Fâtıma aleyha's-selâm: Peygamber, vefatına yakın bana ailesi içinden kendisine ilk kavuşacak kimsenin ben olduğumu gizlice söyleyince, ben sevincimden güldüm, demiştir.
İbn Abbâs da:
Şübhesiz güldüren de, ağlatan da ancak Allah'tır, demiştir .
110-.......Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o daUrve'den; o da Âişe(R)'den şöyle haber verdi: Rifâa el-Kurazî karısını boşadı ve boşamayı kesinleştirdi. Ondan sonra o kadınla Abdurrahmân ibnu'z-Zubeyr el-Kurazî evlendi. Bir müddet geçince kadın, Peygam-ber(S)'e geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Bu kadın Rifâa'nın yanında onun karısı idi.Rİ-fâa onu üç boşamanın sonuncusu ile kesin olarak boşadı. Ondan sonra bu kadınla Abdurrahmân ibnu'z-Zubeyr el-Kurazî evlendi. Fakat şu bir gerçek yâ Rasûlallah, vallahi Abdurrahmân'ın beraberinde bulu*nan erkeklik âleti ancak şu elbise saçağı gibi gevşektir, dedi.
Kadın üst elbisesinden sarkan bir püskülü elinde tutup gevşekli*ği gösterdi.
Râvî dedi ki: Bu sırada Ebû Bekr, Peygamber'in yanında otur*makta, Hâlid ibn Saîd ibni'1-Âs da kendisine izin verilmesi için hüc*renin kapısında oturmakta idi. Kadının bu sözlerini işitince Hâlid dışarıdan:
— Yâ Ebâ Bekr, yâ Ebâ Bekr! Şu kadım Rasûlullah'ın huzu*runda apaçık söylemekte olduğu sözlerinden niye men' etmiyorsun? diye nida etmeye başladı.
Rasûlullah ise gülümseme üzerine birşey artırmadı. Sonra da kadına:
— "Sanırım ki sen eski kocan Rifâa'ya dönmek istiyorsun. Fa*kat sen (ikinci kocan) Abdurrahmân'ın balağından tadıncaya, o da senin balçığından tadıncaya kadar bu dönüş olmaz" buyurdu.
111-.......Sa'd ibn Ebî Vakkaas (R) şöyle demiştir: Umer ibnu'l-Hattâb, Rasûlullah'ın huzuruna girmek üzere izin istedi. Hâlbuki bu sırada Rasûlullah'ın yanında Kureyş kabîlesinden birtakım kadınlar vardı, kadınlar Rasûlullah'tan bâzı isteklerde bulunuyorlar ve ken*dilerine daha fazla vermesini istiyorlardı. Bu konuşmaları sırasında kadınların sesleri Rasûlullah'ın sesinden yüksek tonda oluyordu. Umer izin isteyince bu kadınlar hemen kalkıp perdeye doğru koşuştular. Pey*gamber, Umer'in gelmesine izin verdi. Umer huzura girdiğinde Pey*gamber (kadınların hâline) gülüyordu. Bunun üzerine Umer:
— Yâ Rasûlallah! Babam anam Sana feda olsun! Allah Senin dişlerini güldürsün (yânî Seni sevindirsin)! dedi (ve bununla gülmesi*nin, sebebini sormuş oluyordu).
Peygamber:
— "Yanımda bulunan şu kadınların hâline taaccüb ettim: On*lar senin sesini işitince acele perdeye koşuştular" buyurdu.
Bunun üzerine Umer:
— Yâ Rasûlallah, Sen onların saygı ve büyültmelerine daha lâ*yıksın! dedi.
Sonra kadınların tarafına yöneldi de onlara:
— Ey nefisleri düşman olan kadınlar! Rasûlullah'ı ta'zîm etme*yip de benden mi çekmiyorsunuz? dedi.
Kadınlar da:
— Çünkü sen Rasûlullah'tan yoğun sözlü ve katısın, dediler.
Rasûlullah, Umer'e:
— "Ey Hattâb oğlu, sen kadınlara cevâb vermeyi bırak! Nef*sim elinde bulunan Allah 'a yemin ederim ki, sen bir yolda giderken şeytân asla seninle karşılaşmaz da muhakkak senin yo/undan başka bir yola yönelip gider!" buyurdu.
112-.......Abdullah ibn Amr (R) -bir rivayette de: Abdullah ibn Umer (R)- şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Tâif gazvesini yaptığı za*man (muhasara uzayınca, bâzı sahâbîleriyle istişareden sonra):
— "İnşâallah yarın dönüyoruz!" diye orduya i'Iân etmişti. Bu, Rasûlullah'ın s ah âb ilerinden bâzı insanlara ağır geldi de:
— Biz buradan Tâif i fethedinceye kadar ayrılmayız! dediler. Bu i'tirâz üzerine Peygamber:
— "Öyleyse yarın sabah harbe hazır olun!" buyurdu.
Râvî dedi ki: Ertesi sabah harbe giriştiler ve düşmanla çok şid*detli bir kıtal yaptılar. (Düşmanın attığı ok, taş, kızgın demir çiviler*le) müslümânlardan yaralananlar çok oldu. Bunun üzerine Rasûlullah:
— "İnşâallah yarın döneceğiz" buyurdu.
Bu defa bu kararla (sevinip) sükût ettiler. Rasûlullah da sahâbî-lerin bu sevinçli sükûtlarına (taaccüb edip) güldü.
Buhârî'nin üstadı el-Humeydî: Bize Sufyân ibn Uyeyne bu ha*dîsin senedinin hepsini ihbar lafzıyle tahdîs etti, demiştir .
113-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'e bir adam geldi de:
— Ben helak oldum, ramazânda oruçlu iken eşimle cinsî münâ*sebette bulundum! dedi.
Peygamber ona:
— "Bir köle âzâd et!" buyurdu. O zât:
— Benim köle âzâd edecek malım yok! dedi. Peygamber:
— "Öyleyse iki ay arka arkaya zincirleme (keffâret olarak) oruç tut!" buyurdu.
O:
— Buna güç yetiremem, dedi. Peygamber:
— "Öyleyse altmış fakire yemek yedir!" buyurdu. O zât:
— Onları doyuracak şeyin yolunu da bulamam, dedi.
Bu sırada Peygamber'e içi hurma dolu -râvî îbrâhîm ibn Sa'd'ın: O, mikteldir, dediği onbeş sâ' hurma olan- bir arak getirildi.
Peygamber:
— "O soran kimse nerededir?" dedi ve o şahsa:
— "Bu hurmayı al, yoksullara sadaka yap!" buyurdu. O zât:
— Benden daha fakır olana mı vereceğim? Allah'a yemîn ede*rim ki, Medine'nin kara taşlı iki yanı arasında benim ailemden daha fakır bir ev halkı yoktur! dedi.
Bunun üzerine Peygamber (S) yan dişleri meydana çıkıp görü-lünceye kadar güldü. Sonra da o adama:
— "O takdirde bunu sizin ev halkı yesin!" buyurdu .
114-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'ın maiyyetinde yürüyordum. Rasûlullah'm üzerinde Necrân doukmala-nndan kaim kenarlı bir kaftan bulunuyordu. Bir çöl bedevisi Rasû-lullah'a erişti de arkasından kaftanım, şiddetli bir çekişle çekti.
Enes dedi ki: O sırada ben Peygamber'in boynu ile omuzu ara*sına baktım da, bedevinin kaftanını şiddetle çekmesinden, kaftanın kenarı onun boyun safhasında iz bırakmış olduğunu gördüm. Bu çek*meden sonra bedevî:
— Yâ Muhammed! Yanında bulunan Allah malından bana bir-şey vermelerini emret! dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah o bedeviye doğru (şefkatle) baktı da güldü, sonra bu bedevîye biraz atıyye verilmesini emretti .
115-.......Cerîr ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Ben İslâm Dîni'ne girdiğimden beri Peygamber (S) beni meclisine girmekten men' etmemiş ve beni her gördüğünde de muhakkak yüzüme gülümsemiş-tir. (Ahmes kabilesinden yüzelli süvarinin başında Zu'1-Halasa putu*nu kırmaya gittim, Ahmesliler iyi ata binerlerdi, fakat) ben bir türlü at üzerinde duramazdım. Bunu Peygamber'e şikâyet ettim. Peygam*ber eliyle göğsüme vurdu da:
— "Allâhummesebbithuve'c'alhuhâd iyenmehdiyyen{Allah'*ım! Sen Cerîr'i (doğru yolda ve at üstünde) sabit tut ve onu hidâyet edici ve hidâyet edilmiş kıl]" diye dua etti .
116-.......Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urve, Ummü Seleme'nin kızı Zeyneb'den; o da anası Ümmü Seleme'den haber verdi ki, Ümmü Suleym:
— Yâ Rasûlallah! Şübhesiz Allah hakkı beyân etmekten haya etmez. Kadın ihtilâm olduğu zaman kendisine yıkanmak vâcib olur mu? diye sordu.
Peygamber (S):
119-.......Bize Cerîr ibn Abdilhamîd, Mansûr'dan; odaEbû Vâil'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Doğruluk insanı hâlis iyiliğe götürür, hâlis iyilik de cennete kılavuzluk eder. İnsan doğruluk ede ede nihayet bu seciyyesiyle sıddîk olur. Yalancılık da insanı fucûra, şerre götürür. Şerr de cehenneme götürür. İnsan yalancılık ede ede nihayet Allah katında bir kezzâb (yânı çok yalancı bir kimse sıfatıyle) yazılır" .
120-.......Bize İsmâîl ibn Ca'fer, Ebû Süheyl Nâfi' ibn Mâlik ibn Ebî Âmir'den; o da babasından; o da Ebû Hureyre(R)'den tah*dîs etti ki, Rasûlullah (S): "Münâfıkın alâmeti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler, va'd ettiği vakit sözünde durmaz, kendisine bir-şey emniyet edildiği zaman hıyanet eder" buyurmuştur.
121-.......Semure ibn Cundeb (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Ben bu gece rüyamda iki adam gördüm. Onlar bana geldiler (ve benim elimden tutup beni mukaddes bir sahraya çı*kardılar ve birçok yerleri gezdiler. Sonunda ben onlara: Beni iyi gez*dirdiniz. Şimdi bana gördüğüm şeyleri bildirin, dedim). Onlar, yânî bu iki melek şöyle dediler:
— Hani şu ağzı parçalanmakta olduğunu gördüğün kimse yok mu, işte o çok yalan söyleyen bir yalancı idi, o dünyâda dâima yalan söylerdi. Onun söylediği yalanlar, ondan alınıp taşınır da nihayet her tarafa yayılırdı. İşte bu yalancı, kıyamet gününe kadar bu suretle azâb olunacaktır..."