bilir ve bundan emin olur. Gökyüzünü kendisine çatı, yeryüzünü ise taban yapar. Rahat etmemiş, kötü sabahlamış olmasına hiç aldırmaz. Bu kısımdan olanlar antika misalidir. Yani yok gibidirler.
İkinci kısım: Birinci kısımda anlatıldığı gibi sabırlı değildirler. Ayakta durmak için helâl bir lokma, örtünmek için bir elbise, barınmak için bir ev ve iffetlerini korumak için bir eş temin ederler. Ancak Allah-u Zülcelal’den çok korkarlar ve O’nun rahmetini umut ederler. Bunlar güzel bir yolun üzerindedirler.

Üçüncü kısım: Diliyle Allah-u Zülcelal’i tasdik ederler. Fakat öyle köşkler, binekler ve hizmetçiler elde ederler ki, eğer Allah-u Zülcelal rahmet etmezse bunlara ahiretten bir pay yoktur.”

Kişinin saadeti ilim ve Marifet iledir. Binaenaleyh, mesud olmakta da herkes bir değildir. Nasıl ki parası olan zengin, fakat hazineleri olan daha da zengin ise, saadette de hüküm böyledir. Malın azlığı ve çokluğu ile, zenginlik azalıp çoğaldığı gibi, saidlerin dereceleri de iman ve Marifetleri nisbetinde birbirinden farklı olur. Marifetler nurlardır. Mü’minler bu Marifet nurları ile Allah-u Teala’ya yaklaşırlar.

Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Onların nurları önlerinde, sağlarında parlar.” (Hadid; 12)

Rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Bazılarına dağlar gibi nur verilir. Bazılarına daha küçük, derken en az ve en son kendisine nur verilen kişinin ayaklarının baş parmaklarına bazen yanan bazan sönen ışık verilir. Işık yandığı zaman adımını atar, söndüğü zaman bekler. Sırat köprüsünü geçmeleri herkesin nuruna bağlıdır. Kimisi göz açıp kapatıncaya kadar, kimisi şimşek, kimisi bulut, kimisi yıldız kayması, kimisi koşu meydanında seğirten at gibi, sırat köprüsünü geçerler. Yalnız baş parmaklarına ışık verilen adam yüz üstü sürünür, elleri ve ayakları kayar, öbür eliyle yapışır, bazen bir ayağı kayar, diğer ayağı ile yapışır. Sağdan soldan ateş kendisini haşlar, derken sürüne sürüne kurtulur.” (Taberani)

Marifet bir yemek gibidir. Allah-u Zülcelal bu yemeği istediği kullarına yedirir. Allah-u Zülcelal’in bu Marifet yemeğini yedirdiği kimselerden bazıları ondan sadece az bir şey alır, bazıları biraz daha fazla, bazıları kendilerine yetecek miktarda, bazıları ise tam doyuncaya kadar yer.

Rivayete göre, kıyamet gününde bir münadi: “La ilahe illallah ehli olan ve kalbinde hardal tanesi kadar ihsan bulunanlar ateşten çıksınlar.” diye çağırır.

İhsan: Allah-u Zülcelal’i görüyormuş gibi ibadet etmektir. Sen O’nu görmüyorsan da muhakkak o seni görür. İhsan, Marifetin hakikatıdır.

Allah-u Zülcelal böyle kimseler için şöyle buyurur:
Sizler benim hak kullarımsınız. Sizin bana olan şevkiniz arttı, benim de size olan şevkim arttı. Selam sizin üzerinize olsun. Ben sizin habibinizim. İzzetime yemin ederim ki, ben cenneti sizin için yarattım. Bu gün size istediğiniz herşey vardır.”

Marifet ehli olan kişi, cennete müstehak olmak için veya cehennemden muhafaza olmak için değil de, yalnızca Allah-u Zülcelal’in zatına aşık olduğu için ibadet eder.

Rivayet edildiğine göre, Malik bin Dinar ve Sabit el-Benani, Rabia-i Adeviyye’nin ziyaretine gitmişlerdi. Rabia-i Adeviyye Malik bin Dinar’a: “Ey Malik! Sen ne için ibadet ediyorsun?”diye sordu.

Malik bin Dinar: “Cennet nimetlerine müstehak olabilmek için!” dedi. Bu sefer Sabit el-Benani’ye; “Ey Sabit! Sen ne için ibadet ediyorsun?” diye sordu. Sabit el-Benani: “Cehennemden muhafaza olabilmek için!” diye cevap verdi. Onlar böyle söyleyince, Rabia-i Adeviyye, Malik bin Dinar’a dönerek: “Sen kötü bir işci gibisin. Yalnızca ücretinin karşılığı için ibadet ediyorsun.”dedi. Sabit el-Benani’ye de: “Sende kötü bir köle gibisin. Efendinin sana vurmasından korktuğun için ibadet ediyorsun.” dedi. Rabia-i Adeviyye böyle söyleyince, onlar da: “Peki sen ne için ibadet ediyorsun?” diye sordular. Rabia-i Adeviyye: “Ben Allah-u Teala’yı sevdiğim ve O’nun zatına aşık olduğum için ibadet yapıyorum.” diye cevap verdi.

Allah-u Zülcelal’i zatı ve sfatları ile hakkıyla tanımak, ona aşık olmak ve sevgi beslemek islam dininde çok kıymetlidir. Marifeti elde eden kimse dünyada huzur bulduğu gibi ahirette de büyük bir zafer elde edecektir. Bu Marifeti elde edebilmek için ona ulaştırabilecek bütün sebeplere başvurmak gerekir.


Seyda Muhammed Konyevi (K.S)