3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: Rabıta

    Share
  1. #1
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Rabıta

    KİŞİ SEVDİĞİYLE BERABERDİR
    (HADÎS-İ ŞERİF)
    ÖYLEYSE!
    EY HABİBİM! DE Kİ:
    EĞER ALLAH TEALÂYI (CC) SEVİYORSANIZ, BANA İTTİBA EDİNİZ, (UYUNUZ) Kİ, ALLAH'DA (CC) SİZİ SEVSİN VE GÜNAHLARINIZI YARGILASIN (AFFETSIN). ALLAH (CC) ĞAFUR-DUR, RAHÎMDİR. (ÂLİ İMRAN 31)
    YA. ALLAH (CC) İLE OL,
    YA ALLAH (CC) İLE OLANLA OL,
    ÜÇÜNCÜSÜ OLMA!
    ÇÜNKÜ:
    "ÇÜ MİR'ATTIR VELiYYULLAH KULÛ Bİ
    VİRİR HER KİM GÖNÜL GİDER HUCÛBİ
    ÂNÂ CÂRİ OLUR KEVSER ŞURÛBİ
    İÇENLER MEST OLUR EYLER TURÛBİ
    GÖNÜLLERE GİRÛP HAKKA GİDELİM
    CEMAL-İ BÂ KEMALE SEYR İDELİM."
    AÇİKLAMASİ: Allah dostlarının kalpleri, Allah'ın (CC) nur aynasıdır. Onlara gönül verenlerin (sevenlerin) perdeleri gider, (Allah (CC) ile beraberliğe engel olan her tür düşünce ve sevgiden meydana gelen perdeler kalkar.) Kevser Şurubu gibi olan Allah'ın (CC) feyzi onun kalbine akar. O feyzden içenler hayran olup sevinçlerinden kuş gibi uçarcasına ibadet ederler. Öyleyse bizde Allah dostlarının kalplerine girip Allah (CC) cemalini ve kemalini seyredelim. AMİN!
    بســـم الله الرحمن الرحيم

    TASAVVUF(TARİKAT) EHLİNİN YAPMIŞ OLDUĞU “RABITA” HAKKINDA AÇIKLAMA
    AYİNEDİR BU ÂLEM
    HERŞEY HAK İLE KÂİM
    MİR’AT-I MUHAMMET’DEN
    MEVLA GÖRÜNÜR DÂİM
    Yâ Rabbî!
    Gül dikensiz, diken gülsüz olmaz.
    Beni şeyhimden, şeyhimi benden,
    Cümlemizi sevgili peygamberinden ayırma.
    Âmin!
    Hazırlayan : Mustafa şendoğdu
    MUKADDİME:
    Bütün varlıkları yaratan, yaşatan, nzıklandıran, öldüren ve tekrar dirilten ALLAH'a (CC) hamd ederim. Salat ve Selam O'nun (CC) (Allah'ın) Rasulüne (SAV) ve her asırda O'nun yolundan gidenlere olsun. AMİN!
    Allah'u Teala Hazretleri: "Biz insanı en güzel surette yarattık" buyurmaktadır. (TİN 4) Fakat asrımızda, insanoğlu insanlığını yitirmiş bulunmaktadır. Şöyleki:
    Kendisini yoktan var eden Rabbini unutmuş, O'nun, (CC) insanların dünya ve ahiret saadetine kavuşmaları için seçmiş olduğu büyük önder. Peygamber Muhammed Mustafa'yı (SAV) unutmuş. Yüce Allah'ın (CC) göndermiş olduğu kurtuluş elmasları olan ilahi mesajından (Kur'andan) habersiz kalmıştır.
    Cenab-ı Hakkın vermiş olduğu ulvi akıl nimetini nasıl kullanacağını şaşırdığından, O aklı ile: ya midesini düşünür, yada şehvetini, düşünür bir hale gelmiştir.
    Bu acıklı durumdan kendilerini kurtarmak ve bu çirkefe düşmemek için, bir Allah dostunun Riyasetinde (önderliğinde) şeriat hudutları içerisinde, Sünnet-i Seniyye caddesinde yürümek gayesiyle kurulmuş olan Tarikat'a giren kardeşlerimize "Bu yol şirktir" diyerek zavallıca saldırıda bulunan kendini bilmez kimselere cevap vermek. Tarikat erlerininde gönüllerine su serpmek için bu kitapçığı yazmaya niyet ettim. Tevfik ve Hidayet Allah'tan (CC).
    Mus'ab-bin HAKKI 5- Muharrem 1414
    RABITA Bağ, alaka. Birlik, Cemiyet, Bağlantı, Bağlantı vasıtası. Bağlılık, Tutarlılık, Tertip, Düzen, Münasebet, İlgi (* Tas), Müridin şeyhini düşünerek, kalbinden dünya ile ilgili şeyleri çıkarması, şeyhi vasıtası ile Hz. Peygamber'e (SAV) ve Allah'a (CC) kalbini bağlamasıdır. (Yeni kamus, Osmanlıca-Türkçe sözlük)
    Biz bunu, mürşid ile mürid arasındaki muhabbet (sevgi) bağı olarak kullanalım. Veya, mürşid ile mürid arasındaki manevi (gizli) alaka; daha başka bir tabirle de, müridin mürşid ile kurmuş olduğu manevi birlik ve beraberliktir. Böyle bir birlik ve beraberlik sonucu kul (mürid), Allah (CC) ile beraber olduğunu ve Allah'ın (CC) kendisine can damarından daha yakın olduğunu anlıyor. Böylece bütün isyan çeşitlerinden uzaklaşarak, ibadet ve itaatin zirvesine kavuşuyor.
    Yüce Rabbimiz (CC):
    وَالاِْنْس اِلاَّلِيَعْبُدُون
    "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet (kulluk) etmeleri için yarattım."
    (ZARÎYAT 56) Buyuruyor. Bu ayetin tefsirinde; İbn-i abbas (RA) buyuruyor ki; "Allah'a (CC) ibadet etmek için önce onu bilmek lazımdır. "Allah'ı (CC) bilmek ise O'nun (CC) Kitab-ı Kerim'inde vermiş olduğu bilgilere bağlıdır.
    (*Tas) TASAVVUF: islamiyet'in temel prensiplerine dayanarak nefsi arıtıp, ahlakı güzelleştirerek dini yaşama ve Allah'a (CC) ulaşma ilmi.
    (Osmanlıca-Türkçe sözlük)
    وَهُوَمَعَكُمْ اَيْنَ مَاكُنْتُمْ
    "O (Allah (CC)) sizinle beraberdir. Nerede olursanız olun" (HADÎD 4)
    وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
    "Biz (Allah (CC)) O'na (kulumuza) Şah damarından daha yakınız" (KAF 16) buyuruyor. Yüce Hakkımız (Yaratıcımız).
    Biraz düşünelim: Biz insanlar birkaç kişi oturup bir yerde sohbet ediyor olsak, aramızdan bir kardeşimiz, kendisi bizim yanımızda olduğu halde, sohbeti dinliyormuş gibi görünüp aklı ile başka yerlerde dolaşıyor ve başka şeyler düşünüyor olsa; bu kardeşimizin bizimle beraberliğinden söz edilebilir mi? Elbette ki hayır. Çünkü bu kardeşimiz, her ne kadar bizimle aynı yerde bulunuyor ve sohbetimizi dinliyormuş gibi görünüyorsa da, aklı başka yerlerde dolaştığından, sohbetimizden istifade edemeyecektir. Bu sebeple bizim yanımızda bulunmayanlardan hiçbir farkı yoktur. Çünkü beraberliğimizden maksat sohbeti dinleyip istifade etmektir. Eğer bu maksat ele geçmiyorsa bu zahiri beraberliğimizin ne manası vardır?
    تَحْسَبُهُمْ جَمِيعًاوَقُلُوبُهُمْ شَتَّي
    "Sen onları toplu zannedersin. Halbuki onların kalpleri dağınıktır" (HAŞR 14)
    RABBİMİZ BİZE: "Siz nerede olursanız olun Ben sizinle beraberim" ve "Biz (Allah (CC)) kulumuza, şah (can damarından) daha yakınız."
    Buyurduğu halde. Biz insanlar o sevgili Allah'ınızın (CC) kulu olarak, O'nun bizimle beraberliği ve bize son derece yakınlığım düşünmeden, O'nun (CC) kurtuluş incileri olan, emir ve yasaklarına itaatsizlik edebiliyorsak ki, (bu zaman ve zeminde etmemek elde değil) bizim Rabbimizle beraberliğimizden söz edebilir miyiz?
    Demek ki; Bize can damarımızdan daha yakın olan Rabbimizi unutmuş, her yerde bizimle beraberliğinden gafil kalmış, isyan ve nisyan bataklıklarına dalmış, şeytan ve nefsi emmarenin (devamlı kötülüğü emreden) kıskacına yakalanmış, aciz, fakir, düşkün ve birisi tarafından uyarılmaya muhtaç zavallı, garip, Müslümanlarız.
    Yeter artık! Bu ayrılık bitmeli, bu uzaklık ortadan kalkmalı! Kavuşmalıyız bizi yoktan var edene... Anlamalıyız beraberliğimizi! Yakınlığın en üstün derecesine ulaşmalıyız. Zira O'na (CC) her zaman, her yerde muhtacız..
    Yine müracaatımız O'na (CC). Derdimizi verende, devasını verende O'dur. (CC)
    O'ndan (CC) istiyoruz hastalığımızın, ayrılık ve uzaklığımızın ilaçlarını... YA RABBÎ BİZE İMAD EYLE!... AMİN
    يَااَيُّهَاالَّذِينَ اَمَنُوااِتَّقُوااللَّهَ وَابْتَغُوااِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ
    "Ey iman edenler! Allah'tan (CC) hakkıyla korkun. O'na (CC) (Sizi ulaştıracak, kavuşturacak) vesile arayın." (MAİDE 35)
    يَااَيُّهَاالَّذِينَ اَمَنُوا
    Dikkat edilirse Rabbimiz (CC):
    "Ey iman edenler" buyuruyor. Bu hitabı kerimi, biz ayrılık ve uzaklık derdine duçar olmuş (tutulmuş) imanlı kullarınadır.
    اِتَّقُوااللَّهَ
    Eğer bu dertten kurtulup Rabbinize kavuşmak istiyorsanız; "Allah (CC))dankorkunuz" buyurmakla imanımızıda sebat etmemizi ve
    وَابْتَغُوااِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ
    "Ona (Bana sizi ulaştıracak, kavuşturacak) vesile arayın" ilacını tavsiye ve emir buyurmaktadır.
    Şimdi derdim izin devasının "Bir vesile" olduğunu anladık. Acaba bu "vesile" ne olabilir?
    Yine Rabbimize (CC) soruyoruz?:
    قُلْ هَذِهِ سَبِيلِىاَدْعُوااِلَىاللّ َهِ عَلَىبَصِيرَةٍ اَنَاوَمَنِ اتَّبَعَنِى
    "Ey Muhammed! Deki: Benim yolum budur. Ben ve bana uyanlar basiret üzere (Rabbimizi, emir ve yasaklarını, bilip ona göre hareket ederek) insanları Alah'a (CC) (îman etmeye, ibadet etmeye, O'nu bilip, O'na yaklaşmaya) çağırıyoruz." (YUSUF) 108)
    Gayemiz; Hem allah'ın (CC) emri olduğu için, hem nimetlerine şükür babından ve hemde bizzat kendi kurtuluşumuza giden tek yol olduğu için, Rabbimize kayıtsız şartsız kul ve dost olmaktır.
    İnsanoğlu, dünya kurulduğundan buyana, gelmiş geçmiş yüzbinlerce Peygamber (Salavatullahi Aleyhim) ve hesabı rakamla ifade edilmeyecek sayıda Âlim, Fazıl, Salih, Veli ve Mürşidler vasıtasıyla Allah'a (CC) Kul olmak, O'na (CC) ulaşmak ve kavuşmak uğruna çaba harcamış, hayatlarını bu yola feda etmişlerdir. Cenab-ı Hak Kanun-u ilahisi (kendi kanunu) gereği her işe bir sebep yaratmıştır. İnsanları hidayet ve irşad-ı için de Peygamberleri (SAV) ve O Peygamberlere kemal-ı ittiba eden (eksiksiz uyan) Alim ve Mürşitleri vesile kılmıştır. Ancak şuna çok dikkat edilmelidir ki, bu zatlar hidayete vesiledir. Kendilerinin hidayet etme yetkisi yoktur.
    وَاللَّهُ يَهْدِىمَنْ يَشَاءُ
    "Allah
    (CC), (kullarından) dilediğine hidayet eder" (BAKARA 213)
    Kanun-u ilahisi gereğince hidayet etme yetkisi ancak Allah'a (CC) mahsustur.
    Enes'den (RA) buyuruyor ki: "Mirac'a çıktığım zaman bakırdan tırnakları ile yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan bir grup insanla karşılaştım "Ya Cebrail, bunlar kimdir? diye sordum. Bana, bunlar başkalarının şereflerine dil uzatarak onların ölülerinin etini yiyen kimselerdir" diye cevap verdi. Ebu Davut (Riyazu-s Salihin Cild 3)
    Bu hadis-i şeriften anladığımıza göre. Peygamber Efendimiz (SAV), insanlar içerisinde, Allah'ın (CC) en yakın dostu ve Vahy-i ilahi ile şereflenmiş Peygamberlerin (AS) efendisi olduğu halde: Allah'ü Teala Hazretleri O'na bizzat:
    "Habibim Ya Muhammedi seni, cemalimi seyretmek üzere Miraç etmeye davet ediyorum, hemen çık gel" şeklinde çağırması mümkünken, böyle yapmayıp, O'na (SAV) Miraç esnasında arkadaşlık etmesi ve Allah'ın (CC) Zat-ı Paki Sübhanisini (Cemalini) seyretmeye giden yollarda,
    O'na (SAV) rehberlik (yol göstericilik) yapması için Cebrail'i (AS) gönderdi.
    Hal böyleyken, size ne oluyor ki? Bu zayıf imanınızla, bir sürü hata, günah ve isyanınızla, Rabbimize kavuşmaya vesile kabul etmiyor, aramıyor, hatta ve hatta, dahada aşırı giderek, bu halis tevhid inancının temel kaidelerinden olan "Rabbine bir vesile ile ulaşmak" yoluna intisab etmiş (bağlamış) mucahid, muvahhid, muhsin kimselere müşrik diyebilecek kadar alçalıyor, sapıtıyorsunuz. Haberiniz olsunki:
    "Allah (CC) haddi aşanları (Allah'ın hükmünden aşırı gidenleri) sevmez." (BAKARA 190) Derhal bu yanlış davanızdan vazgeçip tevbe ediniz. Zira Rabbi-i kerimimiz:
    يَااَيُّهَاالَّذِينَ اَمَنُوااتَّقُوااللَّهَ وَكُونُوامَعَ الصَّادِقِينَ
    "Ey iman edenler! Allah'ü Teala'dan korkun. Ve sadıklarla beraber olun." (TEVBE 119)
    وَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ اَنَابَ اِلَيَّ
    "(Ey insanoğlu) ! Bana (Rabbine) yönelen kimsenin yoluna uy" (LOKMAN 15)
    اَلاَاِنَّ اَوْلِيَاءَاللَّهِ لاَخَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَهُمْ يَحْزَنُونَ
    "İyi biliniz ki Allah'ın (CC) dostlarına (Dünya ve ahirette) korku yoktur. Ve onlar (çalışmalarının mükafatını alamamak ve maksutlarına ulaşamamak gibi) hüzne (üzüntüye) de düşmeyeceklerdir." (YUNUS 62-63)
    فَدْخُلِىفِىعِبَادِىوَادْخُلِى جَنَّتِى
    "Girin kularımın (salih kullarımın) içine. Girin Cennetime." (FECR 29-30)
    وَالَّذِينَاَمَنُواوَعَمِلُواا صَّالِحَاتِلِنُدْخِلَنَّه ُمْ فِىالصَّالِحِينَ
    "İman edip amel-i salih işleyenler (varya) elbette biz onları salihlerin arasına girdireceğiz." buyuruyor (ANKEBUT 9)
    "Sadıklarla beraber olun." KİMDÎR BU SADIKLAR?
    Sadıklar öyle kimselerdir ki, onlar, Alem-i Ervahta (Ruhların toplandığı yerde) Rabbimizin:
    "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusuna:
    - "EVET Yarabbi Sen bizin Rabbimizsin."
    Diye verdikleri cevaba muhalif (zıt) yaşamayacaklardır.
    Sadıklar o kimselerdir ki: Kendilerini yoktanvar eden Allah (CC) hakkında şöyle tefekkür ederler:
    Allah'ü Teala hazretleri VÜCUD (VAR OLMAK) sıfatının tecelliyatı (izharı ve isbatı) olarak beni var etmiştir. O halde bu varlık ondandır, ben aslında yok hükmündeyim. Bu sebeple benim kendime varlık vererek üstünlük taslamam, ibadetlerimi kendimden bilmem caiz olmaz.
    Varlığı kendi zatından olan Rabbim (CC); HAYAT (DİRİ OLMAK) sıfatının tecelliyatı (izharı ve isbatı) olarak beni yaşatıyor. O halde bu yaşayışım benden değil "Hiç ölmeyecek diri olan" Rabbimdendir. Binaen aleyh bu yaşantımı, O'nun emir ve yasaklarına zıt olarak geçiremem. Çünkü birgün benim vücudumdan bu hayat sıfatının tecelliyatını kaldıracak ve ben öleceğim, bu yaşantımın hesabını vereceğim der. Ve.... Her şeyi bütün incelikleriyle bilen ve haberdar olan Allamül Guyüp (En gizlileri bile ziyade bilen) Allah'ü Zül Celal Hazretleri, İLİM sıfatının tecelliyat-ı olarak bana yürümeyi, konuşmayı, yatmayı, kalkmayı, yemeyi, içmeyi, ağlamayı, gülmeyi, kanım ve zararımı öğretti. Buna göre bende yürüyüşümü, oturuş ve kalkışımı, O'nun (CC) emirlerine uygun bir şekilde (rızasına layık) ayarlamalıyım. O'nun (CC), verdiği rızıkların helalinden yeyip içmeli, haramlara yaklaşmamalıyım. O'nun (CC) rızasına uygun bir şekilde tebessümle gülmeliyim. Müminlerin derdine, kendi hatalarıma, Allah (CC) rızası için ağlamalıyım. Hayatımı, O'nun (CC) rızasına layık olan ilimler ve ameller yolunda harcamalıyım. Karanlık gecede, kara taşın üstünde yürüyen kara karıncayı dahi görüp, onun ayak sesini işiten Rabbim, bana SEMİ (işitmek) sıfatımın tecelliyatı olarak işitme hasleti vermiştir. Eğer O (CC) bu tecelliyatını kaldırsa ben hiçbir şeyi işitemem, sağır olurum. Bana bu nimeti O (CC) verdiğinden dolayı, bu benim kendi malım olmayıp O'nun (CC) bana emanetidir. Dolayısıyla bu işitmek nimetini O'nun (CC) rızasına layık olarak kullanmadığım takdirde emanete ihanet etmiş olurum. Şeklinde düşünür. Ve...
    Bütün gizliliklerden haberdar olan, zifiri karanlıklarda dahi gören. Yüce Rabbim (CC) BASAR (GÖRMEK) sıfatının tecelliyatı olarak bana görmeyi verdi, O (CC) gördürmesse ben önümü bile göremem. Kör olurum. O halde ben bu görmek nimetini O'nun (CC) emir ve yasaklarını öğrenmekte, O'nun (CC) helal ve haramını tanımakta kullanıp. Emirlerini uygulamaya, yasaklarından kaçmaya, helal olan rızalarından yiyip, haram olanlardan ise yüz çevirmeye çalışmalıyım O'nun (CC) bak dediği yere bakmayı ibadet, bakma dediği yere bakınayıda isyan kabul edip, ona göre hareket etmeliyim.
    Her istediğini istediği anda yapmaya kâdir olan Rabbim bana, İRADE (ISTEMEK-DİLEMEK) sıfıtının tecelliyatı olarak, istemek ve arzu etmek huyu vererek, bana: "Hak belli batılda belli, ister hak yoldan git Cennete ulaş, istersen batıl yoldan git cehenneme kavuş" diye muhayyerlik (seçme hakkı) tanıdı.
    Öylese, hem Allah'ın (CC) bu nimetine şükür babından, hemde kendi menfaatim icabı hakkı arzu edip, hak yolu seçmeli ve hak yola can feda etmeliyim diyen kimse, sadık kimsedir.!
    Kuvvet ve Kudreti bütün güçlerin üstünde olan ve herşeye gücü yeten Rabbim (CC), bana KUDRET sıfatının tecelliyat-ı olarak güç ve kuvvet verdi. Bu kuvveti onun dinini öğrenmek, yaşamak ve yaymak için harcamak şartıyla O'na teşekkür etmem lazımdır. Diyen kimse sadık kimsedir.
    KELAM (KONUŞMAK) sıfatına sahip olan Rabbim (CC), bana bu sıfatının tecelliyat-ı olarak konuşma kabiliyeti verdi. O konuşturmasa ben bir kelime bile söyleyemem. O halde bu konuşma kabiliyetimi, O'nun dinini öğrenmek ve anlatmak yolunda kullanarak ve her zaman, her yerde, O'nu (CC) zikrederek, O'na. (CC) teşekkür edenlerden olmalıyım. Diyen Allah dostu ve sadık kimsedir.
    İşte ey insan sende insansın, yukarıdan beri sıfat ve vasıflarını saydığımız zatta insandır. Normal bir insanla sadık insan arasındaki fark şudur. Sadık insan derki:
    "Ben yoktum, O (CC) var etti. Ben yaşamıyordum, O yaşamak verdi. Ben bilemezdim, O öğretti. Ben duymazdım O duyurdu. Ben göremezdim O gördürdü. Ben dileyemezdim O bana istek ve arzu verdi. Benim gücüm yoktu O bana kuvvet verdi. Ben konuşamazdım O konuşturdu, Demekki ben hiçbir şeyi olmayan bir YOK'um. O Herşeyin sahibi O, Bende O'nun, Sende O'nun, Tende O'nun, O'na bende feda, malda feda, Tende feda, canda feda olsun.
    قُلْ هَلْ يَسْتَوِىالَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لاَيَعْلَمُونَ
    'Deki: Hiç (Allah'ı (CC)) bilenlerle, bilme
    yenler bir olurmu?" (ZÜMER 9)
    Ebu Hureyre (RA) şöyle demiştir: Rasullullaha (SAV) şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah (CC) şöyle buyurdu: Her kim benim bir dostuma (beni tanıyan ve bana ihlasla ibadet eden bir kuluma) düşmanlık ederse, ben ona harp ilan ederim. Kulum bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili olan hiçbir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibadetlerle de yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim.
    Ben kulumu sevince, artık işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı (mesabesinde) olurum (ve bu uzuvlarıyla meydana gelmesini arzu ettiği bütün dileklerini veririm.) (diliyle de) her ne isterse muhakkak onlarıda kendisine ihsan ederim. Bana sığınmak isteyincede muhakkak kulumu sığındırır (korur)um (BUHARİ RİKAK 38)
    Böyle bir Allah dostu. Her işittiğini hak kulağıyla işitir, her gördüğünü hak gözüyle görür, her bildiğini hak bilgisiyle bilir, hiç bir işinde şaşmaz, yanılmaz, aldanmaz, aldatılmaz, doğruca muradına erer.
    Diğer insan türü ise bunlardan habersiz, hayvan gibi, hatta hayvanlardan dahada aşağıdır.
    Bütün bunlardan dolayı Rabbimiz: "Sadıklarla beraber olun" buyurmaktadır.
    Büyük Alim Ubeydullah Ahrar Semerkandi (K.S) bu ayet-i şöyle tefsir ediyor. "Şüphesiz sadıklarla beraber olmak, surette ve manada onlarla beraber olmaktır." Onlarla surette beraberlik bizzat yanlarında oturup sohberlerine katılmakla hasıl olur. Manada beraberlik ise; onlara, Allah (CC) için can-ı gönülden bağlanıp, sevmek ve onların suretleri (dış görünüşleri) ile beraber, ruhaniyetlerini (Allah (CC) katındaki manevi makamlarının üstünlüğünü) kalp gözünün önüne getirerek düşünmek ve Onların, kendisininde dostluk makamına ulaşmasına vesile olmalarını ve bu yolda yardımda bulunmalarını talep etmektir. Nitekim Mevla Teala Hazretleri:
    وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةًوَرَحْمَةً
    "O (Allah) sizin aranıza sevgi ve acıma koydu."
    (RUM 21) buyurmaktadır. Rasül-ü Zişan Efendimiz (SAV)
    اَلْمَرْأُمَعَ مَنْ اَحَبَّ
    "Kişi sevdiği ile
    beraberdir" (BÜHARÎ)
    اَلرَّجُلُ عَلَىدِينِجَلِيلِهِ
    "Kişi arkadaşının (dostluğunun) dini (ahlakı) üzeredir" (Celaleyn tefsiri, BÜHARÎ) buyurmaktadır.
    Sadık olan Allah dostunu sevmek, kişiye Allah'ı (CC) sevmeyi hatırlatır. O'nu görür gibi olmak (Rabıta etmek, yani onu düşünmek) Mevla'nın (CC) cemalini görür gibi olmayı hatırlatır. Çünkü her sanatkar çırağına kendi mesleğini öğretir.
    Bir Hadis-i Şerifte:
    عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ قِيلَ يَارَسُوالَ للَّهَ اَىُّجُلَسَاءِنًَاخَيْرٌق َالَ مَنْ ذَكَّرَكُمْ بِاللَّهِ رُؤْيَتُهُ وَزَادَفِىعَلَيْكُمْ مَنْطِقْهُ وَذَكَرَكُمْ بِا ْلاَخِرَةِعَلَيْهِ
    "İbn-i Abbas (R.A.)'dan rivayet edildiğine göre, bir kere Rasûlullah (SAV) Efendimiz'e: "Meclis arkadaşlarımızın en hayırlısı hangisidir? Diye sorulduğunda, Efendimiz (SAV): "Kimi görmek size Allah'ı (CC) hatırlatıyorsa, kimin konuşması sizin ilminizi artırıyor, kiminde ameli size ahireti hatırlatıyorsa (İşte onlar en hayırlı arkadaşlarınızdır) buyurdu (ASKALANİ- EL MATALİB-UL ALİYE 3/193)
    هُمْ جُلَسَاءِ
    Allah'ü Teala'nın: "Onlar meclis arkadaşları (m)dır" (BÜHARÎ DAAVAT 66)
    Hadis-i kudsisi gereğince de onlarla oturmak, zikredilen (aranılan) Mevla ile beraberliği kazandırır.
    Onlarla oturmak, ya bizzat yanlarında bulunmakla, yada onların yanında kendini düşünmekle gerçekleşir. Çünkü, sen kimi neyi düşünüyorsan O'nunla berabersin!
    Zira Allah dostları (sadıklar); kalbini Allah'ın (CC) Rahmet nazarıyla nazar ederek nurlandırdığı bahtiyar insanlardır. Daha açık bir ifade ile, O sadık kimseler; Allah'ın (CC) zatı ile tecelli edilip nurlandırdığı ve Hazret-i Musa'nın (A.S) da kendisine yönelerek (karşısına geçerek) mekandan münezzeh (beri) olduğu halde Mevla ile mükâmele ettiği (konuştuğu) ağaç gibidir.
    O halde ey kardeşim! insafa gel. Bu Allah dostuna yapılan Rabıta (O'nu düşünerek kalb gözünün önüne getirmek), O'nun etine kemiğine değil O'na tecelli buyuran HAKKA"dır. Esefler olsun O kimselereki, böyle ilahi nurlara gark olmuş Allah dostlarından mahrumdurlarda, bu mahrumiyetleri onları "Rabıta" konusun da şaşırtmıştır. Bu sebeple Hak dostuna Rabıta yapmayı, O'na uluhiyet (O'nu ilah yerine koymak) gibi zannetmişler. Ve böylecede çok büyük bir fesada düşmüşlerdir.
    Yine Rabbimiz (CC) Kur'an-ı Azimde:
    فَوَجَدَاعَبْدًامِن عِبَادِنَااَتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَاوَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّاعِلمًا*قَالَ لَهُ مُوسَىهَلْ اَتَّبِعُكَ عَلَىاَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّاعُلِّمْتَ رُشْدًا
    "Nihayet kullarımızdan bir kul (olan Hızırı) buldular ki; biz O'na katımızdan bir vahiy vermiş ve tarafımızdan (gayblara ait özel) ilimler öğretmiştik. Musa (A.S.) O'na: "Sana öğretilen ilimden bana öğretmek şartıyla sana uyayım mı? dedi (KEHF 65-66)
    Dikkat edilirse, bu Ayet-i Celilelerde Rabbimiz bize Musa (AS) gibi büyük bir Peygamberin bile, manevi ilimler elde etmek için nurlara, hikmetlere garkolmuş bir Allah dostunu vesile etmiş olduğunu kıssa etmiş (anlatmıştır), gerçek akıl sahipleri:
    فَاسْءَلُوااَهْلَ الذِّكْرِاِنْ كُنْتُمْ لاَتَعْلَمُونَ
    "Bilmiyorsanız zikir ehlinden (bilenlerden) sorun! (ENBİYA 7)
    Ayet-i Celilesi hükmünce bu kıssadan, bir türlü sırrına eremedikleri "kulun Mevla ile berebarliği ve Mevla'nın kuluna yakınlığı" gibi dertlerinin ilacını ARÎF-İ BİLLAH olan (Allah'ı (CC) bilen). Hak dostlarından dinlemek, öğrenmek ve yaşamak hissesini alsınlar.
    Başka bir Ayet-i Celiledede Rabbimiz (CC)
    فَادْخُلِىفِىعِبَادِىوَادْخُلِ ىجَنَّتِى
    "Kullarımın içine gir, Cennetime gir"
    buyurmaktadır. (FECR 29-30)
    Hususi (özel) kullar zümresine girmek, saadet-i
    ruhaniye (ruhun mutluluğu) ile, onlarla beraber Cennete ve derecelerine kavuşmak ise cismani (bedenle) alakalı saadettir, (mutluluktur)
    Necmüddin-i Kübra (KS) Hazretleri, "Te'vilat-ı Necmiye" isimli kitabında bu ayet-i Kerimenin te'vilini yaparken: "Benim (zatım) la ve sıfatımla baki (tarikattan sonra hakikata kavuşarak manevi diriliği bulmuş) olan kullarımın içine gir. Zatını (kendini) ve enaniyetini (benliğini) yok ettiğin için zalimin cennetine gir." diye mana vermiştir. Büyük Şeyh Efendi Mustafa ismet GARÎBULLAH (KS) Risale-i Kusiyesinde: (SAHİFE 91)
    ÇÜ MİR'ATTİR VELİYYULLAH KULÛ Bİ
    VİRÎR HERKİM GÖNÜL GİDER HUCÛBİ
    ANA CARİ OLUR KEVSER ŞURÛBİ
    İÇENLER MEST OLUR EYLER TURÛBİ
    GÖNÜLLERE GİRÜB HAKKA GİDELİM
    CEMAL-İ BÂ KEMALE SEYR ÎDELİM
    buyurmaktadır.
    Çünkü Allah dostlarını kalpleri aynadır. (Allah'ın nur aynası) onlara gönül verenlerin (Rabıta edenlerin) perdeleri gider. (Allah (CC) ile arasındaki beraberliğe ve ona yakınlığa engel olan, her tür düşünceden meydana gelen, kalplerindeki perdeler kalkar.) Kevser şurubu gibi olan Allah'ın (CC) Feyz-i ilahisi (Tarikat feyzi) Onun kalbine akar. O feyizden içenler hayran olup, sevinçlerinden dolayı kendilerine gelen hafiflikten (kuş gibi) uçarcasına ibadet ederler. Öyleyse bizde Allah dostlarının kalblerine girip, onlar vasıtasıyla Hak Teala'nın (CC) Cemalini dünyada görür gibi olmaya, ahirette de görmeye kavuşalım. inşallah. AMİN!
    Peygamberimiz (SAV):
    قَالَ فَأَخْبِرْنِىعَنِ اْلاِحْسَانِ قَالَ اَنْ تَعْبُدَاللَّهِ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَاِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَاِنَّهُ يَرَاكَ
    "(Cibril-i Emin (AS) Sordu: İhsan nedir?
    Efendimiz: "İhsan; senin Rabbini (CC) görüyormuş gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O'nıı (CC) görmüyorsan (Bilki) muhakkak O (CC) seni görmektedir." Buyurdular. (ŞEYHAYN CİBRİL HADİSİ)
    Bizim gayemizde, Rabbimizi (CC) görür gibi yaşamak, her halimizde bu hal üzere ifâ etmek (yerine getirmek), hatta ve hatta ölürken dahi son nefesimizi bu ulvi nurların pırıltısıyla noktalayıp, ahirette de, O Rabbimiz'in (CC) Cemalini mekandan münezzeh olduğu halde seyretmektir.
    Öyleyse; bütün ameller niyetlere bağlı oldıığuna göre; Bir Müslamanın; Mevla Teâlâ (CC)'nın, Habibinin ve Kitabının ahlakıyla ahlaklanmış bir mürşid-i kamili (Allah dostunu); Allah'ın (CC) nur aynası ve Rasülullah'ın (SAV) varisi (vekili) olduğunu itikad ederek, O'na Rabıta etmesi (O'nu sevgiyle düşünmesi) halis (karşılıksız) bir tevhid yoludur. Çünkü maksud (kavuşulmak istenilen) Allah (CC), Mürşid ise onun yoludur.
    Mevla'nın Manevi hilafetide, bu zatlarla kıyamete kadar (kaim) ayakta durucudur. Burada mürşid (allah dostu) bir eğitim ve öğretimci gibidir. Dolayısıyla, kendisi bizzat maksud olmayıp, asıl maksud ve matlub olan (istenilen ve arzu edilen) Allah'a (CC) ulaşmaya bir vesiledir.
    AIlah'ü Teala'nm (CC), ağaca, zatıyla tecelli buyurup, Musa (AS)'ında o ağaca yönelerek (yüzünü ona çevirerek) Mevla (CC) ile konuştuğu gibi.
    Cebrail (AS) vasıtasıyla Peygamber Efendimiz (SAV) miraçta mekandan münezzeh olarak Rabbimiz (CC) ile görüştüğü gibi...
    Cenab-ı Hak (CC):
    لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَفِىسَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
    "Habibim)! senin ömrüne (yaşamana) yemin ederimki, şüphesiz onlar, sarhoşluk (azgınlık)ları içinde hayret eder bir haldedir. (HICR72)
    اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ*مَالَكُم ْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
    "Biz, hiç Müslimleri (Allah'a teslim olmuş kulları) Mücrimler (günahkarlar) gibi tutarmıyız? Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?
    (KALEM 35-36)
    اَمْنَجْعَلُ الَذِينَ اَمَنُواوَعَمِلُوالصَّالِ حَاتِ كَالْمُفْسِدِينَ فِىاْلاَرْضِ اَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّقِينَ كَالْفُجَّارِ
    "Yoksa biz, iman edipte iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Yoksa müttekileri (Allah'ın azabından sakınanları), fâcirler (sapıklar) gibi mi tutacağız?" (SAD28)
    وَمَايَسْتَوِىاْلاَعْمَىوَالْب َصِيرُ*وَلاَالظُّلُمَاتُ وَلاَالنُّورُ*وَلاَالظِّل ُّ وَلاَالْحَرُورُ*وَمَايَسْتَوِى اْلاَحْيَاءُوَلاَاْلاَمْو َاتُ اِنَّ اللَّهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَاءُوَمَااَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِىالقُبُورِ
    "Kör ile gören (Mümin ile kafir) bir olmaz. Karanlık ile nur (iman ile küfür) bir olmaz. Gölge ile kavurucu sıcak (Cennet ile Cehennem) bir olmaz. Diriler ile ölüler, (Allah'ı (CC) bilenler ile bilmeyenler) bir olmaz. Şüphesiz allah (CC) (hakkı), dilediğine işittirir. (Ey Rasulüm) sen kabirlerde olanlara işittiremezsin! (FATIR 19-20-21-22)
    وَلاَتَقْفُ مَالَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَوَالْفُؤَادَكُ لُّ اُولَءِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُلاً
    "Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü, kulak, göz ve gönül, bunların hepsi mesul (yaptığından sorumlu)dur" buyurdu. (İSRA 36)
    Bu arada Rabıtanın kitap ve Sünnetten delili varmıdır? diye sorulacak olursa, biz deriz ki, "Evet, Kitap, Sünnetve Kıyasla delili sabittir."
    KİTAP: (KUR'AN) DELİLİ:
    Hak Teala'nın
    وَابْتَغُوااِلَيْهِالْوَسِيلَة َ
    "Ona (CC) (Allah'a (CC)) (sizi kavuşturacak) vesile arayın." (MAÎDE 35)
    Kavli şerifidir. Buradaki vesileden murat. Rabıtadan başka şeylerdir denilirse, biz derizki "mana umumidir, vesile arama emri mevcut olduğuna göre rabıta, vesilelerin en üstünüdür. Zira en büyük vesile Peygamber (SAV) efendimiz veya O'nun (SAV) vefatından sonra O'nun (SAV) yolunu eksiksiz takib eden varisleridir. (Vekilleridir.) Hak Teala'nın:
    "(Habibim!) De ki: Siz Allah'ı (CC) seviyorsanız bana uyunuz" (ALÎ ÎMRAN 31)
    Kavli şerifide böylece rabıtaya işarettir. Zira ittiba (uymak), uyulan kimseyi görmek veya onu düşünmekle hasıl olur. Eğer bu iki şarttan ikiside olmazsa
    uymak sayılmaz.
    SÜNNET İLE DELİLİ: İmam-ı Buhari'nin (RA) zikrettiğine göre: "Hazret-i Ebu Bekr's-Sıddık (RA), bir gün Efendimiz'e (SAV): "Ruhaniyet itibariyle helada bile aklımdan (düşüncemden) ayrılmıyorsunuz? diye şikayet etti. Çünkü bu halinden çok utanırdı. Bunun üzerine Efendimiz (SA) bunu caiz görüp, O'na devamı için ruhsat verdi."
    KIYAS İLE DELİLİ: Vesileleri, maksut bizzat (asıl aranan Mevla'yı (CC)) bulmaya vesile ve yardımcı olmaları yönünden düşünmekte bir beis (hata günah) yoktur. Ancak, yasak olan (günah olan) vesilenin kendisini bizzat maksat kabul etmektir. Rabıtayı inkar edenler bu iki işin arasını ayırt edebilmekten acizdirler.
    Bu kadar açıklamadan sonra, Allah'ü Teala'ya (CC) ve Rasulullah'ı (SAV) inanan, ehli sünnet vel-cemaat inancına sahip hiçbir kimsenin rabıtayı inkar etmesi ve buna "şirk" demesi caiz değildir.
    Ancak şeklini bilmeyen ve rabıtanın hakikatından haberdar olmayanlar, inkar ederlerse, hakikatı anladıklarında kabul ederler. ve önceki inkarlarının bilmeyerek (işi anlamaksızın) kuru bir inattan kaynaklandığını anlarlar da vaz geçerler.
    Ey kardeşim gel bu yanlış davadan vaz geç sonra:
    Tandır tava geldi hamur tükendi, Akıl başa geldi ömür tükendi. Dersin
    Çıkmamış canda ümit vardır. Tevbe et ve hakkı kabul etmek hususunda inatçı olma. Haktan caymamak ve kaymamakta, inatçı ol!?..
    Yakin (Şüphesiz inançtan sonra) şüpheye düşmekten, hidayetten sonra delalete düşmekten ve saptırıcı fitnelerden Allah'a (CC) sığınırız...
    Ey Allah'ımız (CC)! Nebiyyi Emin (SAV) hürmetine, bize kendi muhabbetini, seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi nasib et.
    AMİN!

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.201, Level: 61
    Points: 8.201, Level: 61
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 249
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 249
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    haceesma - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Mesajlar
    353
    Points
    8.201
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Rabıta

    ALLAH razı olsun , emeğinize sağlık . ama eklediğiniz eserin ismini - müellifini açık bir şekilde yazarsanız ve fasılları belli ederseniz daha faydalı olacağını düşünüyorum .
    dua ile...

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 18.904, Level: 87
    Points: 18.904, Level: 87
    Level completed: 11%,
    Points required for next Level: 446
    Level completed: 11%, Points required for next Level: 446
    Overall activity: 7,0%
    Overall activity: 7,0%
    Achievements
    yagmurdamlasi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Sitemizin Ninesi
    Üyelik tarihi
    Jan 2009
    Mesajlar
    2.304
    Points
    18.904
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    19

    Standart Cevap: Rabıta

    KUR'AN VE SÜNNET'İN EMRETTİĞİ RABITABazıları tasavvufta tarif ve tavsiye edilen rabıtayı tenkit etmekteler. Kimi bu tenkidin şiddetini artırıp rabıtaya şirk diyecek kadar ileri gitmektedir. Acaba birisine göre ibadet, diğerine göre felaket olan bu rabıta nedir?

    Tasavvufta rabıta, terbiyenin temeli ve en büyük zikir sebebi görülürken, onu şirk gören kimse hangi delil ve mantıkla bu sonuca varabiliyor?

    Gerçekten şirke götüren bir rabıta çeşidi mevcut mudur?
    Rabıtanın Kur’an ve Sünnet’te bir örneği, benzeri, delili ve tarifi var mıdır? İnsan terbiyesi için rabıtanın gereği nedir? Bütün bunlar, cevap arayan sorulardır.


    Aslında çözüm kolaydır. Aramızda bir ihtilaf varsa, yapılacak iş hakeme gitmektir. Din işlerinde hakem Kur’an ve Sünnet’tir. Biz de önce Kur’an ve Sünnet’e bakacağız. Onlarda rabıtanın nasıl ele alındığını inceleyeceğiz.

    “Rabıta”, “ribat”, “murabata” kelime olarak “rabt” kökünden gelmektedir. Rabıta ve rabt, sözlükte iki şeyi birbirine iyice bağlamak anlamına gelir. Bu kelimeye, iki şeyi birbirine bağlayan ip, alaka, şiddetli muhabbet, münasebet, ilgi ve sevgi ile bir şeye bağlılık, cesur ve dayanıklı olmak gibi manalar da verilmiştir. (Cevherî, Sıhah; İbnu Manzur, Lisanu’l-Arab; Zebidî,Tacu’l-Arus.)

    Bu kelimeler kullanıldıkları yere göre, bir şeyin üzerinde sabit durmak, kendini hapsetmek, başkasından kesilip bir şeye tam yönelmek gibi manalar da taşımaktadır. (Razî, Tefsir-i Kebir; Kurtubî, el-Cami li Ahkami’l-Kur’an; İbnu Kesir, Tefsir.)

    Kur’an ve Sünnet’te anlatılan rabıta çeşitleri de, bu manaların birini veya birkaçını içermektedir.

    KUR'AN'DA RABITA GEÇİYOR MU?

    Kur’an’da rabıta kelimesi açıkça zikredilmektedir. Bunu şu ayette görüyoruz:

    “Ey iman edenler! Allah yolunda sabredin, düşmanlarınız karşısında sebat gösterin, rabıta yapın / Allah’ın korumanızı istediği sınırları bekleyin, Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i İmran, 200)

    Bu ayetteki “rabıta yapın” emri, her mümini ilgilendiren bir emirdir. Tefsirlerde burada geçen rabıtaya şu manalar verilmiştir: Düşmanların saldıracağı yerleri gözetleyin, sınırları bekleyin. Dininizi tehlikelerden koruyun. Nefis ve şeytan düşmanlarına karşı uyanık olun. Onların kalbinize girmesine yol vermeyin. Allah’ın çizdiği sınırları iyi gözetin, ilâhi hükümlere harfiyen uyun. Namaz vakitlerini gözetleyin ve mescitleri ibadet, taat ve zikir ile mamur edin. (Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensur; İbnu Kesir, Tefsir.)

    Yüce Allah’ın her müminden istediği rabıta, kalbini Yüce Allah’a bağlamaktır. Her işte O’nun rızasını gözetmektir. Bütün yaptıklarında helal ve haram sınırına dikkat etmektir. Kalp kâbesini günah kirlerinden temizlemektir. Oraya Allah’ın sevmediği şeyleri sokmamak için gönlü kontrol altında tutmaktır. Kısaca, Yüce Allah’ın düşman olduğu şeyleri gönülden çıkarmak ve kötülüklerin esaretinden kurtulmuş, hür bir müslüman olmaktır.

    Rasulullah s.a.v. Efendimiz, “rabıta yapınız” ayeti indiği zaman, ashabına ayette anlatılan ribat ve rabıtanın ne olduğunu şöyle açıklamıştır:

    “Zor ve sıkıntılı zamanlarda güzelce abdest almak, kalbi mescitlere bağlı olmak, ibadet yerlerine çokça gidip gelmek ve bir namazı kıldıktan sonra diğer namaz vaktini gözetlemek var ya; işte sizin için ribat budur, işte asıl ribat budur, işte asıl ribat budur.” (Buharî, Tirmizî, Nesaî, Malik)

    Bu hadisten ribatın iki türlü manasının olduğunu anlıyoruz. Birisi manevi, diğeri maddi sınırları kontrol altında tutmaktır. Korunacak manevi sınırlar ilâhi emirler ve kalbimizdir. Maddi sınırlar ise düşmanın saldırı noktalarıdır.

    Kalbin Yüce Allah ile ne halde olduğunu kontrol etmeye murakabe denir. Zahiri düşmanları takip ve kontrol etmeye ise mücadele denir. Her ikisi de mümin için vazgeçilmez birer vazifedir. Çünkü ayette kurtuluş bunlara bağlanmıştır.

    TEFEKKÜR YA DA VARLIKLARI RABITA

    Kur’an ve Sünnet’te emredilen bir diğer rabıta şekli tefekkürdür. Tefekkür etmek, fikretmek, düşünmek aynı şeydir. Hepsi kalple yapılan bir ameldir.

    Düşünmek akıllı olmanın gereğidir. İnsanın en başta gelen özelliği düşünmektir. Tefekkür, boş ve gelişi güzel bir düşünce değildir; gizli bir ilim yoludur. Tefekkür kalp aynasında varlıkların iç yüzünü görmektir. Bilinene bakıp gizli olanı fark etmektir. Görünene bakıp görünmeyene ulaşmaktır. Delile bakıp hedefe varmaktır. Tefekkür, sanata bakıp sanatkârı tanımaktır. Kalp gözüyle Yüce Yaratıcı’nın varlıklarda gizlediği ilmini, kudretini, rahmetini ve hikmetini görüp, O’na hayran olmaktır. Bunun sonu O’nu sevmek, zikretmek, yüceltmek ve O’na teslim olup huzura ermektir. Kur’an’da bu sonuç tefekkür, tezekkür, teemmül, tedebbür, ibret, basiret, marifet ve muhabbete bağlanmıştır.

    Tefekkürü tarif ettik. Tezekkür, unutulan bir şeyi hatırlamak, unutmamak ve devamlı tekrar ederek onu kalpte tutmaktır. Teemmül, bir şeyi devamlı ve çok yönlü düşünerek içinde saklı olan manayı ortaya çıkarmaktır. Tedebbür, bir şeyi derinlemesine düşünmek ve arkasındaki gizli manayı çözmektir. İbret, bir şeyde verilmek istenen mesajı almaktır. Basiret, işin iç yüzünü görmektir. Marifet, bir şeyi asli haliyle olduğu gibi tanımaktır. Muhabbet, bir şeyi sevmek ve onunla huzur bulmaktır.

    Görüldüğü gibi, bütün bunlar bir irade, yöneliş, gayret, iman ve sabır istemektedir.

    'MÜRŞİD YERİNE ALLAH'I DÜŞÜN' SÖZÜ DOĞRU MU?

    Yüce Allah’ın zatı hariç, her şey düşünülebilir. Yüce Allah’ın zatı hiçbir şeye benzemediği için onu düşünmek mümkün değildir. Rasuiullah s.a.v. Efendimiz, bu konuda şu ölçüyü önümüze koymuştur:

    “Allah Tealâ’nın zatını tefekkür etmeyin/düşünmeyin. O’nun nimetlerini ve yarattığı varlıkları düşünün. Çünkü siz Allah’ın zatını düşünmeye güç yetiremezsiniz.” (Ebu’ş-Şeyh, Kitabu’l-Azame; Ebu Nuaym, Hilye; Tabaranî, el-Evsat; Beyhakî, Şuabu’l-İman; Elbanî, Sahiha.)

    Alimlerimiz bu hadisten hareketle şu temel kaideyi tespit etmişlerdir: “Her ne ki hayal edilir, o Allah değildir.” (Şa’ranî, el-Yevakıt). Yüce Allah’ın dışındaki her varlık düşünülebilir ve nasıl olduğu hayal edilebilir. Fakat Allah nasıl acaba diye düşünülmez, düşünülemez.

    Bu hadis, niçin bir mürşidi düşünüyorsunuz da Allah’ı düşünmüyorsunuz, diyenlere cevap vermektedir. Kâmil mürşid, bir varlıktır, kuldur, edep ve takva sahibi salih bir insandır. Allah’ın dostu, halifesi, şahidi, delili ve davetçisidir. Onu düşünmek, hayal etmek, kalpte canlandırmak, gönülde şekillendirmek, rabıta yapmak mümkündür, fakat bu durum Yüce Allah’ın zatı için mümkün değildir.

    AYETLER, İBRETLER

    Yüce Allah, Kur’an’da bütün varlıklara, yerlere, göklere, dağlara, denizlere, aya, güneşe, yıldızlara, geceye, gündüze, yağmura, rüzgara, insana, bitkilere, hayvanlara, tarihte olan olaylara “ayet”, “delil” ve “ibret” ismini veriyor ve onların yaratılmasına, seyrine, sevk ve idaresine, hareket ve sonuçlarına ibretle bakmamızı, onların üzerinde derin derin düşünmemizi emrediyor. Bir sivrisineğin halini, arının yaptığı balı, örümceğin ördüğü ağı misal vererek, akıl sahiplerinin ibret almasını istiyor. Cennet, Cehennem, Sırat, Mizan ve diğer ahiret hallerini safha safha anlatarak, hepsi üzerinde düşünülmesini bekliyor.

    Kısaca önümüze iki türlü ayet konmuştur. Birisi Kur’an ayetleri, diğeri kainat ayetleridir. Yüce Allah, bütünüyle Kur’an ayetlerini düşünüp öğüt almamız ve Allah’ın tek ilâh olduğunu anlamamız için indirdiğini haber veriyor. (Nisa, 82; Yusuf, 2; İbrahim, 52 v.d.)

    Aynı şekilde yerler, gökler ve içindekilerin de aynı hedef için yaratıldığını bildiriyor ve onlardaki bu ilmi insanların okumasını, içindeki mesajı almasını istiyor. (Bakara, 164; Âl-i İmran, 190-191; Yunus, 101 v.d.)

    Bu ayetler bize sadece kainatta olanı biteni haber vermek, onların isimlerini öğretmek ve arada bir kendilerini konu etmek için anlatılmıyor. Bunların tek hedefi kalbi uyandırmak ve Yüce Allah’a bağlamaktır. Çünkü disiplinli düşünmek, bir halden diğerine geçmek içindir. Tefekkürle kalp dirilir, hali değişir, sıfatı güzelleşir. Bu dirilik ve güzellik diğer lâtifelere yansır. Kalp gibi ruh, sır, hafi, ahfa, vicdan, akıl ve şuur da ayet ve delilleri tefekkürün sonucu oluşan ilim ve feyzden nasiplenir. Sonuç güzel ahlâktır.

    Tefekkürle cehaletten ilme, dünya hırsından zühde, kibirden tevazuya, benlikten edebe, nefretten sevgiye, korkudan emniyete, vesveseden zikre, boş işlerden ibadete, fani dostlardan ebedi sevgiliye yöneliş ve geçiş sağlanır. İşte buna seyr u sulûk, yani Allah’a gitmek denir. Bu hedefe giderken her şey bir vesileden ibarettir. Tefekkür de en güzel vesiledir. Bunun için, “uyanık kalple bir saat tefekkür yapmak, gaflet içinde bir sene ibadet yapmaktan hayırlıdır” denmiştir. (Ebu’ş-Şeyh, Kitabu’l-Azame; Gazalî, İhya)

    Kur’an’da, ayetlerden ibret almak ve sonuç çıkarmak için samimi iman, uyanık kalp, güzel yöneliş, takva, temiz akıl ve sabır gerekli görülmüştür. İman etmeyen ve aklı midesine, kulağı para sesine, gözü cüzdanına bağlı yaşayan kimseler, bu halleriyle kör, sağır, dilsiz, hissiz ve kıymetsiz birer varlık olarak tanıtılmıştır.

    Görüldüğü gibi tefekkür lazımdır. Tefekkürün hedefi şirkten kurtulmak, tevhide ve şükre ulaşmaktır. Bu şekilde tefekkür etmek, ibret almak, kendini kontrol etmek ve amellerini muhasebeye çekmek her müminin günlük amelleri arasında yerini almalıdır. Hadiste, aklı başında olan her müminin, gününün bir kısmını bu tefekkür için ayırması gerektiği belirtilmiştir. (İbnu Hıbban, Sahih; Ebu Nuaym, Hilye)

    MUHABBET RABITASI

    Kur’an ve Sünnet’te emredilen rabıtalardan birisi de muhabbet rabıtasıdır. Muhabbet rabıtası kalbi Allah’ın sevdiği şeylere bağlamak ve onları Allah için sevmektir. Bu sevilecek kimselerin başında Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz gelmektedir. Yüce Allah onu sevginin imamı, delili ve rehberi yapmıştır. (Âl-i İmran, 31; A’raf, 157-158) O’na uymadan Allah’ı seviyorum demek yalandır.

    Rasulullah s.a.v. Efendimiz, kendisi için her müminden şu derece bir sevgi ve kalp bağı istemektedir: “Sizden biriniz beni kendi nefsinden, ailesinden, çocuklarından, anne babasından ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe, tam iman etmiş olmaz, gerçek imanın tadını tadamaz.” (Buharî, Müslim, İbnu Mace, Ahmed)

    Ayrıca her müminden Ashab-ı Kiram’ı, alimleri, salihleri ve mümin kardeşlerini sevmesi, onları hayırla anması, kalbinde onlara yer vermesi, dualarına katması, onlarla ilgilenmesi istenmektedir. “Birbirinizi sevmedikçe mümin olamazsınız” hadisi, bu sevgiyi anlatmaya yeterlidir. Yüce Allah’ın: “Sakın zalimlere meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur.” (Hud, 113) uyarısını her kalp sahibi dikkate almalıdır. “Ey iman edenler Allah’tan korkun ve benim sadık kullarımla beraber olun.” (Tevbe, 119) ayeti, kalbin kimlere yönelmesi ve bağlanması gerektiğini göstermektedir.

    ÖLÜM RABITASI

    Kur’an ve Sünnet’te emredilen rabıtalardan biri de ölüm rabıtasıdır. Kur’an’da insanı dehşete düşürecek, hayrete sevkedecek ölüm halleri, kıyamet sahneleri ve ahiret manzaraları anlatılmaktadır. Bunlarla kalp dünyadan çekilip ebedi ahiret yurduna yöneltilmek istenmektedir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz, Abdullah b. Ömer’e: “Kendini ölmüş ve kabre girmiş say.” (Tirmizî, Ahmed) buyurarak ölüm rabıtasını tavsiye etmiştir. Bu rabıta ile insanın dünyanın boş sevgi ve zevklerinden çekilip ebedi ahiret güzelliklerine yöneleceğini, gafletin gidip kalbin dirileceğini ve günahlardan temizleneceğini haber vermiştir. (Tirmizî, Nesaî, Münavî, Beyhakî)

    Allah dostları tefekküre büyük önem vermişlerdir. İnsanın terbiyesi, konuşması kadar susmasından da anlaşılır. Ancak, boş konuşma ve kötü düşünce kınandığı gibi, içinde güzel düşünce ve tefekkür olmayan suskunluk da kınanmıştır.

    Velilerden Fudayl b. İyaz rh.a. der ki: “Tefekkür bir aynadır. Sana iyiliklerini ve kötülüklerini gösterir. Onda kalbinin halini görürsün.”

    Alimlerden Abdullah b. Mübarek rh.a., velilerden Sehl b. Ali k.s.’yi derin bir tefekküre dalmış halde gördü. Onun ahiret hallerini düşündüğünü anladı ve “Nereye kadar ulaştın?” diye sordu. O da, “Sırat köprüsüne kadar.” cevabını verdi.

    Bişr b. Haris rh.a., tefekkürle elde edilecek sonucu şöyle özetler: “Eğer insanlar Yüce Allah’ın büyüklüğünü anlayabilselerdi, ona isyan etmezlerdi.”

    RABITANIN SONUCU

    Tasavvuf büyüklerinin tarif ve tatbik ettiği rabıta da yukarıda anlatılan tefekkür çeşitlerinden birisidir. Rabıta, görülmesi Yüce Allah’ı hatırlatan kâmil bir veliyi gönül aynasında seyretmek ve üzerinde zuhur eden ilâhi tecellileri görüp, Yüce Allah’ı zikretmekten ibarettir.

    Diğer bir yönüyle rabıta, Yüce Allah’ın dostu ile gönülde beraber olmaktır. Onun kalbine emanet edilen ilâhi nura bağlanmaktır. Onun ilâhi aşkla kaynayan kalbine inen feyizden nasiplenmektir. Velideki dostluk sırrını düşünmektir. Salihleri özlemek ve onlardaki güzel ahlâka özenmektir. Sevgi atmosferi içinde kalbi uyandırıp Hakka yöneltmektir.

    Kısaca rabıta, Allah’ın yeryüzündeki şahidine bakarak Allah’ı tanımaktır. İşte tefekkürün özü de budur

Benzer Konular

  1. Rabıta
    By BaRLa in forum İslami sorular
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 23.06.09, 22:51
  2. Rabıta
    By BaRLa in forum Risale-i Nur'u Yeni Tanıyanlara
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 20.06.09, 18:02
  3. Rabıta - Rüya
    By BaRLa in forum Risale-i Nur Fihristi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.06.09, 09:59
  4. Rabıta
    By Reyhani in forum Sofilik Adabı
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 10.04.09, 11:49
  5. Râbıta-i Telebbüsiyye
    By Konyevi Nisa in forum R -Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.12.08, 11:37

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •